
Abdullah Öcalan: Kobanê direnmeseydi sıra Türkiye'ye gelecekti
- 09:01 1 Kasım 2021
- Güncel
HABER MERKEZİ - “Kobanê hem bir savaşın başını hem de sonucunu gösteriyor” tespitinde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan, Kobanê’deki direnişin Türkiye’ye etkilerini şöyle özetliyor: “Eğer Kobanê'de, Şengal'de bu direniş olmasaydı sıra Türkiye'ye gelecekti ama AKP'nin derdi Türkiye değil, rantiye.”
DAİŞ’in Kuzey ve Doğu Suriye’nin Kobanê Kantonu’na yönelik 2014 yılında başladığı saldırılara ve buna karşı ortaya çıkan tarihi direnişe dikkat çekmek amacıyla dünyanın birçok yerinden binlerce ismin imzası ile 1 Kasım, Dünya Kobanê Günü ilan edildi. Kobanê günü dolayısıyla her yıl Kobanê direnişi ve zaferine vurgu yapılırken, Kobanê’de inşa edilen demokratik özerk sistemin halklar için oluşturduğu modele vurgu yapılıyor. 19 Temmuz 2011’de başlayan Rojava Devrimi’nin inşasının ideolojik temellerini atan PKK Lideri Abdullah Öcalan da Suriye ve Rojava’ya dair önemli değerlendirmeler yapmıştı.
‘Demokratik konfederalizm’ önerisi
PKK Lideri Abdullah Öcalan, 4 Ocak 2007 tarihli avukat görüşmesinde görüşlerini genelde Ortadoğu ve bütün insanlık için, özelde de Kürtler için dile getirdiğini söylüyor. Görüşmede Suriye için önerdiği modeli açıklayan Abdullah Öcalan, “Önerim Suriye, Irak, İran ve Kürtlerin yaşadığı diğer topraklarda demokratik konfederalizmin uygulanması. Türkiye’dekiler konfederalizm deyince yanlış anlıyorlar, hemen bir devlet yapılanmasından söz ettiğimizi düşünüyorlar ama ben defalarca söyledim, bir devlet yapılanması söz konusu değildir. Bu, bir çeşit demokratik özerkliktir. Bunun yerel ayağı da vardır, yerelde parlamentosu olur. Bunun birçok örneği vardır. 1920’lerdeki misak-ı milli sınırları sadece Musul-Kerkük değil Halep’in kuzeyinden geçmekte, Kürtlerin yaşadığı bölgeleri kapsamına almaktaydı. Ben demiyorum bu topraklar alınsın, sınırlara dahil edilsin. Kastettiğim Mustafa Kemal’in 1920’lerde sözünü ettiği ‘bir çeşit muhtariyet’ bugün bizim söylediklerimizin ta kendisidir. Eğer bunların Mustafa Kemal’in hatırasına birazcık saygıları varsa, bunu uygulamaya geçirirler. Yoksa Irak gibi olur. Mustafa Kemalciyiz diyen kesimlere ve özellikle subaylara sesleniyorum. Türkiye’nin ve bütün halklarımızın bir felakete sürüklendiğini görmüyor musunuz. Dış dinamiklerin tepkilerini esas alarak hareket edemeyiz” diyor.
2008: Yakında Suriye’ye operasyon yapacaklar
2008 yılındaki bir görüşmesinde “Yakında Suriye’ye de bir operasyon yapacaklar, birkaç ay sonra mı birkaç yıl sonra mı bilemiyorum” uyarısında bulunan Abdullah Öcalan, aynı yılın 21 Mayıs’ında ise şu belirlemede bulunuyor: “Ben uzun süreden beri başka güçlerin Kürt sorununun çözülmemesi için çeşitli oyunlara başvurduğunu söylemiştim. Bunları ta Hafız Esad döneminden beri söylüyorum. Hafız Esad da defalarca yaptı ama Suriye’nin bugünkü durumu ortada. ABD yirmi yıldır Türkiye’yi bu şekilde oyalıyor. Türkiye bu oyunları görmüyor, bunların hepsi ABD oyunları. ABD Ortadoğu’yu denetim altına almaya çalışıyor. Türkiye ile asla dost olamaz. Türkiye ve ABD gerçek dost olsa bile karşı tarafta İran ve Rusya ilişkileri ve daha onlarca ilişki gelişir, bu blok PKK’yi doğrudan destekler, gerekli her türlü ağır silahları da verir. Her koşulda kazanan yine PKK olur. Türkiye bu durumda yine kaybeden olur. Kaldı ki ABD, PKK’nin bitmesini istemez. Talabani ve Barzani de PKK’nin bitmesini istemez. Şu andaki konumları ve varlıkları PKK’nin varlığına bağlıdır. Ortadoğu’daki güçler PKK’yi kaybetmek istemezler.
