‘Aile yılı değil, kadınların direniş yılı’

  • 09:04 21 Mayıs 2025
  • Güncel
 
ANKARA - “Bu ülkede yoksulluk, şiddet var; kadınlar insanca yaşam istiyor” diyen Ankara Kadın Platformu üyesi Döndü Kurşunoğlu, aile yılı söyleminin kadın kazanımlarını hedef aldığını ve kadınların buna karşı örgütlenmeye devam ettiğini belirtiyor. 
 
İktidar, kadına yönelik şiddetin derinleştiği süreçte aile yılı ilan ederek, kadınların aile kavramı içinde yaşadığı şiddeti görünmez kılıyor. Kadına yönelik şiddeti önleyecek politikalar üretmezken, aile yılı adı altında kadınların bedeni üzerinde bir tahakküm kurmaya çalışıyor. 
 
Ankara Kadın Platformu üyesi Döndü Kurşunoğlu, iktidarın kadına yönelik şiddeti derinleştiren söylem ve politikalarını değerlendirdi.
 
‘Kadınların kazanımları yargı paketleriyle gasp ediliyor’
 
İktidarın kadına yönelik şiddette en sık uyguladığı politikaların başında cezasızlık politikası geldiğini söyleyen Döndü Kurşunoğlu, bir diğer politikanın da toplumun tüm kesimlerine uygulanan yoksulluk olduğunu belirtti. Döndü Kurşunoğlu, “Son dönemde de aile yılı üzerine şekillendirdiği bir kurmacası var. Aile politikaları da daha çok nüfus ve beden politikalarına denk düşüyor. Uzun yıllar AKP iktidarı, kadınların kazanımlarına, haklarına ve hayatlarına yönelik ardı sıra gelen uygulamaları yargı paketleriyle birlikte gasp etti. Cezasızlık politikası Türkiye’de her gün 3 kadın katledilirken, çocuk istismarları ve cinsel tacizler büyük sayılara ulaşmışken sürüyor. Aslında bunun kaynağı erkek egemen sistem, patriyarka, tabii ki bunu biliyoruz. Ama aynı zamanda AKP iktidarının uygulamış olduğu cezasızlık politikaları etkili oluyor. AKP, 2020’de tek adamın bir imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekildikten sonraki süreçte daha çok yargı paketleriyle kadın kazanımlarına yönelik saldırılarda bulundu. Bunun ardından 6284 sayılı yasanın revize edilmesi gündeme geldi. Nafaka hakkının gaspına yönelik birtakım projeler geliştirdiler.
 
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı verdiği, kadının evlendikten sonra kendi soyadını kullanmasına yönelik düzenleme, eşitlik ilkesine aykırılık gerekçesiyle kaldırıldı. Ama AKP, kadınların bu hakkına dahi saldırarak, müşterek çocuklarının ruh hali ve aile birliğinin bozulacağı gerekçesiyle bunu yargı paketine alarak kaldırma girişiminde bulundu. Uzun yıllardır öz savunmasını kullanan kadınlara ağırlaştırılmış müebbet cezaları verildi. Kadına yönelik şiddet kapsamında failler ödül gibi cezalar aldı. AKP ise bunun destekçiliğini yaptı” şeklinde konuştu.
 
‘İktidar sermaye düzenini kadın emeği üzerinden kuruyor’
 
İktidarın sermaye düzenini kadın emeği üzerinden kurduğunu belirten Döndü Kurşunoğlu, “İzmir’de bir konteynerde yaşamak zorunda olan, kâğıt işçisi bir kadının beş çocuğunu evde bırakması ve çıkan yangında çocukların hayatını kaybetmesi üzerinden yoksulluk politikasını görebiliyoruz. Çünkü bu ülkede yoksulluk var ve bu yoksulluğu en çok kadınlar hissediyor. Bu ülkede yoksulluğu yönetmenin bir başka biçimi de ev içi emeğin ücretsiz olmasıdır. Sermayenin düzenini, AKP iktidarı kadın emeği üzerine kuruyor. Kadınlar aslında ev işlerini, bakım yükünü bıraktığı anda dünyanın duracağını biliyor. Kapitalist sistem, sermaye de bunu biliyor.
 
