Meral Danış Beştaş: Bu ay komisyonun İmralı’yı ziyaret edeceğine inanıyorum

  • 09:06 10 Ekim 2025
  • Siyaset
 
Melek Avcı
 
ANKARA - DEM Parti komisyon üyesi Meral Danış Beştaş, komisyonun İmralı ziyaretine ilişkin, “Bunu ileri taşımaya çalışan ve bu konuda büyük bir çaba gösteren aktörü dinlememek kabul edilemez. Bu ay içinde bu ziyaretin gerçekleşeceğine inanıyorum. Bütün temaslarımızda da oldukça olumlu bir hava var” dedi.
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) komisyon üyesi Meral Danış Beştaş, komisyon çalışmalarına dair JINNEWS'in sorularını yanıtladı. Meral Danış Beştaş, Kürt meselesinin çözümü için yürütülen sürecin hızlandırılması gerektiğini vurguladı.
“Kürtlerle Türkleri, Türkiye halklarını eşit görmeyen bir anlayışın dışa yansımasıdır. Kürt karşıtlığının, Kürt düşmanlığının başka bir versiyonunu yaşadık; içlerindeki o öfkeyi, o birikmişliği, bu sürece karşıtlığı maalesef kusan bir yön oldu.”
 
*Öncelikle, 1 Ekim’de Meclis açılışıyla birlikte bazı kareler basına yansıdı. Bu kareler hem dışarıdan hem de tabanınızdan eleştirilere neden oldu. Bu kareler neden bu kadar tartışıldı?
 
Tartışmalardan ziyade o linç kültürünü, bir anda trollerin devreye girmesini çok vahim buluyorum. Her şeyden önce biz hem bir mücadele partisiyiz hem de müzakere partisiyiz. Şu anda bir masa var, komisyon kuruldu ve orada bir müzakere yürütülüyor. Müzakerenin taraflarıyla görüşmemiz, diyalog kurmamız, sohbet etmemiz ve hatta gülümsememiz işin doğasında olan bir durum. Şunu da ifade edeyim; o görüntüler, üzerinde çokça da oynanan görüntülerdir. Yani nasıl kesilmiş, nasıl biçilmiş, nasıl monte edilmiş... Kendimizi bildiğimiz için diyoruz. Yani bir saliselik neredeyse bir anı,  altını çizerek söylüyorum — bu şekilde prezante edip bunun üzerinden bir linç kampanyası başlatıldı ve bunun hangi odaklar tarafından yapıldığını çok net gözlemlemek mümkün. Buna dair çokça değerlendirme yapılabilir. Ama birkaç nokta var; birincisi, bunu yapanların önemli bölümü Kürt meselesinin çözümüne mesafeli olan kesimler. Tek tek hesapları incelemedim ve ben normalde yorumlara çok bakan biri değilim, çünkü bir zaman sorunu var. Sürekli bir çalışma halindeyiz. Baktığımda, çözümsüzlükten beslenen bir akıl var. Kürtlerle Türkleri, Türkiye halklarını eşit görmeyen bir anlayışın dışa yansımasıdır. Kürt karşıtlığının, Kürt düşmanlığının başka bir versiyonunu yaşadık; içlerindeki o öfkeyi, o birikmişliği, bu sürece karşıtlığı maalesef kusan bir yön oldu. Bu çok önemli.
 
