
Neden cins-kadın kırımı?
- 09:04 16 Mart 2021
- Güncel
Nişmiye Güler
İSTANBUL - Kadın örgütleri, feminist kadınlar, erkek-devlet şiddeti sonucu yaşanan kadın ve LGBTİ+ katliamlarına karşı cins-kadın kırımı tanımlamasını tartışıyor.
Türkiye’de erkek-devlet şiddetiyle beraber kadın katliamlarında ciddi artış söz konusu. Eşitlik İçin Kadın Platformu son dönemde başlattığı, “Cins kırımına karşı kampanya” ile Meclis’in kadın katliamlarına karşı harekete geçmesini istiyor. Kampanya gün geçtikçe büyürken, kadın örgütleri de var olan kadın katliamlarına günümüz şartlarında doğru tanımlamayı tartışıyor. Kimisi cins kırım derken kimisi kadın kırımı demeyi tercih ediyor. Ama iki tanımda da odaklanan nokta erkek-devlet şiddeti ile kırım oluyor. Bizler de ajans olarak bu tartışmalara katkı sunmak adına, “Bir sorunun çözümünün ilk yolu onu doğru tanımlamayla başlar” diyerek kadınlara, ‘Cins kırımı mı, kadın kırımı mı?’ diye sorduk.
Hülya Osmanağaoğlu: Cinsiyet kimliği verilmeli
İlk olarak bağımsız feminist Hülya Osmanağaoğlu’nun konu hakkındaki görüşünü dinliyoruz. Hülya’ya göre şiddeti uygulayanın cinsiyet kimliğinin belirtilmesi şiddetin kaynağının görülmesine de olanak sağlıyor: “Patriyarka-erkek egemen sistem erkeklere öncelikle evdeki kadınlar olmak üzere kadınların emeğini bedenini, cinselliğini ve aslında tüm yaşamlarını denetleme hakkını veriyor. Kadınlar direniş gösterdiklerinde ya da tümüyle keyfi olarak erkeklerin kadınlara şiddet uygulamasının sebebi onlara bu hakkı veren patriyarka-erkek egemen sistem. Bu nedenle kadınların (ve LGBTİ+’ların) uğradığı şiddet söz konusu olduğunda bu şiddeti uygulayanın cinsiyet kimliğinin altının çizilerek vurgulanması, şiddetin kaynağının patriyarka-erkek egemen sistem olduğunun görülmesi açısından önemli. Keza ‘kadın cinayetleri politiktir’ tespiti-sloganı da aynı şekilde kadınların öldürülmesinin, erkeklerle kadınlar arasında evde, ailede, sokakta, işyerinde yaşanan ezme ezilme ilişkisinin yani bir egemenlik sistemi olan patriyarkanın, sonucu olarak yaşandığını ifade ediyor.
2012 yılında feministlerin ve kadın hareketinin bir arada örgütlediği kampanyanın sloganlarından biri de ‘kadın katliamı var’dı. Özellikle Arjantinli feministlerin 3 yıl önce ‘Bir kişi daha eksilmeyeceğiz’ kampanyası esnasında femicide kavramını sıkça kullanmaları söz konusuydu. Bu noktada ‘femicide’ kavramında (femi-kadın) doğru çeviri kadın katliamı-kadın kırımı. Ancak bunun ötesinde ve daha da önemlisi bu topraklardaki feminist mücadele geleneği özellikle son 15 yıldır, bizzat şiddet uygulayan cinsiyetin ‘erkek şiddeti’ denerek belirtilmesi gibi katliama-kırıma uğrayan cinsiyetin de kadın katliamı denerek belirtilmesi üzerine şekillendi. Çünkü erkek şiddeti ve kadın katliamı kavramları somut olarak bu şiddetin kaynağı olan patriyarkayı-erkek egemen sistemi görünür kılıyor. Bu anlamıyla ‘kadına yönelik şiddet’, ‘eril şiddet’, ‘cins kırım’ gibi kavramlar erkek egemen sistemin ezen ve ezilen öznelerini doğrudan ifade etmediği için feminist mücadelenin doğrudan hedeflerini de muğlaklaştırıyor. Çünkü erkek şiddetine ve kadın katliamlarına karşı mücadelede yegâne hedefimiz soyut olarak patriyarka ve patriyarkanın bugün en güçlü siyasal temsil odağı olan AKP değil, bu mücadeleyi yanımızdaki evdeki ailedeki erkeklere karşı da veriyoruz.”
