
Eren Keskin’den çıplak arama yanıtı: Sadece bize 780 başvuru oldu
- 09:05 27 Aralık 2020
- Güncel
İSTANBUL - Son zamanlarda gündeme gelen çıplak arama uygulamalarına ilişkin değerlendirmede bulunan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, çıplak aramanın sadece cemaat davasından yargılanan kesimlere uygulanmadığının altını çizerek, 23 yılda kendilerine 780 başvuru olduğu bilgisini verdi. Eren, “Uzun yıllardan beri Kürt kadınlarına ve sosyalist kadınlara uygulanan bir yöntem. Biz yıllardır bunları dile getirmeye çalışıyoruz ama yeni yeni tartışılmaya başlandı” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu 31 Ağustos’ta Uşak'ta “Gülen cemaati” operasyonunda gözaltına alınan 30 kadına, Emniyet’te çıplak arama yapıldığını duyurmuştu. Ardından birçok kadın sosyal medya hesapları üzerinden maruz kaldıkları çıplak arama uygulamalarını teşhir ederken, Uşak Valisi Funda Kocabıyık ise sadece çıplak arama işkencesini yalanladı. İnsan onurunu kırıcı olan çıplak arama işkencesi 2006 yılında AKP hükümeti tarafından tüzük ile mevzuata dahil edilse de AKP’li vekiller, “Türkiye’de çıplak arama yok” söyleminde ısrarcı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Türkiye’deki çıplak arama işkence gerçekliğine dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Çıplak arama 12 Eylül öncesinden beri bilinen bir yöntem ‘
Çıplak arama uygulamasının çok daha öncelere dayandığını ve bu uygulamalarla her zaman karşıya karşıya kalındığını belirten Eren, devlet tarafından cinsel işkenceye uğrayan kadınlara 1997 yılından itibaren avukatlık yaptığını ifade ederek, “12 Eylül’de de yapılmış çok daha öncelerinde de yapılmış yani çıplak arama bilinen bir yöntem ama bugün yeni tartışılıyor. Tabi ki tartışılması iyi Gergerlioğlu’nun da çabalarıyla. Özellikle dindar kesim de bu konuyu tartışmaya başladı. Ama çıplak arama Kürt kadınlarına ve sosyalist kadınlara yıllardır uygulanan bir yöntem” hatırlatmasında bulundu.
‘Çıplak arama Kürtlere yapılınca tartışılmıyor’
90’lı yıllarda uygulanan arama yöntemlerine değinen Eren, “90’larda çıplak aramayı bırakın, özellikle siyasi nedenlerle gözaltına alınanlar çırılçıplak soyuluyorlardı, işkence odalarına alınıyorlardı. Ne yazık ki bizim coğrafyamızda Kürtlere, Kürt kadınlara ya da sosyalist kadınlara yapıldığında tartışılmıyor. Son günlerde sanki sadece cemaat davasından yargılananlara yapılıyormuş gibi ama bu böyle değil. Bizim konuda yayınlanmış kitaplarımız, raporlarımız var. Biz yıllardır bunları dile getirmeye çalışıyoruz ama yeni yeni tartışılmaya başlandı” dedi.
’Çıplak arama BM kurallarına tamamen aykırı’
Türkiye’nin imzaladığı sözleşmelere aykırı davrandığına dikkat çeken Eren, gözaltına alınan ve tutuklananların aranmasına ilişkin nasıl davranılacağı yönünde Birleşmiş Milletler ’in (BM) kuralları olduğunu hatırlatarak, “Bu kurallara Nelson Mandela kuralları deniyor ve bu kurallar belirli. Bu aramaların kişinin onurunu kırmayacak ve mahremiyetine saygısızlık oluşturmayacak şekilde yapılması gerekiyor. Oysaki çıplak arama özellikle kadınlar açısından hem onur kırıcı hem de mahrem kabul ettikleri bir takım yerlerine saldırı anlamına geliyor. O nedenle çıplak arama Birleşmiş Milletler mahpuslara davranış kurallarına tamamen aykırı” diye belirtti.
‘Bu coğrafyada hakkını aramak terörist olmakla eş değer olmuş’
Türkiye’nin uluslararası hukukun iç hukuktan üstün olduğunu kabul ettiğini anımsatan Eren, esas kuralın BM’nin tutuklu ve hükümlülere karşı davranışı düzenleyen belgeler olduğunu, dolayısıyla iç hukuktaki kuralların bu belgelere uygun olması gerektiğini vurguladı. Eren, kişilerin bu kuralların uygulanmasını talep etme hakkı olduğuna belirterek, “Hakkınızı ararken ‘terörist’ olarak damgalanıyorsunuz. Acı olan şu ki bu coğrafyada hakkını aramak terörist olmakla eş değer olmuş. Oysaki Türkiye Cumhuriyeti kendisini uluslararası sözleşmelerle bağlamış. Bugün İçişleri Bakanı’nın yaptığı açıklamalar tamamen bu sözleşmelerin ihlali anlamına geliyor. Dünyada demokratik bir devlette hiçbir İçişleri Bakanı bu açıklamaları yapamaz. Bu mümkün değil. Ama bu coğrafyada yapılabiliyor” ifadelerini kullandı
‘Çıplak arama kişinin onuruna yönelik bir saldırı’
Arama yöntemleri için geliştirilmiş bir takım aletler olduğunu, bu nedenle de çıplak aramanın gerekli olmadığına işaret eden Eren, “Çıplak aramalar kişinin onuruna yönelik bir saldırı. Tamamen onur kırmak, yalnızlaştırmak, korkutmak amacıyla yapılan bir arama yöntemi bu nedenle tamamen insan haklarına ve kadın haklarına aykırı. Hiçbir şekilde olumlu bulmam mümkün değil” diye ekledi.