Öz eleştiri vermesini de bilen bir geleneğiz
 
Neticede bu ülkede Kürt meselesi en başat, Türkiye toplumunun tamamını ilgilendiren bir mesele. Bizler tabii ki bu halkın sözcüleri olarak, temsilcileri olarak, yaptığımız her işi, attığımız her adımı tabii ki düşünerek atıyoruz. Normal bir eleştiri olsa biz, öz eleştiri vermesini de bilen bir geleneğiz ve bunu yapardık. Ama ortada tamamen manipüle etme, algı yönetme, Kürt karşıtlığını, Kürt düşmanlığını maskeleme gibi bir tabloyla karşı karşıyayız. Üstelik tekniğin bu kadar geliştiği bir zaman diliminde görüntülerin ham hali olmadığını, doğal olmadığını, işlenmiş olduğunu da özellikle ifade etmek istiyorum. Davet edildiğimiz yere gittik ve resepsiyona katıldık. Eş başkanlar arkaya da gittiler. Bu, siyasetin doğasında olan şeylerdir ve cumhurbaşkanıyla bir diyaloğun bu şekilde servis edilmesi kabul edilemez. Çok talihsiz. Bizler ilkelerimizle yürüyen bir siyasi geleneğiz ve bu konuda bir “taviz” gibi algılatılması meselesi de Kürtleri kendileriyle eşit görmeyen bir anlayışın sonucudur.
 
“Geçmiş yıllardaki tabloları değerlendirmeden, tartışmadan sadece DEM Parti'nin bu yılki tutumunu tartışanlar samimi değiller. Bu konuda objektif değiller. En rahat eleştirdikleri odak olarak bizi görmeleri, taraf olarak bizi görmeleri yaklaşımdaki ikiyüzlülüktür.”
 
*Bu süreçte bütün siyasi kesimlerin, toplumsal muhalefetin olması gerektiğini ifade etmiştiniz ama ana muhalefet 1 Ekim'de Meclise gelmedi. Yapılan operasyonlara rağmen demokratikleşme ve barış sürecinde muhalefetin süreçten elini çekmemesi, destek olması neden önemli?
 
Bu mesele herkesin meselesi. Bu meselenin çözümünde herkesin rol alması gerekiyor. En geniş birliktelikle, ortaklaşmayla ve zeminde yürütülebilecek bir mesele. Bu sadece bir partinin, iktidarın ya da sadece muhalefetin meselesi değil. Muhalefetin hem komisyonda olmasını, hem bu sürecin tarafı olmasını, hem de bu konuda düşünceleriyle, önerileriyle güç vermesini çok önemsiyoruz. Bir yıl geçti. Bir yıllık zaman zarfında hemen hemen bütün partilerle görüşüldü. Bu konuda bir ortak zemin arayışı vardı ve geldiğimiz aşamada bunun çıktılarını da görüyoruz. Masa çok geniş bir birliktelikle inşa edilmiş oldu. Zaman, diğer adımları atma anlamında cereyan etmeli. Ana muhalefet Meclise gelmedi. Neticede her parti kendi kurullarında kararlarını verir; katılırlar, katılmazlar, hangi siyasi tutumu gösterirler, bu kurullarının vereceği bir karardır. Ona bakarsanız geçmiş yıllarda bizim hiç içeri girmediğimiz, dışarıda oturma eylemi yaptığımız, 2016 darbesinden sonra muhalefetin hepsi içeri girip ayağa kalkmıştı. Ya da geçen yıl biz ayağa kalkmamıştık ama ana muhalefet dahil herkes ayağa kalkmıştı. Geçmiş yıllardaki tabloları değerlendirmeden, tartışmadan sadece DEM Parti'nin bu yılki tutumunu tartışanlar samimi değiller. Bu konuda objektif değiller. En rahat eleştirdikleri odak olarak bizi görmeleri, taraf olarak bizi görmeleri yaklaşımdaki ikiyüzlülüktür.
 
