Ayşegül Doğan: Eşit yurttaşlığı reddeden geleneksel devlet refleksi değişmeli
- 14:38 1 Aralık 2025
- Siyaset
ANKARA - Bütçe görüşmelerinde konuşan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Konsensüse varılmış bir Türkiye hâlâ neden patinaj yapıyor? Klasik, geleneksel, alışagelmiş, yerleşmiş bir devlet refleksi var. Esasen değişmesi gereken şey bu” dedi.
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu, 2026 Yılı Merkezi Bütçe Kanun Teklifi kapsamında Cumhurbaşkanlığı bütçesini görüşüyor. Burada Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın sunumunun ardından vekiller sırasıyla söz aldı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) adına söz alan Şırnex milletvekili ve parti sözcüsü Ayşegül Doğan sürece dair konuştu.
‘Halkı özne olarak kabul etmeyen zihniyetin ürünüdür’
Cumhurbaşkanlığı bütçesinde bahsedilen kalemlerin, bütçe özelinde toplumun gerçek ihtiyaçlarıyla örtüşmediğini söyleyen Ayşegül Doğan, “Esasında bu bütçe açısından baktığımızda toplumun en temel ihtiyacı olan eşit yurttaşlığa tekabül etmeyen tartışmalar ve onunla örtüşmeyen ne yazık ki bütçe kalemleri görüyoruz. Buna Cumhurbaşkanlığı bütçesi de dahil. Tüm bunların temelinde eşit yurttaşlığın, yani halkı doğrudan özne olarak kabul etmeyen bir zihniyetin varlığı olduğunu söyleyebiliriz. Hatta daha genel bir ifadeyle bunu Cumhuriyet’in en büyük yarası olarak da tarif etmemiz mümkün. Çünkü demokratik olmayan, katılımcı olmayan, şeffaf olmayan, adil olmayan, eşit üleştirilmeyen her şey sorgulanır” diye konuştu.
‘Sürecin temel ihtiyacı adalet, hukuk, demokrasi’
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin bütçeye de yansıması gerektiğini ifade eden Ayşegül Doğan, “Şimdi, eğer bir hukuk devletinden bahsedebilseydik; eğer demokrasinin gerçek anlamıyla işler hâlinden söz edebilseydik bugün burada biz de bu başlıkları bu şekilde değil, bu demokratik hâli nasıl daha da güçlendirebiliriz diye tartışırdık. Oysa böyle tartışamıyoruz. Bir yandan DEM Parti olarak Barış ve Demokratik Toplum Süreci olarak adlandırıyoruz. Yepyeni bir sürecin içinden geçiyoruz ve bu sürecin temel ihtiyacı adalet, hukuk. Bu sürecin temel ihtiyacı demokrasi. Bu sürecin yeni bir dile ihtiyacı var. Yeni bir yönteme ihtiyacı var. Bu dilin uygulamalarda görünür hâle gelmesine ihtiyacı var. Bu dilin bütçeye yansımasına da ihtiyacı var” sözlerini kullandı.
‘Konsensüse varılmış bir Türkiye hâlâ neden patinaj yapıyor’
“Bu dil değiştiğinde ve bu yöntem değiştiğinde biz daha adil bir bütçeden de bahsedebileceğiz” diyen Ayşegül Doğan, “Ekonomi ve demokrasi dengesini daha adil bir biçimde kurabilecek bu ülke. Yıllardır bu konuda çeşitli çabalar harcanıyor. Pek çok süreç geçirdik. Neticede dönüp dolaşıp geldiğimiz yer; yeniden konuşma ihtiyacımız. İktidarından muhalefetine hepimiz bu ihtiyaca dikkat çekiyoruz. Yine iktidarından muhalefetine toplumun temel ihtiyacı bugün hak, hukuk, adalet ve demokrasi. Tüm bu konularda konsensüse varılmış bir Türkiye hâlâ daha neden aynı yerde patinaj yapıyor?” diye Cumhurbaşkanı Yardımcısı’na sordu.
‘Eşit yurttaşlığı reddeden bir geleneksel devlet refleksi’
Devamında ise Ayşegül Doğan şunları belirtti: “Klasik, geleneksel, alışagelmiş, yerleşmiş bir devlet refleksi var. Esasen değişmesi gereken şey bu. Çünkü bu geleneksel devlet refleksi; eşit yurttaşlığı kabul etmeyen, reddeden, bu ülkede yaşayan farklı kimlikleri, farklı inançları yok sayan bir devlet refleksi. Ve Cumhuriyet’in temel yarası olarak tanımladığımız bu demokratikleşememe hâlinin de kaynağı buradan geliyor. Şimdi ben ayağımın tozuyla Şırnak’tan geldim, Cizre’den geldim. Kimileri şöyle tarif ediyor: Devletin geleneksel kodları, değişmeyen kodları. Ama ben bu ‘eşit hissetmeme’ hâlini biraz açmak istiyorum. Yalnızca Kürtler değil, bu ülkede kendilerini eşit yurttaş olarak hissetmeyenler. Bugün bu bütçesinin öznesi olmayan kadınlar, çocuklar, işçiler, işli-işsizler, emekliler, asgari ücretliler, açlık sınırının altında yaşayanlar da bu ülkede eşit yurttaş olarak hissetmiyorlar.
