
Özgür Basın gerçekleri ortaya çıkarıyor
- 09:02 30 Aralık 2024
- Güncel
Rozerin Gültekin-Elfazi Toral
İSTANBUL - Gazetecilerin katledilmesine, tutuklanmasına, kriminalize edilmesine dair konuşan kadınlar, her şey rağmen Özgür Basın’ın gerçekleri ortaya çıkardığının altını çizerek ortak mücadelenin büyütülmesi gerektiğinin vurgusu yaptı.
Türkiye 19 Aralık’ta Tişrîn Barajı ile Sirîn beldesi arasındaki yolda, haber takibi yapan gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan, Türkiye'ye ait Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) tarafından hedef alınarak katledildi. Cihan Bilgin ve Nazım Daştan’ın öncesinde birçok Özgür Basın emekçisi hakikati ortaya çıkarırken katledildi. 23 Ağustos 2024’te Gülistan Tara ve Hêro Bahadin, 4 Ekim 2022’de Nagihan Akarsel, 22 Mart 2017’de Nujiyan Erhan, 8 Ağustos 2014’te Deniz Fırat DAİŞ tarafından katledildi. Kuzey ve Doğu Suriye’de ise son 10 yılda 13’ü kadın olmak üzere 32 özgür basın emekçisi katledildi. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in katledilmesinin ardından hem Kürdistan hem de Türkiye kentlerinde gazeteciler başta olmak üzere tüm demokratik kesimlerden tarafından tepkiler gösterildi ve gösterilmeye devam ediyor. Katliamın protesto edildiği kentlerden biri olan İstanbul’da 21 Aralık günü gerçekleşen eylemde 60’a yakın kişi gözaltına alınırken aralarında 7 gazetecinin bulunduğu 9 kişi tutuklandı.
Gazeteciler ve kadın örgütleri Özgür Basın’a yönelik katliamlara ve tutuklamalara dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Cesaretle doğruları yazabilmek için canı pahasına Cizre'ye gelmiş’
İktidarın gerçekleri saklamak için gazetecileri kriminalize etmeye çalıştığının altını çizen gazeteci Zeynep Kuray, yalanların hakikat diye topluma duyuran yandaş basının topluma ihanet ettiğini söyleyerek katledilen gazeteci Nazım Daştan’a dair olan tanışıklığını anlattı. Zeynep Kuray, “Nazım Daştan'ı en zor haber takibi yapılan bir dönemden tanıyorum. Sokağa çıkma yasaklarının, öz yönetimlerin olduğu dönemde onu Cizre'de görmüştüm. Çok güler yüzlü bir gençti. Bir vahşetin içerisinde, bir korku filminin içerisinde haber yapmak zorundaydık. O zaman da cesaretle doğruları yazabilmek için canı pahasına Cizre'ye gelmiş, Şırnak'a gitmiş, her yere gitmiş. Taybet Ana katledildikten sonra bedeni 7 gün kaldı onun haberini yapan gazeteciydi. Bu haberleri yaptığı için, yaratılmak istenilen algıyı kırdığı için hapsedildi. Bunlar gazeteci değil demek ne demek? Bunu kendine gazeteci diyenin söylemesi, ayrı bir ahlaksızlık. Hepsi bir tarafta haber yapıyor o zaman diğer tarafı kim verecek? Yani sadece İsrail'in yaşadığı verilse, Filistin'de yaşanan vahşet verilmezse nasıl öğrenilecek bütün bunlar? Bütün topluma benim söylediğime inanacaksın dayatması var. Bunun dışına çıkarsan, seni hapsederim, seni sustururum, seni katlederim deniliyor. Bu çok tehlikeli bir gidişat. Buna kamuoyunun sessiz kalmaması lazım. Gazetecilik kimsenin girmediği yere girmek, herkesin hedef gösterdiği yeri görmek ve oradan bilgi aktarabilmektir. Gazetecilik siyasi iktidarın yandaşlığını yapıp da insanları başka bir algıya götürmek değildir, başka bir algı yaratmak değildir. İstedikleri kadar gazetecileri susturmaya, tutuklamaya, katletmeye çalışsınlar gerçek her zaman ortaya çıkar” dedi.