‘Kürtleri Güney’e hapsetmeye çalışıyorlar’
PKK Lideri Kürt coğrafyasının ve Kürtlerin parçalanmasına yol açan politikalara da işaret ediyor. Abdullah Öcalan, 13 Kasım 2009’da şu ifadeleri kullanıyor: “Suriye’deki Kürtler Misak-ı Milli sınırları içinde vardı. Bu parçayı Fransızlara verdiler. Yine Irak Kürtleri de Misak-ı Milli sınırları içindeydi. Bu parçayı da İngilizler alıp Irak’a dahil etti. Musul ve Kerkük’ü de orada büyük bir petrol bölgesi vardı, bu bağlamda burayı da İngilizler aldılar. Irak ve Suriye’deki Kürtlerin üzerine fiziki olarak gideceklerdi. Türkiye’deki Kürtlerin üzerine de aynı şekilde hem fiziki hem de kültürel soykırım olarak gideceklerdi. Ermenilerin uğradığı akıbetin aynısını Kürtlere yapmayı planladılar. Mümtaz Soysal bugün için de mübadeleden bahsetmişti. Kürtleri Avrupa’ya mı, Güney’e mi nereye sürüyorlarsa sürsünler, diyor. İşte Ermenileri küçük bir Ermenistan’a mecbur ettiler, Rumları küçük bir Yunanistan’a mecbur ettiler. Şimdi de Kürtleri Güney’deki yapılanmaya ben buna devletçik diyorum, hapsederek kontrol altına almaya çalışıyorlar.”
Abdullah Öcalan, aynı görüşmede devamla, “Suriye oradaki Kürtleri kendinden sayıyor. Suriye daha çok istihbaratla Kürtleri kontrol altında tutmak istiyor. Oradaki Kürtler, kendi demokratik hakları için mücadelelerinden taviz vermesinler, vazgeçmesinler. Bunun için gerekli olan tüm önlemlerini de almaları gerekiyor. Demokratik örgütlenmelerini geliştirsinler. Savunmalarımdan faydalansınlar” ifadelerini kullanıyor.
‘Ortadoğu halklarının baharı’
Alman basınında Türkiye'nin Esad rejiminin devrilmemesi için çaba sarf edeceği, Esad rejiminin yıkılması halinde Kürtlerin otonomi elde edeceği yönündeki tartışmalara da dikkat çeken Abdullah Öcalan, tam da Rojava Devrimi’nin başlangıcından birkaç ay önce 4 Mayıs 2011’de “PKK'nin orada daha da güçleneceği, bu nedenle Türkiye'nin bu yönde korkusu olduğu tartışılıyormuş. Evet, doğrudur. Ben daha önce Ortadoğu halklarının baharı demiştim. Bu kavramı 2003'te sanırım kullanmıştım. Şimdi gazeteler yazıyor, ‘Arap Baharı’ deniliyor ya. Arap baharı değil, halkların baharıdır, merkezi Kürdistan'dır. Ortadoğu'da halkların, mezheplerin diğer farklılıkların bir arada konfederal temelde bir araya gelebilir, ilişkilenebilir, örgütlenebilirler. Ben buna demokratik konfederalizm demiştim. O zaman Kürtlere hem kendi aranızda hem de Ortadoğu halklarıyla bu temelde bir arada örgütlenebilirsiniz demiştim. Kürtlere, ‘Ortadoğu'da böyle bir örgütlenmenin zemini var, Kürtlerin de bunlara öncülük yapabilecek konumları var, Kürtlerin böyle merkezi bir rolü var, eğer bu rolünü oynarlarsa Ortadoğu'da demokratik bir birliktelik doğabilir, halkların baharı gelişebilir’ demiştim.”
