Kadınlardan 8 Mart talebi: Kendi hikayemizi kendimiz yazalım

  • 09:03 6 Mart 2021
  • Güncel
Öznur Değer
 
ANKARA - 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla taleplerine ilişkin mikrofon uzattığımız kadınlar, ülkenin en önemli sorunu halini almış kadın katliamlarının son bulmasını talep etti. Kadınlardan Hilal Gürpınar ise “Biz hep başkaları tarafından yazılmış kadın hikayeleri okuduk. İsterim ki her kadın kendi hikayesini kendi yazsın ve biz bunun kutlandığı günlerde bir araya gelelim” şeklinde konuştu.
 
Dünya Kadınlar Günü olan 8 Mart’a az bir zaman kala ülkede ve bölgedeki kadınlar çalışmalarına, eylem ve etkinliklerine devam ediyor. Ankara Kadın Platformu da birçok kentte olduğu gibi Ankara’da da yaptığı bir açıklamayla “Ayrımcılığa, yoksulluğa, erkek ve devlet şiddetine karşı özgürlüğümüz için isyandayız” şiarıyla 8 Mart’ı karşılamaya hazırlanıyor.
 
Yaklaşan 8 Mart’ta kadınların taleplerini dinlemek için kentteki kadınlara mikrofon uzattık. Kadınların en büyük talebi kadın katliamlarının son bulması ve cinsler arası eşitliğin sağlanması oldu.
 
‘Ölmeden yaşamaya çalışıyoruz’
 
İrem Öztürk: Tüm dünyada bizim ihtiyacımız olan her fırsatta unutulmuş, kenara bırakılmış kadının tekrar ve tekrar hatırlatılmaya çalışılması gerekir. Biz burada her şey normalmiş gibi devam ediyoruz ama bir yerlerde hiçbir şey yolunda gitmiyor. Bir yerlerde küçük kız çocuklarımız, annelerimiz, kız kardeşlerimiz var ve biz bunları sürekli unutuyoruz. Bunlar bize unutturuluyor. Artık böyle olmasını istemiyorum. Sokaklara çıktığımızda, işyerlerine gittiğimizde eşit hakka sahip olabilmeyi, herkes gibi eşit ortamda çalışabilmeyi ve eşit karşılığı alabilmeyi istiyoruz. İnsanların susmamak için ellerinden geleni yaptığını düşünüyorum ama bir yerlerde olan ve bazı güç ile sıfatlara sahip olanların susmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kadınlar artık korkuyor. Kadınlar işyerine gitmeye korkuyor. Kadınlar patronlarından, anne ve babalarından korkuyor ve onların hakkını savunan kimse yok. Biz kendimizi yapayalnız hissediyoruz. Her gün bir kadının adını duymaktan artık canımız yanıyor. Bir gün bizim adımız duyulacak diye de çok korkuyoruz. Bu korkuyla biz her gün yaşamaya çalışıyoruz. Ölmeden yaşamaya çalışıyoruz ama bunu yapamıyoruz.
 
‘Türkiye’de her gün 3 kadın öldürülüyor’
 
Nazlı Buket Yazıcı: Türkiye’de her gün 3 kadın öldürülüyor. Bu çok acı bir şey. Kadın cinayetinin oransal olarak ifade edilmesi çok korkunç bir şey. Bütün bunlar böyle olurken erkek devlet gündemleşmeyen davalarda iyi hal indirimi uyguluyor. Öncelikle kadın cinayetlerinin durdurulması amacıyla bütün erkeklerin adil yargılanmaları ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almaları gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada yapılması gereken şey tüm kadınların, tüm kadın örgütlerinin ortak ısrarı olan İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ün uygulanması. 8 Mart’a doğru giderken öncelikli talebimiz bu. Aynı zamanda Boğaziçi direnişiyle beraber gözaltına alınan ve ev hapsine mahkum edilen arkadaşlarımız oldu. Onların ayağına takılan elektronik kelepçenin kadın katillerinin, kadınları öldürebilecek uzaklaştırma kararı alan erkeklerin bileklerine takılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu şekilde kadın katliamlarının önlendiği, kadın haklarının ön plana çıktığı ve örgütlendiği bir 8 Mart’a gittiğimizi düşünüyorum.
 