‘Bunlar gazeteci değil diyenler, esas gazeteci olmayan sizsiniz’
Gözaltına alınan gazetecilere katledilen gazetecilerin KCK, PKK'den yargılandığının sorulduğuna dikkat çeken Zeynep Kuray, şöyle dedi: “Kürt basında olup çalışıp da Kürt meselesini yazıp da KCK, PKK'den yargılanmayan tek bir kişi var mı? Cadı avı başlattılar. Halkın buna alışmaması gerekir. Hayatta her şey siyah ya da beyaz değil, gri var. Yalan haber yapanlar, buna çanak tutanlar hepsi mesleğine ihanet etti. Bunlar gazeteci değil diyenler, esas gazeteci olmayan sizsiniz. Gazeteciliğin karanlık yüzüsünüz. Bugün iki genç gazeteci, orada haber vermeye çalışıyorlar çok büyük bir acı. Biz onların kalemlerini ne Nazım'ın ne Cihan'ın kalemini zaten yere düşürmedik kalemler her zaman elimizde ve gerçeği aktarmaya devam edeceğiz. Ne kamuoyuna ihanet edeceğiz ne tarihe not düşerken gerçeklere ihanet edeceğiz. Biz ezilen halkların kalemiyiz. Sesi hiç duyurulmayanların kalemiyiz. Yani her şey egemenlerin istediği gibi olmayacak. Bu bizim için bir onurdur. Tıpkı Nazım ve Cihan için bir onur olduğu gibi. Biz bu onuru sonuna kadar taşıyacağız. Nazım ve Cihan Kürdistan'da devlet baskısının olduğu bir yerden geliyorlar o nedenle buna hem tanıklar hem mağdurlar. O yüzden gazeteci olmaya karar veriyorlar. Kendi halklarının yaşadığı zulmü aktarmak istiyorlar. Bunun yüzünden de katlediliyorlar çünkü devlet gerçeği öğrenilmesini istemez.”
‘Demokratik kurumlara çağrımızdır bizlerin yanında olun’
Gazetecilerin katledilmesini, tutuklanmasını kabul etmediklerini ve sessiz kalmayacaklarını ifade eden Gazete Patika muhabiri Yadigar Aygün, gazetecilerin mesleklerini yaparken sürekli tehlike ile karşı karşıya kaldığına dikkat çekti. Yadigar Aygün, “Gazeteciler işlerini yaparken katledilmekte bu bir savaş suçudur. Gazetecilere çalışma alanları sağlanması gerekirken ama gazeteci arkadaşlarımız Filistin'de Suriye'de katlediliyor. Toplumun biz gazetecilerin yanında olması lazım. Tüm topluma, kadın örgütlerine, sendikalara, devrimci kurumlara, demokratik kurumlara çağrımızdır bizlerin yanında olsunlar, bizleri yalnız bırakmasınlar ve meslektaşlarımızı alana kadar hep birlikte bu mücadeleyi büyütelim. Gazetecilerin tutuklanması aslında halkın haber alma hakkına yönelik de bir saldırıdır. 7 gazetecinin tutuklanması demek aslında birçok haberin, birçok hak ihlalinin, işkencenin, birçok işçi eyleminin, birçok kadın katliamının, çocuk istismarının ortaya çıkmayacağı anlamına geliyor. O yüzden hepimizin haber alma hakkımıza sahip çıkması gerekiyor” dedi.
