CHP ‘İstanbul Sözleşmesi Dayanışma Ağı’nı kurdu

  • 14:44 25 Mart 2021
  • Güncel
İSTANBUL - CHP İstanbul İl Başkanlığı, İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile feshedilmesine karşı “CHP İstanbul Sözleşmesi Dayanışma Ağı”nın kuruluşunu ilan etti.
 
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul İl Başkanlığı, “kadınların anayasası” olarak değerlendirilen İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile feshedilmesinden sonra yaptığı “İstanbul’da Kadınların Gözünden Türkiye’de Kadın Olmak” araştırmasının sonuçlarını yapılan bir basın toplantısı ile paylaştı. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun konuştuğu toplantıda ayrıca “CHP İstanbul Sözleşmesi Dayanışma Ağı”nın tanıtımı da yapıldı.
 
‘Kadınların sözünü ortaya koymak için ikinci araştırmayı yaptık’
 
Toplantıda, yaptıkları araştırmaya dair değerlendirmelerde bulunan Canan, araştırmayı yapma amaçlarından birinin kadınların yaşadıkları sorunların çözümüne katkı sunmak olduğunu ifade etti. Dikkat çekici sonuçların açığa çıktığı araştırmanın ardından, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi ile ikinci kez araştırma yaptıklarını dile getiren Canan, “Kendisine doğruları söyleyen siyasetçileri, bilim insanlarını, hukuk insanlarını, STK’ları dinlemeyen tek adamın karşısına, bir gece yarısı operasyonuyla hüküm vermeye kalktığı kadınların sesini, sözünü ve gerçekliğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymak için de ikinci bir araştırma daha yaptık. Bu araştırmalarla; kadınlar konuştu, kadınlar anlattı başlarında olan sorunu derdi ve elbette çözüm önerilerini” dedi.
 
Kadınların yüzde 94,6’sı cezaları yetersiz buluyor
 
Araştırmanın sonuçlarına göre kadınların en çok yaşadığı sorunların başında “şiddet, taciz ve aile baskısı” olduğunu ifade eden Canan, “İstanbullu kadınların yaptığı tarif üzerinden ülkemizde kadın olmanın ne kadar zor olduğunu çok net görüyoruz. ‘Sizce Türkiye’de kadınlar hangi sorunlarla karşılaşmaktadır’ sorusuna verilen ilk üç yanıt yüzde 89,5 ile şiddet, yüzde 84 ile taciz, yüzde 72 ile aile baskısı. Şiddet ve taciz, kadının kendisi söz konusu olduğunda sırasıyla 22,3 ve yüzde 30,5’e düşüyor. Araştırmacıların denek kirliliği olarak tanımladığı bu durum aslında kadınların üzerindeki baskının boyutunu bize bir kere daha gösteriyor. Kadınların sosyo-ekonomik statüleri farklı, demografileri farklı, siyasi tercihleri farklı fakat talepleri aynı. Cezalar yetersiz! ‘Cezaları yeterli buluyor musunuz’ sorusuna kadınların yüzde 94,6’sı yetersiz bulduğunu ifade ediyor’’ şeklinde konuştu.
 
‘Kadınlar kendilerini güvende hissetmiyor’
 
Kendini güvende hissetmeyen kadınların oranının yüksek olduğuna işaret eden Canan, araştırma sonuçlarına dair şu verileri paylaştı: “Gece sokakta yürürken kendini güvende hisseden kadınların oranı sadece yüzde 7,3! İstanbullu kadınların sadece yüzde 33,7’si gıda alışverişinde zorlanmadığını ifade etmekte. Sağlık harcamalarında ise sadece yüzde 33,5’lik bir oran zorlanmadığını ifade ediyor. İstanbullu kadınların yalnızca yüzde 28,8’i eğitim masraflarını karşılamakta zorlanmadığını belirtmiş. Bu ülkenin kadınlarının yüzde 79,7’si faturalar için her ay para denkleştirmeye çalışıyor. Hepsi birbirinden problemli fakat biri var ki hepten can sıkıcı. Yüzde 76,3’ü kırmızı et almakta zorlandığını belirtiyor. Kadınların yalnızca yüzde 28,6’sı beyaz et tüketiminde zorlanmadığını ifade etmekte. İstanbullu kadınların yalnızca yüzde 28,2’si temizlik ürünlerinin alımında zorlanmadığını ifade etmekte.
 
‘Kadınlar pandemide  güvencesizleştirildi’
 
Bu sonuçlar tam bir felaket. Özellikle temizlik ürünlerinin temel ve zorunlu bir ihtiyaç olduğu pandemi döneminde… Kadınların var olan yükünün üzerine bir de pandemi yükü eklendi. Pandemide psikolojisinin olumsuz etkilendiğini belirtenlerin oranı yüzde 77. Pandemi demişken, evlerdeki artan sorumluluklarına değinmemek olmaz. İstanbullu kadınların yüzde 67,3’ü pandemide evdeki sorumluluklarının arttığını söylüyor. Görüldüğü üzere biz kadınlar her alanda güvencesizleşirken sorumluluklarımız da bir o kadar artıyor.”
 
