İstanbul’da 1 Eylül: Oyumuza, irademize, ortak yaşama sahip çıkacağız

  • 15:50 1 Eylül 2019
  • Güncel
İSTANBUL - Kartal Meydanı’nda on binlerce kişinin buluştuğu 1 Eylül Dünya Barış mitinginde kayyım atamalarına tepki yağdı. Barış taleplerinin de yükseldiği mitingde yapılan ortak açıklamada, “Ülkemizin gerçek sahipleri ve geleceğin temsilcileri emek ve demokrasi güçleri olarak, 31 Mart ve 23 Haziran’da gösterdiğimiz tek adam yönetimine karşı ortak demokrasi mücadelemizi daha da ilerden, daha da güçlü sürdüreceğiz. Oyumuza, irademize, ortak yaşama ve kardeşliğe sahip çıkacağız" denildi.
 
İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri’nin, Kartal Meydanı’nda “Kayyımlara karşı halkın iradesi” ve “Savaşa karşı barış” şiarlarıyla düzenlediği 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingi on binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum kuruluşunun da katıldığı mitinge Halkların Demokratik Kongresi(HDK) Eşszöcüsü Sedat Şenoğlu, Halkların Demokratik Partisi(HDP) ve Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) milletvekilleri ve CHP İstanbul İl Örgütü Başkanı Canan Kaftancıoğlu da katıldı.
 
 ‘Amed halkı yalnız değildir’ sloganları yankılandı
 
Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nin önünde bir araya gelerek gerçekleştirdikleri yürüyüşle alana giren on binler, “Amed halkı yalnız değildir”, “Van halkı yalnız değildir”, “Mardin halkı yalnız değildir” sloganları ile kayyım atanan kentlerle dayanışma mesajı verdi. “Kadın yaşam özgürlük”, “Kayyım kaç kaç kaç kadınlar geliyor” ve “Savaşa hayır” sloganları ile oluşturdukları “Mor kortej”de yürüyen kadınlar da, mor renkli ve “barış” yazılı fularlarla taleplerini ifade etti. 
 
‘Saray saltanatına hayır diyeceğiz’
 
Saygı duruşu ile başlayan mitingde ilk olarak 1 Eylül Tertip Komitesi halkı selamladı. Tertip Komitesi adına konuşan Atilla Özdoğan, “Savaşa inanılmaz bütçe ayrılıyor. Kürt’üyle Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, bütün ezilenler olarak birleşeceğiz. Saray saltanatına hayır diyeceğiz” dedi. 
 
Ahmet Türk: Savaşa karşı barışı örgütleyeceğiz
 
Ardından mitinge katılamayan yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün göndermiş olduğu mesajı HDP İstanbul Kadın Meclisi Sözcüsü Aysun Çeper okudu. Mesajda şu ifadeler yer aldı: “Bu gün çok istememe rağmen hakkımdaki davalar nedeniyle imza vermem gerektiği için aranızda bulunamıyorum. Bugün barış mücadelesi için alanlarda olan her birimiz biliyoruz ki barış, adalet, eşitlikle özgürlük gelecek. İradesine sahip çıkan, kayyımlara teslim etmeyen halkın kararlılığı, inadı, örgütlü duruşu ve mücadelesi ile gelecek. Hem ülkemizde hem de bölgemizde çatışma ve savaşa karşı barışı örgütleyeceğiz. Bu vesile ile 1 Eylül Dünya Barış Günü hepimize kutlu olsun.” 
 
Canan Kaftancıoğlu ‘Beyaz Tülbentli Anneler’ ile selamlaştı
 
Ahmet Türk’ün mesajının ardından Gölge Kültür Merkezi sanatçıları sahne aldı. Grubun söylediği şarkılar eşliğinde kitle halaya dururken alanda coşku doruğa çıktı. Bu sırada CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, alanda bulunan HDP’li kadınlar ve “Beyaz Tülbentli Anneler”in yanına giderek onlarla el sıkıştı.
 
Kurum temsilcilerinin halkı selamlaması ile devam eden mitingde ortak açıklamayı Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve yazar Orhan Alkaya okudu. Şebnem, zafer işareti yaparak, Alkaya ise sol elini yumruk yapıp havaya kaldırarak platforma çıktı.
 
Ortak metin şu şekilde:
 
"Bu ülkenin yurtseverleri, savaşa karşı barış diyen emekçiler, doğamıza,  suyumuza, havamıza, madenlerimize sahip çıkanlar, halkların kardeşliğin için, ortak vatan, eşit haklar mücadelesinde yer alanlar, kadın cinayetlerine, çocuk istismarına karşı direnen yürekli kadınlar, işi, ekmeği, geleceği için mücadele eden ezilen halklar, emekçiler, Nazi Almanya’sının 80 yıl önce Polonya’yı işgal ederek 2’nci Dünya Savaşı’nı başlatmasının yıldönümünde düzenlediğimiz 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingimize hoş geldiniz.
 