‘Hiç bitmeyen Özgür Basın geleneği’
Gazetecilere yönelik gözaltı, tutuklama, katletme politikalarını işkence olarak nitelendirildiğini söyleyen Kadın Zamanı Derneği üyesi Newroz Unverdi, basın özgürlüğünün giderek kısıtlandığına vurgu yaptı. Newroz Unverdi, 19 Aralık’ta katledilen gazeteci Cihan Bilgin ile Nazım Daştan’a işaret ederek “Katledilen gazetecileri meslektaşları anmak ve saldırıya karşı ses çıkartmak isterken işkence ile gözaltına alındılar ve daha sonra da 7 gazeteci tutuklandı. Bunlar da Türkiye’nin Özgür Basın’a nasıl baktığının çok net bir fotoğrafıdır. Bu tablo devletin toplumu hakikatten uzak tutmaya çalıştığı sadece kendinden yana olan gazetecilere alan açtığının net bir göstergesidir. Türkiye’de ve Kürdistan’da hiç bitmeyen Özgür Basın geleneği var. Her düşen ve her tutuklanan gazetecinin kamerasını yeni bir gazeteci devir alıyor ve hakikati tekrardan halka ulaştırmaya çalışıyor” dedi.
‘Bize hakikati ulaştıran sadece Özgür Basın’
“Özgür Basın geleneğinde yer alan gazetecilerin arkadaşlarına verdiği söz direnme gerekçelerinden biri oluyor” diyen Newroz Unverdi, Özgür Basın’ın karartılmaya çalışılan hakikati topluma duyurduğuna dikkat çekti. Newroz Unverdi, “Alanda yüzlerce gazeteci hakikatin peşinden koşmaya devam ediyor. Son 2 yılda Özgür Basın’da çalışma yürüten 7 gazeteci katledildi. Gazeteciler ölümü göze alarak mesleklerini yapması bize de nasıl bir mücadele hattı izlememiz gerektiğini de gösteriyor. Ana akım medya ile hakikati öğrenemiyoruz. Televizyon kanallarında yayınlanan haberleriyle, gazeteleriyle, sosyal medya hesaplarıyla özel savaş politikalarıyla halkı nasıl uyutmaya çalıştıklarını gördük. Biz bunun karşısında ise Özgür Basın’la dayanışıyoruz. Çünkü bize hakikati ulaştıran sadece Özgür Basın oluyor. Bizim haber alma, hakikati öğrenmeye hakkımız var. Özgür Basın’ı katledenler, tutuklayanlar bizim de doğrudan haber alma hakkımızı elimizden alıyor. Biz tam bunun için basın emekçileri ile dayanışıyoruz. Hakikat kalemini yere düşürmeyen gazetecilerle dayanışmamız devam edecek. Her düşenin her gidenin kalemini yeni arkadaşlar devir alıyor. Bundan dolayı Özgür Basın susmayacak” şeklinde konuştu.
‘Dayanışma en güzel mücadele yoludur’
Hem gazetecilere hem de topluma yönelik sürdürülen baskı politikalarının “sessizleştirmeye” yönelik olduğunu anımsatan Demokrasi İçin Birlik (DİB) Koordinasyon üyesi Nesteren Davutoğlu, herkesin ifade ve düşünce özgürlüğüne sahip olduğunun altını çizdi. Nesteren Davutoğlu, “Hak arayışı denen bir şey var. Gazeteci arkadaşlar görevlerini yapıyorlardı. Gazetecilik toplumun haber alma hakkına yönelik bir meslektir. Bu baskıları kınıyoruz. Şiddetle hiçbir şey çözülmeyecek. Hak mücadelesi demokratik yollarla olur. Dayanışma en güzel mücadele yoludur. Dayanışarak yapılanların haksızlık olduğunu ortaya koymamız mümkün. Bazı basın kanalları bizlere kapalı bizim söylediklerimizi duymazlıktan geliyor. Oysa haber alma özgürlüğünün Bir toplumun ilerlemesi için en önemli haklardan biridir. Halkları bastıran hiçbir yönetim bir şeyleri zorla ve uzun süre kabul ettiremedi. Basın özgürlüğü olmasa biz birbirimiz duyamayız. Şiddetle bir şey kazanılmaz.”