Aslında temel olan aile politikasını şu noktada kuruyorlar: 15 Mayıs 2014 yılında bir vizyon belgesi açıklandı; ‘Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Politikası’. Uzun yıllardır kadın ve aile üzerine çalışma yürütülüyordu. 15 Mayıs’ta açıklanan bu vizyon belgesi, kadınların gelecekte ne tarz hak gasplarına uğrayacağına dair sinyalleri içeriyordu. Bu vizyon belgesiyle 81 ilde çalıştay düzenlendi. Bu çalıştaylarda LGBT+’lara yönelik yok sayan, yok etmeye dayalı bir politika geliştirildi. Kaç çocuk yapılacağından nasıl doğum yapılacağına, ev içi emeğin nasıl şekilleneceğine kadar kadınların bedenleri üzerinde söz kurulmaya çalışılıyor” sözlerini kullandı. 
 
‘Kadına ayrılmayan bütçe tarikatlara ve Diyanet’e ayrıldı’
 
İktidarın vizyon belgesiyle bir bütün olarak bakanlıklar üzerinden politikalar ürettiğini aktaran Döndü Kurşunoğlu, şöyle devam etti: “Boşanmaların arttığı illerde projeler üretmeye başladılar. Aile Bakanlığı üzerinden yürütülse de biz yapısal şiddeti tartışıyoruz. Bu yapısal şiddeti AKP iktidarı, Diyanet üzerinden çok iyi kurdu. Kadına ayrılmayan bütçe, tarikatlara ve Diyanet’e ayrıldı. Adalet Bakanlığı’nın cezasızlık politikasıyla bu süreç çok iyi ilerletildi. Çalışma Bakanlığı da süreci kadınlar üzerinde şekillendirdi. Şimdi de Sağlık Bakanlığı devreye girdi. Kadın sağlığını önceleyen politikalar değil; tüm dünyada son dönemin krizi olan nüfus artırmaya yönelik, pronatalist nüfus politikaları devreye alındı. Bu politikalar, bir taraftan neoliberal sistemin çarkını döndürürken, diğer taraftan kadın bedeni üzerinden nasıl denetim kurulacağının hesabıydı.
 
Örneğin, bir gün Sağlık Bakanlığı’nın sosyal medya hesabında şunu gördü kadınlar: ‘Normal doğum, sezaryen doğuma tercih edilmelidir.’ 2011-2012 yıllarında sezaryen doğumu teşvik eden hükümet neden şimdi vazgeçiyor? Neoliberal sağlık sistemi, tabii ki bunun parçası. Kadın sağlığını öncelemeyen AKP iktidarı, kadınlar üzerinden rant politikası geliştiriyor. Sağlık Bakanlığı kasasında kalmayan parayı, kadın bedeni üzerinden dengelemeye çalışıyor. Bu tarz politikalar, nüfus politikalarıyla iç içe geçmiş durumda. En az üç çocuk söylemi, aslında bu gerçekliğin yansıması. TBMM’de ‘üç çocuğu doğuran kadın KPSS şartı aranmaksızın devlet memurluğuna alınsın’ teklifi sunuldu. 2025 yılına ‘Aile Yılı’ dediler. Aile yılı kapsamında 3 çocuğu olanlara tren bileti indirimi bile gündeme getirildi. Bu ülkede yoksulluk varken, kadınların seyahat hakkının tanınmadığı bir ortamda, kadınlar beden politikalarıyla şekillendirilmeye çalışılıyor.”
 
‘İktidar kadına yönelik şiddette sıfır tolerans dese de öyle olmadığını görüyoruz’
 
İktidar her ne kadar aile yılı kapsamında adımlar atsa da, kadınlar için bunun direniş yılı olduğunu dile getiren Döndü Kurşunoğlu, “Bu ülkede yoksulluk, şiddet var. Kadınlar insanca bir yaşam istiyorlar. Yaşamın en güzel yanlarını istiyorlar. Aile yılı değil, kadınların direniş yılını kapsıyor. Kadınlar, ‘aile yılı değil, kadın yılı, direniş yılı’ diyorlar. 8 Mart’ı geride bıraktık, birçok ilde kadınlar sokağa çıktı, taleplerini dile getirdiler. Kreş hakkı, sığınma hakkı, eşit işe eşit ücret gibi haklarını talep ettiler. Kadın mücadelesi sokakları terk etmedi, bu mücadelenin damarlarını ördü. 8 Mart’tan sonra 19 Mart sürecini yaşadık. Bu süreç, toplumun isyan damarlarının patlaması gibiydi. Kadınlar burada da çok fazla yer aldı, mücadeleyi büyüttü.
 