Bugüne kadar bizim yaşadıklarımızı kendilerine dert etmeyenler, buna dair tek bir eleştiri cümlesi kurmayan; ne tutuklamalara, ne kayyımlara, ne gözaltılara, ne işkencelere, ne tecride söz kurmayanlar bir fotoğraf karesi üzerinden kıyamet kopardılar. Önceki dönem eş başkanımız Selahattin Demirtaş’ın sözünü, sesini, kitabını okumayan insanlar bugün Demirtaş üzerinden kendilerince partiye saldırı gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu da meselede amacın farklı olduğunu, bir iyi niyet olmayıp tamamen politik argümanlarına bir gerekçe, bir zemin yaratma çabası olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle ciddiye almıyoruz, alamayız. Eğer Taybet Ana’nın sokakta 7 gün cenazesi durduğunda bunlar söz söyleseydi bugün dikkate alabilirdik ya da tartışırdık. Çocukların katledildiği bir coğrafyayı ağzına almayanlar konuşsaydı belki samimi bulabilirdik. 9 yıldır Kobani kumpas davasıyla içeride olan arkadaşlarımız için bu konuda bir söz kurmuş olsalardı belki dikkate alınabilirdi.
 
Çözüm için hiçbir siyasi partiyle ‘yan yana gelmeyiz’ demedik
 
Ama bu ikiyüzlülüğü, samimiyetsizliği ve Kürtleri eşit görmeme halini; Kürt meselesinin çözümsüzlüğünü savunan bir kesim olması itibarıyla bunları ifade ettiğimi özellikle belirtmek istiyorum. Ama bütün bunlara rağmen kesinlikle Türkiye'de herkesin bu sürecin içinde olması, sözünü, görüşünü söylemesi, rızasının olması gerektiğini; barış ve demokratik toplum sürecinin herkese kazandırma temelli bir perspektifle ortaya konulduğunu ifade ediyoruz. 27 Şubat çağrısı sonrasında yaşanan gelişmelerin tamamında da bizim bu konuda sözümüz net. Hiçbir zaman hiçbir partiye bir düşmanlık algısıyla yanaşmadık. Geçmişteki hataları, işledikleri fiiller, sözler sebebiyle bugün “yan yana gelmeyiz” demedik. Çünkü siyaset her zaman farklı şekilde gelişebilir. Bazen diyalog içinde olursunuz, bazen aktif muhalefet edersiniz ama neticede siyaseti bir çözüm sanatı, çözüm pratiği haline getirmek gibi bir çabamız da var.
 
“Bu raporda atılması gereken adımlar konusunda ihtisas komisyonunda değerlendirilecek bazı çerçeveler sunulacak. Raporun kapsamı konusunda henüz tam anlamıyla bir ortaklaşma söz konusu değil. Raporun olacağı kesin çünkü komisyon yasa yapmıyor, öneriyor.”
 
*Tabii, komisyon da çalışmalarını sürdürüyor, dinlemeler devam ediyor. Bu dinlemelerin ekim sonuna biteceği belirtildi fakat iktidar henüz bir çözüm programı ortaya koymadı. Önümüzdeki günlerde bizi ne bekliyor?
 
Henüz yol haritası ve oluşturulması gereken rapor hakkında partilerin karşılıklı görüşleri sunulamadı. İki ya da üç hafta daha dinlemelerin devam edeceğini öngörüyoruz. Temaslar ve gündem şu anda bunu gösteriyor. Ekim ayı bitmeden komisyonda dinleme faslı mutlaka bitmeli. Bizim öncelediğimiz birkaç dinleme faslı var. Bizce haftada bir gün toplanmak zorunda da değiliz; iki, üç, beş ya da yedi gün de toplanabiliriz. Bu konuda biraz hızlı olmamız gerekiyor. Aceleci olmak değil ama hızlı olmak ve somut adımlar atılması gerektiğini düşünüyoruz.
 
