STÖ’lere kayyım yasası: İhlalleri ifşa ettiğimiz için hedefteyiz

  • 09:05 29 Aralık 2020
  • Güncel
ANKARA - Sivil toplum örgütlerine ve derneklerine kayyım atanmasını öngören yasa tasarısına tepki gösteren DEMOS Proje Koordinatörü Güley Bor, sivil toplumun ihlalleri ifşa ettiği için topyekün saldırı altında olduğunu kaydederken Barış Vakfı Kurucu üyesi Azime Bilgin ise “STK’ler bu süreçte her zamankinden daha fazla yan yana gelecek ve ortak amaç doğrultusunda güç birliği yapma yoluna gidecektir” dedi. 
 
AKP ve MHP iktidarının toplumun tüm muhalif kesimi üzerinde oluşturduğu baskı iklimi her geçen gün yeni bir boyuta evriliyor. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Halkların Demokratik Partisi (HDP) belediyelerine atanan kayyımlar sonrası kayyım politikası derneklere ve sivil toplum örgütlerine kadar genişletildi. 16 Aralık’ta Meclis Başkanlığına sunulan ve 18-19 Aralık’ta Meclis Adalet Komisyonu’nda kabul edilerek Meclis Genel Kurulu’nun gündemine taşınan, “Kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesine ilişkin kanun teklifi”nin ilk bölümü Meclis’te kabul edildi. 
 
Söz konusu kanun teklifinin başta örgütlenme hakkı olmak üzere anayasal haklara bir saldırı olduğunu savunan dernek ve sivil toplum örgütü yöneticileri kanun teklifine tepki gösterirken, teklifin hak ihlallerinin ifşa edilmesinin önünü kapatma amacı taşıdığını dile getirdi.
 
‘Yasayı bul buluştur çorbasına benzetiyorum’
 
Eşit, Özgür, Demokratik Bir Gelecek İçin Barış Vakfı Kurucu üye ve Yönetim Kurulu üyesi Azime Bilgin, yasanın gündeme geldiği andan itibaren STÖ’lerin buna dair itirazlarını kamuoyuyla paylaşmaya başladığını ifade etti. Birçok hukukçunun bunun hem anayasaya hem de örgütlenme özgürlüğüyle çeliştiğini aktardığını kaydeden Azime, “Burada asıl niyetin ne olduğu bizim için önemli.  Bu yasanın amacı hiçbir STÖ’yü çalıştıramaz hale getirmek midir? Yasayı bul buluştur çorbasına benzetiyorum. Bu çorbanın amacı günlük öğünü kurtarmak. Bu torba yasasındaki mantık da günü kurtarmaya yöneliktir. Böyle bir torba yasasının hayata geçirilmesinin asıl sebebi sıkışmışlıktır. Bu yasa, siyasal iktidarını sürdürme noktasında mevcut iktidarın sıkışmasının bir göstergesidir”  diye belirtti. 
 
‘Bu yasa ile antidemokratik olan her türlü uygulama hayata geçecek’
 
STÖ’lerin demokrasi kültürünün gelişmesi, çoğulculuk ve katılımcılık açısından önemli bir alan olduğuna dikkati çeken Azime,  STÖ’lerde birbirine benzemeyen düşünceden insanların bir araya gelerek interaktif çalışma zemini ve gri alanları çoğalttığını kaydetti. Azime,“Merkezi iktidarın yasayı hiçbir sivil toplum bileşeniyle paylaşmaksızın, tartışmaya açmaksızın getirme niyetini, elinde toplamaya çalıştığı yetkilerin biraz daha pekiştirilmesi ve derinleştirilmesine bağlıyoruz. Bu yasa, daraltılmış, sıkıştırılmış, konuşamayan bireylerden oluşturulan toplum ile daha fazla içe kapanma ve beraberinde antidemokratik olan her türlü uygulamanın hayata geçmesi anlamına gelecek. O nedenle elbette itirazların daha fazla yükseltilmesi gerekiyor. STÖ’ye kayyımın gelmesi demek, STÖ’nün hiçbir şey yapamaması ve yapmasının istenmediği anlamına geliyor. İtiraz hakkını kullanan bireyler ve örgütlenmiş aktivistlerin daha çok ses çıkarması gerekiyor. Bu durum anayasaya aykırılık içermekle birlikte, örgütlenme hakkının bireylerin elinden alınmasına tekabül eden bir süreç. Türkiye’de bugüne kadar süre giden anti demokratik uygulamaların birazcık daha derinleşmesi, pekişmesi, anlamına gelir. Zaten 15 Temmuz’dan bugüne kadar KHK’lerle birçok mağdur yaratıldı. Hukuk da bu anlamıyla araçlaştırılıyor” sözlerine yer verdi.
 
