Görünmeyen emeğin isyanı (7)

  • 09:01 1 Mayıs 2025
  • Dosya
 
Okyanusya’da emek mücadelesi Zelda D’Aprano’nun izinde
 
Derya Ceylan 
 
HABER MERKEZİ – Avustralya’da sekiz saatlik iş günü talebiyle başlayan mücadele, kadın emeğinin görünürlük mücadelesiyle birleşti. Zelda D’Aprano’nun zincirleri, geçmişten geleceğe direnişin sembolü oldu."
 
1 Mayıs, Okyanusya kıtasında yalnızca işçi sınıfının ekonomik taleplerini değil; aynı zamanda sömürgeciliğe, ırkçılığa ve cinsiyet eşitsizliğine karşı yürütülen direnişlerin birleşim noktası hâline geldi. Kıta genelinde sekiz saatlik iş günü mücadelesiyle başlayan işçi hareketi, zamanla yerli halkların toprak hakları talepleri ve kadın emekçilerin eşitlik arayışlarıyla iç içe geçti.
 
Bugün 1 Mayıs, kıtanın dört bir yanında yalnızca emek hakkının değil; eşit yurttaşlık, toplumsal adalet ve özgür yaşam taleplerinin de hep birlikte haykırıldığı bir gün olarak karşılanıyor. Bu tarihsel buluşma, geçmişin zincirlerini kırarak yeni bir toplumsal dayanışma hattı örüyor.
 
Okyanusya kıtası, yalnızca mavi okyanuslar ve adalarla değil; aynı zamanda emek mücadelesi ve sömürgeciliğe karşı direnişin derin izleriyle de şekillenmiş bir coğrafya.
 
Dünya işçi tarihinde ilk grev
 
19’uncu yüzyıldan itibaren özellikle Avustralya ve Yeni Zelanda (Aotearoa) başta olmak üzere, sanayileşmenin getirdiği ağır çalışma koşulları, bölgedeki yerleşimci toplumlar ve yerli halklar üzerinde büyük sosyal dönüşümler yarattı. Avustralya'da, 1856 yılında Melbourne'de taş ve inşaat işçilerinin sekiz saatlik iş günü talebiyle başlattığı grev, yalnızca ülke tarihinde değil; dünya işçi hareketleri tarihinde de bir ilk olarak kaydedildi. Bu mücadele, işçilerin yalnızca daha kısa mesailer için değil; insanca yaşam hakkı, emeğin onuru ve kolektif örgütlenme hakkı için de bir direnişe adım attıkları bir momenti temsil etti.
 
 
Mücadelelerini yükselttiler 
 
Yeni Zelanda’da, özellikle Maori işçi toplulukları, hem sömürgeciliğin hem de kapitalizmin çift yönlü baskısına karşı direnerek kıta genelinde özgürlük ve toprak hakkı mücadelelerini yükselttiler. Kadınlar, bu tarih boyunca yalnızca evlerde değil; tarlalarda, hastanelerde, okullarda ve tekstil atölyelerinde görünmez kılınan emekleriyle sistemin yükünü taşıdılar. 
 
Aborjin kadınları Avustralya’da; Maori kadınları ise Aotearoa’da hem ırkçı sömürge sistemine hem de cinsiyet eşitsizliğine karşı direnirken, emek mücadelelerinin sessiz ama kurucu aktörleri oldular.
 
Görünmezliğe karşı kolektif bir ses 
 
Uzun yıllar boyunca düşük ücretler, kötü çalışma koşulları ve sendikal yapılardan dışlanma gibi sorunlarla mücadele eden kadınlar, görünmezliğe karşı kolektif bir ses geliştirdiler. Bu sessiz direnişin sesi, 20’nci yüzyılın ortalarında Avustralya’da bir kadının cesaretiyle görünür hâle geldi: Zelda D’Aprano, zincirlerini tarihe vurdu ve yalnızca demir kapıları değil; erkek egemenliğinin sessiz duvarlarını da kırdı.
 
Avustralya: Zincirlerle başlayan bir direniş
 
Avustralya, özellikle 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren kadın emekçiler için önemli bir mücadele sahasına dönüştü. Ancak bu topraklarda işçi hareketlerinin kökleri çok daha eskilere dayanıyordu.
 
