
Tülay Hatimoğulları: 24 Haziran kurtuluşları olmamalı
- 09:01 25 Nisan 2018
- Siyaset
Beritan Canözer
İSTANBUL - SYKP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, AKP-MHP ittifakının can simidi olarak gördüğü 24 Haziran seçimlerinin kurtuluşları olmaması gerektiğini belirterek, “Şayet Başkanlık sistemini kabul etmeyenlerin ortak talepler zemini varsa ki var, bu ortak sorunu ortak bir tavırla çözmelidir. Kesinlikle kazanabiliriz. Buna inanmalıyız" dedi.
AKP-MHP ittifakının karar aldığı 24 Haziran seçimleri ülke gündeminin birinci sırasında yer alırken, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Kamuoyunda seçim ittifakları, ekonomik kriz, OHAL, sandık güvenliği ve partilerin göstereceği adaylar konuşulurken, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, erken seçimi ve beraberinde gündeme getirilen tartışmaları değerlendirdi.
Bu seçimin erken seçimden öte bir "baskın seçim” olduğunu vurgulayan Tülay, "Türkiye'de özellikle 15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra daha da açıktan seri hak gasplarının gerçekleştiği bir süreç yaşanıyor. Bu baskın seçim kararını, iktidarın demokrasinin kalan kırıntılarını da yok ederek faşist rejimin inşasını tamamlama isteği olarak okumamız gerek. Köklü bir rejim değişikliğine ihtiyaç duyuyor. Oysa 16 Nisan referandumunda da gördüğümüz gibi bu ülkede yaşayan vatandaşların yarısından fazlası başkanlık sistemine oy vermedi, rejimin bu yönlü değişmesini istemiyor. Türkiye'de parlamentonun varlığını koruması, kuvvetler ayrılığının devam etmesi, iyi kötü mevcut olan laik-seküler hayat ve kişilik haklarının korunması gibi talepler azımsanmayacak düzeydedir” dedi.
'Ülke faşist rejime sürükleniyor'
Almanya'da Adolf Hitler, İtalya'da ise Benito Amilcare Andrea Mussolini faşist rejimlerini örnek gösteren Tülay, AKP hükümetinin tarihteki bu örnekleri arkalayarak ülkeyi faşist rejime doğru sürüklediğini söyledi. AKP'nin tek başına iktidar olamayınca sakladığı "dişlerini" aniden ortaya çıkardığını kaydeden Tülay, "1 Kasım seçimleri Türkiye için her bakımdan önemli bir deneyimdir. Kararının alınma biçimi bir yana seçim sürecinde muhalif seçmenlere ve özellikle HDP'ye dönük baskılar, ölümlerle sonuçlanan provokasyonlar, parti binalarının bombalanması ve en önemlisi Suruç ve 10 Ekim Ankara katliamları. Böyle bir ortamda seçime girildi ve böylece iktidarda kalabildiler. 15 Temmuz askeri darbe girişimini takiben ilan edilen OHAL ve KHK'lerle rejim değişikliği süreci bir üst boyuta sıçradı. 15 Temmuz, Hitler'in Reichstag yangınının işlevini gördü" diye konuştu.
‘Hedefimiz süreci tersine çevirmek olmalıdır’
Tülay, kitleleri kontrol altına almak için genel anlamıyla yaşamın her alanında sosyal, siyasal, ekonomik baskı uygulandığına dikkat çekerek, toplumsal normların değiştirildiğinin altını çizdi. Kitlelerin biat etmeye zorlandığını ifade eden Tülay, bütün bu baskılara rağmen kitlelerin büyük çoğunluğunun boyun eğmediğini ve biat etmediğini dile getirdi.
