
Tutsakların sağlık hakkı ihlalleri, yaşam hakkı ihlallerine dönüyor
- 09:03 24 Nisan 2025
- Güncel
Nazlıcan Nujin Yıldız
İZMİR - Hasta tutsakların cezaevlerinde maruz bırakıldığı hak ihlallerine dair konuşan İHD İzmir Şubesi Eşbaşkanı Zilan Gümüş, özellikle yüksek güvenlikli cezaevlerinin tutsakların yaşam haklarını ihlal ettiğini ve bu tip cezaevlerinin derhal kapatılması gerektiğini vurguladı.
Başta İmralı Cezaevi olmak üzere, Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevlerinde tecrit politikaları sürdürülüyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik ağır tecrit uygulamasının, diğer cezaevlerine de yansıdığı ve bu durumun yaygın hak ihlallerine yol açtığı belirtiliyor. Özellikle hasta tutsakların durumu ciddiyetini korurken, İdare ve Gözlem Kurulları (İGK) aracılığıyla mahpuslara pişmanlık dayatmaları yapılıyor ve infazlar keyfi olarak erteleniyor. Adalet Bakanlığı’nın son verilerine göre, cezaevlerinde 651’i ağır olmak üzere toplam bin 517 hasta tutuklu bulunuyor. R tipi cezaevlerinde kalan hastaların tedavi haklarının engellendiği ve birçoğunun ölüme terk edildiği ifade ediliyor.
Cezaevlerinde yaşanan ihlallere ilişkin İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi Eşbaşkanı Zilan Gümüş, JINNEWS’e konuştu.
‘Yüksek güvenlikli hapishaneler tecrit politikası güdüyor’
Cezaevlerinin dünya genelinde en çok hak ihlalinin yaşandığı yerler olduğunu söyleyen Zilan Gümüş, tutsakların dış dünyadan izole edildiğini ve birçok temel hakkın ihlal edildiğini vurguladı. Cezaevlerinin yapısal işleyişinin, insanları sistematik biçimde insan haklarından mahrum bıraktığını kaydeden Zilan Gümüş şu ifadeleri kullandı: “Biz İnsan Hakları Derneği olarak hapishanelerdeki hak ihlallerini, insanların yaşadıkları mağduriyetleri bir nebze olsun gidermek ve kamuoyuna duyurmak için yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Kapalı olan mekanları bir şekilde anlamaya ve o mekanlarda neler yaşandığını tarif etmeye çalışırız. Son zamanlarda bu, pek mümkün olmuyor. Çünkü Türkiye’de son inşa edilmeye çalışılan hapishaneler buna pek müsaade etmiyor.
İnşa edilen hapishaneler, YGC’ler, Y tipleri, S tipleri tamamen bir tecrit politikası güdüyor ve kişiyi tamamen hem içerideki diğer mahpuslardan hem de dış dünyadan izole etmeye, yalnızlaştırmaya yönelik hapishaneler. Hal böyle olunca bizler de mahpuslara ulaşmakta zorluk çekiyoruz. Mahpusların bize gönderdikleri mektuplarda birçok anlamda sansürler uygulanıyor. Mahpuslar ailelerinden uzak yerlere sürgün ediliyorlar, ailelerin mahpusları ziyaret etme imkânı olmuyor. Geriye sadece dernek bünyesinde veya diğer bu tür insan hakları alanında çalışmalar yapan avukat arkadaşların ziyaret ettikleri mahpusların ifade ettikleriyle yetinebiliyoruz. Çünkü gerçekten inşa edilen hapishaneler tamamen kişiyi birçok hakkından mahrum etmeye yönelik hapishaneler.”
Kuyu tipi cezaevleri, hücre cezası çektirmeye yönelik
Zilan Gümüş, Türkiye ve Kürdistan genelinde 22 yüksek güvenlikli, 13 Y tipi, 14 F tipi ve 7 S tipi cezaevinin bulunduğunu belirtti. Bu cezaevi türlerinin tümünde tutsakların sistematik şekilde fiziksel ve psikolojik hak ihlaline maruz bırakıldığını vurguladı. Zilan Gümüş, “Bu hapishanelerde kişi, tek kişilik hücrede kalıyor ve günün büyük bir çoğunluğunu tek başına geçiriyor. Havalandırma süreleri çok kısa tutuluyor. Bu odaları koğuş olarak tanımlıyoruz ama aslında tamamen hücre sistemindeler. Pencerede üç tane demir, parmaklık ve mazgal bulunuyor; buradan hava sirkülasyonunun ne kadar mümkün olabileceği ise tartışmalı. Sağlıklı bir insan, o hapishanelere girse bile çok kısa sürede hasta biri olarak çıkıyor,
Bu hapishanelere yönelik olarak şu an kullanılan tabir ‘kuyu tipi’ olarak ifade ediliyor. Gerek hapishanelerin mimari yapısı gerekse hapishanelerdeki kişinin psikolojik olarak maruz kaldığı baskı, tamamen kişinin bir kuyuya atılmış olması şeklinde tabir ediliyor. Bu tabir mecaz anlamda değil; gerçekten de kişi, sanki bir kuyuya atılmış gibi yaşantısını sürdürmek zorunda kalıyor. Buna en önemli örnek, Türkiye’deki hapishaneleri inceleyen BM’nin raporu. Rapora göre, ‘Bu hapishaneler hücre cezası çektirmeye yönelik hapishaneler’ olarak tanımlanıyor” diye belirtti.
