'Çocuk istismarı yasa tasarısı göz boyamadan ibarettir'

  • 16:03 12 Nisan 2018
  • Güncel
ANKARA- Meclis'e getirilen cinsel istismarı yasa tasarısı hakkında açık mektup yazan TKDF Başkanı Canan Güllü, tasarıda yer alan eksiklikler konusunda uyarıda bulundu. Canan, tasarının reddi için milletvekillerin kamuoyuna öncülük etmesi gerektiğini söyledi.  
 
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü, Meclis'e sunulan cinsel istismarı yasa tasarısına ilişkin milletvekillerine ve kamuoyuna açık mektup yayınladı. "Çocuk istismarı yasa tasarısı bir göz boyamadan ibarettir" başlıklı mektupta Canan, kadın dernekleri olarak son yıllarda artan kadına yönelik şiddet, cinsel saldırı, cinsel taciz ve çocuklara dönük istismar konularını basın yolu ve saha çalışmaları ile gündemde tutmaya çalıştıklarını belirtti. 
 
'Cinsel suçlarda yapısal sorunlar ele alınmıyor'
 
Canan, daha önce Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği TCK'nın "çocukların cinsel istismarı" başlıklı 103. Maddesi'nin yeniden yapılandırılması sürecinde de maddede kademelendirme yaşının 15'ten 12'ye indirilmesinin çok tehlikeli bir girişim olduğunu anlattıklarını vurguladı. 5237 sayılı, 6545 sayılı ve 6763 sayılı cinsel suçlara yönelik kanunlarla ilgili cezaların şiddeti arttırıldığı halde, yapısal sorunlar ele alınmadığından bu suçlar azalmamış, aksine artış gösterdiğinin altını çizen Canan, bu konuda defalarca kamuoyu ve milletvekillerini uyardıklarını ifade etti. Canan, "Bugün yine Bakanlar Kurulu'nun imzasıyla TBMM'ne gönderilen Türk Ceza Kanunu'nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nda 'çocuklara karşı işlenen istismar suçuyla daha etkin müdahale edebilmek amacıyla ilave bir takım önleyici tedbirlerin alınması ve cezaların arttırılması zorunluluğu'nun genel gerekçe olarak yazıldığına şahit oluyoruz" diye ekledi. 
 
'Kanun yaptık' bahanesi ile suçların üstü örtülecek'
 
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu olarak yaptıkları çalışmaları yüksek sesle bir kez daha dillendirme ihtiyacı duyduklarını kaydeden Canan, cezaların arttırılmasının bazı durumlar için gerekli ise de Türkiye'de bu sorunun tamamen ortadan kaldırabilmesi bakımından "en az etkili olacak" bir yöntem olduğu uyarısında bulundu. Canan devamında şunları kaydetti: "Bu tasarı; toplumun ağzını kapamak için '-mış gibi' yapmış olmaktır, her geçen gün artış göstermekte olan vakaların üzerini 'kanun yaptık' bahanesiyle örtmek ve görünmez kılmaktır; bir nebze olsun vakaların çözümünü hızlandıran medya desteğinin yayın yasaklarıyla önlenmesi ve var olan yasa maddelerinin kelime oyunları ile yeniden yazılmasıdır."
 
'Kelime oyunu ile kamuoyu şaşırtılıyor'
 
Canan, yapılan kelime oyununu şöyle örneklendirdi: "Yasa tasarısında 'cinsel istismardan ceza alan kişi, devlet memuru olamayacak' maddesi yer almaktadır. Oysa çocukların cinsel istismarı suçunu düzenleyen TCK'nın 103. maddesinin halen yürürlükte olan hükmü uyarınca, bu suçu işleyen kişinin alabileceği en düşük ceza 3 yıl hapis cezasıdır. Buna göre halen yürürlükte olan kanun hükümleri uyarınca; çocuğun cinsel istismarı suçundan ceza alan kişinin devlet memuru olması veya memuriyette kalma imkânı zaten yoktur. Görüldüğü üzere yapılmaya çalışılan sadece kamuoyunu şaşırtma ve yanıltmaya yönelik bir girişimden ibarettir.
 