‘Soykırım tehdidi altındalar’
Abdullah Öcalan, 25 Mayıs 2011’de ise demokratik özerkliğin inşasına işaret ediyor ve “Suriye’deki demokratik özerk birliklerini, özsavunma birliklerini oluştursunlar. Kendileri soykırım tehdidi altındadır. Bu tehdidi de göz önünde bulundurarak örgütlülüklerini geliştirsinler” diyor.
PKK Lideri Abdullah Öcalan, Türkiye ve Suriye arasındaki “çözüm” bağına vurgu yapıyor. Abdullah Öcalan 21 Temmuz 2013’te, “Türkiye’deki çözüm Suriye’deki, Suriye’deki çözüm Türkiye’deki çözümdür” mesajını veriyor. Kürtlerin tek başlarına kalsalar bile savaşacaklarının altını çizen Abdullah Öcalan, aynı yılın 17 Ağustos’unda ise “Hangi rejim olursa olsun, özerk yönetimler olacak artık. Başka çözüm yok. Suriye’de öyle homojen bir yapı ve yaşam mümkün değil artık” belirlemesinde bulunuyor.
Kırmızı çizgi
Abdullah Öcalan, 9 Kasım 2013’te dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “kırmızı çizgi” söylemi görüşmelerde gündeme geliyor. Sırrı Süreyya Önder’in “Başbakan devam etti. ‘Bana ne yapacağımı soruyorsun, söyleyeyim. Her şeyi yapacağım. Bir zamanı var ve bu konuda Apo ile de anlaşmışım. Tek bir kırmızı çizgim var, o da Suriye’dir! Orada Kuzey Irak benzeri bir yapılanmaya asla izin vermeyeceğim’ dedi” şeklindeki aktarımına karşı PKK Lideri net tavrını ortaya koyuyor: “(Sinirlenerek) Sen de ona söyle: Merkezî Suriye devleti içinde biz de Kürtleri asla eritmeyeceğiz. Bu da bizim kırmızı çizgimizdir!”
‘Tek istekleri Kürtlerin güç olmaması’
Kuzey ve Doğu Suriye özelinde Kürt düşmanlığının tehlikeleri İmralı görüşmelerinde konuşuldu. Aynı görüşmede “Anti-Kürt ittifakı sürdürülürse savaş kaçınılmaz olur” diyen Abdullah Öcalan, şöyle devam ediyor: “Ben onlara da, Suriye’de beraber ittifak yapalım dedim. Davutoğlu iki yıl kaybettirdi. O çizgiyi Davutoğlu ihlal etti. Duvar neden örülüyor, çılgın mısınız? Tel örgüler niye örülüyor, mayınlar niye döşeniyor? Çılgın mısınız? Tek istekleri Kürtlerin orada güç olmaması. Ama Kürtler orada olmasa faşist bir rejim oluşur. Nasıl bir çılgınlıktır bu? Ben bunu aşmak için Misak-ı Milli Komisyonunu önermiştim. Halep’in kuzeyinden başlar Misak-ı Milli. Sen oraya tel örgü dikmek yerine, sınırları kaldırmalısın. Var olanları sökmelisin. El Nusra vb. çeteleri destekleyeceklerine niye bunu görmüyorlar? Nasıl İran Hizbullah’ı destekliyorsa, onlar da PYD’yi destekleyecek. Bunlar Türkiye’yi elli yıl uğraştırırlar. PYD’yi destekleyerek bunu önleyebilirsiniz. Yoksa kırmızı çizgi dediği şey Başbakanı götürecek. Biz bunu önlüyoruz. Kırmızı çizgiyi yeşile çevirmek istiyoruz.”
‘Türkiye’deki paraleli de IŞİD’i de biz durdurduk’
“Eğer Kobanê'de, Şengal'de bu direniş olmasaydı sıra Türkiye'ye gelecekti ama AKP'nin derdi Türkiye değil, rantiye.” PKK Lideri, bu ifadeleri 7 Eylül 2014’te kullanıyor ve “IŞİD'in hedefi bütün Ortadoğu halklarıdır. IŞİD tüm Ortadoğu'nun paralel yapısıdır. Paraleli Türkiye'de biz durdurduk, şimdi de Ortadoğu'da IŞİD'i yine biz durdurduk. Başbakanın düşürülüşünü de ben önledim. Bunlar hala değerini bilmiyorlar” diye ekliyor.
