
Umudun çölden cennete dönüştüğü yer: Mexmur
- 09:10 14 Temmuz 2018
- Güncel
"Üzerinde secdeye gittikleri temiz topraklarından koparılmışlarsa da onlar, toprak aşkını fersah fersah taşıyıp buralara getirmiş bir halk. Fiziki özlemlerini ah’layarak vah’layarak zaman öldürmek yerine ruhunu yeşertmeye çalışmışlar hep. İnsanın altında kuruduğunu hissettiği bu sıcak çölde, öyle bağlar, öyle bahçeler yeşertmişler ki zalimlerin kurbanı olan doğayı bile hayata döndürmüşler."
Sarya Kerboran
Mexmur sokakları... Her taşı, her karışı, her adımı kahramanlıklarla inşa edilmiş. Her kahramanlığı bin bir bedelle, ölümle... Kokusu bile farklı geliyor şimdi bana. Her girdiğim evin bir tılsımı var gibi. Hem heyecanla giriyorum her eve hem de acaba bu sefer hangi acı yaşamı dinleyeceğim diyorum. Acaba bu seferkini kaldırabilecek miyim diye endişe duyuyorum. Ama onların bu trajediler karşısındaki direngenliklerini görünce, böylesine terkedilmiş çöl toprakları cennete çevirdiklerine tanık olunca pireyi deve yapan kendi yaşamlarımızı düşündüm. Neydi yaşam karşısında bizi böylesine basit, güçsüz hale getiren? Ya da neydi onca zorluk karşısında onları böylesine yaşama döndüren?
Bir insan kaç kere vurulur, kaç kere ölür? Kaç kere battığı yerden hem kendini hem yanındakini çıkarabilir? Bizlerin ucuz tükenmişlikleri, sendromları, ruh bozuklukları karşısında hangi bilim bu insanların karşısında ayakta durabilir? İnsan en çok burada kendini çözüyor, zaaflarını görüyor, direngenliğini daha doğrusu ne kadar dirençsiz bırakılmak istendiği görüyor.
Mexmur, Kürdistan'ın sonradan eklenmiş bir şehri ya da bir bölgesi değil. Aslında tüm Kürdistan'ın hem toplamı, hem özetidir. Toplamıdır. Çünkü tek bir kültür barındırmıyor içerisinde. Ne sadece bir bölgeyi temsil ediyor, ne sadece bir dili. Bütün farklılıklar içerisinde onları bir araya getiren şey şüphesiz isyan ruhları olmuş. Bu ruhtur onları böylesine birbirine kenetlendiren, sevgiyle bu mozaiğin her bir parçası haline getiren. Aynı zamanda özetidir çünkü Kürdistan'ı bir bütünen görmek mümkün Mexmur'da. Bir sokağa giriyorsun kendini Sur'un tarih kokan dar küçelerinde hissediyorsun. Çarşıda dolaşırken onlarca yöresel ağız duyuyorsun. Her anne kendi yöresinin kıyafetlerini kuşanıyor. Bunca aşiret, bunca dil ve kültür varken böylesine bütünleşme ama bir o kadar da özgün yaşamaları insana yeni yaşamın umudunu veriyor. Ve hepsinden önemlisi PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın felsefesinin yaşamsallığını gösteriyor.
Üzerinde secdeye gittikleri temiz topraklarından koparılmışlarsa da onlar, toprak aşkını fersah fersah taşıyıp buralara getirmiş bir halk. Fiziki özlemlerini ah'layarak vah'layarak zaman öldürmek yerine ruhunu yeşertmeye çalışmışlar hep. İnsanın altında kuruduğunu hissettiği bu sıcak çölde, öyle bağlar, öyle bahçeler yetiştirmişler ki zalimlerin kurbanı olan doğayı bile hayata döndürmüşler. "Nasılsa yaşayamazlar, ölüp giderler çöl sıcağında" düşüncesine inat yaşamaya devam ettikleri gibi çölün sarısının orta yerinde yeşili yaşatmaya da başlamışlar.
Ve yaşamın olduğu yerde çocuklardan bahsetmemek olmaz tabi. Yaşamın akışkanlığında doğan, büyüyen çocuklar, belki de tarihin görünmeyen ama en canlı tanıklarıdır. Bir şey görmezler, anlamazlar sanırız ama onlardır her tanık oldukları iyiyi, güzeli, çirkini hafızalarına kazıyan; günü gelince isyana kalkan, her dönemi yeniden yeşertip ruhunu ayakta tutan. Hele ki onlarca muhacir olmuş, aç kalmış, devlet zulmü görmüş babaları gözleri önünde katledilmiş, kardeşleri hastalıktan gözleri önünde can vermiş, bu ülkenin göz bebekleri Mexmur çocukları... Her biri onlarca kez muhacir hikâyelerini dinlemiş, onlarca kez annelerinin, nenelerinin hikâyelerini anlatırken ki gözyaşlarına tanık olmuş. Öyle ki annelerinden hikâyeyi dinlerken anne durduğu ya da hatırlamaya çalıştığı anda araya girip onlara hatırlatacak denli aşina acılarla büyümüş, öfkelerini saniye saniye miras olarak kazımışlar beyinlerine.
Çocukların olmadığı oynamadığı, tek bir sokak tek bir saat yok Mexmur'da. 50 derece sıcağın altında bitmek bilmeyen enerjileriyle yoldan geçen misafirlere selam verecek kültürü almış her biri. Onlar için misafirin anlamı hiç bir yerdeki çocuğunkine benzemez. Çünkü onlar sadece doğdukları topraklardan değil aynı zamanda yaşam alanı olarak bellemek istedikleri her yerden kovulmuşlardır. Ne kimse yaşadıklarını bilir ne de nasıl yaşadıklarını… Bunun içindir gelen herkese sonsuz sevgileri, bağlılıkları. Kendilerinden görürler ama kendilerinden daha çok severler seni. Bir renkleri var ki bu çocukların, bilimin tüm tezlerini yerle bir eder bu çocuklar. Bu çöl sıcağında, bu suyun olmadığı kupkuru tozlu topraklarda öyle yeşil gözleri, öyle güneş rengi saçları var ki bu da onların düzene olan diğer bir isyanıdır sanırsın. Dünya bu çocukları terk etse de onlar, kendilerinden de yaşamdan da vazgeçmemişlerdir. Nerde bir müzik çalışması, tiyatro çalışması varsa ordadır bütün çocuklar. İmkânsızlıklar mı onları böyle geliştirdi, yoksa imkân olsa daha neler yapardı bu çocuklar diye düşünüyor insan. Ve şimdi Mexmur'a bakınca yakından kafanda dönüp dolaştırdığın tek bir şey kalıyor sana. Yaşanılanlar, öfkeler, isyanlar unutulmayacak da olsa hayat devam ediyor...