Bütün kadınları sokağa davet ediyorum
 
Gökçe Akgöl: Bugün ülkemizde her gün en az 3 tane kadının öldürüldüğünü duyuyoruz. Bu sadece istatistiklere yansıyabilenler. Bu çok acı bir şey. Boğaziçi direnişinin ardından arkadaşlarımıza ev hapsi verilerek elektronik kelepçeler takıldı. Elektronik kelepçelerin olması gereken bilekler bizim arkadaşlarımızın bilekleri değil, erkeklerin. Devlet bu konuda görevini yapmıyor. Elektronik kelepçeler de başka amaçlar için kullanılıyor, bizim için kullanılıyor. Bu 8 Mart’ta çok daha kalabalık bir şekilde alanlarda olacağımıza inanıyorum. Ben hem İstanbul’da hem de Ankara’da olacağım. Ben de bütün kadınları sokağa davet ediyorum.
 
‘Hiçbir kadının korkmasını istemiyorum’
 
Çiğdem Karademir: Kadın erkek eşitliğinden bahsetmek istemiyorum. Böyle bir ayırımın yapılmasını istemiyorum. Cinsiyet ayırımına karşıyım. Buna dikkat edilirse birçok sorunun halledileceğini düşünüyorum. Kadınların daha cesaretli, daha büyük adımları atmak için ellerinden geleni yapmasını istiyorum. Hiçbir kadının korkmasını istemiyorum.
 
‘Özgürlüğünüzün bekçisi siz olun’
 
Gizem Şıkman: Eşit sorumlulukların alındığı ortamlarda kadından beklenti daha fazla olabiliyor. Örneğin, çaycısı olmayan bir işyerinde erkek de varken kadından çay istenebilir. Günlük hayatımızda bizim normalleştirdiğimiz ve kadın rolünün bir parçası olarak gördüğümüz bir takım ekstra sorumlulukların karşılıklı olarak düşünülmesi gerekir. Bunların standart olarak bu rol altında yer almadığının sorgulanması iyi olabilir. Çalışın, kendi ayaklarınızın üzerinde durun ve özgürlüğünüzün bekçisi siz olun.  
 
‘Kadının hakları yok sayılıyor’
 
Deniz Usta: Kadına yönelik şiddet Türkiye’de bitmiyor, öncelikle buna bir çözüm bulunması şart. Kadının hakları tamamen yok sayılıyor. Dolayısıyla bunun düzeltilmesi gerekiyor. Bazı noktalarda eşitlik olmadığının da farkındayız. Hükümet de bu soruna bir çözüm bulmuyor. 8 Mart’ta ve daha sonraki yaşamda benim en çok istediğim şey, kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması. Saygın bir ülkede özgürce yaşamamız gerekiyor. Din, dil, ırk, görsel hiçbir şey değişmeden insanların, kadınların istediği gibi yaşaması gerekiyor. Bizim ülkemizde böyle bir şey artık yok. Kadının özgürlüğüne, düşüncesine saygı duyulsun istiyorum.
 
‘Kadınlar güçlerini ortaya çıkarırsa her şey değişebilir’
 
Canan Bektik: Tüm kadınların kendilerini bilmelerini, kendi enerjilerini, güçlerini fark etmelerini talep ediyorum. Ne kadar çok potansiyelleri olduğunun farkında olmalarını istiyorum. Onlar sonsuz varlıklar. Kendi güçlerini ortaya çıkarırlarsa her şey değişebilir. Kadınların kendilerini seçmelerini istiyorum.
 
‘Renkler şiddetin rengi olmasın’
 
Hilal Gürpınar: Kadınların hikayelerini bu güne kadar hep başkaları yazdı. Biz hep başkaları tarafından yazılmış kadın hikayeleri okuduk. İsterim ki her kadın kendi hikayesini kendi yazsın ve biz bunun kutlandığı günlerde bir araya gelelim. Renkler bizim şiddetimizin rengi olmasın da güzel günlerimizin, masumluğun, saflığın, güzel hikayelerin sembolü olsun isterim. Uzun yıllar sığınma evinde çalışmış biri olarak deneyimlerimden dolayı şöyle söyleyebilirim ki, İstanbul Sözleşmesi kaos yaratan bir sözleşme gibi görünse de sığınma evi sürecinde bizi çok kolaylaştırdı. Bizi kolaylaştıran şeylerin her zaman heybemizde bulunması gereken şeyler olduğunu düşünüyorum.