Mesela hâlâ kadın kurumları, dil ve kültür kurumları, gençlik kurumları dinlenmedi. Biz bunların öncelikle dinlenmesi gerektiğini söyledik. Önümüzdeki haftalar için bunları önerdik. Ama Meclis Başkanı da açıkladı, diyaloglarımızda da bu ortaya çıkıyor: Komisyon bir rapor hazırlayacak. Bu raporda atılması gereken adımlar konusunda ihtisas komisyonunda değerlendirilecek bazı çerçeveler sunulacak. Raporun kapsamı konusunda henüz tam anlamıyla bir ortaklaşma söz konusu değil. Raporun olacağı kesin çünkü komisyon yasa yapmıyor, öneriyor. “Şu şu konularda yasa yapılması” ya da “adım atılması gerektiği” noktasında ama sadece bir cümleyle değil; örneğin bizim kanaatimize göre bu konuda bir çerçeve de belirtilebilir. Çünkü ihtisas komisyonlarında tartışmayı en aza indirmemiz lazım. Bu rapordan sonra artık Meclis’in ihtisas komisyonları devreye girecek: İçişleri Komisyonu, Adalet Komisyonu gibi ilgili komisyonlarda yasa önerileri tartışılacak.
 
“Umut hakkı bu yasanın içinde de olabilir, bağımsız bir tek maddelik yasa da olabilir ya da diğer maddelerle birleştirilebilir. Bakanlar Komitesi'nin kararı çok açık. Bu konuda komisyona adeta görev tevdi etti.”
 
*Nedir bu ilk öncelikli yasalar dersek, neler var içerisinde - en azından sizin üzerinde çalıştığınız?
 
Tabii ki toplumsal ve siyasal yaşama dönüşe dair bir ara dönem yasası gerekiyor. Silah bırakan militanların dönüşlerinin nasıl olacağı, kendilerinin özgürlüğü... Biz buna “özgürlük yasaları” diyoruz. Ve tabii ki siyaset yapma haklarının yürürlüğe girmesi gibi bir mekanizma gerekiyor. Böyle bir çerçeveye, bir ara dönem yasasına ihtiyaç var. Neticede bu dönem, bir PKK kongresini yaparak çalışmalarını sonlandırdığını ilan etti. 11 Temmuz'da militanlar silahlarını yaktılar. Ondan sonrası gelmedi. Geri dönüş olacaksa da nasıl olacak? Bunun yasası yok, hukuki zemin yok. Bu nedenle komisyonun hukuki zeminin oluşması noktasında bu raporla net bir tarif yapması gerekiyor, çerçeve vermesi gerekiyor.
 
Diğer yandan umut hakkı zaten en temel başlıklardan bir tanesi. Umut hakkı bu yasanın içinde de olabilir, bağımsız bir tek maddelik yasa da olabilir ya da diğer maddelerle birleştirilebilir. Ama bir adım atılması gerekiyor. Bakanlar Komitesi'nin kararı çok açık; bu konuda komisyona adeta görev tevdi etti. Bunun ötelenmemesi gerekiyor. Diğer yandan kayyımlar hâlâ oturuyor. Bizim önceliklerimiz, önerdiklerimiz bunlar. Yerel yönetimler yasasında bazı değişikliklerin yapılması, acil olanların ivedilikle düzenlenmesi gerekiyor. Terörle Mücadele Kanunu gibi bir ucube kanun var, tamamen kalkması gerektiğini düşünüyoruz.
 
Yine infaz yasasındaki eşitsizlikler, adaletsizlikler gibi temel başlıklarda rapora bir çerçeve önereceğiz. Şu anda çalışıyoruz. Diğer partilerin de hazırlıkları var; onlar da mutlaka sunacaklardır. Yöntem netleştirildikten sonra daha hızlı bir şekilde ilerlememiz gerekiyor. Özellikle bütçeye gelmeden, çünkü ekim sonu Plan ve Bütçe Komisyonu başlayacak. Aralığın ilk 15 günü bütçe kabul oluyor ve o dönem genel kurul bununla ilgili çalışacak. Ondan önce bu demokratik entegrasyon ve özgürlük yasalarının çıkması için çok fazla zamanımız yok ve bu, gelecek yıla ertelenmemeli.
 
