Yılın son gününden ilk 3 gününe doğru

  • 09:02 5 Ocak 2021
  • Güncel
Öznur Değer
 
ANKARA - Pandemi sürecinin pik yaptığı yaz aylarında sağlık uygulamalarında ciddi bir esnekliğe ve rehavete giden iktidar, dünyada milyonlarca insanın kutladığı “yılbaşı”nı Türkiye’de kutlamayı yasakladı. Yılın son gününde sokakları dolduran insanlar yılın ilk 3 gününü ise evde geçirmek zorunda kaldı. 
 
Mart 2020’de ülkede görülmeye başlanan koronavirüs (Covid-19) pandemisi kısa zamanda tüm alanlara sirayet ederek, ülkenin en önemli gündem maddesi halini aldı. Tabipler Odası, Türkiye Tabipler Birliği (TTB), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) başta olmak üzere çok sayıda sağlık kuruluşlarından pandeminin iyi yönetilemediğine dair eleştiri ve tepkiler yükseldi.
 
Haziran 2020’de ise “Normalleşme süreci”ne giriş ile birlikte kısıtlamalar gevşetildi ve tüm alanlarda adeta pandemide müthiş bir başarı elde edilmiş gibi bir hava lanse edildi. Pademinin varlığını hissettiren tek şey ise yüzlerimizden çıkarmayı eksik etmediğimiz maskelerimizdi.
 
Sağlık turizme kurban edildi
 
Turizm sektörünün canlanması için Ortadoğu’daki Arap ülkeleri ile Avrupa ülkeleri başta olmak üzere ülkeye akın eden turistler, pandemi tedbirlerinin kapısını da aralattı. Yaz ayları boyunca pandemi yokmuş gibi sağlık tedbirlerini yumuşatarak ülke kapılarını turistlere açan iktidar, yılın son gününde herkese eve çekilmesini “emretti.”
 
Yazın rehavet politikası üreterek sağlığı hiçe sayan iktidar, 2020’nin son gecesi ile 2021’in ilk 3 gününde yurttaşlara evde kalmalarını zorunlu kılarak ülkedeki yönetim çelişkisini gün yüzüne çıkarmış oldu. Ankara’daki 4 günlük izlenimimi okuyuculara aktarmak istiyorum.
 
Yılın son demleri
 
Yılın son demi olan 31 Aralık günü, yani yeni yıla artık saatler kala yurttaşlar, yeni yılı karşılamanın heyecanı ve mutluluğu içerisinde sokak ve caddelerde sohbet ederek ilerliyor. Kimileri yılın son anlarını yaşamak için ağır ağır ilerlerken, kimileri ise yeni yıla bir an önce adım atmak için adeta koşar vaziyette. 
 
Kentin kimi sokaklarını yalnızca kedi ve köpekler kaplarken, kimi caddeleri insan kalabalığıyla doluydu. Çankaya ilçesinin en işlek caddelerinden biri olan ve Ankaralıların yarısını burada görmenizin mümkün olduğu Tunalı Hilmi Caddesi’nde ilerliyorum. Cadde boyu gözüme ilişen detayları sizlerle paylaşıyorum.
 
Kırmızı etiketler
 
Ciddi bir mağaza ağının bulunduğu cadde boyu “kırmızı etiketler”  dikkatimi en çok çeken detaylardan. İnsanları alışverişe sev eden bu etiketler, kapitalist sistemin tüketim hastalığını ele veriyor. Tüm mağazalarda “İndirim”, “Yüzde 50 indirim” yazıları gözüme ilişiyor. Bu da yılbaşı kutlama kültürünü maddi bir alış verişe dönüştürmek isteyen kapitalist sistemin en belirgin uygulamasını gözler önüne seriyor.
 
Kapitalist sistem hediyeleşme kültürünü de rehin alıyor
 
Dev yazılı “indirim”lerin kırmızı renklerde servis edilmesi ise ayrı bir politika. Kırmızı göze ve dolayısıyla da cebe hitap eden bir renk kapitalist sistem algısında. İnsanların manevi değer ile bunun belirgin nişanelerinden olan hediyeleşme kültürünün sistem çarkındaki emsali oluyor kırmızı etiketler. Kimi insanların ellerinde alışveriş poşetleriyle adımlarını hızlandırdığını görüyorum.
 
Banka kuyruğu
 
Az ötede ise sıralanmış bankamatikler karşılıyor beni. Bankamatik kuyruğunda bekleyen insanlar, “Milli Piyango”nun şanssız bireylerinden olup aldıkları ve ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan maaşlarıyla geçinmek durumundalar. Bu da yılın son gününde de olsa ülkenin ekonomik gerçekliğini hatırlatıyor.
 