Barış bir çocuğun gördüğü düştür
 
Barış, bir çocuğun gördüğü en güzel düştür. Alman şair Bertold Brecht, savaş hakkında en kısa şiirini yazdı. ‘Savaş istiyoruz... En önce vuruldu bunu söyleyen.’ İki dünya savaşının kayıplarını, acılarını, tahribatını görmüş olan dünyamızda barış hala kazanılamadı. Barış sloganlarını duvarlara, defterlerine yazan gençlerimiz hala vurulur, gözaltını alınır. Savaş makinaları, hala milyonlarca insanı öldürmeye, yerinden, yurdundan etmeye devam ediyor. Libya’da, Suriye’de, Afganistan’da, Yemen’de yaşandığı gibi. Akdeniz, bir ölü deniz ve mülteci mezarlığına dönmüştür. 
 
AKP Kürt kazanımlarını tehdit olarak görüyor
 
Emeğimizi ve demokrasiyi savunmak için barış şarttır. AKP-Erdoğan iktidarının ‘milli güvenlik’ adına uyguladığı savaşçı ve yayılmacı politikalar, ülkemizi, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de ve Ortadoğu’nun tamamında emperyalistler arası paylaşım mücadelesinin bir parçası haline getirdi. Milli güvenliği, beka meselesi olarak gösteren AKP ve Erdoğan iktidarı, Suriye’de ve bölgede Kürt halkının kazanımlarını bir tehdit olarak görmekte, bunun üzerinden yürüttüğü milliyetçi, savaş ve çatışma yanlısı politikaları ile muhalefeti ve tüm toplumsal kesimleri susturmaya, yedeklemeye, ayrıştırmaya ve hizaya çekmeye uğraşıyor.
 
Krizin faturası yoksullara yansıyor
 
Ekonomik ve siyasi olarak sıkışan iktidar, savaş ve çatışma siyasetini tek adam rejimini sürdürmenin vazgeçilmez bir aracı olarak uyguluyor.  AKP’nin ve tek adam rejiminin savaş ve çözümsüzlük politikaları, silahlanma harcamalarında her yıl bütçeden ayrılan payda sürekli artışları getirmiş, emperyalist güçlerle ABD, Rusya ile girdiği rol kapma, kurtlar sofrasında pay kapma ilişkilerinde, Ortadoğu masasında yer edinme, Lozan Antlaşması’nın ilerisinde toprak kazanma hedefli yeni Osmanlıcı politikalar, ülkeyi giderek daha derin ekonomik krizlere sürüklemiştir. Bu ekonomik krizlerin ağır faturası ise tüm halkımıza,  yüksek enflasyon, sürekli zamlar, düşük ücretler, işsizlik, sefalet, yoksulluk olarak yansımaktadır. 
 
İşçilere sefalet dayatılıyor
 
Bölgede ve ülkemizde savaşın, silahların sesi, yoksulluğun, açlığın, işsizliğin, mülteci dramının, kadın cinayetlerinin sesini bastırmaktadır. Ülkenin gündemindeki ekonomik kriz arka plana atılarak, işsizlik ve sefaletin boyutu küçümsenmektedir. Bir merminin fiyatını tartıştırmakta, asgari ücretli, işçi ve kamu emekçilerinin sefalete mahkum edilmesi adeta meşrulaştırılmaktadır. Kadın cinayetleri giderek politik bir mahiyet kazanmıştır. Hükümet, işçilere ve kamu emekçilerine toplu pazarlık görüşmelerinde, yandaş ve sarı sendikalarla işbirliği içinde sefalet ücretini dayatmaktadır.
 
Doğayı yağmalıyorlar
 
AKP’nin,  tek adam yönetiminin savaş ve sömürü politikaları, ülkemizin tarihi ve doğal çevresini Kaz Dağları’nı, Murat Dağı, Hasankeyf, Munzur, Artvin, Kütahya’da altın arama amacıyla, ülkenin zenginlik kaynakları emperyalist güçlere peşkeş çekilmekte, yağmalattırılmaktadır.
 
7 Haziran 2015 seçimlerinden bugüne, girdiği tüm seçimlerde güç ve itibar kaybeden AKP, son 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde kaybettiği yerel yönetimlerle, ülke ekonomisinin yüzde 60’ına yakın bir gelirin kontrolünü yitirmiştir. İçerde demokratik hak ve özgürlüklerin gaspı, bölgede savaş çığırtkanlığı, sınıra askeri yığınak yapması bu nedenledir. Tek adam üzerine inşa edilen ve kuşkusuz bir sınıf egemenliği biçimi olan rejimin bekası için, artık seçimleri ve arızalı sonuçlarını ortadan kaldırmak stratejisini,  toplumu ve muhalefeti tarta tarta uygulamaktadır. Demokratik siyaset yapan seçilmişlere, barış çağrısı yapan akademisyenlere, KHK ile gayri hukuki olarak ihraç edilmiş aydınlar ve seçilmişlerin haklarının gaspı da bu yönetimin olağan, hak, hukuk, adalet tanımaz politikalarının bir diğer yönüdür. 
 
