Bir dil yok olmakla karşı karşıya: Lhepkım yipser ,lhepkıbzer aş

  • 09:06 20 Şubat 2021
  • Güncel
Melike Aydın
 
BALIKESİR - Rusya İmparatorluğu’nun soykırım gerçekleştirmesinden sonra büyük kısmı Türkiye’ye yerleşen Çerkeslerin anadili olan Çerkesçe unutulmaya yüz tuttu. Çerkesçe Hareketi aktivisti Sema Nur Özkan, Çerkesçe “Lhepkım yipser ,lhepkıbzer aş(Halkı var eden halkın canı dilidir)” derken, “Umarım devlet politikaları şovenizmden bir an önce kurtulur, halkların hak ve özgürlüklerini, kimliklerini, sosyal yapılarını benimser” dedi.
 
Rusya İmparatorluğu’nun 1864-67 yılları arasında Kafkasya’yı işgal ederek Çerkes soykırımı gerçekleştirmesinin ardından Çerkes nüfusu dünyanın birçok yerine dağıldı. Nüfusun en büyük kısmı ise Anadolu coğrafyasına yerleşti. Türkiye’de 2-3 milyon Çerkes nüfusunun yaşadığı tahmin edilirken, Çerkesçe Hareketi aktivistlerinden Sema Nur Özkan, Çerkesçeye dönük politikaları değerlendirdi.
 
Çerkesçeye ilk saldırı: Rus soykırımı
 
“Doğanın sesi” olarak tanımladığı Çerkesçenin bugün yok olma tehlikesi altında olduğunu dile getiren Sema, bireysel çabalarla, kurslarla dillerini yaşatmaya çalıştıklarını ifade etti. Çerkesçenin unutulma noktasına getirilmesinin en önemli sebeplerinden birinin 1864’te Rusya İmparatorluğu’nun gerçekleştirdiği soykırım olduğunu kaydeden Sema, “Çerkesya’dan sürgünle büyük coğrafyalara dağıtılıp küçük gruplar halinde yerleştirilmemiz en büyük etkenlerden biri. Çerkes halkı vatanından uzaklaştırılarak toplumsal kolektif yaşamı bitirildi. Bu şekilde yaşadığı her yerde küçük azınlık bir grup olarak devam etti. Böyle olunca da hakim ulusların siyasal, sosyal, kültürel baskılarına karşı savunma duvarları yıkıldı” dedi.
 
‘İkinci kırılma: Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi karakteri’
 
Çerkes halkının ve dilinin ikinci kırılma noktasını Kurtuluş Savaşı ve sonrasında yaşadığını ifade eden Sema, savaşta büyük oranda genç Çerkes nüfusunun kaybedildiğini belirtti. Ancak asıl asimilasyonu Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi karakterinin sağladığının altını çizen Sema, “Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan halkların ortak mücadelesiyle kurulmuştur ama savaşın hemen akabinde Türkleşme politikası ile her halka yaptıkları gibi hem kimliğimizi hem dilimizi yok saydılar” şeklinde konuştu.
 
‘Çerkesçe gündelik hayattan koptu’
 
Sema, dağınık yaşayan Çerkeslerin 1960’lı yıllarda kapitalizmin zoruyla köylerden kentlere göç ettiğine değinirken, “Kimliğimizi de, dilimizi de, kültürümüzü de bir arada yaşayamadığımız için bölük pörçük yaptı. Şimdi öyle bir hale geldi ki Çerkesçe insanlarımızın derneklerde, etkinliklerde ancak konuşabildiği genç neslimizin maalesef bundan mahrum kaldığı, Çerkesçenin gündelik hayattan tamamen koptuğu bir dönem yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.
Kurs açmak gibi sınırları çizilmiş alana sıkıştırıldıklarını ve genç neslin bilmediği bir dil olarak Çerkesçe için rehabilitasyon programları uygulanması gerektiğini söyleyen Sema, “Eşit hakları kullanabilmek için eşit şartlara da sahip olmak gerekiyor. Bu konuda pozitif ayrımcılık talep ediyoruz. Kısıtlı derslerle bu mümkün değil bu sadece oyalama çabası. Zaten bunu yaparak gücümüz olmadığını bildikleri için ümitsizliğe düşmemize de vesile oluyorlar” dedi.
 
