Felek Yusuf: Açlık grevi direnişini sahipleniyoruz

  • 09:04 27 Mart 2021
  • Güncel
 
Dîcle Demhat
 
KOBANÊ - “Açlık grevi direnişini sahipleniyoruz” diyen Felek Yusuf, açlık grevi karşısında uluslararası sessizliği “devlet sistemi” ile açıkladı: “Hegemonik güçler arasında olan antlaşmalar Ortadoğu’daki krizi daha da derinleştirmekte ve cezaevlerinde şiddet ve işkencelerin artmasına da neden olmakta. Tutsaklar için değerlendirirsek, kendi çıkarları için devleti yöneten kişiler kanun tanımazlar.”
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması ve cezaevlerindeki hak ihlallerinin son bulması talebiyle PKK’li ve PAJK’lı tutsakların 27 Kasım 2020’de başlattığı açlık grevi eylemi 121’inci gününde. Tecride karşı sürdürülen açlık grevini, Kuzey ve Doğu Suriye Fırat Bölgesi Kadın Adalet Meclisi Yönetim üyesi Felek Yusuf değerlendirdi. 
 
‘Tutsakların hakları yıllardır gasp ediliyor’
 
Türkiye cezaevlerinde halihazırda binlerce siyasi tutsağın bulunduğunu ifade eden Felek, bu tutsakların, meşru haklarını talep etmeleri gerekçesiyle tutuklu bulunduğunu söyledi. “Kendi diliyle, kültürüyle yaşamak, her halkın hakkıdır” diyen Felek, “İktidar, hak talebini illegal görüyor. Bu uluslararası kanunlara aykırıdır. Her insan kendi meşru hakkını isteyebilir. 120 günü aşkın bir süredir cezaevlerinde amansız bir direniş sergilenmekte. Fakat bu direnişe karşı bütün dünya genelinde bir sessizlik yaşanmakta. Bu sessizlik karşısında Türkiye devleti de bu direnişi görmezden gelip, farklı gündemlerle bu direniş gündeminin üstünü kapatıyor. Her tutuklunun hakları var. Fakat Türkiye cezaevlerinde yıllardır bu haklar gasp ediliyor ve hiçbir insan hakkı örgütü buna karşı bir tutum sergilemiyor. Cezaevlerinde tutsakların sağlık durumu, güvenlikleri, görüş ve telefon hakları elinden alınmakta. Şu an binlerce tutuklunun sağlık durumu iyi değil ve gittikçe kötüye gitmektedir” şeklinde konuştu.
 
‘Tek iktidar sistemi kanunları çiğner’
 
Ortadoğu, Suriye ve Türkiye genelinde hem cezaevlerinde hem de dışarda görkemli bir direnişin sergilendiğini belirten Felek, devletlerarası olan antlaşmalara değinerek şunları belirtti: “Hegemonik güçler arasında olan antlaşmalar Ortadoğu’daki krizi daha da derinleştirmekte ve cezaevlerinde şiddet ve işkencelerin artmasına da neden olmakta ve topluma yönelik baskılarda artmakta. Tutsaklar için değerlendirirsek, kendi çıkarları için devleti yöneten kişiler kanun tanımazlar. Türkiye gibi tek iktidar yani Erdoğan, kendi kanunlarını devreye koymuş, hem toplumda hem de cezaevlerinde hak ihlallerini sürdürüyor. Ancak bu sisteme karşı, Mazlum Doğanların direniş ateşi bugünde cezaevlerinde yanıyor.”
 
‘Çiçek Kobanê’ye verilen ceza kanunlara aykırı’
 
Açlık grevi eylemlerine ses olmak amacıyla Kuzey ve Doğu Suriye’de de alanlara çıktıklarını kaydeden Felek, konuşmasında Türkiye’nin bölgeye yönelik saldırılarında esir alınarak tutuklanan Çiçek Kobanê’ye de dikkat çekti. Felek, “Çiçek Kobanê Suriye vatandaşıdır. Kendi topraklarını korumak için Türkiye tarafından yapılan saldırıların karşısında durdu. Türkiye’ye bağlı çete grupları tarafından esir alınarak Türkiye’ye teslim edildi. Türkiye’nin Çiçek Kobanê’yi yargılaması ve ömür boyu hapis cezası vermesi kanunlara aykırıdır. Aynı zamanda Türkiye cezaevinde olan ve yargılanan onlarca Suriye vatandaşı var. Türkiye devletinin bu tutukluları Türkiye’de yargılaması ve ceza vermeleri yasal değil. Bu temelde Suriye vatandaşlarını Suriye’ye teslim etmelerini istiyoruz. Kadınlar olarak nasıl DAİŞ çetelerine karşı direnip topraklarımızı özgürleştirmişsek, herhangi bir güç tarafından topraklarımıza yapılacak saldırı karşısında da dururuz. Çiçek Kobanê’nin bu şekilde yargılanmasına karşı sessiz kalan devletleri ve insan hakları örgütlerine sesleniyoruz: Görevlerini bir an önce yerine getirmeliler” dedi.
 
‘CPT’yi görevlerini yerine getirmeli’
 
Felek, CPT’ye ve uluslararası kuruluşlara da seslenerek, şunları söyledi: “CPT cezaevlerindeki yaşanan hak ihlallerine karşı durmak ve devletlerin bu tür hak ihlallerine karşı tutumlarını sergilemekle görevlidir. Ne yazık ki CPT bu görevini yerine getirmiyor. Bunun yanı sıra ‘Halkların Önderi’ olarak tanımlanan Rêber Apo’ya karşı yaşanan tecridi dile getirdiği halde İmralı Adası’na gitmedi. CPT’nin tutumu, Türkiye devletiyle ortaklığını göstermekte. Artık halkın hiçbir devlete ve insan hakları örgütüne inancı kalmadı. Kürt halkına yönelik yapılan bu saldırı, hak ihlallerine karşı sessizlikler bu tecride de ortak olduklarını gösteriyor. Kürt halkı olarak cezaevlerinde ve dışarda direnişimizle bu faşist sistemi ve devletlerin sessizliğini kırabiliriz. Türkiye yetkililerini, CPT ve uluslararası insan hakları örgütlerini görevlerini yerine getirmeye çağırıyoruz. Hiçbir faşist sistem sonuna kadar yürümemiş ve Türkiye devletinin de şu anki sistemi bir çöküşe doğru gidiyor. Buradan cezaevinde tutuklu olan ve direnenleri selamlıyoruz. Demirci Kawa, Mazlum Doğan, Leyla Güven, Ayşe Gökkan ve binlerce tutuklunun cezaevlerinde yaktığı direniş ateşi bugün de yükselmekte. Bizler de bu direnişe sahip çıkarak, cezaevlerindeki tutsakların direnişiyle direnişimizi büyüteceğimizin, alanları boş bırakmayacağımızın sözünü veriyoruz.”