
2023’te mücadelenin rotası 'Dem dema jin jiyan azadiyê ye' oldu
- 09:02 19 Aralık 2023
- Güncel
HABER MERKEZİ - Kürt kadınlar, yıl boyunca TJA öncülüğünde Kurdistan ve Türkiye’de “Dem dema jin jiyan azadiyê ye” dayanışmayı “Jin jiyan azadî” ile mücadeleyi yükseltti.
2023 yılının bitmesine sayılı günler kaldı. Geride kalan yıl boyunca kadınlar, yaşamın her alanında özgürlük taleplerini dile getirdi, iktidarın tüm baskılarına rağmen kazanımlarını korumak için geri adım atmadı. Kadınlar, Kurdistan ve Türkiye’de “Jin jiyan azadî” sloganı ile özgürlüklerinden vazgeçmeyeceklerini gösterirken “Dem dema jin jiyan azadiyê ye” (Kadın yaşam özgürlük zamanı) diyerek dayanışmayı büyüttü.
Kürt kadınlar da Tevgera Jinên Azad (TJA) öncülüğünde özgürlük, eşitlik, demokrasi mücadelesine damga vurdu. Jineolojî Dergisi Yayın Kurulu üyesi TJA'lı avukat Suzan Akipa, Kürt kadınların bir yılını değerlendirdi.
Umut ve inançla yıla girildi
Öncelikle 2023 yılına nasıl girdiklerini ve hatırlatan Suzan, “Kürt kadınlar olarak ‘Yeni yıl umut, inanç, başarı ve özgürlük yılı olsun’ ve ‘Sayın Öcalan üzerinde geliştirilen ve bütün topluma yayılan tecrit politikaları son bulsun’ talebiyle ve mücadeleyi yükseltme kararlılığıyla karşıladığımız 2023 yılının sonlarına geldik. Bir yıllık serüvenin ilk aylarına gidecek olursak; öncelikle belirtmek gerekir ki Ocak ayının ayrıca bir anlamı da var Kürt kadınlar açısından. 9 Ocak 2013’te Fransa’nın başkenti Paris’te Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü isimlerinden olan Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan hain bir suikast sonucunda katledilmişti. Yine 4 Ocak 2016’da Silopi’de Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar haince katledilmişti. Bütün bu saldırıların, hem büyüyen kadın mücadelesine hem Kürt kimliğine yönelik olduğunu biliyoruz. Tıpkı 2022 yılının son günlerinde, 9 Ocak Paris katliamının yıl dönümüne yaklaşırken ömrü boyunca kadın özgürlük mücadelesi veren Evîn Goyî’nin yine Fransa’nın başkenti Paris’te ve kadın devriminin bilimi olarak Jineolojîdeki çalışmalarıyla kadın hakikatinin öncü kimliklerinden biri olan Nagihan Akarsel’in 4 Ekim 2022’de Süleymaniye’de benzer biçimde katledilmesi gibi. İnsanlık tarihi bu faşist saldırılara da karşı direnişlere de çok tanık oldu. Bu faşist saldırılar bir boyutuyla da kadın varlığına topyekûn yönelmiş erkek aklının sistematik saldırılarıdır. Dominik Cumhuriyeti’nde Miraballar, Kürdistan’da Sakineler ve Seveler bunu gösteriyor. Bu saldırıları, Kürde ve kadına düşman bu sistemin geliştirmiş olduğu özel savaş politikaları olarak okumak gerekiyor. Hem katlederek direnişi dağıtma hem de toplumda korku iklimini diri tutarak direniş çizgilerini silikleştirme hedefi taşıyor. Bu özel savaş politikalarına cevap olabilmek ve tam da silikleştirmek için çabaladıkları o direniş çizgilerini daha da güçlendirmek ve Kürt Kadın direniş tarihinin toplumsal hafızadaki yerini diri tutarak bunu bir direniş gerekçesine dönüştürmek için Ocak ayının Kürt Kadın Mücadele tarihinde özel bir anlamı var. TJA, 2023 yılına bu inançla ve 2022’nin öfkesini bir direniş gerekçesine dönüştürme kararlılığıyla başladı” sözleri ile başladıkları yılın ilk ayının önemine dikkat çekti.