Zelal Ayman: Şiddet işkenceye dönüştü
Eşitlik İçin Kadın Platformu gönüllüsü ve Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği (KİH-YÇ) üyesi Zelal Ayman da fikrini şu sözlerle dile getiriyor: “Türkiye’de kadına yönelik şiddet konusu. Zaten son yıllarda hem kadınlara yönelik ayrımcılık ve saldırıların artması sebebiyle hem de daha görünür olması nedeniyle olağanüstü bir artış gösteriyor. Şimdi biz kadın hareketindeki kadın örgütleri ve platformları olarak örneğin EŞİK veya başka platformlar kadına yönelik şiddet meselesinin artık bir insanlık suçuna, bir işkenceye, eziyete dönüştüğünü düşünmeye başladık. Çünkü hem şiddet biçimleri hem de dozları inanılmaz düzeylere gelmiş durumda. Bir kırıma gelmiş durumda. Soykırım nedir? Belli bir etnik, dini veya mezhepsel de olabilir topluluklara yönelik onların varlığını sonlandıracak düzeyde bir saldırı ve katliam niyeti ve pratiği içerir. Kadınlara yönelik şiddeti, kadınların katledilmesini düşündüğümüz zaman ortada olan şeyi kadınlık cinsiyetine yönelik ciddi bir atak olarak görüyorum. Dünyada da benzer örnekler var. Bu kadınların hem Türkiye’de hem de dünyada haklarını istemeleri, bunda ısrar etmeleri, ataerkil iktidarların kamu otoriterlerinin erkekler topluğunun hazmedemediğini, sindiremediğini bu yüzden de kadınların yaşam hakkını gasp etme noktasında tepkilerini gösterdiklerini düşünüyorum.
Bu nasıl oluyor? İşte hükümetler kadınların kazanılmış haklarını teslim etmiyorlar. Bu hakların varlığını kabul etmiyorlar, uygulamıyorlar ve bu durum cezasızlık yaratıyor. Cezasızlık failleri yüreklendiriyor ve nasıl olsa başıma bir şey gelmez deyip katliamlara devam ediyorlar. Dolayısıyla bu kırım hareketi. Bu işin içinde hükümeti de din görevlisi de, devlet de var, kamu otoriteleri de var adli yargı sistemleri de var. Aslında toplamda şunu yapıyorlar: Bir insan hakkı suçu olan kadına yönelik şiddetin cezasız kalmasını sağlıyorlar bu bir kırıma yol açıyor.
Terimler birbirine karşı değiller
Kadınlara yönelik şiddet çok genel bir şey. Kadınların öldürülmesi ise daha özel bir şiddet biçimi. Bunun çok bir biçimi ve dozu var. Bunlardan biri fiziksel şiddettir ve fiziksel şiddetin çok can alıcı, iç yakıcı biçimi öldürmeye kasıttır ya da yaralamaktır ya da intihara sürüklemektir. Bunların hepsi fiziksel şiddetin çok sert biçimi olarak çıkıyor. Ben cins kırım teriminin çok yeni bir terim ya da özel farklı bir terim olduğunu düşünmüyorum. Kadınlara yönelik öldürme faaliyetinin bir ifade biçimi. Cins kırım, kadın kırımı, kadın katliamı gibi bütün terminolojik spektrumda cins kırım da bir terim. Farkı şu; bu spektrumu bu tanımlar bölümünü tamamlayan ve tanımı genişleten bir terim. Kadın kırımı derken temelde kadınları gösteriyoruz. Kadınlara yönelik cins kırım dediğimiz de bunu söylüyoruz. Ya da tek başına cins kırım dediğimiz zaman da genel olarak kadınlara yönelik bir kırım faaliyeti anlaşılıyor. Bu terim aynı zamanda LGBT bireylere yönelik cinayetleri aslında kapsıyor. Bu bakımdan da daha kapsayıcı olduğunu ve Türkiye kadın hareketinin de kullanması gerektiğini düşünüyorum. Aslında bu terimler birbirlerine karşı değiller. Bu terimler dünya kadın hareketinin ve Türkiye kadın hareketinin kadınların katledilmesi ile ilgili geliştirdikleri terimler. Karşı karşıya koymayı doğru bulmuyorum.”
