Yasak ve direnişin tanığı: Davamdan vazgeçmeyeceğim!

  • 09:05 13 Aralık 2023
  • Güncel
 
Öznur Değer
 
ŞIRNEX- Cizîr’de sokağa çıkma yasaklarında polislerce açılan ateşle yaralanan ve karnındaki 8 aylık bebeği kaybeden Güler Yanalak, “Davamdan vazgeçmeyeceğim. Eğer ölürsem de çocuklarıma davayı bırakmamalarını vasiyet edeceğim. O günler zihinlerden silinmesin” diyor.
 
Şirnex’in Cizîr ve Silopiya ilçelerinde 14 Aralık 2015 tarihinde Şirnex Valiliği tarafından ilan edilen ve 2 Mart 2016’da sona eren sokağa çıkma yasaklarının üzerinden 8 yıl geçti. 79 gün süren yasak süresince 177’si üç ayrı binanın bodrum katında olmak üzere en az 288 kişi devlet tarafından katledildi. 3 aylık bebekten 70 yaşındaki yurttaşa kadar yüzlerce insanın katledildiği süreç ile ilgili yargılanan olmazken, Anayasa Mahkemesi (AYM), yaşam hakkının ihlaline dair yapılan başvuruları reddetti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle yapılan 34 başvurudan yalnızca 2 başvuruyu duruşmalı olarak incelemeye aldı. Aile ve avukatların hukuk mücadelesi 8 yıldır sürerken, cenazesini alamayan ailelerin direnişi de devam ediyor.
 
Cizîr’in Nur Mahallesi’ne bağlı İstek Sokak’ta 20 Aralık 2015’te 3 yaşındaki oğlunun peşinden sokağa çıktığı sırada polis veya askerlerce vurulan ve o dönem 8 aylık hamile olan Güler Yanalak (38), yaşadıklarını ve tanıklığını JINNEWS’e anlattı.
 
3 kurşunla vuruldu kendi imkanlarıyla eve kadar geldi
 
Yasağın 6’ncı gününde evinin sokağında bacakları ve karnından 3 kurşunla vurulan ve kendi imkanlarıyla eve kadar gelen Güler, yaşadıklarını unutamayanlardan. Hastaneye götürülmek için saatlerce bekleyen Güler’in yaşama tutunması mucize iken, aldığı yaralar sonucunda karnındaki bebeğini kaybetti. 3 çocuk annesi olan Güler’in bir daha çocuğu olmadığı gibi, sağlığı da eskisi gibi olmadı. 2 ameliyat geçiren ve yeniden ameliyat olması gereken Güler, hem fiziksel hem de psikolojik olarak yaşananların etkisinden çıkabilmiş değil.
 
Yaralı haliyle oğlunu sırtında taşıdı
 
O süreçte bulundukları mahallede askerlerin olduğunu ancak çatışmanın olmadığını, herhangi bir olayın yaşanmadığını ifade eden Güler, “3 yaşındaki oğlum günlerdir evde kalmaktan sıkılmıştı. Bizim mahallede de bir olay yaşanmadığı için dışarı çıkanlar oluyordu. Sokakta insanlar oluyordu. Oğlumun dışarı çıktığını görünce ben de onu getirmek için ardından dışarı çıktım. O esnada 8 aylık hamileydim ve doğumuma az bir süre vardı. Sokağa çıktığımda oğlumu sırtıma aldım. Karnım şiştiği için taşımakta zorlanıyordum. O nedenle sırtladım onu. Ardından eve dönmek için yönümü çevirdiğim gibi mermilere maruz kaldım. İki bacağıma ve karnıma kurşun isabet etti. O sırada beni gören komşular oldu ve ben de vurulduğumu söyledim, bana yardım etmeleri için ama herkes şoka girmişti ve yardıma gelselerdi onlar da vurulacaktı. O sırada oğlum sırtımdaydı. Ben de ona ‘Elini sakın bırakma boynuma sıkıca sarıl’ dedim. Çünkü eğer yere düşseydim oğlum da vurulacaktı. Bu nedenle ayakta durmam gerekiyordu. Yaralı bir şekilde 200-300 metre kadar yürüdüm ve kendimi eve zor attım. Eve geldikten sonra yere düştüm” şeklinde anlatıyor yaşadıklarını.
 
‘Yaralı halde iki defa polisler tarafından durdurulduk’
 
Vurulmasının ardından karnındaki 8 aylık bebeği kaybettiğini belirtiyor Güler. Eve gelme ve evden hastaneye kadar gitmesi arasında saatler olduğunu ifade eden Güler, “Bizi hastaneye götürecek kimse yoktu. Ve ben kan kaybediyordum. 2 saat boyunca yaralı şekilde yattım ve hastaneye götürülmeyi bekledim. Aramadığımız yer kalmadı hükümeti aradık, polisi aradık, ambulansı aradık ama kimse gelmedi. Ambulansı aradığımızda çatışma olduğu için Nur Mahallesi’ne gelemeyeceklerini söylüyorlardı. Polisleri aradığımızda ise kendi imkanlarımızla polis noktasına kadar gelmemizi söylüyorlardı. Ama dışarı çıktığımız gibi bizi tarayacaklardı. En son Faysal Sarıyıldız’ın da beni hastaneye götürmeleri için birçok yeri aradığını öğrendim ve saatler sonra beyaz bayrakla bir şekilde çıkabildik. Bize Çamlıca Lokantası’na kadar gelmemizi ve bizi oradan alıp çevre yolundan götürecekleri söylendi. (Evden yaklaşık 2-3 kilometre uzaklıkta.) Kapıdan çıkmamıza dahi izin verilmezken oraya kadar nasıl gidecektik? Ardından kendi imkanlarımızla kontrol noktasına kadar gittik. O sırada polisler de arkamızdan bize eşlik ediyordu. Ambulans da bizi oradan alarak çevre yolundan hastaneye götürdü. Ama yaralı olduğum görüldüğü halde yol boyunca iki defa polisler tarafından durdurulduk” diyor.
 