Seçimin faturasını Kürtlere kesti
 
AKP ve Erdoğan, 31 Mart- 23 Haziran seçimlerini kaybetmesinin faturasını, 3 büyük kentin belediyesine kayyım atayarak HDP’ye ve kendilerine oy vermeyen Kürtlere kesmiştir. Şimdi ise cepheyi daha da genişleterek seçimle kaybettiklerini, politik manevralarla geri almak istemektedir. Biliyoruz ki, bu yapılan sadece Diyarbakır, Mardin, Van halkının değil, hepimizin iradesine, seçme ve seçilme hakkına yönelik bir saldırıdır. 
 
Muhalefetin tutumu cesaretlendiriyor
 
Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediyelerine kayyım atanmasını tek adam rejiminin karakterini atlayarak izah edemeyiz. Halkın irade gaspı olan bu politika, bu yönetim tarzını meşrulaştırmaya hizmet etmektedir. AKP kendi içindeki bölünme ve yeni parti kurma çabalarını da bertaraf etmek için herkesi AKP’nin bekası için hizaya sokma çabasındadır. Şüphesiz muhalefetin kayyım atamalarına karşı tutumunu ‘sert sözlerle’ tepki göstermeye indirgemesi Erdoğan ve ekibini cesaretlendirmekte, İstanbul’a da göz kırpmakta, parmak sallamaktadır.
 
AKP miadını doldurmuştur
 
Tek adam yönetimine karşı olan toplumsal kesimlerin çok yönlü mücadelesi önümüzdeki süreçte hayati önem taşımaktadır. Ülkemizi savaş bataklığına sürükleyen,  savaş ve silahlanmanın faturasını, zamlar, düşük ücretler, işsizlik, sefalet olarak emekçilere kesen, ülkemizin doğasını, suyunu, madenlerini emperyalistlere rant için peşkeş çekenler, tüm bu politikalara karşı çıkan toplumun işçi, emekçi, kadın, çevreci kesimlerinin sesini boğmaya çalışan, kaybettiği seçimleri, hukuk dışı yollarla kayyım atamaları ile halkın iradesini gasp edenlerin izlediği politikalar, tek merkezlidir. Tek adam yönetimidir. Aynı politik merkezdir. AKP ve tek adam rejimi miadını doldurmuştur. Ancak, ömrünü baskı, yasak ve savaş politikaları ile uzatmaya çabalamaktadır.
 
Kardeşliğe sahip çıkacağız
 
Ülkemizin gerçek sahipleri ve geleceğin temsilcileri emek ve demokrasi güçleri olarak, 31 Mart ve 23 Haziran’da gösterdiğimiz tek adam yönetimine karşı ortak demokrasi mücadelemizi daha da ilerden, daha da güçlü sürdüreceğiz. Oyumuza, irademize, ortak yaşama ve kardeşliğe sahip çıkacağız. Barış ve demokrasiye, gerçekten emperyalizme karşı mücadeleyle ulaşılabilir. Ülkemizde ve bölgede barışın teminatı da, gerçek bir yurtseverliğin göstergesi de, Ortadoğu’ya emperyalist müdahaleye, bölgenin yağma ve talanına, içerde halklar ve emekçiler arasında ayrışma ve düşmanlık körükleyen siyasi anlayışı sürdüren tek adam yönetimine karşı mücadeleden geçer. 
 
Karanlıktan hep birlikte çıkacağız
 
Bugün İstanbul’daki emek, meslek örgütleri, sendikalar, siyasi partiler ve kurumlar, demokratik kitle örgütleri ve yöre derneklerinin bir araya gelmesiyle oluşan ‘İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’ olarak buradayız.  Bu birlikteliğimizi önümüzdeki günlerde, yüreği emekten, barıştan, demokrasiden yana atan herkesle el ele, omuz omuza, yan yana gelerek, genişleterek sürdüreceğiz. Biliyoruz ki, bu saldırıları hep birlikte olursak püskürtebiliriz. İnanıyoruz ki, bu karanlıktan hep birlikte çıkacağız. Tarih ve coğrafya şahidimizdir ki, bizim sesimiz yenilgi tanımaz.”
 
Açıklamanın ardından miting Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) sanatçısı Çiya'nın sahne alması ile son buldu.