‘Oradaki direnişin kırılmasını bekliyor’
Aynı görüşmede anadilde eğitim hakkı için eylemliliklerin başlama tarihi olan 15 Eylül tarihinde DAİŞ saldırılarının başlamasının tesadüf olmadığı yönündeki açıklamalara değinen PKK Lideri Abdullah Öcalan, Barzani'nin Rojava konusunda açıklamalarının hatırlatılması üzerine, “Barzani'nin açıklaması aslında farklıdır, farklı anlamı vardır. Ne diyor; ‘Rojava'yı kurtaracağım’ diyor. (Hafif tebessüm ederek) Rojava'yı IŞİD'ten kurtarmayı kastetmiyor, sizden (Hareketten, PYD'den) kurtarmayı kastediyor. ‘Sizi temizleyeceğim’ diyor. Zaten Barzani IŞİD'le anlaşmalıdır. Oradaki direnişin kırılmasını bekliyor. Oradaki direniş kırılırsa Rojava'ya girecek, faşizan bir şekilde, işte orada El Parti var, onu hakim kılacak. Barzani'yi tanıyorum, çok insafsızdır, faşizm estirir, katliamlar yapar” diye belirtiyor.
‘IŞİD kod adı değiştirilmiş JİTEM'dir’
Kobanê'deki durumun Türk özel savaş dairesinin üç kuşatma ile devreye koyduğu bir savaş olduğu belirlemesinde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan, 1 Ekim 2014’te DAİŞ ile Türk özel savaş dairesi arasındaki ilişkinin güçlü olduğunu belirtiyor: “Özelleşen özel harp AKP ile sistemleşti. Cemaat AKP ile özel harbi sistemleştirdi. Şimdi bir kısım Rojava'ya koridor açalım diyor, diğer kısım engelliyor. Bir kısım Kobanê'yi kuşatıyor, diğer kısım kapıları mültecilere açıyor. Kobanê katliama uğrarsa süreç bitti demektir. 90'larda olduğu gibi JİTEM devrededir. IŞİD kod adı değiştirilmiş JİTEM'dir diyorum. Amaç çözüm sürecini de bitirmektir. Her taraftan süreci bitirmek isteyenler var. Hedef çözüm sürecini boşa çıkarmaktır. İnfilak ettirmektir. Bize düşen ise bunu hızlandırmak olmalıdır. Politik çözümü acilen hızlandırmak lazım. Özel harp, CIA, M16 devrededir. Türk ordusu için de; bunlar Rojava'da örgütleniyorlar. Kobanê kuşatması derinleştirilir, Rojava'ya yayılırsa, zaten süreç biter. Erdoğan'ın da ikili oynamaması gerekir. Erdoğan hem özel harpçileri, hem de bu diyalogcuları idare ediyor. Çözüm sürecini bitirdikten sonra MİT'teki kurmay ekibini de tasfiye etmeyi düşünüyorlar”
Aynı görüşmenin devamında Kobanê kuşatmasının kırılmazsa çözüm sürecinin biteceği uyarısında bulunan Abdullah Öcalan, “Bu durum da Türkiye'de de darbeye giden yolda ilk adımdır. Kardeşlik, çözüm, IŞİD'e karşı tavır varsa, harekete geçsinler” diyor.
Abdullah Öcalan, 21 Ekim 2014’te “Kobanê hem bir savaşın başını hem de sonucunu gösteriyor” derken, kantonun Kürt sorununun ve Ortadoğu'nun bir özeti olduğunu vurguluyor.
‘IŞİD ona destek veren güçlerin de başına bela olacak’
19 Mart 2015 tarihli görüşmede ise tüm kurumların DAİŞ’e karşı birliklerini oluşturması ve seferber olması önerisine bulunan Abdullah Öcalan, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kim bu örgütün arkasındaysa nereye giderse gitsin bunlara karşı güçlü bir mücadele yürütmeliyiz. Ortadoğu haklarının başına beladır. İŞİD, ona destek veren bu güçlerin başına da bela olacak. İŞİD'e karşı mücadele yürütenlere selam ve hürmetlerimi iletiyorum. Suriye'de Süryani, Arap, Kürt tüm halklardan oluşacak Demokratik Suriye Ordusunu oluştursunlar. Kim İŞİD'e karşı mücadele yürütüyorsa onlarla ilişkiye geçilebilir, ortak mücadele yürütülebilir.”