Ortadoğu ve Barış Konferansı: Sendikalar barışın inşasında rolünü oynamalı
- 18:36 15 Mart 2025
- Güncel
İSTANBUL- KESK’in düzenlediği “3’üncü Ortadoğu ve Barış Konferansı” birinci günü son buldu. konferansta, halkların barışı bekleyen pozisyonda değil barış inşacısı olarak sorumluluk alması gerektiğine vurgu yapıldı.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), tarafından İstanbul’un Kadıköy ilçesinde düzenlenen iki gün sürecek olan “3’üncü Ortadoğu ve Barış Konferansı” birinci günü sona erdi. Konferansa, çok sayıda uluslararası sivil toplum örgütü, siyasi parti ve sendika temsilcisi katıldı.
‘Emperyalist müdahaleler döneminde barış’ başlıklı ilk oturum
“Emperyalist müdahaleler döneminde barış” başlıklı ilk oturumun moderatörlüğünü Prof. Dr. Füsun Üstel gerçekleştirdi. “Küresel hegemonya mücadelesi ve batı ittifakı’nda yarılma” başlığında Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, “kimdi giden kimdi kalan: 1990'larda ve günümüzde barışı aramak” başlığında Doç. Dr. Elçin Aktoprak, “Türkiye’de barışın çatlak zemini ve güncel sınırları” başlığında Doç. Dr. Yücel Demirer, “Kürt sorununda barışın olanakları ve zorlukları” başlığında Hakan Tahmaz konuşma yaptı.
‘Savaşı ve sömürüyü tarihe gömme zamanıdır’
Konferansın açılış konuşmasını yapan KESK Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz, “İŞİD ve türevi cihatçı çetelerin Ortadoğu’yu kan bularken kadınların hayatını cehenneme çevirdiğini görüyoruz. Suriye’de ezilen halkların katledilmesine şahitlik ediyoruz. KESK olarak emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet eden saldırıları kınıyoruz. İnsan hakları örgütlerini harekete geçmeye çağırıyoruz. KESK olarak bizler emek mücadelesini barış ve demokrasi mücadelesi ile harmanlayıp eş güdümlü olarak yürütüyoruz.
Barışın bir anda sorunları ortadan kaldırmayacağını bilincindeyiz ama konuşabilmemizin koşulları barışla ilişkili. KESK olarak barışı inşa edene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Kürt sorunun kalıcı ve onurlu barışa evirilmesi öncelikli taleplerimiz arasında. Tüm halklara ve kurumlara açık çağrı yapıyoruz; savaşa karşı barışın ve özgürlüğün zamanıdır. Savaşı ve sömürüyü tarihe gömme zamanıdır” dedi.
‘Demokrasi modeli kenara atılmış vaziyette’
“Kimdi giden kimdi kalan: 1990'larda ve günümüzde barışı aramak” başlığında konuşan Doç. Dr. Elçin Aktoprak, “1990’larda soykırımlar, savaş vardı ama barış arayışı da karşımızdaydı. 90’lar, çatışmaların sona ermediği, çatışmaya karşı çözüm için çaba sarf edilen dönemdi. Soğuk savaşın bitmesinin ardından liberalizmin kendi zaferini ilan etmesinin ardından inan hakları, uluslararası hukuk gibi kavramlar öne çıkartılarak liberal değerlerin altın çağı havası esiyordu. Kadınlar, LGBT+’lar, azınlıklar, neoliberal dönemde açılan ortamda kendi mücadelelerini alana taşıyabildi. Hem 90’larda hem günümüzde bastırılan emek hareketi oldu. UNESCO 95’de barış kültürünü tanımladı ve 2000’de barış kültürü yılı kabul edildi. Barış kültürü Birleşmiş Milletler kararında şöyle tanımlanıyor: ‘Savaşın temel nedenlerini öğrenerek sorunların çözülmesi, sorunların diyalogla çözülmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve anlayış önemlidir.’ Bu dönemde artık ne literatürde ne siyasal alanda demokrasi modellerinin tartışılmasına rastlıyoruz. Demokrasi modeli kenara atılmış vaziyette” ifadelerini kullandı.
