Kazanmanın hakikati direnişin politiği
- 11:43 25 Nisan 2018
- Kadının Kaleminden
Haziran, beklenmedik bir anda yapılan seçimin takvimi değildir sadece. Beklenmedik bir anda gürleyen isyanın, beklenmedik bir anda gülümseyen zaferin, beklenmedik bir anda işçi tulumuna bürünüp tarih yazan umudun ilkyazıdır.
Figen Yüksekdağ
Son zamanlarda siyaset gündemi 2019'a gün saymak ve ölüm-cenaze saymak arasında gidip geliyordu. Saray'ın mutlak bekası için, bütün muhalefeti susturarak ya da ağır saldırılar altında savunmaya iterek gündemi belirleyenler, şimdi yine kendi belirledikleri seçimin peşinden sürüklemeye karar verdiler toplumu. İlk bakışta gücün belirleyiciliği gibi görünüyor. "Ol" deyince olduran hegemonların kudreti! Bir gece ansızın savaş çıkarıp "Hadi Afrin'e, Kızılelma'ya" diyebilir, bir gün aniden "Aslında seçime gidecektik, yürüyün sandıklara" komutu verebilirler.
Topluma ölüm saydırıp, ölümü alkışlatıp, sıtma yerine kendi illetli varlıklarına razı edebilirler. Evet, ilk bakışta durum böyle. Ama eğer, gözünüzü kaçırmayıp bakmaya devam ederseniz; tutuldukları iktidar illetinin onları ne kadar zayıf düşürdüğünü, en parlak güç gösterileri yaparken bile kırılma fobisinden kurtulamadıklarını, aşırı öfke ve takıntıya saplandıklarını, bütün siyasi, ekonomik sermayeyi tüketip duvara dayandıklarını bilmenin anksiyete haliyle nasıl gelecek kaygısına gark olduklarını görürsünüz.
Elbette bu durum yeni oluşmadı. AKP-Saray iktidarının yaşanan siyasi krizi günübirlik yöntemlerle ve açık, arsız zora, darbe-faşizm silahına sarılarak bastıracağını sanması, krizini daha da derinleştirdi. Bu yanıyla bugün merkez siyaset alanında yaşanan genel kriz, özel anlamda AKP-Saray-MHP krizidir. Türkiye tarihinde çok çeşitli dönemlerde siyasi yönetme krizi yaşandı. Devletin yapısal demokratik dönüşüm sorunlarıyla ilgili kriz ve kaos, iç siyasetten eksik olmadı. Ama bu kez ilk defa yapısal kriz bir siyasi parti ve onun uzantısıyla özdeşleşiyor, merkezleşiyor.
Mevcut iktidarın krizden kurtulma, ikbalini güvenceleme sorununun, devletin-milletin beka sorunuyla özdeşleştirilmesi de bir yanıyla bu durumdan kaynaklanıyor. AKP-Saray iktidarının kriziyle devletin yapısal krizinin iç içe geçtiği, birbirini derinleştirdiği böylesi koşullarda buldukları varoluş formülü, mevcut devlet yapısını daha da merkezileştirmek, tekçileştirmek, faşist kurumsallaşmayı restore ederek miadını uzatmak anlamına gelen başkanlık sistemi-rejimi oldu. Uzun süredir hazırlığı yapılan, uğruna savaşlar çıkarılıp kan dökülen, darbe yapılan bu rejim değişikliği süreci, şimdi uzatmaları oynamadan sonuca vardırılmak isteniyor. Artık uzatmalara mecali kalmayan oyun kurucular, tez elden seçime gidip durumu kurtarma telaşındalar.