Şırnak’ta yok sayılmaya çalışıldık
Şimdi Cizre’ye Şırnak Valiliği, İlçe Kaymakamlığı ve Şırnak Üniversitesi’nin davetiyle Sayın Mesut Barzani geldi. Dün değil, önceki gün Cizre’deydi kendisi. Ve bu organizasyon 4. Uluslararası Melaye Ciziri Sempozyumu adıyla yapılmıştı. Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarından Gülşen Orhan Hanımefendi de oradaydı. İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu da oradaydı. Tabii ki Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili, bir milletvekili var biliyorsunuz Şırnak’ta; o da oradaydı. Ben hem partimizin sözcüsü hem de ilin vekili olarak diğer iki milletvekili arkadaşımız ve Şırnak il eşbaşkanlarımızla birlikte oradaydım. Ve bakınız, biz bu organizasyonda yok sayılmaya çalışıldık. Biz Cizre’de yüzde 90 oy alıyoruz. Tüm engellemelere, baskılara, yok saymalara rağmen yıllardır bu böyle. Şırnak genelinde birinci partiyiz. Üç milletvekilimiz var. Belediye eşbaşkanlarımız var. Kentin belediye eşbaşkanları var.
Hiç kimse bu süreçten farklı bir güç devşirmeye çalışarak süreci araçsallaştırmamalı
Takdir edersiniz ki Sayın Barzani’nin Cizre’ye gelmesi tarihsel açıdan da, süreç açısından da çok büyük bir önem taşıyor. Bize dil uyarısı yapanlar; ‘üstenci olmayın, ayrılıkçı dil kullanmayın, yapıcı bir diliniz olsun, yıkıcı olmayın, zafer dili kullanmayın’ diyenler aynı özeni göstermeliler. Aynı ciddiyetle, aynı sorumlulukla yaklaşmalılar. Bu kritik eşik yalnızca bize sorumluluk yüklemiyor, muhalefete de yüklüyor, iktidar partisine de yüklüyor. Bunu hiçbir siyasi partinin kendi gücünü tahkim edeceği bir alana dönüştürmeyeceğimiz bir hassasiyetle yaklaşmamız gerekiyor. Ve hiç kimse bu süreçten farklı bir güç devşirmeye çalışarak süreci araçsallaştırmamalı.
‘Bir şiddet eğilimi ile karşı karşıya kalıyoruz’
“Bu Melaye Ciziri adıyla yapılan sempozyumda Melaye Ciziri büyük bir âlim biliyorsunuz. Sayın Barzani, Sayın Cumhurbaşkanı’na ve Sayın Öcalan’a teşekkür ettiği konuşmasında, barış süreci için ve desteğe hazır olduklarını ifade ettiği konuşmasında Melaye Ciziri’den alıntıyla başladı ve dedi ki: ‘Melaye Ciziri adalet aşığıdır, hak yolu aşığıdır. Adalet herkes için ayrımsız bir biçimde uygulanmalı.’ Pek çok medya kuruluşunda orada yaşananlar farklı şekilde lanse edilmiş. Hatta birinde ‘DEM Sözcüsü Emniyet Müdürü’nü tehdit etti’ diye başlık gördüm az önce. Böyle bir şey söz konusu değil. Ancak şöyle bir şey söz konusu: Biz Şırnak genelinde ve Cizre özelinde anlamlandıramadığımız bir sertlikle, bir şiddet eğilimi ile karşı karşıya kalıyoruz.
Buradan bir güç devşirmeye çalışmıyoruz
Ne yazık ki orada seçilmiş-seçilmemiş DEM Partililere dönük böyle bir tutum söz konusu. Mesela taziye evleri, camiler kapatılıyor bazı cenazelerin namazı kılınmasın diye. Hiç fark etmez Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı; nice Türk-Kürt genci toprağa düştü bu ülkede. Ve bizim meselemiz hiç kimsenin artık hayatından olmaması. Can meselesi; hayat kurtarmak istiyoruz. Biz bunu bir siyasi çıkar olarak görmüyoruz. Buradan bir güç devşirmeye çalışmıyoruz.
Hepimiz aynı hassasiyetle yaklaşmalıyız’
Ama insanoğluna yaraşmayan, yakışmayan muameleyi de kabul etmiyoruz. Bizim bütün hayatımız onur ve haysiyet mücadelesi. Kimseyi tehdit etmedik ama kimsenin bizi yok saymasına, bizi tehdit etmesine, bize şiddetle yanıt vermesine izin vermemeliyiz. Şırnak’a dikkat çekiyorum Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. 2013’ü de hatırlatarak dikkat çekiyorum. 2013-2015 yıllarını ve akabinde yaşananları hatırlatarak dikkat çekiyorum. Orada ne olduğunu anlamaya çalışmak, bulmaya çalışmak, sorumlulukları açığa çıkarmak hepimizin görevi. Geçmişten eğer ders çıkaracaksak işte buralardan başlamamız gerekiyor. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: ‘Niyet hayır, akıbet hayır. Bu düsturla yola çıktık’ diyor. Eğer sonuçta kazanan Türkiye ve bölge halkları olacaksa hepimiz aynı hassasiyetle yaklaşmalıyız.”