Deprem ve tedbir almayan iktidar
2023 yılının önemli olaylarından olan Şubat ayında yaşanan Mereş (Maraş) merkezli depremi ve tahribatları değerlendiren, bu dönemde başta TJA olmak üzere diğer kurumlarla yaptıkları çalışmaları anlatan Suzan, şunları dile getirdi: “Kürdistan, Türkiye ve Suriye’yi etkileyen büyük bir felaket oldu. Maraş merkezli deprem 10 ili etkiledi, yüzbinlerce ölü, yaralı ve kayıplar oldu. Ama deprem dahil hiçbir doğal afetin sonucu, bu kadar ağır olmamalıydı. Çünkü öngörülebilir ve tedbir alınabilir. Deprem gibi doğal bir afet karşısında en büyük itirazımız da tam olarak burayadır. Deprem bölgesindeki kadınlar, gençler, insanlar iktidar tarafından ölüme terk edildi. Bunun adı toplu bir katliam. Tedbir almayan iktidar, deprem sonrası da aynı politikalara devam ederek olumsuz sonuçların artmasına sebep oldu. Erkek egemen iktidarın ekolojik yaşama saldırısı, güvenli yaşam alanlarının inşa edilmemesi, çarpık kentleşme ve imar affı gibi uygulamalar bu tahribatların temel sebebidir. Dolayısıyla felaketin kendisi, bu iktidarın ve bu devletin kendisidir. Kadınlar bunun farkında.
Kürt kadınlar deprem bölgesini terk etmedi
Kürt kadınlar olarak da bunun farkındayız, aynı zamanda bu ayrımcı ve rantçı politikaları bizzat yaşıyoruz. O sebeple de depremin ilk gününden itibaren deprem bölgesini bir an olsun terk etmeyen, bu iktidarın açtığı bütün yaraları saran, bu iktidardan hesap soranlar yine kadınlar oldu. Kadınların öncülük ettiği muazzam bir toplumsal dayanışma oldu. TJA, depremin ilk saatlerinden itibaren kolektif bir akılla ‘Gün dayanışma günüdür’ diyerek herkesi deprem felaketi karşısında gönüllü olmaya ve birlik olmaya çağırdı. Enkazlara ilk ulaşanlar da kadınlar oldu. Soğuk kış şartlarına rağmen sahada, enkaz başlarında kadınlar en öndeydi. Hemen akabinde ihtiyaç listeleri düzenlendi ve Kürt kadınlar başta olmak üzere bütün kadınlara, kadın kurumlarına, topluma ve uluslararası topluma açık mesajlar gönderildi. Kan bağışından, barınma ve gıdaya kadar bütün ihtiyaçlar için irtibat numaraları paylaşıldı ve depremden etkilenen halk HDP il ilçe örgütlerine ve kurum binalarına davet edildi. TJA, DBP, HDP, DTK ve sivil toplum örgütleri ile birlikte kriz koordinasyon merkezleri kuruldu ve gönüllüler, gençler, kadınlar, kadın kurumları, Türkiyeli kadınlar, feminist örgütler, sol, sosyalist ve demokratlar dayanışmaya davet edildi. Ve bütün bunları yaparken, başta Türkiyeli kadınlar olmak üzere; Avrupa’dan, Ortadoğu’dan, Amerika’dan ve dünyanın birçok yerinden gelen kadın dayanışmaları ve gösterilen destekler, Kürt kadınlara muazzam bir güç verdi.
Seferberlik ruhu
Kürt kadınlar ilk günden itibaren bir seferberlik ruhu ile; enkaz başlarında, dağıtım depolarında, elden ele yapılan zincirlerde, köylerde, mahallerde, depremden etkilenen her yerde oldu. Çocuklar için -yeniden hayata tutunmanın belki bir motifi olarak- Kürt kadınlar öncülüğünde kültür-sanat çalışmaları yapıldı. Kadınlar, yeni yaşamın nasıl inşa edileceğini bu deprem sürecinde bir kez daha gösterdi. Kumbaralarındaki paraları deprem bölgesine ulaştıran çocukların ve yine deprem bölgesine ulaştırmak için kendi evlerinde durmadan ekmek pişiren annelerin dayanışma azimleri, bunu gösterdi.”