‘Önce asimilasyon politikaları sonlandırılmalı’
 
“Bugün kendini Türk olarak adlandıran birçok insanın asimilasyona uğramış başka halklardan olduğunu” dile getiren Sema, Türkleştirme politikaları sonrasında kimliklerin anadillerini reddedildiğini ifade etti. Açık bir ifade ile “Vatandaş Türkçe konuş” dendiğini, sınıflarda çocuklar anadillerinde konuşunca cezalandırılarak baskı uygulandığını hatırlatan Sema, “Öncelikle Türkiye’nin asimilasyon politikalarına son vermesi, bütün halkların etnik ve dini toplulukların kimliklerini, dillerini, kültürlerini, demokratik hak ve özgürlerini tanıması gerekiyor. Kısacası Türkiye’nin demokratikleşmesi gerekiyor” sözlerine yer verdi.
 
Diaspora dışında Çerkesçe unutuluyor
 
Sema, “bir halkı yok etmeye dilinden başlanabileceğine” işaret etti. Sema, şunları dile getirdi: “Bu tüm halklar için geçerli. Kurumsal dil olmaktan çıktı, sadece bireylerin çabalarına bırakıldı. Yani konuşma dilinden de çıktı. Edebiyata gönül veren halk emekçilerimiz, hocalarımız var. Eserler veriyorlar ama onu okuyabilmek için de Çerkesçeyi bilmek gerekiyor. Vatanda şu an Çerkesçe konuşuluyor, bir sürü edebiyat ve bilim eserleri var ama Türkiye’de diğer diasporadan dağıtılmış Çerkes halkının içinde de Çerkesçe yok olmayla karşı karşıya.”
 
‘Rusya, imparatorluğun mirasçısı’
 
Rusya Federasyonu’nun haklarını geri vermesi ve kapılarını dünyadaki Çerkeslere açması gerektiğini belirten Sema, 150 yıllık sürgüne rağmen Çerkeslerin bir kısmının ana yurda geri dönmek istediğini kaydetti. Çerkeslerin gittikleri yerlerde yerli yurtlu hale geldiğini, yeni kültürler geliştirdiğini ifade eden Sema, “Herkes artık benimsemiş durumda yaşadığı coğrafyayı ama gitmek istiyorlar. İstedikleri zaman tatil yapmak istiyorlar. Rusya Federasyonu şu anda maalesef, o imparatorluğun mirasçısı. Zorluklar çıkarıyor karşımıza. Davetiye gelmesi gerekiyor orada oturan bir arkadaşımızdan, bir akrabamızdan. Pozitif ayrımcılık yapılmıyor. Dışarıdan bir turist gibi süren dolduğu zaman hemen geri dönmek zorundasın. İş imkanı vermiyor, oturma izni vermiyor, çok ağır şartlar, politikalar izliyor” şeklinde konuştu.
 
‘İntikam değil, adalet istiyoruz’
 
Hem Rusya’nın hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratikleşmesini, hak ve özgürlüklerine yapılan haksızlıkları telafi etmesini istediklerini vurgulayan Sema, “Bize yapılan zulmü kabul edip, o haksızlıkların telafisini yapmasını istiyoruz. Her zaman şunun altını çiziyoruz, intikam istemiyoruz adalet istiyoruz. O dönemde yapılan bütün haksızlıkların telafisini istiyoruz. Hem Rusya Federasyonu’ndan hem Türkiye Cumhuriyeti’nden” diye belirtti.
 
‘Hiçbir halkın değerleri, diğerinden üstün değil’
 
“Türkiye’deyiz Çerkesçeye gerek yok”, “Nerede konuşacaksın” gibi söylemlerle Çerkesçenin kimlik ve dilde yok sayıldığını söyleyen Sema, “Herkesin ana dili, kültürü, kimliği değerlidir. Hiçbir halkın değeri bir diğerinden üstün değildir. Hepimiz bu coğrafyada yaşıyoruz. Tabi ki hak ve özgürlükler tanınmalı. Bir şeyleri düzeltmek istiyorsak önce o haksızlığı kabul etmek gerekiyor. Kabul edip onun telafisi için çaba sarf etmek gerekiyor kısa ve öz olarak” dedi.
 
‘Bızer sır’
 
Çerkesçe “Bızer sır (Dil candır) ayakta kalabilmek için.Lhepkım yipser ,lhepkıbzer aş (Halkı var eden halkın canı dilidir)” diyen Sema, “Umarım devlet politikaları şovenizmden bir an önce kurtulur, halkların hak ve özgürlüklerini, kimliklerini, sosyal yapılarını benimser. Öyle olursa zaten barış içinde kardeşçe yaşayabilme şansına sahip oluruz” şeklinde konuştu.