“Bunu ileri taşımaya çalışan ve bu konuda büyük bir çaba gösteren aktörü dinlememek gibi bir gündem kabul edilemez. Bu nedenle, bu ay içinde bu ziyaretin gerçekleşeceğine inanıyorum. Bütün temaslarımızda da oldukça olumlu bir hava var.”
 
*Komisyonun Sayın Öcalan’la görüşmesi gündemi tartışması da sürüyor. Bu tartışma bir neticeye ulaşacak mı? Eğer ki İmralı’ya gidilmezse hangi yöntemle komisyon üyeleriyle görüşecektir?
 
Olmak zorunda. İşin yürüyüşünde, bugüne kadar gelinmesinde, şu anda bir barış süreci içinde olmamızın temel dayanağı 27 Şubat çağrısıdır; Sayın Öcalan'ın bu konudaki kararlılığı, net duruşu ve barış konusundaki istikrarlı yaklaşımının sonucudur. Kendisi temel aktör, siyasi aktördür ve onu dinlemeden, önerilerini almadan sağlıklı bir şekilde ilerleyemeyiz. Biz aksini hiç düşünmedik doğrusu. Dinlememeyi, görüşmemeyi hiç düşünmedik. Komisyonun kurulmasından önce de bazı tartışmalar vardı. Kurulduktan sonra en temel gündemlerden biri tabii ki Sayın Öcalan'ı dinlemek, önerilerini geniş bir şekilde almak. Çünkü Sayın Öcalan konuşunca hakikaten umut daha da büyüyor.
 
Özgürlüğe ve barışa bir adım daha yaklaşıyoruz. Bu konuda Devlet Bahçeli'nin bir kavramı vardı; hani kuş iki kanatla uçar, tek kanatla olmaz. Bu kadar dinleme yaptık, farklı toplum kesimlerini, uzmanları, dernekleri, vakıfları, ticaret alanında çalışan kurumları dinledik. Ama bu işin öncülüğünü yapan, bunu ileri taşımaya çalışan ve bu konuda büyük bir çaba gösteren aktörü dinlememek gibi bir gündem zaten kabul edilecek bir gündem değil. Bu nedenle ben uzun olmayan bir süreçte, bu ay içinde bu ziyaretin gerçekleşeceğine inanıyorum. Bütün temaslarımızda da oldukça olumlu bir hava olduğunu ifade edeyim. Diğer partilerle de hepsiyle ayrı ayrı görüşüyoruz. Komisyon zemininde ya da komisyon öncesinde, komisyon üyeleri olarak da bu konuda tek tek neredeyse tüm milletvekilleriyle görüşmelerimiz var. Ciddi anlamda bir karşı çıkışa tanıklık etmedik. Bu konudaki talep karşılanmalı. Biz aksi bir seçeneği hiç düşünmedik ve gündemimize almadık.
 
“Gidip gitmemeyi topluma, tabana ya da hedef kitleye yükleyen bir yaklaşım var. Neticede siyasi irade olduktan sonra bu konuda bence toplum buna karşı çıkmaz. Tam tersine, bu konu kendilerinde bitiyor.”
 
*Fakat öncesinde, kulislerde komisyon üyelerinin görüşme noktasında çekimser olduğu belirtiliyordu. Bu tutum değişmiş diyebilir miyiz o halde?
 
Başta belki bazı çekinceler vardı. Konuşuluyordu, tartışılıyordu. Dediğim gibi, bütün partilerle bu konuda hemen hemen temasımız var ve devam ediyor. Neticede bu bir süreç; bir anda olup bitmiyor. Bence o konuda daha çok halka yüklenen bir durum var. Gidip gitmemeyi topluma, tabana ya da hedef kitleye yükleyen bir yaklaşım var. Neticede siyasi irade olduktan sonra bu konuda bence toplum buna karşı çıkmaz. Neden? Bu konuda aksi düşüncede olanlar da olabilir ama bir parti isterse — bütün partiler için söylüyorum — biz aylardır sahadayız, bir yıldır bu süreci anlatarak toplumsallaştırmaya çalışıyoruz. Diğer partiler de bunu yapabilirler. Anlattıklarında anlamayacak bir toplum yok karşılarında. Tam tersine, bu konu kendilerinde bitiyor ve bunu görüşmelerde de açıklıkla ifade ediyoruz.
 