8 Mart’ta ‘Dem dema jin jiyan azadiyê ye’ ile dayanışma
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün de deprem süreci ve ağır etkisi ile karşılandığının altını çizen Suzan, “TJA 2023 yılının 8 Mart’ını da böylesi ağır bir deprem sürecinde ama aynı zamanda 8 Mart’ın direniş ruhuyla karşıladı. Belki şenlikli geçmedi, ama dayanışma gösterildi, yeni yaşamı kurmanın sözü kuruldu. Kürt kadınlar olarak, bulunduğumuz bütün illerde, köylerde, bütün alanlarda, deprem bölgesindeki bütün kadınlarla 8 Mart vesilesiyle bir kez daha bir araya gelmek, dayanışmayı büyütmek hedeflendi. Depremde kaybettiğimiz canlarımızın yasını mücadele gerekçesine dönüştürme sözü ve ‘Dem dema jin jiyan azadiyê ye’ inancıyla ‘kadın dayanışması yaşatır’ diyerek 8 Mart çalışmaları yürütüldü. Depremden etkilenen illerde kadın çadırları kuruldu, kadınlara kadın kitleri hediye edildi. Ve elbette Türkiyeli kadınlarla, feminist kadınlarla, kadın kurumlarıyla birlikte kurulan dayanışma ağları ve bin bir emekle, her ilden, her kimlikten, her inançtan, her yaştan kadınların yüksek katkılarıyla hazırlanan ve deprem bölgesine ulaştırılan ‘Mor Tırlar’ da yıkıma ve bu yıkımın cinsiyetçiliğine; iktidara ve bu iktidarın temsilcilerine karşı verilen ortak ve örgütsel en büyük cevaptı” diyerek 8 Mart sürecindeki dayanışmayı dile getirdi.
Seçimler ve kadın
Yıl içindeki önemli gelişmelerden birinin de yaşanan genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri olduğunu belirten Suzan, sürece ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı: “Ulus-devletin 100 yıllık saldırıları, özellikle son 20 yıl içerisinde AKP-MHP faşist erkek iktidarı döneminde farklı bir boyuta evrilmiş durumdadır. Bu dönemde kadınlar her gün katledildi, taciz tecavüz daha da derinleştirildi, kadınlar evlere, hapishanelere kapatıldı, kadınlara karşı işlenmiş suçlar cezasızlık politikaları ile ödüllendirildi ve kadın kazanımları gasp edildi. Yine tecritte ısrar edilerek toplumsal sorunların daha da büyümesine yol açıldı ve Kürt sorununun demokratik bir zeminde tartışılması bir kez daha engellendi.
Eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık
Türkiyeli ve Kurdistanlı kadınlar, genel seçimlere ve cumhurbaşkanlığı seçimine böylesi bir süreçte girdi. Kürt kadınlar olarak böylesi bir süreçte ancak demokratik siyaseti güçlendirerek güçlü ve hakiki bir özgür toplumun inşa edileceğine inanıyoruz. Bunun da demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir çizgide yürütüleceğine inanıyoruz. Şiddet politikaları başta olmak üzere bütün toplumsal krizlerin çıkışını, kadın temsiliyetinin hâkim olduğu kadın özgürlükçü siyasette aramak gerekiyor. Eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık modeli; bu erkek sistem içinde çok büyük bir kazanım ama aynı zamanda yeni bir yaşamın şifresi de oldu. Bu kapsamda da TJA tarafından başta Kürt kadınlar olmak üzere, bütün kadınlarla, Türkiyeli kadınlarla ve kamuoyuyla bu bahsettiğimiz esaslar temelinde bir seçim tutum belgesi paylaşılmıştı. Herkese tam da bu ilkeleri kendine rehber edinen Yeşil Sol Parti’nin kadın beyannamesi etrafında bir olmaya, birlik olmaya dönük çağrılar yapıldı. Bu belge ile TJA olarak bir kez daha, tekçi erkek zihniyete ve faşizme karşı bu sistemin ancak kadınlarla değiştirileceği vurgulandı.