‘Yerelden barışın sözünü kurmamız gerektiğine inanıyorum’
Elçin Aktoprak, sözlerine söyle devam etti: “Önce güvenlik sonra barış söylemi yerine, barış sağlanırsa güvenlik olur mu diye tartışılır iken 2001 yılına gelindiğinde ABD ‘bu olmuyor önce güvenlik sonra barışa bakarız’ söylemine geri dönüldü. Terör kavramının güvenleştirme söylemi olarak yükseldiğini görüyoruz. 2008’den sonra kutuplaştırmanın arttığını görüyoruz. Devlet güçlendi, sınırlarda somut olarak duvarlar örüldü. Uluslararası hukukun, örgütlerin, AB gibi barış projesinin gerilediğini gördük. Herkes barıştan bahsediyor ama herkes atın üstüne binmiş bir şey yapıyormuş gibi davranıyor ve kimse pozitif barışı konuşmuyor. İşimiz her zamankinden daha fazla ve daha zor. Efendilerin barışı değil, dahil olduğumuz, yerelden barışın sözünü kurmamız gerektiğine inanıyorum.”
‘Müzakere masasında sivil toplumun etkisi çok düşük’
“Türkiye’de barışın çatlak zemini ve güncel sınırları” başlığında aktarımlarda bulunan Doç. Dr. Yücel Demirer, “Kürtçe türkü söylenmesi bile gençlerin dayak yemesi için bir gerekçe. Bu ortam içerisinde önemli rolü olmasına rağmen Abdullah Öcalan’ın kısıtlı koşullar var. Barışı düşündüğünü söyleyebilen bir çoğunluk içinde değil, kendisine söyleneni yapan toplum içerisinde tartışıyoruz. Barış meselesine dair TV kanallarında felsefi, dinsel tartışmalar yerine ‘bize ne var, çıkarımız nedir?’ tartışmaları yürütülüyor. Barışın sesi çok çıkanların sözleri ve kimle tokalaştıkları ile anlamaya çalışıyoruz. Eşit bir masada oturdukları koşullarda değil. Neşesiz, umutsuz inşaların olduğu ortamda barışı tartışıyoruz. Ana muhalefet partisinin son gerçekleştirdiği kongreden sonra Kürt siyaseti ile ilişkisinin bozulmasına dair atılan adımlara karşı yeterli tepki veremiyor. Müzakere masasında sivil toplumun etkisi çok düşük. Müzakere sürecinde hep liderler konuşuyor. Etik bir duruş ve açık sözlü olmanın zamanı” diye belirtti.
‘Öcalan, Kürt sorunun çözümü için yeni bir değerlendirmede bulunuyor
“Kürt sorununda barışın olanakları ve zorlukları” başlığında Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz konuştu. Hakan Tahmaz, şunları söyledi: “Herkesin Kürt sorunun çözümünden, barıştan beklentisi farklı. 1 Ekim 2024’de mecliste Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sırasına gitmesi ile gelişen sürecin 2015 süreci ile hiçbir alakası yok. Bunu netleştirmezsek yol alamayız. Belirsizlik ortamında ne istediğimiz için mücadele edeceğiz. 2015 yılında toplumun bütün kesimleri İmralı-kandil-Ankara arasında ‘ne pazarlığı yapılıyor açığa çıkarmaya çalıştı sorumluluğum nedir’ sorusu tali kaldı. Barışın toplumsallaşması için enerjiyi doğru harcamadık. Yeni bir fırsat doğdu. Kürt sorunu, eşit vatandaşlık denildiğinde ‘güvenlik’, ‘terör’ deniliyor. Bu da PKK’nin silahlı mücadelesi üzerinden kuruluyordu. Öcalan yaptığı görüşmede süreci tanımladı. ‘Çatışmayı hukuk ve politik zemine çekeceğiz’ dedi. Öcalan, Kürt sorunun çözümü için yeni bir değerlendirmede bulunuyor. Bunun bütün Türkiye için önemli olduğunu düşünüyorum. Önümüze ‘terör’, ‘beka’ diye bir sorunla gelemeyecekler, ellerindeki bahane elinden alınacak.
Hiçbir şey bitmiş ya da yol almamış değil yolun başındayız. Cumhur ittifakı ya da AKP’nin insafına bırakırsak 2015 sonrasının demorilize sürecine gitme ihtimaliz yüksek. Gerçekçi olup imkansızı istememiz gerekir.”