İlk 1 Mayıs gösterileri, Avustralya’da 1890 yılında düzenlendi. Melbourne, Sydney ve Brisbane gibi şehirlerde işçiler, sekiz saatlik iş günü talebiyle kitlesel yürüyüşler gerçekleştirdi. Ancak uzun yıllar boyunca bu eylemlerde kadın işçilerin sesi görünmez kılındı. Özellikle tekstil atölyelerinde, hastanelerde, temizlik işlerinde ve bakım sektörlerinde yoğunlaşan kadın emekçiler; düşük ücretler, iş güvencesizliği ve sendikalardan dışlanma gibi ağır eşitsizliklerle mücadele etmek zorunda kaldılar.
 
Bu derin adaletsizliklere karşı sesini yükselten en güçlü figürlerden biri, Melbourne doğumlu bir kadındı: Zelda D’Aprano.
 
Emekçi kadınların yaşadığı adaletsizliklerle yüzleşti 
 
1928 yılında, Yahudi göçmeni yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Zelda D’Aprano, 14 yaşında okuldan ayrılarak çeşitli işlerde çalışmaya başladı. Çocuk yaşta evlendi ve bir çocuğu oldu. Zelda D’Aprano, tüm hayatı boyunca emekçi kadınların yaşadığı adaletsizliklerle yüzleşti. 1950’lerde Komünist Parti’ye katılarak sendikal faaliyetlerde aktif rol aldı. Ancak sendikalardaki erkek egemen yapıya karşı çıkarak, 1971 yılında partiden istifa etti.
 
 
‘Kadınlar da eşit ücret için zincirlenmeye hazır’
 
Zelda D’Aprano’nun hayatı, eşitlik mücadelesiyle örülmüş bir direniş hikâyesiydi. 1969 yılında, Avustralya’da kadınların erkeklerle eşit ücret almasını sağlayacak bir dava başarısızlıkla sonuçlandığında, Zelda D’Aprano öfkesini sembolik bir eyleme dönüştürdü: Melbourne’daki Commonwealth Binası’nın demir kapılarına kendisini zincirledi. Yanında taşıdığı pankartta şu yazıyordu: “Kadınlar da eşit ücret için zincirlenmeye hazır!”
 
Kadın emeğinin görünürlüğü için mücadele verdi
 
Bu küçük ama çığır açıcı eylem, Avustralya’da kadın emeğinin görünmezliğine karşı atılan en cesur adımlardan biri oldu. Zelda D’Aprano’nun zincirleri yalnızca demir kapılara değil; erkek egemen sendikal yapılara, devletin sessizliğine ve toplumdaki cinsiyet eşitsizliğine karşı da atılmış zincirlerdi. Eylem sonrasında Zelda D’Aprano, Women's Action Committee adlı örgütü kurarak kadınların hak mücadelesini sokaklara taşıdı. Toplu taşımada kadınlar için yüzde 75 ücret ödeyerek ücret eşitsizliğine dikkat çekti, kadınların barlara giriş yasağını protesto etti ve her platformda kadın emeğinin görünürlüğü için mücadele verdi.
 
Nesiller boyu ilham verecek bir tarih bıraktı
 
Hayatı boyunca mücadelesinden vazgeçmeyen Zelda D’Aprano, 2001 yılında Victoria Onur Listesi'ne alındı ve 2004'te Avustralya Nişanı ile ödüllendirildi. 2018 yılında hayatını kaybettiğinde ardında yalnızca bir mücadele değil; nesiller boyu ilham verecek bir tarih bıraktı. 2023 yılında Melbourne Trades Hall önünde, 1969’daki eylemini temsil eden bir heykelle onurlandırıldı. Zelda D’Aprano’nun zincirlediği kapılar bugün hâlâ konuşuluyorsa, bu yalnızca geçmişin anısı değil; geleceğe açılan bir özgürlük çağrısının yankısıdır.
 
 
Zincirlerden dayanışmaya
 
Bugün Avustralya’da 1 Mayıs, yalnızca emek ve ücret taleplerinin dile getirildiği bir gün değil; kadınların geçmişle gelecek arasında ördüğü dayanışma köprüsünün de adıdır. Zelda D’Aprano’nun cesaretiyle başlayan direniş, bugün meydanlarda yüz binlerce kadının sesiyle yankılanıyor. Çünkü eşitlik hâlâ bir talep değil; örgütlü bir mücadeledir. Her yeni 1 Mayıs’ta, o mücadele zincirin halkalarına yeni halkalar ekleyerek büyümeye devam ediyor.
 
Bitti.