24 Haziran'da yapılacak erken seçime değinen Tülay, seçimde temel hedeflerinin faşizmin son çivilerinin çakmasını engellemek olduğunu belirterek, "Hedefimiz süreci tersine, demokratikleşmeye çevirmek olmalıdır. Biat kültürünü reddeden, toplumun keskin bir biçimde kutuplaştırılmasına karşı çıkan, huzur isteyen, nefes almak isteyen çok önemli bir kesim var bu ülkede. Bu kitleleri etkisizleştirmek için iktidar elinden gelen her şeyi yaptı, yapıyor ve yapacak. Seçim yasasının değiştirilmesi, evvelinde kolluk kuvvetlerine verilen yetkiler, 696 sayılı KHK ile paramiliter güçlere verilen yetkiler, HDP'li belediyelere kayyım atamaları, HDP'nin eş başkanlarının ve milletvekillerinin hapse atılması ve devamında gelen baskılar, iktidarın bu seçimlere hazırlığıdır aynı zamanda. AKP iktidarı yasallaştırılmış ve illegal seçim yolsuzluklarını kullanacak. Bir 'sopalı seçim' yapmak istiyorlar. Muhalefet bunları teşhir etmelidir ve tabanını seferber etmelidir" ifadelerini kullandı.
'İktidarın uygulamalarını teşhir etmeliyiz'
OHAL koşullarında bir seçim yapılacağını vurgulayan Tülay, "Bugüne kadarki tüm uygulamalarını teşhir eden, toplumun çeşitli kesimlerinde yarattıkları mağduriyeti, din istismarını, aile çevrelerine/ahbaplarına sağladıkları rantı, tipik bir Ortadoğu ülkesi yönetimine savrulmayı, aile çevresiyle devleti yönetme, kişiye göre yasa, muhaberat ağı gibi. Bunların ve fazlasının üzerinde durmalıyız" diyerek kitlelerin bu teşhirin öncülüğünü yapması gerektiğini kaydetti. Muhalefetin kitleler içindeki tüm gücünü bu mücadelenin içine katması gerektiğini belirten Tülay, "Klasik bir seçim çalışmasından ziyade bu seçim sürecinde sesi kısılmaya çalışılan, sokağa çıkması engellenen kitlelerin taleplerinin sokağa yansıtmayı hedeflemeliyiz" diye konuştu.
‘Muhalefet bu ortak sorunu ortak bir tavırla çözmelidir’
16 Nisan referandumunu hatırlatan Tülay, "Referandumda olduğu gibi hileli olan seçim sonuçlarını sineye çekmemeli, oylarımıza sahip çıkmalıyız. Hilelerin karşısında durmak, seçim güvenliğini sağlamak, en azından birinci turda oy verilecek adaylar farklı da olsa muhalefetin ortak sorunudur. Şayet Başkanlık sistemini kabul etmeyenlerin ortak talepler zemini varsa ki var, bu ortak sorunu ortak bir tavırla çözmelidir" diye belirtti.
‘Seçimi can simidi olarak gördüler’
Bu seçimlerin AKP-MHP ortaklığı ile oluşturulan “Cumhur İttifakı” lehine sonuçlanmaması için her türlü çabanın harcanması gerektiğini dile getiren Tülay, anketlerin muhaliflerin lehine olduğunu söyledi. AKP ve MHP'nin seçim gerekçelerini değerlendiren Tülay, "Bu başarısızlığı mevcut siyasal sisteme bağlayarak, bir an önce Başkanlık sistemine geçilmesi gerektiğini söylüyorlar. Tespitleri çok doğru. Ekonomi tepe taklak, Efrîn'e operasyon dahil attıkları her adımın uluslararası düzeyde ülkeyi batağa çektiği ortada. Bu AKP'nin şişirme ekonomik göstergelerle, Kürt düşmanlığı ve yeni Osmanlıcılık hayalleri üzerinde bina edilen Ortadoğu politikasıyla yol alınamayacağını her fırsatta ifade ettik. Seçim gerekçeleri başarısızlıklarının itirafıdır. Seçimi de bu iktidarı bir süre daha taşıyacak can simidi olarak gördüler" diye konuştu.
