
'Açlık grevlerinde topyekün mücadele ile sonuç alınabilir'
- 09:04 28 Aralık 2020
- Güncel
Habibe Eren
ANKARA - 12 Eylül döneminde Mamak Askeri Cezaevi'nde 42 gün açlık grevinde kalan Sema Yiğit, o dönem toplumun açlık grevine duyarlılığının çok yüksek olduğunu belirterek, “Baskının olması doğaldır çünkü varlığını sürdürmek için iktidarlar baskıyı sürdürecektir ama biz birbirimize değmek ve ulaşmak için bir yol bulmak zorundayız. Açlık grevleri ancak topyekûn mücadele ile sonuçlanabilir” diyor.
12 Eylül döneminde Mamak Askeri Cezaevi'nde tutsak olan Sema Yiğit, o dönem tek tip kıyafet dayatmasına karşı açlık grevi eylemine girer. Türkiye cezaevlerinde tecride ve hak ihlallerine karşı 27 Kasım’da başlatılan ve 32’nci gününde devam eden açlık grevi eylemlerine ilişkin konuşan Sema, kendi deneyimi üzerinden açlık grevi eylemini anlattı.
Hacettepe Üniversitesi’nde iktisat eğitimi alan Sema, politik faaliyetleri nedeniyle 1982 yılında tutuklanır, müebbet hapis cezasına çarptırılır. Beş buçuk yıl Mamak Askeri Cezaevi ve 3 buçuk yıl da Çanakkale Cezaevi olmak üzere toplamda 9 yılını cezaevinde geçiren Sema, cezaevi yönetiminin uygulamalarına karşı 42 günlük açlık grevi eylemi yapar. Sema, şartlı tahliye sonucu 1991 yılında cezaevinden çıkar.
‘Kadınların mücadelesi ve tavrı geri adım attırdı’
Mamak Cezaevi’nin genelde 'yenilmiş bir cezaevi 'olarak bilindiğini ancak kadın tutsaklar için ayrı bir özelliği olduğunu dile getiren Sema, “Kadın tutsaklar ayrı tutulduğu ve erkeklerin kararları kadınları bağlamadığı için, özgünlük açısından bizim için artısı olan bir koğuş oldu” diyor. Tek tip dayatmasının ilk başta erkek tutsaklara uygulandığını kaydeden Sema, “Açlık grevi başladığında ilk başta kadın tutsaklara yönelmemişlerdi belki daha sonra deneyeceklerdi ama o süreçte mücadelemiz ve takındığımız tavır onları bu mücadeleden vazgeçirdi” diye belirtiyor.
‘Vahşet dayatıldı’
Sema, o dönem erkeklerin olduğu binalarda kaldıklarını ve diğer bütün koğuşların erkek koğuşu olduğunu ifade ederek şöyle devam ediyor: “Çok yoğun bir baskıyla geldi tek tip dayatması. O güne kadar işkencenin, baskının, zorbalığın her türlüsünü yaşamıştık ama tek tipte bir ‘vahşet’ dayatıldı. Erkek arkadaşlar yerlerde sürüklenerek havalandırmaya çıkarılıyordu. 10-15 asker tarafından etraflarında etten duvar oluşturuluyordu. Doktorlar ‘oldu’ diyene kadar dövüp daha sonra soyuyorlardı. Cinsel organlarını ayakları ile ezmek gibi insanlıktan çıkarılacak kadar eziyet ediyorlardı. Biz bu duruma karşı sürekli slogan atıyorduk. Size de gelecek diyerek cinsiyetçi küfürler ediyorlardı. İzlemek çok korkunçtu… Erkek arkadaşlar açlık grevine başladıktan sonra biz de başladık ama bizimki kendimize yönelik bir talep değildi; bu tutumu protesto etmek ve onları desteklemek amacı taşıyordu.”