Erkek devlet hız kesmedi. Çıplak arama, kadına yönelik şiddet, ev hapsine alınan kadınlar, elektronik kelepçenin yetersizliği gündeme geldi. Türkiye’de yıllardır kadına yönelik şiddet kapsamında adım atmayan devlet, anında elektronik kelepçe ihalelerine başladı. Bu ülkede birçok fail ev hapsine çarptırıldı. Kadın katilleri ev hapsine çarptırıldı. Elektronik kelepçe, fail için bir güvenceye dönüştü. Bu ülkede elektronik kelepçeyi kırıp eski eşini katleden failler görüldü. Çocuk istismarcıları, infaz yasalarıyla serbest bırakıldı. O yüzden iktidar kadına yönelik şiddete ‘sıfır tolerans’ dese de, bunun böyle olmadığını biliyoruz” dedi.
 
‘Kadınlar yaşamak için, hakları için örgütlenmeye devam ediyor’
 
Mahallelerde doğum politikaları üzerine kadınlarla buluşmalar gerçekleştirdiklerini ifade eden Döndü Kurşunoğlu, “Oradan çıkan sonuçlar şunlara tekabül ediyor: Kadınlar kürtajın hâlâ bir hak olup olmadığını, sezaryenin de mi yasaklandığını soruyor. Kadınlar, 2011-2012’de kürtaj karşıtı eylemlerde sokakları doldurmuştu. Hukuken yasak olmasa da fiilen kürtaj yasak. Aynı şey sezaryen doğum için de geçerli. Aile Bakanlığı'nın iç yazışmaları ortaya çıktı, hastanelere sezaryen doğum yapılmaması yönünde talimat gönderilmiş. Bu söylemler kadınlarda ‘acaba yasaklandı mı?’ algısını yaratıyor. Bu eril dil tepeden inince, kadınlar açısından bambaşka bir atmosfer oluşuyor. Kadınlar direnişte, sokakları terk etmiyor. Yaşamak için, hakları için örgütlenmeye devam ediyor. Örgütlenmek dışında başka bir mücadele seçeneğimiz yok” ifadelerini kullandı.
 
‘Toplumsal cinsiyet kavramı da hedefte’
 
Bakanlığın, “toplumsal cinsiyet” kavramının kullanılmaması yönündeki genelgesinin dijital medyada bir algı operasyonu olduğunu dile getiren Döndü Kurşunoğlu, kürtajın da geçmişte bir algı operasyonuna dönüştürüldüğünü hatırlattı. “Baskı politikası nedeniyle birçok devlet hastanesi dahi kürtaj yapmamaya başladı. Şimdi de toplumsal cinsiyet ifadesinin kullanılmaması gerektiğine dair yazışmalar var. Aile Bakanlığı’nın iç yazışmaları... Onlar zaten uzun süredir ‘toplumsal cinsiyet’ demiyorlar. Topluma sirayet eden etki şu: ‘Biz de mi bu kelimeleri kullanmayacağız?’ Hayır, biz bunları kullanmaya ve mücadelesini vermeye devam edeceğiz” dedi.
 
‘Kadınlar normal doğum dayatmasını kabul etmiyor’
 
AKP’nin yoksulluk politikasının birçok şeyin temelini oluşturduğunu söyleyen Döndü Kurşunoğlu, şöyle konuştu: “Pronatalist nüfus politikaları sadece Türkiye çapında değil, dünya çapında da tartışılıyor. Nüfus yaşlandıkça, emeğin nereden sağlanacağı sorunu ortaya çıkıyor. Bu nedenle genç nüfus yaratılmak isteniyor. Türkiye’de nüfus genç ama doğurduğumuz çocuklar açlıktan ölüyor. Bu ülkede beslenme çantası götüremeyen çocuklar var. Devlet şiddetiyle öldürülen çocuklar var. Cinsel şiddete uğrayıp öldürülen 2 yaşında çocuklar var. Narin var; erkek devletin ve tarikatın ortaklaşa öldürdüğü çocuk. Çocukları korumayan bir hükümetin, kadınlara ‘üç çocuk doğur’ dayatması beden politikasıdır. Kadınlar buna itiraz ediyor. Sağlık hakkım güvence altına alınmamışken, birçok köyde doğum yapılabilecek sağlık hizmeti yokken bana normal doğumu dayatıyorsun, kürtajı yasaklıyorsun. Adalete ulaşamazken, beden politikalarıyla dayatmalarda bulunuyorsun. Kadınlar bunu kabul etmiyor. Yoksullukla mücadele eden kadınlar ücretsiz kreş, eğitim talep ediyor. Şiddete uğradığında nitelikli bir sığınma evi istiyor. Bunlar karşılanmadan kadınlar ‘ben senin makbul aile tanımına girmeyeceğim’ diyor.”