‘Orta Doğu barış mücadelesinde sendikalar ve emek mücadelesi’ oturumu
“Orta Doğu barış mücadelesinde sendikalar ve emek mücadelesi” başlıklı 2'nci oturumun moderatörlüğünü KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak yaptı. “Orta Doğu barışına ilişkin kamu hizmetleri enternasyonel (PSI) tutumu” başlığında Kamu Hizmetleri Enternasyonali (PSI) Arap Bölgesi Genel Sekreteri Dr. Ghassan Slaiby, “Arap bölgesindeki siyasi istikrarsızlığın sendikal hareket üzerine etkileri” başlığında Arap Sendikalar Konfederasyonu (ATUC) Genel Sekreteri Hind Benammar, “savaşın işçiler üzerine etkileri ve sendikaların rolü” başlığında Beyrut Limanı İşçiler Sendikası Genel Sekreteri Khalil Zeaiteri, “Orta Doğu ülkelerinden sendikal deneyimler” başlığında Orta Doğu Uzmanı Kıvanç Eliaçık konuşma gerçekleştirdi.
Arap Bölgesi Genel Sekreteri: Barışı insani değerler üzerine kurabiliriz
2'nci oturumda ilk olarak konuşan Arap Bölgesi Genel Sekreteri Dr. Ghassan Slaiby, “Barışı, şiddet üzerine değil, insani değerler üzerine kurabiliriz. Ortaoğu'da sürekli gündem olan İsrail'in, Filistin'in dışına çıkması gerekiyor ve iki devletli çözüm olmalıdır. Bizim kurumumuzun birinci hedefi Filistin ve Lübnan’da savaşını durdurmasıdır. İsrail'e ekonomik yaptırımların yapılması gerekiyor. Barış konusunda sendikaların da rolünü oynaması gerekiyor. Bunun için sendikaların da bağımsız olması gerekiyor. Kadına yönelik şiddetin durması gerekiyor. Kadına yönelik şiddet durmazsa barışı tam sağlamış olmayız" diye kaydetti.
ATUC Genel Sekreteri: Halklar artık savaşlardan yoruldu
Ardından söz alan ATUC Genel Sekreteri Hind Benammar, ATUC'un uluslararası sendiklara bağlı olduğunu söyleyerek, Arap ülkelerinde 40 milyona yakın işçiyi temsil ettiklerini ifade etti. Hind Benammar, "Moritanya'dan Yemen'e kadar üyemiz var. Savaş çıktığı zaman bu ülkedeki işçiler çok kötü etkileniyorlar. Bu bölgede bir çok yerel kaynak zenginliği var. Bu halk bu kaynaklardan yararlanması gerekirken yararlanmıyor ve çok fazla işsizlik var. Özellikle kadınlar ve gençler arasında işsizlik çok yoğun. Dolayısıyla birçok kişi göç etmek zorunda kaldı. Barış ve güvenlik olmadığında bunlar yaşanıyor. Arap ülkelerdeki bütçelerin büyük bir kısmı silahlara gidiyor. Halklar artık savaşlardan yoruldu. Savaştan en çok emekçiler zarar görüyor. Güvenlik ve barış için birbirimize ihtiyacımız var" dedi.
ELA Konfederasyonu Genel Sekreter Yardımcısı: Kürt milleti dayanışma
ELA Konfederasyonu Genel Sekreter Yardımcısı Amaia Munoa, sendikaların birbirleriyle dayanışma içinde olması gerektiğini dile getirerek, İspanya'daki sendikaların rolüne dair şunları kaydetti: "İspanya'daki her sendikanın rolü silahlı çatışmalarda çoğulculuk gibi özelliği var.4 büyük sendika konfederasyonu var. 4 konfederasyonun içinde devletten ve diktatörlüğünden zarar görmüş kişiler var. Her Konfederasyonun farklı rolü var. Ama çoğulculuk hakimdir. Toplum kutuplaştığı zaman harekete geçiyoruz. İspanya'da siyasi ve silahlı mücadeleler çok büyük acılara sebep oldu. Mesela burada da siyasi tutsaklar var ve çok dillendirilmiyor. Bu konuda sendikalara çok büyük bir rol düşüyor. Kürt milleti için de bütün dayanışmamızı gösterdiğimizi belirtmek istiyorum. Filistin halkı için de tavrımız nettir. Diğer sivil toplumla yardımları ulaştırmaya çalışıyoruz."