Her yerde kadınlarla bir araya gelindi
Bu kapsamda da Kürt kadınlar; seçim çalışmaları boyunca mahallelerde, evlerde, köylerde, tarlalarda, işyerlerinde her renkten her kimlikten kadınlarla bir araya geldiler, toplantılar yaptılar. Kürdistan ve Türkiye’de özelikle kadın kurumları, kadın aktivistleri ve sivil toplumla ortak tartışmalar yapıldı. İrademize sahip çıkmak için yeni özgür yaşamı hep birlikte kurmanın yol ve yöntemleri tekrar tartışıldı. Demokratik siyasetin kurucu unsuru olan kadın mücadelesinin bir parçası olarak çok güçlü kadın şenlikleri, kadın mitingleri yapıldı. Kadın seçim büroları ve mor startlar büyük heyecanla ve coşkuyla açıldı. Yaşamın kadınla nasıl da güzelleşebileceği, bu özgün alanlarda tekrar açığa çıktı. Özelikle genç kadınlar başta olmak üzere, broşür çalışmalarından, ev ziyaretlerine, sandık güvenliğinden oy sayım işlemine kadar kadınlar, iradelerine sahip çıkmak için, bu erkek egemen faşist sitemi zayıflatmak için büyük bir moral ve motivasyon içindeydiler. Ama elbette ki toplumsal bir hareket olarak Kürt Kadın Hareketi açısından 2023 seçimleri ne bir başlangıç ne de bir son. Mücadele; yaşamın her alanında, siyasette, ekonomide, ailede, adliyelerde, hapishanelerde, sokaklarda kesintisiz her zaman oldu. Seçimler; etkileriyle, sonuçlarıyla Kürt kadınlar açısından hem bir mücadele alanı hem de bir mücadele gerekçesidir.”
Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılı
Lozan Antlaşması’nın 100 yılını tamamlamasının da yılın önemli bir gündemi olduğunu söyleyen Suzan, “Bir taraftan kadın yüzyılı olarak tanımlanan bir süreçten geçiyoruz, bir taraftan da Kürdistan’ın coğrafyasını parçalayan ve Cumhuriyet’in de kurucu belgesi olan Lozan’ın yüzüncü yılındayız. Lozan; tarihsel olarak kadın kimliğinin inkârı üzerine kurulu kapitalist modernist sitemin devlet modeli ve bir erkek ideoloji olarak ulus-devlet çağında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi. Bu belge ile Kürdistan; coğrafyası, değerleri, insanı ile birlikte Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında dört parçaya bölünerek sömürgeleştirildi. Kadın kimliğimiz, dilimiz parçalandı. Kürt toplumsal varlığı dörde bölündü. Kürt sorunu da böylece başlamış oldu. Bu coğrafyada yaşayan bütün kimlikler, inançlar -Türk ve Sünni dışındakiler- yok sayıldı ve soykırıma, asimilasyona, zorla göç ve bunlarla bağlantılı olarak büyük bir kırıma getirdiler. İsminde geçen ‘barış’ın aksine tam tersine 100 yıllık savaş politikalarının belgesi oldu. Savaş politikaları en çok kadın bedeni üzerinde yürütülür, dünya üzerindeki bütün savaşlarda kadın bedeni bir işgal alanı, bir fetih alanı olarak görülür. Nijerya’da, Vietnam’da, Afganistan’da, Filistin’de aynı politikalar yürütüldü. 100 yıllık cumhuriyet tarihinde de hem savaş politikalarının hem asimilasyon politikalarının en büyük hedefi kadınlar oldu, kız çocuklar oldu. Kürt kimliğinin inkârı üzerine inşa edilen Türk-Sünni ideolojinin en büyük hedefi, kadınların taşıdığı kültür, kadınların değişim dönüşüm gücü, kadınların yeni bir toplumu yaratım gücü oldu. Yani Türk-Sünni ideolojinin inşa gerekçesi kadınların inkârı ve imhası oldu. Bu sebeple de bu saldırılara karşı aslında en büyük mücadele hattını örenler de kadınlar oldu” sözleri ile Lozan’ın başta Kürt halkı olmak üzere halklar ve kadınlar arasında yarattığı parçalanmışlığa işaret etti.
