Mesane kanseri Umut 10 aydır ev hapsinde: Özlemlerim hala duruyor

  • 09:02 21 Şubat 2021
  • Güncel
 
ANKARA - Örgüt üyeliği iddiasıyla 3 yıl boyunca tutsak kalan ardından ‘ev hapsi’ kararı verilerek tahliye edilen mesane kanseri Umut Şener, “Cezaevinde yaşadığım özlemlerim hala duruyor çünkü evden çıkamıyorum. Evet, burası benim evim ama aynı zamanda benim hapishanem" dedi.
 
İstanbul’da 2017 Mayıs ayında Grup Yorum faaliyetlerini yürütürken, İdil Kültür Merkezi’ne yapılan baskında gözaltına alınan ve örgüt üyeliği iddiasıyla tutuklu yargılanan mesane kanseri Umut Şener, 3 yıllık tutsaklıktan sonra 10 ay önce görülen duruşmasında, “ev hapsi” verilerek serbest bırakıldı. Umut son zamanlarda neredeyse gözaltına alınan herkese uygulanan ev hapsi kararını “moda yaptırım” olarak değerlendirirken cezaevinde kaldığı süre boyunca yaşadığı hak ihlallerini ve hasta tutsakların durumunu değerlendirdi.
 
‘Dernekte bulunmam gözaltına alınma sebebi oldu’
 
İdil Kültür Merkezi’nde Tavır Dergisi’nin çalışmasını yürütürken derneğe yapılan baskınla gözaltına alındığını aktaran Umut, dernekte bulunmasının gözaltına alınmasının tek gerekçesi olduğunu söyledi. Tutuklandıktan 9 ay sonra SEGBİS ile mahkemeye çıktığını aktaran Umut, yaşadığı hukuksuzluğu şöyle anlattı: “Karabük hapishanesindeydim ve Karabük hapishanesinin kapısından daha çıkmadan tekrar kelepçelendim. Başka bir soruşturmaya dahil edildim. Berk Ercan ismi artık tüm kamuoyunda yakinen tanıdığı, bildiği bir itirafçı ve iftiracı. Benim hakkımda da ifade vermiş ve ben o zaman hapishanedeydim. Hapishanede olduğumu biliyordu ve savcı tebligatta bulunarak çok rahat ifademi alabilirdi ama savcı ifademi şöyle uygun buldu: Gelip beni Karabük hapishanesinden alarak, İstanbul Vatan Emniyet şubesine götürülmem ve tekrar tutuklanıp Silivri Cezaevine gönderilmemle geçen 8 günlük gözaltı süresi içerisinde yapılan işkenceyle öğrenmiş oldum. ‘Zaten adliyeye çıkarılacaksınız’ diye gözaltında bekletilirken, ‘savcı sizi görmek istemiyormuş, susma hakkını kullanmışsınız, o da sizi dinlemeyecekmiş’ diyerek hiç savcının yüzünü bile görmeden, tutuklanmaya sevk edildik ve Silivri cezaevine gönderildik.”
 
18 gün işkenceye maruz kaldı
 
18 gün boyunca işkenceye maruz kaldığını ve cezaevi koşulları nedeniyle kansere yakalandığını dile getiren Umut, 18 günün sonunda TEM’den Silivri Cezaevi’ne götürüldüğü sırada çıplak aramaya maruz bırakıldığını belirtti. Çıplak aramaya direndiği için tek başına hücreye koyulduğunu söyleyen Umut, “İki hafta boyunca ağır sıtma nöbetleri geçirdim. 15 dakika normal bir şekilde oturabilen, yemeğini yiyemeyen, banyosunu yapamayan ve sürekli kriz geçiren bir hale gelmiştim. Ağır kilo kaybı yaşadım. Yine Silivri Cezaevi’nden Şakran’a sürgün edildim” dedi.
 
‘Çok fazla hasta tutsak var’
 
Cezaevlerinde son süreçte çok fazla hasta tutsak olduğunu aktaran Umut, Erzurum cezaevinde 4 yıl kalan, meme kanserinden kaynaklı Şakran cezaevine sürgün edilen Raperin’in (Fatma Özbay) durumuna dikkat çekti. Umut, “O hem benim hapishane arkadaşım hem de hastane arkadaşım. Raperin’in sağlık kontrolleri sürekli geciktiriliyordu. Düzenli yapılması gereken tahlillerin hiçbiri yapılmıyordu ve aylarca onun hiçbir ihtiyacı karşılanmadı. Pandemi koşulları ile beraber tedavisi neredeyse sıfırlanmış oldu” ifadelerine yer verdi.
 