Zelal kadın örgütlerinin şuan ki kavramsal tartışmalarına ilişkin de şu fikriyatta: “Bu tartışmaları çok zenginleştirici ve iyi buluyorum. Çünkü hayat değişiyor, şiddet biçimleri değişiyor. Kadınların şiddete karşı mücadele biçimleri değişiyor. Bütün bu süreçte terminolojinin değişmesi bazı şeyleri tanımlama biçimlerinin değişmesi normal ve gerekli. Çünkü biz koskoca bir hareketiz. Hem Türkiye’de hem bölgede hem dünyada değişebiliriz. Hayat koşulları bu değişimi şart koşuyor. Birbirimizi yeni tanımlar ve terimler çerçevesinde besleyebileceğimizi tamamlayabileceğimizi düşünüyorum. O yüzden ben hem kadın katliamı diyorum hem kadın kırımı hem cins kırımı diyorum. Kadın hareketi olarak her bir terimi kullanabilir kampanyalarda öne çıkarabiliriz. Bunlar birbirine karşı değil zenginleştirici ve anlamlı buluyorum.”
Dilek Başalan: Türkiye’de kadın kelimesinden kaçınılıyor
Kadın Zamanı Derneği’nden Dilek Başalan da, “Cins kırımı son zamanlarda karşımıza çıkan kavramlardan; kadına yönelik her türlü şiddetin sistematikleştiğine dikkat çekmeye çalışmakta. Kadın kırımı ise üzerine epey konuşabileceğimiz tarihsel süreçlerden örneklerle somutlaştırabileceğimiz bir hakikattir. Dünyada yaşanan tüm egemen savaşlarda kadın kırımı yaşanmıştır; 1’inci Dünya Savaşı, Nazi diktatörlüğü, Ermeni Soykırımı ve en yakın tarihte şahit olduğumuz Şengal ... Türkiye'de ‘kadın’ kelimesi kullanılmaktan hep kaçınılmış, ahlaksızlığın, eksikliğin yegane nedeniymişcesine hafızaya kazınmak istenmiştir” diyerek “kadın kırımı” tanımını neden savunduğunu ise şu sözlerle açıklıyor:
“Çünkü kadınlar yaşadıkları her alanda erkek şiddeti ile tehdit altında. Fiziki, ekonomik, psikolojik, cinsel, toplumsal birçok başlık sıralayabiliriz. Kadına bugüne kadar onlarca isim takılmış özvarlığı inkar ettirilmiştir. Kadın kırımı sadece öldürülme sonucu açığa çıkan bir durum değil maalesef, kadınlar özgücünden, benliğinden uzaklaştırılmak isteniyor. Bilge kadınlar ‘cadı’ olarak anıldı ve yakılarak katledildi. Kendi tarihini aramak için yolculuğa çıkan kadına bin bir türlü isimler takılarak ‘kötü kadın, şeytan kadın’ gibi olumsuz, toplumun tepkisine önayak olacak bilinçli, sistematik bir erkek aklı inşa edildi. Savaşlarda kadınlara tecavüz edildi, pazarlarda satıldı. Dilinden, kültüründen uzaklaştırıldı erkek aklın istediği şekle göre ayarlanmak istendi. Erkek şiddeti kadını yok etmek, pasifize etmek, makineleştirmek istiyor bu nedenlerle yaşatılan kadın kırımıdır. Erkek aklı kadını, kadın bilincini yok etmek ya da önüne set koymak istiyor. Tanımlamalar iyi niyetlidir elbette ama en kapsayıcı kavramı kullanmak çözüme götürür bu noktada cins kavramından daha kapsayıcı bir tanım olarak kadın kırımı esaslıdır bizim için.”
