Yasakları sesi ile delen kadın: Ayşe Şan’ın ardından…
- 09:18 17 Aralık 2017
- Portre
HABER MERKEZİ - Ayşe Şan’ın sürgün, hasret, baskı, acı ve mücadele ile geçen yaşamı son bulalı 21 yıl oldu. Ne erkek egemen sistemin ne de yasakların teslim alamadığı Ayşe’nin isyankar ve naif ruhu, hala müzik yapan kadınların yollarını aydınlatıyor.
Sözlü gelenekten gelen Kürt müziğinin kaynağı ve taşıyıcısı olan dengbejlik, kültürel soykırım politikalarına inat yaşamaya ve yaşatılmaya devam ediyor. Bir de bu kültürün temsili olmuş, ölünün ardından yıllar geçmesine rağmen hala hafızalarda ve yüreklerde canlılığını koruyan kadınlar var… Günümüz dengbejlerinin de yol gösterici saydığı Ayşe Şan’ın yaşamını yitirişinin üzerinden 21 yıl geçti. 1938 yılında Diyarbakır’da sözün ve müziğin içinde başlayan yaşamı, 18 Aralık 1996’da İzmir’de son bulan Ayşe’den geriye unutulmaz eserler ve sanat uğruna sürgünde geçen mücadele dolu bir yaşamın izleri kaldı.
Müziğe ilgisi henüz çocuk yaşta başladı
1940’ların Diyarbakır’ında dengbêj divanlarının kurulduğu bir evde henüz çocuk yaşta müziğe ilgili oluşan Ayşe, kadınlar arasında ilahiler söyleyerek başladı sanat yaşamına. Dönemin feodal ve ataerkil koşulları Ayşe’nin dudakları arasından süzülen büyülü sesi susturmak istiyordu. Bu yüzden Ayşe’nin ilk çetin mücadelesi yaşadığı topluma karşı oldu. Sanatını icra etmek için Diyarbakır’dan ayrılmak zorunda kalan Ayşe, bundan sonraki yaşamını bir nevi sürgünde geçirecekti.
Türkçe söylemek zorunda kaldı
Eyşana Kurd, Eyşe Xan, Eyşana Eli gibi isimler de kullanarak klamlarını söylemeye devam eden Ayşe, ilkin Antep’e yerleşti. Diyarbakır’da “kadın şarkı söyleyemez’” anlayışı Antep’te ise yerini “Kürtçe şarkı söyleyemezsin” anlayışına bırakmıştı. Bundan kaynaklı Ayşe, iki yıl boyunca bir radyoda eserlerini Türkçe seslendirmek zorunda kaldı.
Sürgünde geçen bir yaşam
1963 yılında ekonomik sorunlardan kaynaklı İstanbul’un yolunu tutan Ayşe, burada sesini çok daha geniş çevrelere duyurma imkanı bulur. “Ez Xezalım” isimli parçası ile büyük bir başarı elde eden Ayşe, Türkçe ve Kürtçe eserlerden oluşan ilk kasetini de yine bu dönem çıkarır. Fakat, Ayşe’nin ilk olarak Diyarbakır’da maruz bırakıldığı feodal baskı İstanbul’da yerini sistematik bir devlet baskısına dönüştürür. Kürtçe’ye konulan yasakları kadife sesi ile delerek cesaretin çığlığını yükselten Ayşe baskılardan dolayı yeniden göç etmek zorunda kalır. Bu kez rota Almanya’dır.
Bir umut ile geri döndüğü İstanbul yine haya kırıklığı yarattı
Burada sanat mücadelesini sürdürmeye çalıştığı esnada 18 aylık kızı Şahnaz’ın yaşamanı yitirmesiyle derinden sarsılan Ayşe, “Qederê” adlı parçası bu yıllarda yazar. Aradan geçen yılların ardından değişim umudu ile İstanbul’a dönen Ayşe, bir kez daha hayal kırıklığına uğrar. Baskı ve tehditlerin azalmadığını gören Ayşe’yi bu kez çocukları da yalnız bırakmıştır. Bunun üzerine Ayşe, 1979 yılında Bağdat’ın yolunu tutar.
Bağdat’ın Sesi Radyosu’nda Eyşana Eli adıyla sesini duyurmaya başlayan Ayşe, dönemin Hewler Valisi’nin daveti üzerine Hewler’e gider. Hewler’de sayısız konser veren Ayşe, maruz bırakıldığı baskılara ve yalnızlığa inat sanatını icra etmekten vazgeçmez.
‘Taçsız kraliçe’
Yıllar geçmesine geçer ama Ayşe’nin Diyarbakır’dan çıkma sebebi olan feodal zihniyet değişmez. Bir kadın olarak stran söylemesine katlanamayan akrabaları ve kardeşleri yüzünden bir daha doğduğu kente gidemeyen Ayşe, sürgün ve mücadele dolu yaşamının ardından “taçsız kraliçe” unvanını alır.
Hala sürgünde…
1938 yılında dengbej divanlarının kurulduğu bir evde başlayan yaşamı 18 Aralık 1996 yılında İzmir’de son bulan Ayşe, özünü aldığı topraklara gömülmek isteniyordu. Vasiyeti yerine getirilmeyen Ayşe, hala sürgünde…
Hikayesi kadınlara güç vermeye devam ediyor
Sanat yapabilmek adına erkek egemen zihniyete, Kürtçe sanat yapabilmek adına da devlete karşı gelen Ayşe, kimilerine göre bunun bedelini yalnız kalarak ödedi. Yüreğindeki acıları sesindeki tını ile yansıtan Ayşe’nin mücadelesi, eserleri ve yaşam hikayesi birçok kadına güç ve ilham vermeye devam ediyor.