'Sosyoekonomik koşulların çökmesi salgınları tetikledi'
- 09:03 24 Ocak 2020
- Sağlık/Spor
Habibe Eren
ANKARA - Türkiye’nin belirli bölgelerinde baş gösteren uyuz ve domuz gribi salgınlarına dair Sağlık Bakanlığı’nın hiçbir önlem almadığını ve Türkiye’ye aşı dahi getirilmediğini belirten Dr. Filiz Ünal, salgınların artmasının nedenlerinden birinin de sosyoekonomik koşulların çökmesi olduğunu vurguladı.
Son haftalarda Türkiye’nin belirli bölgelerinde uyuz ve domuz gribi salgınları baş göstermeye başladı. Özellikle son 1 haftadır İnfluenza A/ H1N1 (domuz gribi) salgını tanısı koyulan vakalarda ciddi artış var. Geçen haftalarda İstanbul Beylikdüzü'nde üst solunum yolu enfeksiyonu, ateş, bulantı, kusma gibi şikayetlerle evlerinde tedavi gören 2 ve 4 yaşındaki 2 çocuğun yaşamını yitirmesinin ardından Ordu’da bir kişi aynı virüsten dolayı yaşamını yitirdi. Yurt genelinde geçtiğimiz yıllara oranla hastanelere yapılan 'uyuz vakası' başvurularında da büyük artış gözlemlendi. Hastalığın salgın haline dönüştüğünü belirten uzmanlar, yapılması gerekenler konusunda vatandaşları uyardı. Yine Türkiye’de daha önce görülme sıklığı neredeyse sıfıra inen kızamık hastalığı da birçok yerde görülmeye başlandı.
Türk Tabipler Birliği (TTB) Aile Hekimliği Kolu Başkanı Dr. Filiz Ünal, son aylarda ciddi artış gösteren uyuz, domuz gribi ve kızamık salgınına ilişkin bilgi verirken, buna karşı hangi önlemlerin alınması gerektiğini anlattı.
‘Türkiye’ye aşı bile gelmedi’
Salgınlarda yaşanan artış da iklim krizinin etkili olduğunu belirten Filiz, özellikle savaşların devam ettiği çatışmalı bölgelerde enfeksiyon oranında ciddi artış yaşandığını dile getirdi. İklim krizinin son dönemlerde sadece sınırlı bir bölgeyi değil bütün dünyayı tehdit ettiğini vurgulayan Filiz, “Hep beraber bunu konuşuruz. Savaş bölgelerinde kullanılan her bomba buraya da rüzgarla taşınıyor ve biz bunlardan zehirleniyoruz. Türkiye’nin yanı başında her gün bombalar patlıyor. Savaşın getirdiği faturayı çekiyoruz. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bu konuda tedbir alınması gerektiğini söylüyor ama Türkiye bu konuda hiç bir tedbir almadı. Türkiye’ye aşı bile gelmedi, sağlık personelleri bile aşılanmadı” dedi.
‘Hiç görülmeyen kızamık vakası 2019 yılında 2 bin 66 vaka oldu’
Virüsleri ve salgını en fazla sağlık personelinin taşıdığına vurgu yapan Filiz, “2017 yılından beri Türkiye’de kızamık salgını olabileceği söyleniyordu. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre Türkiye'de 2017 yılında 69 kızamık vakası vardı. Suriye’de 2012 yılında savaş patlamadan önce Türkiye’de neredeyse kızamık eradike (yok etmek) edilmişti. Bir vaka bile gözükmüyordu. Suriye ha keza çocukları aşılamıştı, eradike etmişti. Ama savaş ve hızlı göçler nedeniyle 69 kızamık vakası görüldü. Bu sayı 2018 yılında 510 kişiye çıktı. TTB’nin tüm uyarılarına rağmen tedbirler alınmadı ve 2019’un ilk ayında 5 kat artarak 2 bin 66 vaka oldu” diye konuştu.
Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın alması gereken tedbirlerin hiçbirisini almadığını belirten Filiz, kızamığın gittikçe arttığını ifade etti. Filiz, “Kızamıktan ölen çocuklar var. Hastanelerde önlem alınmamakta ve halkı uyarmamakta ısrar ediliyor" ifadelerini kullandı.
‘Aile hekimine kayıtlı olmayan çocuklar var’
Grip salgınının gebeler ve bebekler için çok tehlikeli olduğunu ancak yine Sağlık Bakanlığı tarafından bir uyarı yapılmadığının altını çizen Filiz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bütünüyle baktığımızda Türkiye’de ‘Birinci Basamak Sağlık Hizmeti’nde çok ciddi bir sorun ve bilinmezlik var. Hâlbuki koruyucu tedbirler ilk önce bilgi ile başlar. Diyelim ki bir bölgede kızamık salgını gördük dokuz aylık bebekler de dahil aşılayalım. Bu yazı sağlık ocaklarına geldi. Dokuz aylık bebekleri aşılıyoruz ama alanlar belirli değil. Bu alanlar belirlense çocukların sadece aşılanması değil başka tedbirlerin de alınması gerekecek. Örneğin aşıyı reddeden aileler var. Bunların çocukları okula gidip gelmeye devam ediyor. Hiç Aile Hekimine başvurmamış ve hekimliğe kayıtlı olmayan çocuklar var. Ve bizim aşılama oranlarımız düşük. Bilim insanları olarak zaten bu durumu bekliyorduk. Bu salgını bekliyorsak alınması gereken tedbirleri alıyor muyuz diye sormak lazım. Ne kızamıkta ne gripte herhangi bir tedbir almıyoruz.”