Oy kaygısı, taban kaybetme kaygısı, gelecek iktidar hesapları bunun önünde engel olamaz, olmamalı. Çünkü bu siyaset üstü bir mesele. Hepimizin hayatını doğrudan etkileyen bir mesele. Partiler o siyasi kaygılardan arındığı oranda bu meselenin çözümü daha kolay olacak. Bu bir siyasi hesap ya da siyasi malzeme yapma meselesi değil. Toplumda böyle bir tepki yok; halklar arasında bir sorun yok. Yeter ki doğru dille anlatalım. Meseleyi nasıl anlattığınıza bağlı ve gerçeği söyleyip söylemediğinize bağlı. Kürt meselesi bu ülkede nüfusun dörtte birini oluşturan Kürt halkının eşit yurttaş olma meselesidir. Eşitlik hukuku gerekiyor ve bunu bence her parti anlatabilir.
 
*Son yapılan İmralı ziyaretinde Abdullah Öcalan’ın, iktidarın oyalama ve süreci sürüncemede bırakma yöneliminde olduğu belirlemesi paylaşıldı. Buna ilişkin ne söylersiniz?
 
Zamana yayıldığı meselesi maalesef doğru. Komisyon çalışmaları da daha hızlı olabilirdi. Haftada bir ya da iki gün değil, daha çok gün çalışabilirdik, saatleri uzatabilirdik ve biz parti olarak bunu komisyonda da ifade ettik. “7 gün 24 saat çalışmaya hazırız” dedik. Daha önemli bir mesaimiz yok. Fakat bundan sonra bunun olmaması için çabalıyoruz. Çabaladık çokça ama sadece DEM Parti’nin çabasıyla olmuyor; partilerin de bu konuda ortaklaşması gerekiyor. İktidarın bu konuda bir ağırdan alma meselesi maalesef oldu. Ama bunun bundan sonra devam etmemesini sağlamamız gerekiyor. Çünkü oyalama, zamana yayma bu meselenin daha çok enfekte olmasını sağlar; provokatörlerin daha çok devreye girmesi sonucunu doğurur.
 
Neticede bu meselenin çözümsüzlüğünden yana olanlar çok değiller nüfus olarak ama kendileri bir gündem yaratabiliyorlar. Değinmeden geçmeyeyim: Trendyol ve Hepsiburada sitelerinde JİTEM ve faili meçhulleri alkışlayan bir tişört basımı oldu. Bu, yeni cinayetlere adeta azmettirme anlamına gelir. Bu korkunç bir şey. Şöyle bir cümlesi var, benim kanım dondu hakikaten onu okuduğumda  “17.000 kişi bir Toros’a sığar mı?” Bu öylesine geçilecek bir mesele değil. Çok ciddi tepkiler oldu, siteden kaldırıldı. Hâlâ bu düşmanlığı yeniden üretmeye, süreci bozmaya çalışan bir akıl var. Komisyonun toplantısının olduğu ilk gün Meclis’in kapısında bir Toros yakıldı; bu bir mesajdı. İşte bu tişörtler, o siteler bir mesaj. Bu arada şu çağrıyı da yapayım: İnsanlık onurundan yana olan herkesi o siteleri boykota davet ediyorum. Oradan alışveriş yapmayalım. Onların bu düşmanlık üzerinden güç kazanmalarına izin vermeyelim.
 
Şuraya bağlamak istiyorum: Bu nedenle, bir oyalama niyeti varsa da bundan vazgeçin çağrısını yineliyorum.