Didem için çağrı: Ölüme göz yumulmasın
- 17:42 9 Eylül 2020
- Güncel
İZMİR - Hak savunucuları sağlık durumu kritik aşamaya gelen ölüm orucundaki Didem Akman’ın taleplerinin yerine getirilmesi çağrısı yaparken, ablası Ayten Akman da “Didem ölmesin ve kimse göz yummasın” dedi.
Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde 4 yıldır hükümlü bulunan ve cezaevi koşullarının iyileştirilmesi, Sincan Cezaevi’ne sevk edilmesi için 205 gündür ölüm orucunda bulunan Didem Akman’ın durumuna dikkat çekmek amacıyla İnsan Hakları Derneği (İHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İzmir Şubesi ortak basın toplantısı düzenledi. İHD şubesinde düzenlenen toplantıda Didem’in ablası Ayten Akman, avukatı Seda Şaraldı, İHD İzmir Şube Sekreteri Ahmet Çiçek, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD) üyesi Naime Emlik, ÖHD İzmir Şube Eşbaşkanı Şükran Öztürk ve ÇHD İzmir Şube Başkanı Erdoğan Akdoğdu konuşma gerçekleştirdi.
‘Hastanede hijyenik koşullar yok’
Avukatı Seda Şaraldı, Yeşilyurt Devlet Hastanesi’ne zorla getirilen Didem’in yanaklarının çöktüğünü, ellerinde yaraların, ayaklarında morlukların oluştuğunu belirterek, kokudan rahatsız olduğu için ihtiyacı olan cam bardak ve sıcak içecek ihtiyacının karşılanmadığını söyledi. Didem’in en son tartıldığında elbiseleri ile 34 kilo olduğunu dile getiren Seda, daha da zayıfladığını vurgulayarak, “Hastanede bulunan mahkumların kaldığı odanın banyosunda bugün fare çıktığını ve temizliğin iyi olmadığını söyledi. Düzenli temizlik malzemesi verilmediği için kendileri de temizlik yapamıyor. Didem'in talebi daha önce tutulduğu Sincan Cezaevi’ne sevk edilmek. Çünkü bu cezaevinde ağırlaştırılmış müebbet hükmünün infazına uygun hücreler var. Didem'in 2016’dan beri tutulduğu Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde ise ağırlaştırılmış müebbet hükmünün infazı için uygun hücreler yok. Didem 4 yıldır disiplin cezalarının çektirildiği hücrede kalıyor. Yasalara göre bu hücrelerde en fazla 20 gün boyunca kalınabiliyor. Bu hücre 5 adımlık, hareket alanı olmayan bir hücre. Uzun süreli kullanım için tasarlanmadığından, sürekli tamir gerektiren bir hücre” şeklinde konuştu.
‘Didem ölmek üzere’
Didem’in tedavi edilerek Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderilmesi durumunda ölüm orucunun bedeni üzerinde yarattığı tahribatlar nedeniyle düzenli olarak hareket etmesi gerektiğinin ancak tutulduğu hücrenin dar olması nedeniyle iskelet ve kas sistemi için gerekli hareketleri yapamayacağını ifade eden Seda, “Didem için sevk hayati bir taleptir. Ölmek üzere şu an Didem. Ne kadar ilerlediğini görebiliyorum. Görme ve işitme sorunları yaşıyor. Ayakta durmakta zorlanıyor. Tek bir sevk talebinin kabulü, bu durumu sonlandırır” diye ekledi.
‘Şakran Cezaevi ve Adalet Bakanlığı sorumlu’
Didem’in ablası Ayten Akman, açlık grevinde hayatını kaybeden 4 kişinin ölümüne göz yumulduğunu, kardeşinin de yaşamından kaygı duyduğunu ifade ederek, “Kardeşim ben ölüm orucunda olmasam bile, 2 veya 3 yıl sonra o hücrede zaten öleceğim’ dedi. Ne olur Sincan Cezaevi’ne sevki yapılsın. Didem ölmesin ve kimse göz yummasın. Eğer Didem ölürse, burada Adalet Bakanlığı ve Şakran Cezaevi yönetiminin de sorumluluğu vardır. Bu sorumluğun altından kalkamayacaktır” şeklinde konuştu.
‘Didem tüm ağırlaştırılmış hükümlülerin talebini anlatmak istiyor’
Didem’in kendisine özgü bir şey istemediğini, Şakran Cezaevi’nin ağırlaştırılmış hükümlüler için uygun bir yer olmadığını dile getiren ÇHD Eşbaşkanı Şükran Öztürk ise ağırlaştırılmış müebbet cezası alan hükümlülerin koşullardan kaynaklı sorunlar yaşadığına dikkat çekti. Bunun ekstra bir cezalandırma yöntemi olduğunu dile getiren Şükran, “Bunun tespiti mümkün. Korona sürecinde karantinaya alınanlar ve disiplin cezası alanlar oraya götürüldü. Ağırlaştırılmış müebbetlerin ayrı olarak düzenlenmiş ama bunun koşulları da metrekaresine kadar bellidir. Didem uygun olmayan koşullarda haksız yere tutulmuş tüm ağırlaştırılmış müebbetler adına anlatmak istiyor. Bu kabul edilemeyecek bir talep değil. Hatta onun bu talebi dile getirmemesi, zaten usulüne uygun yönetmeliklerin uygulandığı yerlerde tutulması gerekirken sağlığını tehlikeye atarak hakkını talep etmek durumunda kalması devletin yüküdür” dedi.