‘Salgını organize eden bir yapı yok’
Şu anda birinci ve ikinci basamak diye adlandırılan koruyucu sağlık hizmetlerinin olmadığına dikkat çeken Filiz, “Urfa’da kızamık salgını çıktığında 'sağlık personeli dahil aşı yapın' deniliyor ama bu ne zaman söyleniyor, sağlık personeli kızamık olduğu zaman. Bu tedbirlerin zaten kızamık olmadan alınması gerekiyor. Ne kadarlık bir bölge? Urfa ile sınırlı kalması yeterli mi? Diyarbakır’ı da Antep’i de kapsamalı mı? Sorularının cevabı yok. O bölgedeki salgını organize eden bir yapımız yok. Strateji belirlemede sıkıntı çekiyoruz” diye konuştu.
‘Menenjit de tek vaka bile olsa Bakanlık harekete geçmeli’
Geçen haftalarda Muş’ta iki çocuğun menenjit sonucu yaşamını yitirmesi ve hastanelerin karantinaya alınması iddialarına değinen Filiz, “Menenjit durumunda bir vaka bile görülürse salgın kabul edilir. Çünkü çok hızlı yayılır ve tehlikelidir. O yüzden menenjit salgınında bir vakada bile Sağlık Bakanlığı harekete geçmeli, tedbir almalı. Aşılama oranları düşük. Bize kayıtlı olmayan nüfuslar var, okul aşılarında kaçaklarımız var, göçmenler var, aşı reddi olan aileler var. O zaman bunların tümünü topladığımızda kızamık salgınını bekliyoruz. Grip için zaten hiç aşı gelmedi çok ciddi bir salgın var. Tüm tedbirler bulunduğu bölgeye ve coğrafi özelliklerine göre bir strateji olarak belirlenmeli ve bu stratejinin içerisinde birinci ve ikinci basamak birlikte çalışmalı” ifadelerini kullandı.
‘Bu yayılma risk gruplarında ölümle sonuçlanabilir’
Özellikle domuz gribi için riskli grupların gebeler ve yeni doğan bebekler olduğunu söyleyen Filiz, riskli gruplara dair alınması gereken tedbirlere ilişkin şunları söyledi: “Benim baktığım bir bebek domuz gribi şüphesi ile hastaneye yatırıldı. Virüs tespit edilemedi ama çok büyük ihtimalle bu virüs neden oldu. Her hekimin baktığı böyle birkaç vaka var. Yeni doğan bebekler, gebeler, yaşılar; yaşlıların içinde diyabeti ve akciğer problemi olanlar bu virüsü taşıdığı andan itibaren ölümle burun burunalar. Risk grubundakilerin Eylül ayında aşılanması gerekiyordu. Salgın yayılacaktır. Bu yayılma riskli gruplarda ölümle sonuçlanabilir. Derhal tedbir alınması gerekiyor ama dediğim gibi aşılama iki ay önce yapılmalıydı çünkü aşı iki ay sonra koruyor.”
‘Urfa’da alınacak tedbirler ile Ankara’da alınacaklar aynı değil’
Salgınların devam ettiğini ve bu nedenle daha dikkatli olunması gerektiğinin kaydeden Filiz, hangi bölgede ne kadar vaka varsa bunlardan kaçı riskliyse hekimlerle, sağlık personeli ile beraber çalışılması ve strateji geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Filiz, “Kızamık için ayrı, menenjit için ayrı, kuş gribi ve domuz gribi için bölgeler arası farklar üzerinde durmalı. Yani Urfa’da alınacak tedbirlerle Ankara’da alınacak tedbirler aynı değil. Urfa’da hem göç fazla hem hane içinde yaşayan insan sayısı fazla, daha az aşı var ve sosyoekonomik durum daha kötü” dedi.
‘Sosyoekonomik koşullar salgının artmasını tetikledi’
Uyuz salgınından dolayı kendilerine ciddi başvurular söz konusu olduğunu aktaran Filiz, uyuz salgının yaşam koşullarının kötü olması ile ilgili olduğunu söyledi. Filiz, şöyle konuştu: “Tamamen banyo, beslenme, evin nem alması gibi koşullarla ilgilidir. Bu da gösteriyor ki sosyoekonomik koşullarda ülkede büyük bir çökme var. Bu çökmenin belirtisi olarak da bu salgınlar arttı. Bilimsel olarak alınacak tedbirler var ama eğer insanların iyi koşullarda yaşamasını sağlayamasanız, iyi beslenmesini sağlayamazsınız bu enfeksiyonlar gittikçe aratacaktır. Bu aslında Türkiye ve bütün bir topluma uyarıdır. Hem sağlığın sosyal belirleyicileri hem de tıbbı sağlık belirleyicilerinin en üst düzeyde tedbirleri alması gerekiyor.”