‘Duygusal kopuklukları aşmak için iyi bir olanağa dönüştürülebilir’
İktidarın koltuğunu şiddete dayalı mekanizmalarla koruduğunu kaydeden Tülay, muhalif kesimin bunu tersine çevirecek güce sahip olduğunu vurguladı. Tülay, "Biz kazanabiliriz ve kazanacağız! Bu güce ve yeteneğe sahibiz. Yeter ki muhalefet ilkeler temelinde olabildiğince ortaklaşsın ama herkes kendi rengiyle mücadelesini yükseltsin. Kitle seferberliğini en üst düzeyde sağlama, seçim süresince yaşanma olasılığı yüksek olan kriminalize etme girişimlerine karşı birbirini sahiplenme. Bunlar çok önemlidir. Bu süreç toplumda yaşanan duygusal kopuklukları da aşmak için iyi bir olanağa dönüştürülebilir" diye konuştu.
'AKP kazanırsa yoksulluk artacak'
Ekonomide yaşanan süreci önceden önlemler alınmadığı için olumluya çevirmenin koşullarının olmadığını belirten Tülay, "Küresel sermayenin krizinin ülkelere yansıması var tabii. Ancak Batılı ülkelerin uyguladığı ekonomik politikalar bu krizi doğrudan besliyor mu ona bakmak gerek. Türkiye AKP iktidarıyla beraber inşaat ağırlıklı yüksek rant hedefleyen bir politika izledi. Bu strateji iktidar ve çevresindeki sermaye gruplarına büyük kazançlar sağladı. Üretime dayalı olmayan yatırımlar ekonomik büyümeyi şişiriyor. İktidar, popüler deyimle 'hormonlu büyüme'yi propaganda aracı olarak kullandı. 'Faiz lobisi Türkiye'ye kumpas kuruyor. Döviz artışı bize karşı düşmanların propagandası haline getiriliyor' diyerek bankalara talimat yağdırmakla ekonominin yönetilemeyeceğini nihayet itiraf etmiş durumdalar. Seçimden sonra iktidar kazanırsa, büyük olasılıkla faiz oranları yükseltilecek. Bu da geniş kitleler için yoksulluğun daha da artması demektir” ifadelerini kullandı.
‘Bu seçim kurtuluşları olmamalı’
İktidarın içeride ve uluslararası düzeyde çok büyük yolsuzluk batağına girmiş olduğunu söyleyen Tülay, Rezza Zarab davasını örnek göstererek yargılanma olasılıklarının olduğunu söyledi. İktidarın bu nedenle otoriterleşmeyi arttırarak, faşizmin inşasını tamamlayarak kendisini sağlama almak istediğini vurgulayan Tülay, "Bu seçime kendi kurtuluşları bakımından özel önem atfediyorlar. Kurtuluşları olmamalı. İşçinin, emekçinin, yoksulun hakkını gasp edenlerden, insanları açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edenlerden mutlaka hesap sormalıyız. Bu kötü gidişi; milli duyguları kaşıyarak, dini istismar ederek örtmeye çalışıyorlar. Bu örtüyü çekip atmak bizim görevimizdir. Faşizme karşı mücadelemizin önemli kanallarından biri de budur" ifadelerini kullandı.
'Vekillik düşürecek kadar acizler’
Erken seçim tarihinin açıklanması ardından HDP milletvekilleri Osman Baydemir ve Selma Irmak'ın vekilliklerinin düşürülmesine de değinen Tülay, şöyle dedi: "Sevgili Filiz Kerestecioğlu'nun dediği gibi seçime giderken bile vekillik düşürecek kadar acizler. 7 Haziran seçiminden itibaren HDP'ye dönük çok yoğun baskılar var. Üye, yönetici, aktivist/gönüllülere dönük gözaltı ve tutuklama furyası ortada. Binlerce HDP'li tutsak edilmiş durumda. Parti binaları, etkinlikleri bombalandı. Halkın oylarıyla kazanılmış belediyelere kayyım atandı, Milletvekilleri tutuklandı, birçoğunun vekilliği düşürüldü. Anayasa hiçe sayıldı. Kısacası halkın iradesi ezilmek isteniyor. Burjuva demokrasisinde parlamento önemli bir yer tutuyor. Seçimler biçimsel de olsa, eşitsiz koşullar altında da olsa halkın yönetime katılma hakkını kullandığı mekanizmalardır."