‘Güçlü iktidar muhalefetten gelecek söze karşı da cesaretli olmalı’
 
“İktidar sivil alanın güçlenmesine ihtiyaç duyduğunda onun önünü açan, teşvik eden, destekleyen yasaları birlikte tartışarak getirir” diyen Azime, barolara yönelik getirilen yasayı hatırlatarak şöyle konuştu: “Sonuç olarak ‘biat etsin, bana ait olsun, benim gibi düşünsün ve onun dışında bir başkası sivil alanda bulunmasın’ diyor. Bu kanun teklifine ilişkin açıklamada bulunan STÖ’ler, amacına uygun kanun maddelerinin konulması gerektiğini belirtti. Zaten dernekler üzerinde denetleme söz konusu, çok rahat çalışamıyorlar ve önlerinde birçok sıkıntı var. Yasa gelirken mutlaka STÖ’lerden görüş alınmalı ve hukuki çelişkiler düzeltilmeli. Güçlü iktidar muhalefetten gelecek söze karşı da cesaretli olmalı” dedi.
 
‘Bir günde 341 kurum imza attı’
 
Azime, bir alana yönelik yürütülen soruşturma, kovuşturma ve kayyım atanmasının doğrudan diğer alanları da etkileyeceğine dikkat çekti.  STÖ’lerin böylece ikinci bir engelle de karşılaşmış olacağının altını çizen Azime, “STÖ’ler bu süreçte her zamankinden daha fazla yan yana gelecek ve ortak amaç doğrultusunda güç birliği yapma yoluna gidecektir. Metnin imzaya açılmasının aynı gününde 341 gibi bir sayıya ulaşmış olması bu konudaki duyarlılığın ve bu alanı ne kadar doğru bir yerden sahiplenildiğinin de göstergesi” diye konuştu. 
 
‘OHAL dönemi uygulamaları olağanlaştırılmaya çalışılıyor’
 
Demokrasi Barış ve Alternatif Politikalar Araştırma Merkezi (DEMOS) Proje Koordinatörü Güley Bor ise söz konusu kanun teklifinin esasen kitle imha silahlarına ilişkin bir kanun teklifi olarak duyurulduğunu ancak 43 maddenin sadece 6’sının doğrudan bu konuyla ilişkili olduğuna dikkat çekti. Yasa başlığının tamamının konuyla ilgisiz olduğunu aktaran Güley, sözlerini şöyle sürdürdü: “Teklifin içerisinde sivil toplumu baskılamaya yönelik çok sayıda hüküm yerleştirilmiş. Gerekçede belirtilenlerle yasa teklifinin getirdikleri arasında hiçbir ilişki yok. Fırsattan istifade sivil alanı iyice daraltmaya yönelik bir takım hükümlerin geçilmeye çalışıldığını görüyoruz. Kanun teklifinde idare tarafından sadece soruşturmaya dayanarak verilecek uzaklaştırma, faaliyet durdurma kararları öngörülüyor. İktidarın, uzun süredir HDP’li belediyeler üzerinde uyguladığı kayyım politikasını artık sivil topluma da sirayet etmek istediğini anlıyoruz. OHAL dönemi uygulamaları olağanlaştırılmaya çalışılıyor” sözleriyle yasaya tepki gösterdi.
 