‘O dönemki açlık grevlerinde toplum çok duyarlıydı’
Daha önce açlık grevini deneyimlemedikleri için nasıl sonuçlanacağını bilmediklerini aktaran Sema, ancak insanın fiziksel olarak nasıl değiştiğini ve farklılaştığını gözlemleyebildiklerini ifade ediyor. O dönem açlık grevine karşı toplumun duyarlılığının çok daha fazla olduğunu anımsatan Sema, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Biz açlık grevi eylemi ile yeni tanışırken Türkiye halkları da yeni tanışıyordu. Mesela biz hastalanıp hastaneye kaldırıldığımızda doktorların ki askeri doktorlar, nasıl paniklediklerini her an gelip, tansiyonumuzu ölçtüklerini hatırlıyorum. O zaman devletin açlık grevine dair çok bilgisi yoktu. ‘15-16 gün sonra hafızanızı yitireceksiniz’ deniliyordu. Bunun paniğini onlarda izleyebiliyorduk. Durdurmaya çabalayan bir tavırları vardı."
‘İçeride ve dışarıda kadınlar mücadeleleri ile öne çıkıyor’
Cezaevindeki kadın mücadelesine de değinen Sema, şu sözleri kullanıyor: “Şu anda Türkiye’deki kadın mücadelesine bakıyorum ve diyorum ki gerçekten eğer bir şeyler değişecekse içeride ve dışarıdaki kadın mücadelesi ile olacak. Kadın eğer inanırsa ve o yolda gitmeye karar vermişse onu oradan çekebilecek kimse yok. 12 Eylül’e de hangi cezaevine bakarsanız bakın, kadın mücadelesi net ve kesindi. Nerede durdukları ne yaptıkları çok kesin. Biz neysek ve ne olduğumuzu iddia ediyorsak öyle davrandık. Şimdi nereye bakarsanız bakın içeride ve dışarıda kadınlar mücadeleleri ile vazgeçmemezlikleri ile öne çıkıyorlar.”
‘Baskının olması normal bizim bir yol bulmamız lazım’
12 Eylül’ün Türkiye’de çok büyük yaralar açtığını ve insanları birbirinden soyutladığını dile getiren Sema, o baskı sürecinden sonra insanların tecride maruz kaldığını dile getiriyor. Şu anda toplumun birbirine el uzatmamasından şikâyet eden Sema, “Birbirine el uzatılmazsa o el kangren olup düşer. Baskının olması doğaldır çünkü varlığını sürdürmek için iktidarlar baskıyı sürdürecektir ama biz birbirimize değmek ve ulaşmak için bir yol bulmak zorundayız. Güç birlikleri ve demokratik kitle örgütleri seslerini yükseltmek zorunda. Demokratik mücadele insanları bir araya getirir. Yani onun ötesinde bir şey şu an için mümkün değil. Sadece cezaevlerinde değil her yerde baskı var. Şehirler talan ediliyor insanlar üç kuruşa mâhkum bırakılıyor. Bir araya gelmekten korkulmamalı. Siyasi mücadele ve demokratik mücadele ile bir yere gelinebilir. Duyarlılık gelişmediği sürece bu süreçleri yaşamaya devam edeceğiz” diyor.
‘Başkalarının sorunlarını kendi sorunları olarak görüyorlar’
Son süreçte cezaevlerinin tıklım tıklım doldurulduğuna dikkat çeken Sema, açlık grevinde olan tutsakların en duyarlı insanlar olduğunu belirtiyor. Sema, “Onlar başkalarının sorununu kendi sorununu gören insanlar. Onun için her şeyi göze alan insanlar. O insanlar elbette çaresizlik ve sesini duyuramama noktasında artık bedenini kullanıyor” diye ekliyor.
‘Açlık grevlerinde topyekün mücadele ile sonuç alınabilir’
“O dönemde sadece cezaevlerinde her yerde, herkes birbirinin sorununa duyarlıydı” diyen Sema, şöyle diyor: “ Toplum bütünüyle bir araya gelmediği, sorunlarını ortaklaştırmadığı mücadele alanlarına çıkmadığı koşullarda açlık grevlerinin çok duyulabileceğini ve ses getireceğini ne yazık ki sanmıyorum. Topyekün bir mücadele ile ve bir araya gelinerek ancak sonuç alınabilir. Tek tek insanların içeride açlık grevi yapması duyulmaz.”