Siyasetin nabzını biraz olsun tutanlar, zaten erken seçim, baskın seçim planlarını biliyordu. Ama 24 Haziran, daha çok "kaçkın seçim" adını hak ediyor. Seçim kararı alınmadan üç gün önceye kadar, erken seçim tartışmalarına tevessül eden AKP'lileri fırçalayan Erdoğan, üç gün sonra Bahçeli'nin düdüğü üflemesiyle 2018 sonbaharını, hatta MHP'nin Ağustos vadesini beklemeden seçim yörüngesine kilitlendi. Seçim sandıkları ve atmosferi yine AKP-Saray iktidarının kaçış limanı oldu böylece. Türkiye tarihinde, dört yıl içerisinde beş kez seçim yapan iktidar olarak ayrıcalıklı bir yer edindiklerini de söylemek lazım. Bu ayrıcalığın onlara istedikleri zaman sandıklarla, seçim sistemiyle oynama hakkını verdiğini düşünüyorlar ve son yıllarda da böyle yapıyorlar. Bu kadar çok seçime-sandıklara gitmek, faşizmsiz, OHAL'siz, savaşsız bir ortamda olsaydı ve halkın siyasete katılım kriteri olarak benimsenseydi, demokrasi göstergesi sayılabilirdi. Ama bizim memlekette sık sık kurulan sandıklar, iktidarın yönetme krizinin göstergesi, baskı ve dikta düzeninin sigortası, koruyucu kalkanı olmuş durumda. Her tür faşizmi uyguluyor, bütün yerel ve evrensel yasaları, kriterleri istediği gibi kırıp döküyor, sonra bir sandık kurup bütün suçları, kirli çamaşırları temizliyorsun. Bugün de iktidarın suçları, kirli çamaşırları öyle birikti ki, bunları sandığa atıp kurtulmadan yürümeye takati yok. Bir süredir zaten adı konulmamış bir seçim kampanyası yürütüyorlardı. Ama bu kampanyayı bir çatlak ve enerji çökmesi olmadan, ateşledikleri yeni ve daha büyük krizler patlamadan, sonbahara kadar olsun götürme şansları yoktu. Hem kendi sıkışmışlıklarını aşmak hem de muhalefeti zaman sınırıyla sıkıştırmak için sandık manevrasını yaptılar.
Şimdi asıl önemli olan, AKP-Saray-MHP koalisyonunun manevralarını boşa çıkaracak bir hareket ve konumlanıştır elbette. Ortada halklar, devrim ve demokrasi güçlerinin lehine reel olanaklar kalmadığına göre, önümüzdeki yaz, bunu yaratmak için iyi bir mevsimdir. Açık ki bugün reel politik sınırları görüp kabuğuna çekilen, zora-zorluklara teslim olup yaratıcı enerjisini ve iradesini yitiren ya da tavsatan hiçbir gücün, bırakalım kazanmayı, yaşama şansı yoktur. Tam da bu ağır kuşatılmışlık, adaletsizlik, vicdansızlık ve kaba güçten başka yönetme ayrıcalığı kalmamış gayrimeşruluk karşısında, yaratma ve kazanma hakikatini büyütmek zorundayız. Yaşamsal olan budur; birileri koca bir toplumu öldürmeye bilenmiş, kilitlenmişken, yaralı toplumsal yaşam fonksiyonlarını ayağa dikmenin yolu, tarih boyunca olduğu gibi bugün de buradan geçiyor. Bütün rasyonel siyasi kalıpların dağılıp parçalandığı bir gerçeklik içinde yaşamı kazanmak, direnmenin politiğini esas alan bir çizgiyi gerektiriyor. Belli anlarda parlayıp sönen ya da genel-reel siyasi söylem ve eylem arasında sıradanlaşan tepkilerin, direnişin politiğini yaratmaya yetmediği ortada. Sorun ve çözüm inisiyatiflerinde darlık, yüzeysellik, günü kurtarma eğilimi, cüretli çıkışlar yapamama hali de var olan direniş dinamiklerini doğru politize edemiyor, durumu değiştirme, sonucu belirleme gücü yaratamıyor. Muhalefetin bu patinaj durumu, iktidarın elindeki başlıca koza dönüşüyor.