4 gün yoğun bakımda kaldı
 
Güler, hastaneye vardıktan sonra bilincinin kapandığını dile getirirken, 4 gün boyunca yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alındığını ekliyor. Bu süre zarfında iki defa ameliyat olduğunu aktaran Güler, yasak sonuna kadar tedavi sürecinde olduğunu bu nedenle sonrasında kentte neler yaşandığını görmediğini kaydediyor. Yasağın tamamen kalkmasının ardından evlerine dönebildiklerinin altını çizen Güler, “Yasak kalkana kadar akrabalarımızda kaldık. Çok mağdur olduk o süreçte. Çok sıkıntı yaşadık. Önce mahalle değiştirdik sonra da merkeze ve başka ilçeye gittik yasak kalkana kadar” sözlerine yer veriyor.
 
‘3 kurşunla yaralandı iki kurşun raporlandı’
 
Yaralanmasının ardından yaşadığı sağlık sorunlarını aktaran Güler, “O süreçten sonra bir daha çocuğum olmadı ama o günden sonra hep hastayım bir daha kendime gelemedim. Çok şükür felç kalmadım ama hala ilaç kullanıyorum. Ayağımı hala iyi hissetmiyorum. Ayağıma isabet eden kurşun sinir damarlarına yakın olduğu için ayağım hala kendine gelemedi. Karnımdan iki defa ameliyat oldum ve bir kez daha olmam gerekiyor. Yaralandığımda vücudumda kurşunlardan kaynaklı 6 delik açılmıştı. 58 dikiş atıldı. İsabet eden tüm kurşunlar girişli ve çıkışlı. Ama sağlık raporunda yalnızca iki kurşun isabet ettiğini yazmışlar. Karnıma isabet eden kurşunu görmezden gelip yazmamışlar. Sadece fiziksel olarak değil psikolojik olarak da iyi değilim. Psikiyatriye gittim. İlaçlar kullandım” şeklinde konuşuyor.
 
‘Ölümü gördüm, ötesi olabilir mi?’
 
“Ölümü gördüm. Ötesi olabilir mi” diye soran Güler şöyle devam ediyor: “Çocuklarım gözlerimin önündeydi. Ben de onların gözünün önünde yaralandım. Ve çocuklarım annesiz kalacak diye çok korktum. Her silah sesi, top sesi duyduğumda o anı yaşıyordum. Psikolojik olarak hala da iyi değilim. Bir patlama sesinde hemen o görüntü gözlerimin önünde beliriyor. Çocuklarımı, evimi, o anı hatırlıyorum. Çocuklarımın da psikolojisi bozuldu. Benimle olan oğlum uzun süre kendine gelemedi.”
 
‘Toprağımı, evimi bırakıp nereye gidebilirdim’
 
14 Aralık’ta ilan edilen yasaktan önceki günleri hatırlatan Güler, herkesin yasak ilan edileceğini söylediği ve yine herkesin evlerinde gıda stoklamaya, marketlere gitmeye başladığını kaydediyor. Bu yasağın da önceki yasaklar gibi 9-10 gün süreceğini düşündüklerini belirten Güler, “Yasak başlamadan önce eşim doğuma az bir süre kaldığı için hastaneye daha rahat gidip gelmemiz için kentten ayrılmamızı istedi. Bense gitmek istemedim. Toprağımı, evimi bırakıp nereye gidebilirdim ki? Biz de ev için alışveriş yaptık ama 3 ay süreceğini tahmin etmedik. Sıcak su, elektrik hiçbir şey yoktu. Kişisel ihtiyaçlarımızı karşılayamıyorduk” ifadelerini kullanıyor.
 
‘Bu hissin tanımı yok’
 
Kötü ve karmaşık duygularla süreci geçirdiklerinin altını çiziyor Güler ve “Her an her şey olabilirdi. Başımıza her an bir şey gelebilirdi. Eşin, çocukların, akrabaların her an ölebilirdi. Mahallemizde kaç kişi öldürüldü. Hepsi bizim insanımız. Hepsi kardeşimiz, eşimiz, dostumuz. Hastaneden çıktıktan sonra da televizyondan Cizîr’i takip ediyordum. Her gün biri ölüyordu. Televizyon başında oturup ağlıyorduk. Her bir şey olduğunda o anı tekrar tekrar yaşıyorduk. Hayatta öyle bir his yok. Bu hissin tanımı da yok. Bunu yaşamayan biri, bu hissi bilemez. Kimse bu hissi tarifleyemez. Biz yaşadık, bir daha kimse yaşamasın istiyoruz” diyerek hukuki girişimlerinin devam ettiğini ancak henüz herhangi bir sonuç alamadıklarını kaydediyor.
 
‘O günler zihinlerden silinmesin’
 
Güler sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Hayatımın sonuna kadar davamın takipçisi olacağım. Davamdan vazgeçmeyeceğim. Eğer ölürsem de çocuklarıma davayı bırakmamalarını vasiyet edeceğim. Hayatım boyunca o günü asla unutmayacağım. Çok şey gördük. Kimse o günleri unutmasın. Yaşananları, insanların, komşularımızın başına gelenleri kimse unutmasın. Herkes bir şeyler yaşadı. Çocuğunu, evini, yakınını kaybetmeyen kimse yok Cizîr’de. Kimse o günleri unutmasın. O günler zihinlerden silinmesin.”