Kadınlar Lozan’ı tartıştı
“Kürt Kadın Hareketi, Lozan’ın 100 yılında, Lozan’ın bizden götürdüklerini analiz ederek, açığa çıkararak bunları yeniden daha güçlü yapılandırmayı bir kez daha ortaya koydu” diyen Suzan yapılan çalışmaları ilişkin şunları anlattı: “Yaşamın bütün alanlarında, politikadan ekonomiye kadar, şiddetle mücadeleden kültür-sanat çalışmalarına kadar süren direnişe Kürt kadınların öncülük ediyor oluşu bunu gösteriyor. Yine kadın karakterli Rojava Devrimi ve Rojhilat’taki devrim süreci; Lozan’ın 100 yılında Lozan’a rağmen ve Lozan’a karşı mücadelenin en büyük cevabı oldu. Tam olarak buradan beslenen ve bu mücadele hattının en büyük öznelerinden olan TJA; yine Amed’de ‘Kadınlar 100. Yılında Lozan’ı Tartışıyor’ başlığı ile çalıştay düzenledi ve Lozan ile birlikte yok sayılmak istenen her kimlikten, her sınıftan kadınlarla bir araya geldi. Bir gün devam eden bu çalıştayda yapılan sunum ve tartışmaların ardından forum bölümünde; kadınlar olarak her ne kadar Lozan ile birlikte 100 yıllık saldırılara maruz bırakılsak da yine Lozan’a karşı en büyün güç olduğumuz belirtilerek halkların eşit, özgür, ortak yaşamının ancak demokratik ulus düşüncesi ile yaşam bulacağının altı çizildi. Ayrıca Kürt halkının 100 yıllık parçalı durumu karşısında ulusal birliğinin sağlanmasının en temel adım olduğu vurgusu yapıldı.”
‘Bi jin jiyan azadiyê ber bi azadiyê ve’ kampanyası
TJA’nın yıla damgasını vuran “Bi jin jiyan azadiyê ber bi azadiyê ve” kampanyasına ilişkin de değerlendirmeler yapan Suzan, “Bu kampanya, 21. yüzyılda bir tutam saçı ile ‘Jin jiyan azadî’ isyanının sembolü haline gelen Jîna Emînî’nin direnişi temelinde başlatılan bir kampanya oldu. Kürt kadın Jîna Emînî’nin, saçı ‘genel ahlaka!’ aykırı örtüldüğü gerekçesiyle molla İran rejimi tarafından katledilmesi akabinde gelişen protestolar büyüdü ve giderek kadınlar öncülüğünde bir toplumsal devrime dönüştü. Kürt Kadın Hareketi’nin; kadın kimliğinin yaşamla ve özgürlükle güçlü ve ayrılmaz ilişkisini orta koyan bir felsefe olarak ‘Jin jiyan azadî’ sloganı, bugün bütün dünya kadınlarına bir mücadele azmi ve motivasyon sağladı. 21. yüzyılın kadın yüzyılı olacağına dair tarihsel tespit ve yine bu yönlü toplumsal inanç; aslında Rojhilat’ta başlayan ve oradan dünyaya yayılan ‘Jin jiyan azadî’ devrimi ile somutlaşmış bir düzeyde diyebiliriz. Kürt Kadın Hareketi’nin rengini, sözünü, kimliğini ifade ediyor. Dolayısıyla kampanya başlığı da çağın kadın karakterinden bağımsız değil. Ve aynı zamanda bu devrimi sahiplenme ve büyütme hedefi de taşıyor. En nihayetinde ‘Jin jiyan azadî’ sloganının ilk filizlendiği yer bu topraklardır. Bu anlamda da; toplumsal hafızaya karşı aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk da oluyor ‘Jin jiyan azadî’ sloganının yükseltilmesi” dedi.
