
Van’da tutsaklar açlık grevinde: STÖ’ler özeleştirel yaklaşmalı
- 09:06 19 Eylül 2020
- Güncel
VAN - ÖHD üyesi avukat Ekin Yeter, Van F Tipi Cezaevi’nde idarenin “tehlikeli” diye tabirlendirdiği tutsaklara az ekmek verdiğine dikkat çekerek, açlık grevinde olan tutsakların taleplerinden birinin de bunun kaldırılması olduğunu belirtti. Ekin, başlayan açlık grevlerine STÖ’lerin özeleştirel yaklaşması gerektiğini vurguladı.
Türkiye’de bulunan cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri artarak devam ediyor. Olağanüstü Hal’i (OHAL) aratmayacak uygulamalara karşı Van F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan siyasi tutsaklar açlık grevine başladı. Tutsaklar 14 Eylül’de 9 kişi olmak üzere 10'ar günlük dönüşümlü açlık grevine başladıklarını avukatları aracılığıyla kamuoyuna duyurdu. Tutsakların talebi ise OHAL döneminde devreye konulup, hala sürdürülen baskı politikalarının son bulması.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Ekin Yeter, Van F Tipi Cezaevi’ne yaptıkları ziyaret ve açlık grevine ilişkin bilgi verdi.
‘Tecrit rejimini genişletecek uygulamalara denk geldik’
Hak ihlallerinde artış olduğunu ve cezaevlerinin siyasal ile toplumsal koşullardan en fazla etkilenen alanların başında geldiğini söyleyen Ekin, “İktidarın baskı mekanizması cezaevlerinde de karşılığını buluyor. Virüs süreciyle birlikte cezaevlerinde durum kötü bir hal almaya başladı. Bir takım tedbirler alınıyor. Ancak virüs süreci uzadıkça, iktidarın baskı mekanizmasının işletilmesi için bir araç haline geldiğini tespit ettik. İktidarın mahpusların sağlık durumunu, koşullarını, tedbirleri artıracak bir durum sergilemesi gerekirken, biz daha çok hak ihlalini ve tecrit rejimini genişletecek uygulamalara denk geldik” diye belirtti.
’20 kişilik odalara bir bardak çamaşır suyu’
Türkiye’deki siyasal rejimin uzun süredir “virüsü bir yöntem” olarak kullandığını ve her kaos aralığında iktidarın bu olumsuzlukları kendi lehine çevirdiğini belirten Ekin, cezaevlerine yaptıkları ziyaret esnasında gördükleri ihlalleri şöyle anlattı: “Mahpusları tecrit ederek, onları sindirme amacı taşıyor. Virüs süreciyle ilgili pandeminin başından beri 5-6 rapor yayınladık. Bu raporlarımızda, belirttiğimiz birçok husus kendi gözlemlerimiz ve mahpusların aktarımlarına dayanan tespitlerimizdi. Bu tespitlerden keyfi muamele görüyoruz. Örnek olarak, mahpusun yüzünde maske, elinde eldiven görürken, sonraki görüşlerimizde mahpuslara eldiven ve maske verilmediğini öğreniyoruz. Görüşme odaları ayda bir dezenfekte ediliyor. Ki bu dezenfekte işlemi ise sadece ‘kapı kollarına’, bazen ‘odalara sprey’ şeklinde içinde ne olduğunu bilmediğimiz bir şey sıkılıyor. Cezaevlerinde rutin aramalar devam ediyor. Mahpuslara elektrik, su gibi temel ihtiyaçlar, temizlik malzemeleri ücretsiz verilmiyor. 20 kişilik odalara birkaç günde bir, bir bardak çamaşır suyu verilerek hijyen ortamı tesis edilmeye çalışılıyor.”