‘Hapisten çıktım ama evim tekrar hapis oldu’
 
Yargının tecavüz faillerini, tacizcileri ve katliam faillerini tutuklamadığını ancak birçok devrimciyi hiçbir kanıt yokken tutukladığını ve adli kontrol uygulamalarıyla cezalandırmaya çalıştığını dile getiren Umut, kendisinin de hasta olmasına rağmen ev hapsinde tutulduğunu kaydetti. Umut, “Tedavimin önünde hiçbir engel olmaması gerekiyor üstelik tedavim için dışarı bırakılmış bir hastayım. Ama önümde her türlü engel mevcut. Bir kere ev hapsi psikolojik olarak çok ağır bir durum. Faşizmin Türkiye halkına yönelik psikolojik savaşının bir parçası, bir yöntemi. Ev hapsi bugünlerde moda haline geldi. Yerli ve milli kelepçenin çıkmasıyla da daha rahat ve daha sıklıkla kullanılan bir karar haline geldi” diye vurguladı.
 
‘Bu cezanın bir geçerliliği yok’
 
3 yıldır cezaevinde olduğunu söyleyen Umut, ”18 yıla yakındır memleket sorunlarıyla uğraştığım için doğal olarak 18 yıl sonra evime dönmüş oldum. Ankara benim memleketim 10 aydır güya tahliyeyim ama Ankara’yı daha göremedim. Evet, burası benim evim ama aynı zamanda benim hapishanem. Türkiye hapishanelerine 10 yıla yakın tutsaklık yaşadım. Bana verecekleri cezayı zaten yattım, ben devletten alacaklı biriyim. O yüzden bu cezanın bir geçerliliği yoktur” diye belirtti.
 
‘3 yılda 3 açlık grevi olması içeride sorunları gösteriyor’
 
Cezaevlerinde pandemi nedeniyle açık görüşlerin yapılmadığını ancak AKP’nin her yerde mitinglerine devam ettiğini hatırlatan Umut, “Açık görüş yaptırmıyor, kapalı görüş de ayda sadece 2 defa olağanüstü şartlarda yaptırılıyor. Avukat hakkı da sınırlandırılıyor. Şu an cezaevlerinde açlık grevleri var. Avukatların eylem sürecindeki ve hasta tutsakları gidip görmeleri gerekirken, onları göstermemek için özel muameleler yapılıyor. Şu anda hapishanelerde bir eylem yapılması kadar daha doğal bir şey olduğunu düşünmüyorum. 2 yıl önce PKK davasından tutsaklar açlık grevindeydiler. Devamında DHKP-C davasından tutsakların süresiz açlık grevi, ölüm orucu süreci yaşandı ve şu an yine PKK davasından tutsaklar hapishanelerde açlık grevindeler. Yani bu kadar kısa bir surede 3 ayrı direniş sürecinin ortaya konulmuş olması somut olarak bile içeride çok sorun olduğunu gösteriyor” diye kaydetti.
 
‘Yüzümüzü hapishanelere dönmek zorundayız’
 
Cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine değinen Umut, toplumun açlık grevine karşı duyarsız olmadığını ancak gündemin çok hızlı değiştiğini dile getirdi. Umut, şöyle devam etti: “Kendi çocuğu veya yakını açlık grevinde olmayanın daha doğrusu devletle karşı karşıya gelmeyenin açlık grevinden de haberi yoktur veya ne olduğunu anlamıyordur. Doğal olarak da açlık grevi birilerinin birinci önceliği olmuyor. Bu yine de gözümüzün, kulağımızın kapanacağı anlamına gelmiyor. Herkesin gözünün, kulağının bir tarafının hapishanelerde olması gerekiyor. Özellikle hapishanelerde tedavisi engellenen, ölümünün koynuna terk edilmiş hasta tutsaklar var. Sayıları artık bir yerlerde yer almıyor. Yani bu rakam açığa çıksa tepki çekecek kadar büyük bir sayıdır diye düşünüyorum ki gizlenmesinin de sebebi budur. Hapishanelerde tutsaklar insanlık dışı koşullara maruz kalıyorlar. İnsan olarak kalmak ve kendi saygınlığımızı korumak için hapishanelere yüzümüzü dönük tutmak zorundayız.”