Tecrit, özel savaş politikaları, toplumsal cinsiyet tartışmaları
Kampanya kapsamında yapılanları da anlatan Suzan şunları aktardı: “Kampanya kapsamında ilk olarak her bölgede, her ilde, her mahallede, evlerde; ‘Özel Savaş ve Tecrit Politikaları ile Mücadele’ başlığı kapsamında eğitim çalışmaları yapıldı. Cins mücadelesi, cins sevgisi ve cins kimliği üzerine kadınlarla özgün eğitim atölyeleri düzenlendi. Yine erkeklerin katıldığı karma eğitim atölyelerinde kadınlar öncülüğünde erkeklik ve cinsiyetçilik ideolojileri ve bu ideolojilere karşı mücadele yöntemleri tartışıldı. Kadına yönelmiş her türlü şiddet politikasını, aynı zamanda egemen erkek aklının en eski saldırı biçimi olarak tanımlama ve bu şiddet karşısında kadınlar olarak cins mücadelesini yükseltme üzerine ortak tartışmalar yapıldı. Ayrıca kadın ve Kürt kimliğine yönelmiş özel savaş saldırı biçimleri açıldı ve bu özel savaş politikaları ile mücadeleyi nasıl yükseltebiliriz üzerine tartışmalar yürütüldü. Kadınları katleden bu sistemin saldırı motivasyonu ve bu şiddet sarmalının derinliği karşısında kadın hakikatinin yeniden toplumla buluşturulması konusuna bir kez daha değinildi. Ve elbette bütün bu saldırı ve özel savaş politikalarının en derinlikli olarak işlendiği ve oradan bütün topluma uyarlandığı İmralı tecrit rejimi en temel gündemimiz oldu. Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit rejimini yıkacak en büyük gücün yine kadınlar olarak örgütsel gücümüz olduğu vurgusu, bu eğitimlerde açığa çıkan en anlamlı sonuç oldu. Bununla birlikte kampanya kapsamında Batman’da dil-tecrit başlıklı panel düzenlendi, başta Kürtçe olmak üzere anadil üzerindeki yasaklamaların İmralı tecrit rejiminin bir devamı olduğu vurgusu vardı. 2023 yılının 25 Kasım çalışmalarının da içinde örgütlendiği bu kampanyanın bundan sonraki çalışmaları farklı formlarda devam edecektir.”
Yerel seçimlere doğru
Yeni yılın sonları ile birlikte girilen yerel yönetim seçimlerine de değinen Suzan, kadınlar olarak nasıl ele aldıklarını değerlendirdi. Suzan konuya ilişkin şunları söyledi: “Ulus devlet rejimleri içinde yerel yönetimler klasik olarak; merkezi hükümet politikaları ile aynı çizgide görülür, merkezi politikanın yerel ifadesi olarak okunur. Nasıl ki merkezi iktidarlar kadın karşıtlığı üzerine politika belirliyorsa hatta asıl amacı da buysa, aynı amaçla bunu yerellere de yedirme arayışı devam ettirilir. Oysa yerel yönetim dediğimiz şey, tam da insanların toplumsal yaşama demokratik katılımı ve kendi kararlarını kendi alması, yine bu kararları da kendi seçtiği ve denetlediği mekanizmaları ile icra etmesidir. Yerel yönetimler en çok da kadınların, genç kadınların, çocukların ihtiyaçları temelinde politikalar belirleyebilmeli. Demokratik toplum inşasının en temel zeminlerinden biridir yerel yönetimler. Toplumun değişim dönüşüm dinamiği ve özgürlükçü-demokratik bir yaşamın kurucu unsuru olarak kadın kimliğinin yansıtıldığı, karar mekanizmalarına kadınların aktif katıldıkları bir yerel yönetim modeli veya kadın yöneticiliği bu anlamıyla önemli.
Kazanımlara sahip çıkmak
Yerel yönetim politikaları konusunda Kürt kadın hareketinin uzun yıllara varan, mücadeleyle büyük kazanımlarla geçen bir deneyimi var tabi ki. Tarihte bir ilktir, Kürt kadın hareketinin yerel yönetimlerde eş başkanlık modelini uygulaması. Önümüzdeki seçimlerde de bu kazanıma sahip çıkmak, daha da ileri taşımak; en önemli çizgisi olacaktır Kürt kadınların yine. Geçtiğimiz iki dönem üst üste, kadınlar olarak halk olarak irademiz gasp edilerek belediyelerimize atanan kayyumların, kadın yöneticiliği ile de çok yakından bir bağı var. Kayyumların, atanır atanmaz ilk iş olarak intikam alırcasına kadın kurumlarını, kadın müdürlüklerini, kadın parklarını kapatması veya cinsiyetçi, ayrımcı ideoloji temelinde dönüştürmeleri, kendilerinin de atanma amaçlarını gösteriyor. Önümüzdeki seçimde de Kürt kadınlar olarak bütün saldırılara rağmen, yeniden ve daha güçlü bir şekilde kadın belediyeciliğini geliştirme, kadın özgürlükçü yerel yönetim politikalarını hayata geçirme hedefimiz olacaktır.”
Suzan, son olarak yeni yılda da mücadele ve örgütlülüğü büyüteceklerinin altını çizdi.
Yarın: 2024 yerel seçimlerine giderken…