‘Hapishaneler ulusal ve uluslararası mevzuatlara aykırı’
Türkiye’deki cezaevlerinin, mahkemelerin verdiği cezalardan ayrı olarak, tutsakları cezalandırma amacıyla inşa edildiğini sözlerine ekleyen Zilan Gümüş, tutsakların ikinci defa cezalandırılmak istendiğini kaydetti. Zilan Gümüş, “BM’nin raporlarında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında çok açık bir şekilde ‘Türkiye’deki hapishanelerde kötü muamele var, infaz yakmalar var, sağlık sorunları var, keyfi uygulamalar var’ deniliyor. Birçok kez bu konularda Türkiye’yi mahkûm ediyor. Türkiye’deki hapishaneler, ulusal mevzuata da uluslararası mevzuatlara da aykırı. Türkiye, kendi ulusal mevzuatına ve imzalamış olduğu uluslararası mevzuata riayet ederse, zaten ortada herhangi bir sorun kalmaz. Fakat maalesef, getirilen yönetmeliklerle, kararlarla yasalar ve uluslararası sözleşmeler yok sayılıyor ve her geçen gün farklı bir hak ihlaliyle tanışıyoruz.
Bunun en büyük örneği hasta mahpuslardır; hasta mahpusların yaşadığı sağlık sorunlarıdır. Hasta mahpusların hapishanelerdeki sağlık hakkı ihlalleri, zamanla yaşam hakkı ihlallerine dönüşüyor. Yani kişinin, zaten psikolojik ve fizyolojik olarak kesinlikle yapısına uygun olmayan kapalı mekânlarda tutulması, en sağlıklı insanın da belli bir süre sonra sağlık hakkının ihlal edilmesine neden oluyor. Bununla birlikte, zaten kabul edilemez cezalar; müebbet hapis cezaları, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları, yani kişinin umut hakkını elinden alan cezalar var ve bu uzun sürelerin bu tip hapishanelerde geçiriliyor oluşu, zaten tabiri yerindeyse bir yerde kişinin yaşam hakkını ihlal etmeye yönelik oluyor” diye belirtti.
‘ATK raporlarını düzenleyenler hapishanelerin yapısını bilmiyor’
Son verilere göre cezaevlerinde, 651’i ağır olmak üzere toplamda bin 517 hasta tutsağın olduğunu paylaşan Zilan Gümüş, hasta tutsakların tedavileri için R tipi cezaevlerinin yapıldığını; ancak bu cezaevlerinde tutsakların tedavi olamadığını ve yaşamlarını tek başına idame ettiremediklerini dile getirdi. Tutsakların R tipi cezaevlerinde ölüme terk edildiklerini vurgulayan Zilan Gümüş, “Geçen senenin bütçe görüşmelerinde, bakanlığın bizzat açıkladığı verilere göre 709 mahpus, içeride çeşitli nedenlerden dolayı hayatını kaybediyor. Bu hayatını kaybetmelerin önemli bir çoğunluğunun ve bizim de elde etmeye çalıştığımız veriler doğrultusunda hastalıktan, insan psikolojisine uygun olmayan koşullar nedeniyle ve intiharlar yüzünden olduğunu söyleyebiliriz. Yine hasta mahpuslarla ilgili olarak, infazların hemen durdurulmasını ve tahliye olmalarını; en azından aileleriyle birlikte tedavilerinin devam etmesi gerektiğini her zaman dile getiriyoruz. Fakat bunun önündeki en büyük engel, Adli Tıp Kurumu’nun verdiği ‘hapishanede kalabilir’ raporlarıdır.
Maalesef Adli Tıp Kurumu’nun, bilimden uzak, etikten uzak ve tamamen keyfi şekilde verdiği kararlar doğrultusunda, kişinin çok üstünkörü bir tedavi sonucu ‘bu kişi hapishanede kalabilir’ deniliyor. Bu Adli Tıp Kurumu raporlarını düzenleyen kişiler, o hapishanelerin yapısını bilmiyor, insan üzerindeki etkilerini bilmiyor. Sadece üstünkörü şekilde gelen mahpusu muayene ediyorlar ve kısıtlı bir değerlendirmeyle, mahpusun kesinlikle insan yaşamına ve onuruna uygun olmayan hapishanelerde ‘kalabilir’ şeklinde etik, ahlaki ve vicdani olmayan kararlar veriyorlar” sözlerini kullandı.
‘Yüksek güvenlikli hapishaneler derhal kapatılmalı’
Cezaevlerinin, anlamları itibarıyla insan yapısına uygun olmayan mekânlar olduğuna ve birçok ihlali beraberinde getirdiğine dikkat çeken Zilan Gümüş, yüksek güvenlikli cezaevlerinde hiçbir insanın kalmaması gerektiğini söyledi. Zilan Gümüş, bu tip cezaevlerinin derhal kapatılması gerektiğini vurgulayarak, şu ifadelere yer verdi: “İnsan onuruna yaraşır şekilde, mahpusların cezalarının infaz edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bu tip hapishanelerde en çok mağduriyet yaşayanlar, tabi ki hasta mahpuslar. Kişi, hasta olmasa bile bu hapishanelere girdiğinde, çok kısa sürede birçok hastalığa sahip oluyor. Hasta olanların da zaten hastalıkları çok kısa bir sürede ağırlaşıyor. Biz, İnsan Hakları Derneği olarak, hasta mahpusların derhal serbest bırakılmasını; insana uygun olmayan bu tip yüksek güvenlikli hapishanelerin derhal kapatılmasını ve insanların, insan onuruna yaraşır bir şekilde cezalarının infaz edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”