Yine getirilmeye çalışılan 62. madde ile takdir indirimi konusunda gerekçe yazılması istenmiştir. Bilindiği üzere verilen takdir indirimleri hali hazırda kamuoyu vicdanını son derece rahatsız etmektedir. Yasa tasarısı ile 'saygın duruş', 'tahrik', 'iyi hal' gibi herkesin aşina olduğu bu indirimler için gerekçelendirme getirilmektedir. Tasarının bu maddeye ilişkin gerekçesinde de belirtildiği üzere, Anayasa'nın 141. ve CMK'nın 34. maddelerinde düzenlenen; kararların gerekçeli olması gerektiğine dair kural amir hükümdür. Getirilen öneri de yine bu hususun tekrarından ibarettir.
 
'Cinsel istismar tanımı doğru verilmiyor'
 
Ceza artışları ile ilgili maddenin ciddi sıkıntılı olduğunu söyleyen Canan,  yürürlükte olan TCK'nın 103. maddesinin temel sorunu olan "cinsel istismar" tanımının tasarıda da aynen verildiği ve bu suçun belirtilen şekilde işlenmemesi haline ilişkin ceza artışı da getirilmediğini dile getirdi. Canan bunu da şöyle açıkladı: "Yargı kararlarında sıklıkla okuduğumuz 'ereksiyon olamadı', 'vücuda organ sokulmadı' gibi nedenlerle verilen beraatları hatırlayacaksınız. Tasarıda cinsel istismar vücuda organ ya da cisim sokulması ile tanımlanarak ceza artırımına gidilmiştir. Oysaki, sadece kamuoyuna yansıyan onlarca vakada dahi mağdurun vücuduna herhangi bir organ ve/veya cisim sokulmadan gerçekleştirilen istismarlar mevcuttur ve bu husus kesinlikle görmezden gelinmiştir."
 
'Yaş sınırlaması tehlikeli'
 
Tasarıda, ceza konusunda yürürlükte olan düzenlemedeki 39 yıllık süreyi 50 yıla, 33 yıllık süreyi ise 40 yıla çıkarılırken, Canan bunun için,  hiçbir koruyucu önlem almadan sadece ceza artırımının bir çözüm olduğuna inanmalarının beklenmemesi gerektiğini söyledi. Canan, tasarıda kademeli yaş sınırının 15 yaştan 12 yaşa indirilmesinin çok tehlikeli bir adım olduğunun altını çizerek, "Daha önce TBMM getirilen ve biz kadın örgütlerinin kısaca 'Tecavüz Önergesi' olarak adlandırdığımız talep, Madde 103 ile gündeme alınmış ve şimdiki tasarı ile 12 yaş sınırını kesinleştirmiştir. Bir kez daha hatırlatmak gerekirse Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'ye göre 18 yaşına kadar her birey çocuk sayılır. 12 yaş sınırının asla kabul edilebilir, meşru bir açıklaması olamaz" dedi. 
 
Yine yürürlükteki kanun uyarınca "tedavi amaçlı programlara katılmak" şeklinde olan yükümlülük, "rehabilitasyon amaçlı programlara katılmak" olarak değiştirildiği bilgisini veren Canan, Nüfus Hizmetleri Hakkındaki Kanun uyarınca adres değişikliğini 20 iş günü içinde Nüfus Müdürlüğü'ne bildirmek durumunda olan kişi, belirtilen suçların hükümlüsü ise adres değişikliğini 7 gün içinde, kolluk vasıtasıyla denetimli serbestlik müdürlüğüne bildirmekle yükümlü kılındığını ifade etti. 
 