‘Suriye ve Gazze’de yaşananlar ışığında Orta Doğu’daki gelişmeler’ oturumu
“Suriye ve Gazze’de yaşananlar ışığında Orta Doğu’daki gelişmeler” başlıklı üçüncü oturumun moderatörlüğün gazeteci Hüseyin Aykol gerçekleştirdi. “Filistin Sorunu: etnik temizlikten soykırıma” başlığında Dr. Erhan Keleşoğlu, “Dünyanın değişen koşullarında Orta Doğu’da barış olasılıkları” başlığında Prof. Dr. Hoda Rizk, “Filistin, Orta Doğu ve gelecekteki zorluklar” başlığında yazar Marwan Abdu Al, “Suriye'nin çöküşü ve değişen dengeler” başlığında yazar Hamide Rencüs, “Dünya yeniden yapılandırılırken Orta Doğu” başlığında gazeteci Nuray Sancar konuşma gerçekleştirdi.
Prof. Dr. Hoda Rizk: İsrail uluslararası kararlar riayet etmiyor
“Dünyanın değişen koşullarında Orta Doğu’da barış olasılıkları” başlığında konuşan Prof. Dr. Hoda Rizk, şunları belirtti: “Ortadoğu’yu konuşunca savaşlar aklımıza geliyor. İsrail uluslararası kararlar riayet etmiyor. ABD İsrail’in yanında yer alıyor. Dünya kaos hali yaşanıyor. Uluslararası hukuk artık önemli değil. ABD Gazze’deki halkın tehcir edilmesini ortaya koyuyor. Gazze halkın Mısır ve Ürdün’e göç etmesini istiyor. Filistin halkını tehcir ederek Batı Şeria ve Gazze’yi ele geçirecek. Türkiye Kürt tarafıyla Abdullah Öcalan ile görüşme yapmaya başladı. Görüşmeler Türkiye için mi yoksa Suriye ve YPG için mi netlik kazanmış değil. Türkiye İsrail’den tedirgin olduğu için Kürtlerle yakınlaşma sergiledi.”
‘Türkiye’nin hedefi Alevileri yerinden edip Türkmenleri kıyıya yerleştirmek’
“Suriye'nin çöküşü ve değişen dengeler” başlığında konuşan yazar Hamide Rencüs, Suriye’de Alevi Soykırımı yaşandığına dikkat çekti. Hamide Rencüs, “Amerika’nın terörle mücadele amacının maskesinin düşüren Colani ile kurduğu ilişkidir. Colani teröristir siyasi bir figür değildir. Colani ve 19 tehlikeli cihatçı örgüt namluyu Alevilere yönelttiler. HTŞ’nin yöneticilerinden, gazetecilerinden hepsi Alevileri öldürün ama görüntü çekmeyin yayınlamayın denildi. Kendileri yaptıkları görüntüleri çekip paylaştı. Alevi kurumları bunları 8 Aralık’tan bu yana belgeliyor. Suriye insan hakları gözlemevi, ‘katliamları tespit ediyoruz ama hiçbir basın bunlara bakmıyor’ diyerek isyan etti. Belgelenenler buzdağın gözüken yüzü. Rejimin artıkları dediler beşikteki bebek nasıl rejimin artığı olabilir. 3 aydır alevi katlediliyor. Suriye’de sahilde katliamların arkasında Türkiye var. Katliama askeri destek sağladığını herkes biliyor ama Türkiye’de kimse bunu yazmıyor. Türkiye’nin hedefi Alevilerin yerinden edip Türkmenleri kıyıya yerleştirmek.”
‘Kendi barışımızı kendimiz kuracağız’
“Dünya yeniden yapılandırılırken Orta Doğu” başlığında gazeteci Nuray Sancar, "Bir yandan Çin etrafında bir yandan da ABD etrafında oluşan blokla, dünyayı iki kutba böldüler. Eski ticaret yollarına benzer bir ticaret yolları kuruldu. Ulusların kendi kaderini tayin hakkını bugün de savunmak gerekiyor. Suriye'nin ya da Gazze'nin zenginlikleri oraya yakıp yıktıktan sonra oraya bayrak dikmek olmasın. Yapılacak en doğru şey barış mücadelesini sürdürmektir. Biz de bir barış süreci yaşıyoruz. Bunun Türkiye açısından nedenleri var. Bugüne kadar bütün pazarlıklarda Kürt sorunun göstermişti. Bugün Kürt halkının haklarından hiç birşey belirtilmeden bir süreç yürütülüyor. Biz kendi barışımızı kendimiz kuracağız" dedi.
Konferans yarınki oturumlarla devam edecek.