‘Kadınlar farklı olsa da sorunlar aynı’
 
Sorunlar karşısında çözüme, kadınların yol göstericiliği ile ulaşılacağını söyleyen Canan, “Bizim için en doğru olan, en güvenilir olan elbette kadınların yol göstericiliğidir. Bu nedenle ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı siz olsaydınız öncelikli olarak hangi sorunlara yönelik çalışma yapardınız’ diye sorduk. Yanıtlara baktığımızda araştırmanın önceki bulgularını destekleyen şiddet ve tacizle mücadele ilk sıralarda yer alıyor. Eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına dönük eğitime erişimde zorluk, ekonomik bağımsızlığın olmaması gibi yanıtlar da peşi sıra geliyor. Gördüğünüz üzere kadınların siyasi görüşleri, kılığı, kıyafeti, düşüncesi, sosyolojik durumu farklı olsa da sorunları aynı. Bu nedenle de biz farklılıklardan ziyade çözmekle yükümlü olduğumuz problemlerine odaklanmayı tercih ediyoruz” diye konuştu.
 
‘Toplumun vicdanı, hükümetin kara propagandasından büyüktür’
 
Sözleşme’nin feshedilmesinden önce yapılan araştırmada “İstanbul Sözleşmesi’ni biliyorum” yanıtını verenlerin oranının yüzde 50,5 olduğunu dile getiren Canan, bu oranın Sözleşme’nin feshinden sonra yüzde 75,3’e yükseldiğini kaydetti. Canan, “Bir süredir iktidar, İstanbul Sözleşmesi’ne dair adeta bir karalama kampanyası yürütmekte. Bu kara propagandanın toplumda ne kadar karşılık bulduğunu anlamaya çalıştık. Sonuçlara baktığımızda İstanbul Sözleşmesi’ni ‘kadına şiddeti engelleyen ve kadın haklarını savunan bir sözleşme’ olarak görenlerin oranı yüzde 82,5 iken ‘toplumun genel ahlakına uygun olmayan bir sözleşme’ olarak görenlerin oranı yalnızca yüzde 17,5’tir. Cumhur İttifakına oy veren kadınların yüzde 68,2’si sözleşmeyi olumlu gören ifadeyi desteklemektedir. Özetle bu rakamlar bize göstermektedir ki, iktidar kendine oy vermiş kadın seçmenle ters düşmekte ve desteğini alamamaktadır. Çünkü bu toplumun vicdanı hükümetin kara propagandasından büyüktür. İşte biz bu toplumun vicdanına inanıyor, güveniyoruz” ifadelerini kullandı.
 
‘Şiddetin tek sorumlusu iktidar’
 
Ayrıca son araştırmaya göre İstanbul’daki kadınların yüzde 79,4’ünün Sözleşme’yi destekleme yönünde fikir beyan ettiğini söyleyen Canan, şunları kaydetti: “Anlayacakları dilden özetlemek gerekirse halk ile inatlaşmaya gerek yok. Sözleşmeyi bilenlerin sayısı arttıkça çözüm olacağına dair inananların sayısı da artmaktadır. Sizlerin de gördüğü gibi İstanbul Sözleşmesi, birilerinin anlattığı gibi sadece bir kağıt parçası değil; bu umutsuzluk içinde aslında kadınların güvencesidir. İstanbul Sözleşmesi, ihtiyacın da ötesinde bir zorunluluktur. Son 2 günde en az 6 kadının öldürüldüğü bir ortamda İstanbul Sözleşmesi’nin gerekliliğini herkese her fırsatta anlatmak ve yine anlatmak zorundayız. İktidar İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırarak, biz kadınları daha da güvencesiz bıraktı, hukuksuz bıraktı. Biz kadınları sırtını dayamak istediği devletten yoksun bıraktı. İşte tam da bu nedenle ‘kadın cinayetleri politiktir’ derken aslında bu durumu kastediyorduk. Mağdur edilen, hukuktan mahrum bırakılan şiddete uğrayan kadınların da tek ama tek sorumlusudur bu iktidar.”
 
‘Tüm kadınları Dayanışma Ağı’nda buluşturacağız’
 
Canan, araştırma sonuçlarının ardından sorunlara ve çözüm arayışlarına karşı tüm kadınlarla birlikte hareket etmek amacıyla kurulan İstanbul Sözleşmesi Dayanışma Ağı’nın kuruluşuna ilişkin konuştu. Kadınların örgütlü mücadeleyle amaçlarına ulaşacaklarını belirten Canan, “Tüm bu acı gerçekliğimize rağmen asla pes etmeyecek; kılığı, kıyafeti, kimliği, inancı, siyasi görüşü farklı da olsa araştırmada gördüğümüz gibi sorunlarda ve çözümde ortaklaşan tüm kadınları İstanbul Sözleşmesi Dayanışma Ağı’nda buluşturacağız” dedi.
 
‘Tek adama karşı çok kadın’
 
Canan, son olarak şunları söyledi: “Bizler bu kadın dayanışma ağında bir kere daha yan yana geldiğimizde, mücadelelerimiz eş güdümlü bir şekilde birleştirdiğimizde, yaşamın her alanında sorunlara karşı bütünleşik mücadeleyi sürdürdüğümüzde biz kadınlar 2 şeyi göstereceğiz tüm topluma: Birincisi sorunlarda ortaklaşan bizlerin çözümde de ortaklaşarak amasız, fakatsız yan yana gelebildiğini. İkincisi ise tek adamlara karşı örgütlü çok kadın diyerek haklarımızı almakla kalmayıp tek adamı çok kadınlar olarak, çok daha kısa sürede göndereceğimizi. ‘Yaşasın örgütlü kadın mücadelesi’ diyerek hepinizi saygıyla selamlıyorum.”