‘STÖ’ler olarak özeleştirel yaklaşmamız gerekir’
Van F Tipi Cezaevi’nde hak ihlallerinin uzun zamandır devam ettiğini ve fiilen devam eden OHAL’in etki alanlarının genişletildiğini kaydeden Ekin, açlık grevlerinin iki yönlü değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Ekin, “Aslında açlık grevi meselesi Ebru arkadaşımızla birlikte tartıştığımız bir eylemsellik biçimiydi. Bu eylemsellik, insanların son çare olarak gördükleri eylem şekli. Mahpusların açlık grevine başlaması hak ihlallerini gözler önüne seriyor. Farklı eylemsellikler değil de neden açlık grevi? Bunu sorgulamak lazım. Sivil toplum örgütleri olarak özeleştirel yaklaşmamız gerekir. Bu talepler bizim zannettiğimiz gibi dışarıya güçlü bir şekilde yansımadı. Mahpusular açlık grevine başladılar. Van F Tip’inde 9 mahpus açlık grevine girdi. Bu süreç böyle devam ederse, geçtiğimiz sene yaşanılan dönüşümsüz açlık grevine dönme ihtimalini de gösterebilir” diye belirtti.
‘Tehlikeli diye belirtikleri mahpuslara ekmek az veriliyor’
“Keyfiyetin olduğu yerde hak ihlali vardır” söyleminin bu sürecin esas sloganı olduğunu kaydeden Ekin, Van F Tipi Cezaevi’nde açlık grevine giren tutsakların taleplerini şöyle açtı: “Cezaevlerinde ‘tehlikeli’ olarak değerlendiren kelimeler görüyoruz. Bu mahpusların izole durumları söz konusu. Diğer mahpusların onlarla bir irtibatı yok. ‘Tehlikeli’ diye belirtikleri mahpuslara ekmeğin az verildiğini duyuyoruz. Eşitlik ilkesine birçok yönetmeliğe aykırı bir durum. Yönetmeliklere bakıldığında ağırlaştırılmış müebbetlik mahpuslara ayrı bir infaz rejimi kapsamında izole edebilir. Cezaevinin kendisinin ‘tehlikeli’ olarak gördüğü herhangi bir yasaya dayandırmadan keyfi bir izolasyona ve tecride dayalı bir uygulama yapamaz. Bunun yasal dayanağı yok. Birkaç sene önce cezaevlerinde avluların tel örgülerle kapatılma meselesi vardı. Bu konuda Van F Tipi Cezaevi ‘pilot bölge’ olarak seçilmişti. Dolayısıyla şuanda koğuşların yarısının bulunduğu avlular tel örgülerle kapatılmış vaziyete. Bunu her ne kadar Türkiye’nin iç hukukunda yasal bir rejime dayandırmaya çalışsalar da, uluslararası mevzuata bakıldığında bunun çok büyük hak ihlali olduğu ortaya çıkıyor.”
‘Pişmanlık dilekçesi dayatmaları var’
Tutsakların taleplerinin içerisinde oda değişimi, Kürtçe yayınların verilmemesi ve pişmanlık dilekçelerinin dayatılmasının durdurulması olduğunu da anımsatan Ekin, “Mahpusların yasal belirli sürelerle birbirleriyle odalarını değiştirme hakları var. Mahpuslar bunu zor durumda kullanıyor. Birlikte kaldığınız kişinin maddi durumu kötüyse, aileler para yatıramıyorsa, bu kişilerin birbirleri ile dayanışmasıyla hal edilebiliyor. Oda değişiklikleriyle mağduriyetleri kendi içerisinde gidermeye çalışıyorlar. Cezaevinde yaşanılacak iç sorunun önü böylelikle kapatılıyor. Bunlar cezaevi tarafından keyfi bir şekilde engelleniyor. Kürtçe kitapların verilmemesi, bu anadile dönük bir yönelim olduğunu belirtmek gerek. Cezaevlerine matematik bir kitap iki günde verilirken, Kürtçe olan dümdüz bir roman keyfi bir şekilde, aylarca incelenecek diye verilmiyor. Cezası bir yılın altında kalan mahpuslar oluyor. Bu mahpuslara öncelikle bir yılın altında kaldıysa, bir dilekçe talep ediliyor. Bu pişmanlık dilekçesi diye geçiliyor. Pişmanlık dilekçesi yüzünden birçok mahpusun infazı yanıyor” ifadelerinde bulundu.
Van F Tipi Cezaevi’nde bulunan tutsakların taleplerinin haklı ve meşru olduğunu belirten Ekin, tutsaklar ve cezaevi idaresi tarafından diyalog yollarının kurulması gerektiğinin önemine dikkat çekti.