‘Sivil toplum baskılara boyun eğmediği için topyekün saldırılıyor’
 
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın LGBTİ+’ları hedef alan açıklamalarını, akabinde baroların tepki göstermesi ve bunun üzerine çoklu baro sistemi garabetiyle savunmanın vesayet altına alınmaya çalışılmasını bu süreçle bağlantılı olduğunu aktaran Güley, “Yine iktidarın TTB’nin pandemi sürecinin şeffaf yürütülmediğine ilişkin açıklamalarıyla hedef haline getirilmesi ile tüm bu baskıların birlikte okunması gerekiyor. Geniş anlamıyla sivil topluma yönelik artık topyekun bir saldırı var. Çünkü sivil toplum baskılara boyun eğmiyor, insan hakları ihlallerini ifşa etmeye devam ediyor. İktidar, bu teklifle birlikte artık sivil toplumla örgütlenen, gönüllü, profesyonel çalışan, emek veren herkese de bir gözdağı vermeye çalışıyor. ‘Eğer örgütlenirseniz başınıza bunlar gelir’ diyerek korkutmaya, sindirmeye çalışıyor.  Sivil alanı daraltmaya çalışıyor ki; hak ihlalleri ortaya çıkmasın, muhalif sesler duyulmasın. Sivil toplum örgütleri, toplumun ciddi bir kesiminin haklara erişiminde de önemli bir rol oynuyor. Bu yasanın hayata geçmesiyle şiddete uğrayan kadın, derneklere başvurmaya imtina edecek? Bu yasa teklifinin pandemi sürecinde ortaya çıkması tesadüf değil” şeklinde konuştu.  
 
‘AİHM kararını bile tanımayan bir devlet için hukuktan bahsedemeyiz’
 
STÖ’lerin bu teklife karşı örgütlenmesinin de engellenmeye çalışıldığına işaret eden Güley, teklifin gündeme gelmesinden bu yana çok sayıda örgütün açıklama yayımladığını ve eylemler düzenlediğini hatırlattı.  “Sivil toplum susturulamaz” başlıklı bir kampanya başlatıldığını da sözlerine ekleyen Güley, bu kampanyaya DEMOS da dâhil olmak üzere 500’ün üzerinde STÖ’nün imza verdiğini belirtti.  Güley, “‘Kadınlar hayır diyor’ kampanyası, twitter'da TT olmuş. Her şeye rağmen böyle bir tepkinin örgütlenebilmesi de bu teklifin sebebine dair bir fikir veriyor. Teklif edilen hükümler gerek insan hakları sözleşmelerine gerek anayasaya aykırı, ifade ve toplanma özgürlüğüyle bağdaşmıyor. Teklif yasalaşırsa buna karşı mutlaka hukuki süreç yürüyecektir ama hukukun üstünlüğü tanınmadığından bu sürecin neticesinde de ne olacağını kestirmek de çok zor değil. AİHM kararını bile tanımayan bir devlet için hukuktan bahsedemeyiz” ifadelerine yer verdi.
 
‘DEMOS olarak çalışmalarımıza devam edeceğiz’
 
Güley, kanun teklifi öncesinde de STÖ’lere yönelik Bakanlık denetimleri aracılığıyla baskının oldukça hissedilir durumda olduğunu söyleyerek şöyle devam etti: “Ama bu düzenlemeyle birlikte keyfi olarak kullanılan ve hali hazırda yüz binlerce kişinin karşı karşıya kaldığı terör soruşturmalarının artık sivil toplumu tamamen sindirmek üzere kullanılacağından endişeliyiz. Dernekte faaliyet yürüten bir kişi hakkında açılan soruşturma sonucunda tüm dernek kapatılabilecek. Bu şekilde hem STÖ yöneticilerine bireysel olarak hem de örgütleri kurumsal olarak vesayet altına almaya çalışan bir yasa bu. Bir örgüt hakkında yapılan denetimin o örgütün birlikte çalıştığı örgütlere sıçraması gibi bir risk de mevcut. Ana hedefi barış alanında bilgiyi hak özneleriyle beraber üretmek olan bir araştırma derneği olarak bizi de çok yakından ilgilendiren ve endişelendiren bir gelişme. Elbette biz DEMOS olarak çalışmalarımıza devam edeceğiz ama araştırma etiği çerçevesinde de beraber çalıştığımız örgütlerin güvenliğini de daha dikkatli biçimde değerlendireceğiz.”