'Yaşam hakkının korunması ihlal edilecek'
 
Canan, yasada bahsi geçen "kimyasal hadım" uygulamasına da dikkat çekerek, uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile koruma altına alınmış bulunan haklar kapsamında birçok hakkı ihlal ettiğinin altını çizdi.  Canan şöyle dedi: "Yaşam hakkının korunması kapsamında kimyasal hadım, kişinin fiziksel bütünlüğüne zarar vermekte ve yapılan incelemeler sonucunda ortaya çıkan yan etkilerinin, kişinin sağlıklı yaşamasına engel teşkil ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 17. maddesinde, kişinin vücut bütünlüğüne rızası dışında dokunulamayacağı hüküm altına alınmıştır. İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre de kişilere insani olmayan ceza verilemez. Tasarının bu haliyle 'idam cezası' gibi popülist tartışmaların tekrarına kapı açması ve hak ihlallerine neden olması mümkün görünmektedir."
 
Tasarıda yer alan cinsel istismara ilişkin haberlere kısıtlama getirilmesine de değinen Canan, tasarıda medyaya getirilecek yayın kısıtlamasının içeriği ve niteliğinin belirsiz olduğunu söyledi. Tasarının bu haliyle toplumun bilgilenme hakkını ortadan kaldırmaya yönelik ağır bir risk içerdiğini ifade eden Canan, "Zira bu kısıtlama, konunun görünür olmasını, kamuoyu gündeminde tutulmasını ve failin ifşası neticesi caydırıcılık özelliğini ortadan kaldıracaktır" diye belirtti. 
 
'Cinsel suç mağduru çocuk ve kişilerin iyileştirilmesi düzenlemesi yasada yok'
 
Yasa tasarısında cinsel suç mağduru çocukların ve yetişkinlerin suç sonrası iyileştirilmesi, desteklenmesi ve rehabilitasyonu konusunda hiçbir düzenleme bulunmadığını da sözlerine ekleyen Canan,  cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar için hukuki ve toplumsal meşruiyet zeminini oluşturan çocuk ve zorla evliliklerinin (resmi veya gayri resmi) önlenmesine ilişkin bir düzenlemenin de tasarıda yer almadığı bilgisini paylaştı. 
 
Canan son olarak hukukçulara, vekillere ve kamuoyuna şu çağrıyı yaptı: 
 
"Sonuç olarak, özellikle hukukçuların madde madde yapacakları incelemelerinde daha fazla ayrıntı bulacakları bu kanun tasarısı ne yazık ki koca bir hayal kırıklığından ibarettir. Balondan ibarettir. Çocukların cinsel istismardan korunmasının tek yolu suçların faillerini ağır şekilde cezalandırmak değildir. Ağır cezalar, failler bakımından etkili olabilirse de yeni faillerin ortaya çıkmasını önlemeye yeterli olmayacaktır. Asıl sorun, yasal düzenlemeden değil, yargılama kalitesinden ve yargı sisteminin içinde bulunduğu zihniyet dönüşümünün sağlanmamış olmasından, Uluslararası sözleşmelerden olan İstanbul Sözleşmesi'nin gerektiği şekilde uygulanmıyor olmasından ve elbette toplumsal cinsiyet eşitliğini yüksek sesle dile getirecek 'siyasi irade eksikliğinden'  kaynaklanmaktadır.
 
Sayın Milletvekilleri; gözlerinizi ve kulaklarınızı daha fazla açın. Bu ülke vasıfsız yöneticilerin, vasıfsız kanun yazıcıların oyuncağı olmayacaktır. Unutulmasın ki, bu tasarıya karşı kamuoyu oluşturma mecburiyeti siyaset üstü bir konudur. Tüm milletvekillerini ve kamuoyunu geleceğimiz olan çocuklarımıza sahip çıkmaya, söz konusu yasa tasarısının reddi için var gücüyle çalışmaya çağırıyoruz."