24 Haziran'daki seçime giderken, patinaj durumundan çıkıp, bu koz iktidarın elinden alındığında her şey çok radikal olarak değişir. Mesele muhalefet güçlerinin tekçi AKP-Saray iktidarı karşısında sadece "Hayır" diyerek birleşmesinde değil, sonuç alma konusunda hiç değilse asgari bir kararlılığa sahip olmasındadır. Anayasa referandumu sürecinde bu kararlılığa sahip olmamanın, burada ortaklaşamamanın sonuçlarını gördük. Gerçekte kazanılmış bir seçim ama sandıkta kaybedilmiş bir politik muharebeyle baş başa kaldı bütün "Hayır" cephesi. İktidar, elindeki güç ve olanakları sandıklara ahlaksız müdahale için kullanarak formel olarak kazandı; ama muhalefet ve antifaşist demokrasi ekseni, elindeki en önemli güç ve olanağı, haklılık ve meşru direniş tasarrufunu kullanamadı. Bugün de benzer bir durumla karşı karşıya kalmak en önemli risktir. Bu nedenle adaylıklardan, ittifaklardan öte bir kez daha böyle bir duruma izin vermeme hedef açıklığı ve kararlılığı olmalı.
Yani, önümüzdeki seçimin kritik birinci halkası, toplumu faşizme karşı özgürleştirecek, özgüven kazandıracak bir harekete lokomotif olmak; ikincisi ise iktidarın sandıklara yapacağı operasyona ve seçim ertesine hazırlıklı olmaktır. Eğer OHAL'e, süper eşitsiz koşullarda, YSK ve seçim kurullarının iktidar tekeline alınması koşullarında seçime giriliyorsa, geçerli bir nedenimizin olması gerekir. Bütün bunlara rağmen kazanma iddiasını büyütmek, mücadelecilik çıtasını yükseltmek temel gerekçemizdir. Özgürlük, emek ve demokrasi güçlerinin seçimlere katılımı, asıl anlamını burada bulabilir. Sadece bu hareket tarzıyla, kaçkın seçim ve arsız faşizm uygulamalarının onaylanması, kabullenilmesi riski ortadan kaldırılabilir.
Sonuçta 2018 Haziran seçimleri, halklarımız ve tüm demokrasi, özgürlük, barış güçleri için bir politik direniş seçimidir. Kazanma iddia ve hakikati de direnişin politiğinin her meşru biçimde ve zeminde yayılıp büyütülmesi üzerinde yükselebilir.
Seçim start anından seçim sonrasına, yani sınırını iktidarın değil halk güçlerinin belirlediği an'a kadar devam edecek birleşik demokratik kitle seferberliği, sonuç alma iradesiyle bugün AKP-Saray-MHP iktidarının yol açtığı bütün belirsizliği, kısırlığı, savaşı, krizi, darbeyi süpürüp atabilir. Yeni bir durum yaratabilir. Şüphesiz ki, politikada yeni bir durum belirlemede, eşik atlama mücadelesinde HDP ve bileşenleri tayin edici rol oynayacaktır. Seçim-sandık mengenesine sıkıştırılamayan toplumun tarihsel hayati ihtiyacının kadın, emek, doğa, özgürlük merkezli yeni bir yaşam, yeni bir politika olduğunu bilen ve bunun kazanılması için verdiği mücadele içinde sağlamlaşan bir parti ve birikim olarak Haziran seçimlerinin belirleyici partisidir. Hepsinden önemlisi HDP, en zor ve imkânsız denilen koşullarda kazanmanın mümkün olduğuna kanıttır.
Şimdi de her zaman yaptığımız şeyi daha iyi yapacağız sadece: Direnmenin daha iyisini, inanmanın daha iyisini, haklılığımıza ve halklarımıza güvenmenin daha iyisini, çalışmanın üretmenin daha iyisini... 8 Mart, Newroz, 1 Mayıs meydanlarından direnç ve kararlılık toplayarak OHAL'i boşa çıkaran, saldırıları, ambargoları aşan bir toplumsal harekete ulaşmak mümkün. Çünkü Haziran'da her şey mümkündür. Haziran, beklenmedik bir anda yapılan seçimin takvimi değildir sadece. Beklenmedik bir anda gürleyen isyanın, beklenmedik bir anda gülümseyen zaferin, beklenmedik bir anda işçi tulumuna bürünüp tarih yazan umudun ilkyazıdır.
Evet, Gezi'siyle, 7'siyle, 15-16'sıyla Haziran'ı severiz. Haziran da bizleri sever. Direniş ve zaferin ruhunu, hareketini, bütün kahrı-cefasıyla, bütün rengi-coşkusuyla kuşanmak için bundan iyi iklim olmaz.
Kaynak: ETHA