‘Cinsel işkenceye karşı mücadeleyi Kürt kadınları verdi’
Eren, cinsel işkence gören her kadına ayrımsız bir şekilde yardım ettiklerini, işkenceye karşı çıkmanın kişinin siyasi görüşü ile ilgili olmadığını belirtti. “Faşist de olsa bir insana işkence yapılmasına karşı çıkacaksınız” diyen Eren, şöyle devam etti: “İşkenceye karşı olmak bir tavırdır. Bu nedenle biz işkence gören kişinin siyasal görüşlerine bakmıyoruz. Ben çok kez cemaatçi kadınlarla görüşme yaptım cinsel işkenceye dair iddiaları vardı konuşmak istemediler. Yeni yeni konuşmaya başladılar. Biz işkenceye karşıyız bu nedenle de ben dindar kadınların da konuşmaya başlamasını önemli buluyorum. Çünkü bu coğrafyada yaşayan her kadın gözaltına alındığında cinsel tacize, cinsel saldırıya maruz kalabiliyor. Şunu unutmamak gerekiyor ki cinsel işkenceye karşı mücadeleyi Kürt kadınları, sosyalist ve feminist kadınlar verdiler. Bugün eğer dindar kadınlar bu açıklamayı yapma cesareti gösteriyorsa önceki kadınlar sayesinde.”
‘Fail asker, polis olunca cezalandırılmıyor!’
1997 yılından beri Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu olarak çalıştıklarını ifade eden Eren, bugüne kadar büroya 780 kadının başvurduğunu ve yüzde 85’ini oluşturabilecek şekilde Kürt kadınların olduğunu belirterek, “Başvurularda tabi ki sosyalist, trans kadınlar var. Bugüne kadar faili devlet güçlerinden biri olan asker, polis gibi hiçbir fail cezalandırılmadı. Bu kadar yıl içinde sadece 2 korucu cinsel saldırıdan ceza aldı. Bunun dışında iç hukukta müthiş bir cezasızlık var. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) kazanıyoruz davaları. Devlet güçlerinden biri kesinlikle ceza almadı ve almıyor” dedi.
‘Birçok yöntem kullanılıyor’
Türkiye’de 90’lı yıllardan bu yana gözaltı ve tutuklamalarda birçok yöntem kullanıldığını dile getiren Eren, “1997 yılından beri başvuran kadınlar genel olarak, çıplak arama, çırılçıplak sorgulama, anal, oral, vajinal ya da çeşitli cisimlerle tecavüze maruz kalan kadınlar. Çırılçıplak tekerlek içine oturtulup yuvarlamak, göğüs, vajinal bölge parmak uçlarından elektrik verilmesi birçok yöntem var uygulanan. Raporla kısmen tespit edilenlerde var” diye belirtti.
‘Mahkemeler sadece Adli Tıp raporlarını delil kabul ediyor’
Cinsel işkencenin belgelenmesinde savcılık ve hakimlerin sadece adli tıp raporlarını delil olarak kabul etmesinin sorun olduğuna işaret eden Eren, “Adli Tıp bir devlet kuruluşu. Bir devlet biriminin yaptığı bir işkenceyi başka bir devlet kurumunun raporlaması bekleniyor. Bu konuda sorunlar yaşıyoruz. Türkiye Mardin’de tecavüze uğrayan Şükran Aydın davasında yıllar önce AİHM’de mahkum edildi. Bu mahkumiyetin gerekçesi, bağımsız bir hekimden rapor alınmamış olmasıydı. Türkiye AİHM’in ‘bağımsız hekim, hastane raporlarını kabul etmek zorundasın’ demesine rağmen Yargıtay kararları bu yönde olduğu için savcı ve mahkemeler sadece Adli Tıp raporlarını delil kabul ediyor. Bu çok önemli bir sorun olarak varlığını devam ettiriyor” ifadelerini kullandı.
‘İşkence bir devlet politikası Türkiye’de’
İktidarın “yapmayacağım” dediği şeyleri uyguladığına dikkat çeken Eren, son olarak da şunları kaydetti: “Devlet uygulamaya devam etmek için yalanlıyor. Bu kadar basit. İşkence bir devlet politikası Türkiye’de. İşkenceyi yapan asker, polisten onları yeterince sorgulamayan savcılara, dava açılsa bile beraat kararı veren hakimlere kadar hepsi sistemin parçaları. Maalesef bazı gazeteciler de devletin suçlarını örtmek için gazetecilik yaptığını zannediyorlar ama biz her zaman gerçekleri açıklamaya devam edeceğiz.”