Dilek kadınların tanımlamalar için yaptığı tartışmaları olumlu bulurken, “Pandemi, yoksulluk, işsizlik, kadın katliamları gibi birçok sorunla karşı karşıya kalmamıza rağmen her zaman üreten, dinamik olan bir zeminde olduk. Mevcut tartışmalarımız da elbette çok değerlidir. Farklı bakış açılarımız olacaktır, farklı yorumlamalarımız, okumalarımız fakat sonucu kadın özgürlük mücadelesidir. Tartışmalar bizler için ön açıcıdır. Bizler her zaman fikirlerimizi tartışmalı, kolektif ruhu yaşatmalıyız” diyor.
TJA: En uzun süreli kırım faaliyeti kadın kırımıdır
Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivistleri ise Kürt kadın hareketi olarak kadın kırımı tanımını tercih ediyor. TJA aktivistleri neden bu tanımı kullandıklarının gerekçesini şöyle açıklıyor: “Sorunun doğru tanımlanması, elbette beraberinde doğru çözümü de getirir. ‘Ata Erkil’ , ‘Erkek Egemenlikli’ uygarlıklı sistemin; ideolojik, politik, sosyal, siyasal, kültürel, felsefik, bilimsel ve inançsal; yaşamın her alanında inşa ettiği toplumsal cinsiyetçilik ile mücadele etmek; çok yönlü tartışmayı, tanımlamayı ve eylemselliği kaçınılmaz kılmaktadır. Mevcut uygarlık tarihinde birçok katliamdan hatta soykırımlardan bahsedilir. Ve bunlar insanlığa karşı işlenmiş suçlar olarak kabul edilmiştir. Ama uygarlığın kadın olduğu için yani cins kimliğinden dolayı katlettiği, kırıma uğrattığı kadın kırımı bu çerçevede ele alınmamaktadır. Nasıl ki ilk köleleştirilen insan kadındır diyorsak, günümüze kadar da tarihin en uzun süreli, bilinçli, sürekli, hedefli yürütülen kırım faaliyeti; kadın kırımıdır diyoruz. Cinsiyetçi sistem, tüm katliamlarının temeline kadının cins kimliğinden dolayı uğradığı kırılmayı koymuştur.
Elbette ki biz cinsiyetçi sistemi sadece kadına karşı işlediği fiziki kırımlardan dolayı değil, bu kırımı tüm kırımların temeli olarak yaptığı için de aşmak, sorgulamak istiyoruz. Kadının yaşadıklarını ‘dönemsel şiddet’ vb. olarak ifade etmek yetersiz kalacaktır. Erkek egemenlikli uygarlık tarihi boyunca kadına karşı sürdürülen bir savaş ve kırım söz konusudur.
Mutlak doğru ve yanlış ikilemine düşülmemeli
Son yıllarda evrensel düzeyde yükselen ve birbirini etkileyip güçlendiren kadın mücadelesi ve direnişi güçlü tartışma ihtiyacını da beraberinde geliştirmektedir. Kadın mücadelesini daraltmayan pasifleştirip, soyutlaştırmayan her türlü tartışmayı önemli buluyoruz. Kürt Kadın hareketi olarak da sürekli bir tartışma süreci içerisindeyiz. Kendi mücadele deneyimimizi Dünya Kadın Hareketleri Mücadele deneyimleri ile buluşturmak bizim için önemli. Bunun yöntemi de ortak tartışma, ortak eylem ve örgütlenme zeminlerinde buluşmaktır, deneyim paylaşımıdır. Kadın özgürlük mücadelemizin esas doğrultusu bu temeldedir. Türkiye’de de yürütülen tartışmaları olumlu buluyoruz. Tartışmalarda önemli olan mutlak doğru mutlak yanlış ikilemine düşmemektir. Mücadele geliştikçe tarihsel güncel deneyimlerden edinilen tecrübeler, geleceğe dair hedefler yeni tartışma ve yeniden tanımlama ihtiyacı gelişebilmektedir. Türkiye’de AKP rejimi ile birlikte kadına karşı şiddet ve her türlü saldırı, kırım, sistematik, politik ve stratejik bilinçli bir tercih olarak ısrarla uygulanmakta ve sürdürülmekte.