Park çocukların güzelliğiyle süsleniyor
 
Caddede oluşan kalabalık, yeni yılın hazırlığı ve heyecanını temsil ediyor. Caddede ilerlemeye devam ederken ayaklarım beni Kuğulu Park’a doğru götürüyor. Çok sayıda insanın aile ve arkadaşlarıyla buluşma noktası olan parkta, beni Noel Baba’nın atı ile süslenmiş ağaçlar karşılıyor. Ardından ise evrenin en masum varlığı olan çocuklar… Anne ve babalarıyla parka gelen çocuklar, parkın çocuklar için ayrılan oyun bölmesinde kaydıraktan kaymanın keyfini çıkarıyor. Bir taraftan da güvercinleri doyurma güdüsüyle ellerinde tuttukları yemleri güvercin ve kuşlara doğru atan, yine gölün içindeki kuğuları seven çocuklar, parka önemli oranda renk katıyor. Kuğulu Park’ta kozmopolit bir oksijen solumaya başlıyorum. Çeşitli renk, inanç ve dile sahip olan insanlarla dolu bu park. Farklılıkların bir aradalığının insanı güzelleştiren bir etken olduğunu bir kez daha kavramış oluyorum.
 
Ellerindeki kahvelerle banklarda oturup sohbete koyulan insanların yanı sıra sevdikleriyle yılın son karelerini çekilenler, çocuklarıyla oyun oynayanlar ve yürüyüş yapanlar… Öyle bir kalabalığa ev sahipliği yapıyor ki park, oturacak yer bulunamıyor.
 
Yaşamın görünmeyen tarafına geçiyorum
 
Parktan ayrılıp yoluma devam ettiğimde ise görünen yaşamın görünmez kılınanlarıyla karşılaşıyorum bu defa. Sokakta mendil satarak geçinmeye çalışan 60 yaşlarında bir teyze dikkatimi çekiyor. Kaldırımda yanına oturup sohbete koyuluyorum. “3 gün boyunca evden çıkamayacağım, yani çalışamayacağım. Biraz daha bekleyip ekmek paramı çıkarmaya çalışacağım” sözleriyle ülkenin geldiği noktayı ifade ediyor. Kendisinin hemşire olduğunu ancak İstanbul’a sınava gidemediği için mesleğini yapamadığını ve bunca yıl çalışmak zorunda olduğunu kaydediyor. Emeklilik yaşı gelmesine rağmen emekli olamayan teyze, iktidarı ve sistemi eleştirip duruyor.
 
Yılın son gününde akşama kadar dışarı “çıkma izni” olan insanlar, verilen izni son saniyesine kadar geçirmeye niyetli. Çünkü onları bekleyen 3 günlük yasak var.
 
Ve 3 günlük yasak başlıyor
 
Gelelim 31 Ocak akşamı başlayan ve 4 Ocak sabahına kadar devam eden “yılbaşı” yasağına. Yılbaşı kutlamalarının yasaklandığı ülkede, günlerce sosyal medya gündemini meşgul eden konu “Müslümanlar yılbaşını kutlamaz” cümlesiydi.  Buradan anlıyoruz ki, Hristiyanların İsa’nın doğuş tarihi olarak 25 Aralık’ta kutladığı “Noel Bayramı” ile tüm dünya halklarının ortak kutladığı “yeni yıl” karıştırılıyor. Bu söylem, farklı inançların inançsal kutlamalarına da saygı gösterilmediğinin resmi. Yine bu söylem Türkiye başta olmak üzere dünyanın her yerinde süregelen ırkçılığın da tasviri.
 
 Yasak ‘ihlalinin’ tek bahanesi ekmek almak
 
3 günlük yasak süresi boyunca işe gitmek zorunda olan emekçiler de vardı elbette. Ancak ülkenin yarısından fazlası bu 3 günlük süreyi evde geçirmek zorunda kaldı. Sokaklardaki hayvanlar ve evsiz insanların daha görünür kılındığı bir 3 gün… Saat 10.00 ile 17.00 arasında marketler açık olduğundan insanlara markete kadar uğrayıp, ihtiyaçlarını karşılama “izni” veriliyor. Dışarı çıkıp hava almak, yürümek isteyen yurttaşlar ise ancak market bahanesiyle kaçamaklar yapabiliyor.
 
Yeni yılın eski yılı aratmaması, güzelliklerle geçmesi ise ortak temenniler arasında. Yeni yılın güzellik ve özgürlük doğurması dileği ile özgür yarınlar diliyorum.