‘Ortak mücadele hattında birleşilmelidir’
Tülay, sosyalistler olarak burjuva demokrasisindeki Meclis’in işleviyle ilgili eleştirel yaklaşımlarını korumakla birlikte rejim değişikliğinin neredeyse son aşaması olan Başkanlık seçimiyle beraber Meclis'in fiilen lağvedilmesine karşı durduklarının altını çizdi. Ortak mücadele hattında birleşmenin önemine dikkat çeken Tülay, "Demokrasi güçleriyle bu anlamda en geniş cephede birlikte mücadele etme görevi ile karşı karşıyayız. Şayet bizler demokrasi güçleri olarak başaramazsak milletvekilliklerinin düşürülmesi gibi Anayasa'ya dahi aykırı olan işler yapmakla kalmazlar. Her alanı tekeline almaya çalışan iktidar sadece kendi lehine çalışacak bir Meclis istiyor. HDP'ye bu kadar yüklenmelerinin nedeni AKP politikalarına karşı cesur ve etkili bir muhalefet yürütmesidir. Bu kadar yoğun baskıya, kriminalize etme çabalarına rağmen HDP adeta küllerinden doğarak varlığını sürdürüyor. HDP mücadele alanını salt parlamento olarak görmüyor. HDP halkların, kadınların, gençlerin, işçilerin/emekçilerin, yoksulların, doğa-insan yaşamını savunanların mücadele partisidir. Kolaylıkla yok edememelerinin nedeni budur" diye belirtti.
'Mağduriyet politikalarını bitirmek zorundayız'
İktidarın kullandığı mağduriyet diline de değinen Tülay, şu uyarılarda bulundu: "İktidarın bolca kullandığı, hem mağdur edip hem de mağdur edilen rolünü oynama dönemini bitirmek zorundayız. Nedir bunlar? Ekonomik krizin geldiği boyut, krizin etkilerinin hane içine yansımaları. Kadınlara kamusal alandan çekilmeleri için uygulanan politikalar. Kadın bedeni üzerinden muhafazakarlığın kodlarını kitlelere yayma çalışmaları. OHAL ve KHK'ler düzeninin ülkenin cehenneme sürüklemesi ve bireysel olarak da azımsanmayacak düzeyde mağduriyet oluşturması. Kürt halkı üzerindeki sınır içi ve ötesinde uyguladıkları şiddet. Efrin operasyonu, Kürtleri komşu kabul etmeme. Alevileri yok sayma. Bu örnekler arttırılabilir. Bunlar çok büyük mağduriyetlerdir. Elbette bu süreçte bütün algılarımızı sonuna kadar açmamız gerek. İktidarın bizi ittiği provokatif kanallara girmeme, oyunlarını boşa çıkarma yeteneğini göstermeliyiz ve gösterebiliriz."
'Seçim sürecini faşizme karşı kitlesel mücadele olarak görmeliyiz’
Seçimin temiz ve adil geçmeyeceğini sözlerine eleyen Tülay, iktidarın devletin her türlü olanağını kullanacağının altını çizdi. Tülay, tüm bu handikaplara rağmen kazanacaklarına inandıklarını belirterek, "Buna inanmalıyız. Egemenler her şeyi tamamen belirleyebilecek kudrete sahip olsaydı Türkiye'de faşizmin inşası çoktan tamamlanmış olurdu. Halkların, emekçilerin, demokrasi güçlerin kudreti çoktur. Yeter ki bu kudretimizin farkına varıp, inanıp, ona göre bir seferberlik yaratabilelim. Yani tekrarlayacak olursak, bu seçim sürecini faşizme karşı kitlesel mücadele olarak görmeliyiz. Sürece sahip çıkacak en geniş kitle mobilizasyonunu sağlamak zorundayız" dedi.