Kürt Kadın Hareketi olarak teorik pratik tarihsel ve güncel deneyimimizden yola çıkarak tüm bu saldırıları; en nihai kadın kırımı olarak tanımladık. Çünkü sadece cins olarak kırımdan geçirmiyor, kadının yaşamda yarattığı değerlere, kadın bilinci eylem ve emeği ile gelişen, değişen yaşam alanlarına, inşa ettiği mekanlara dahi sistematik yıkıcı inkar edici bir saldırı var. Fiziki olarak doğrudan hedef alıp katlediyor. Kadını katledenleri cezalandırmıyor. Kadına şiddeti suç saymıyor. Politik olarak küçümsüyor, hakaret ediyor, yok sayıyor. Kadının mücadele ile kazandıklarını tasfiye ediyor. Örneğin, İstanbul Sözleşmesini tartışmaya açmak. Eşbaşkanlık sistemini suç saymak kadın kurumlarını, basın yayın araçlarını kapatmak. Ekonomik sorunların kaynağı olarak kadını görmek vs. sayabileceğimiz yüzlerce, binlerce saldırının nedeni; kadın kimliği, kişiliği ve mücadelesinin öncülüğünde yaşanan değişim ve gelişimi doğrudan hedef alınıp yok edilmek istenmesidir. Kadın arkadaşlarımızı konuşmalarını ‘Ana Soyluluğu savunmak’ suçu diye bir suç inşa etmeye çalışılmaktadırlar. Saldırılar kadın etrafında gelişen değerler bütününe bir saldırı olduğu için ‘Kadın Kırımı’ olarak tanımladık.
Cins kırımı, kadın kırımı, feminisid çelişen tanımlamalar değil
Cins kırımı yine kimi kadın hareketleri femisid, feminisid tanımlamalarını da tartışmakta. Cins kırımı tanımlamasında da feminisid tanımlamasında da bahsettiğimiz gerçeklik kadın kırımı tanımlamasını kapsadığını düşünüyoruz. Cins kırımı, kadın kırımı, feminisid çelişen tanımlamalar değil. Bugün kadınlar hem cins olarak hem de politik, kültürel ve yaşamsal tercihlerinden dolayı da sistemin, sistematik saldırısı ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Yok sayılıp görünmez kılınmaktadırlar. Daha da tartışılıp güçlendirilebilecek mücadele alanları ve tanımlamaların da gelişeceğine inanıyoruz.
‘Jin Jîyan Azadî- Kadın Yaşam Özgürlük’ üçleminde tanımladığımız demokratik ekolojik kadın özgürlükçü mücadele gerekçemiz temelinde her türlü kadın kırımına, cins kırımına karşı ortak mücadeleyi büyüteceğimiz inancı ile…”
Editör Notu:
Kadınların yürüttüğü tartışmaya bizde Jin News olarak küçük bir katkıda bulunmak istiyoruz. Öncelikle kadınların başlattığı bu tartışmayı çok kıymetli buluyor ve kadın mücadelesinin gelişimi açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Bizler de yıllardır eril medya diline karşı bir mücadele içerisindeyiz. Özellikle kadın haberciliğinin ayrı bir özen gerektirdiği ve dilde değişimin önünü açan bir çizgide durduğu bilincinde olarak kırıma ulaşan erkek şiddetine karşı, “kadın katliamı” tanımını kullanmayı doğru buluyoruz. Kadınların ve LGBTİ+’ların sırf kimliklerinden dolayı patriarkal sistemin hedefinde olduğunu böylesi bir süreçte yaşananları cinsiyeti belirterek ifade etmek gerektiğini düşünüyor ve ‘Kadın kırımı’ ifadesin de ısrar ediyoruz.