Namme ile geleceğiz...

  • 14:12 22 Kasım 2017
  • Kadının Kaleminden
"Namme'nin mahkemesi 30 Kasım'da. Ama onun mahkemesini haberleştiren gazeteci ve savunmanı tutuklu. Ama dışarıda erkek-devletin bitiremeyeceği binlerce kadın gazeteci ve avukat var, Namme'nin sesine ses katacak. Namme'yi savunmanın, sesine ses katmanın zamanı."
 
Havva Cuştan
 
Canlılar doğası gereği kendilerini tehlikede hissettiklerinde, kendilerine yönelik herhangi saldırı girişiminde savunmaya geçerler. Yaşamak canlıların en temel içgüdüsüdür. Doğanın diyalektiğidir bu. İnsanlarda da doğanın bu diyalektiğinin yansımasını görürüz.
 
Kadın emeğinin sömürüsünün başladığı günden bu yana erkek kendi tahakkümünü sürdürebilmek için kadına her türlü şiddeti reva görür. Erkek iktidarını devletleştirerek garanti altına alır ve erkek-devlet işbirliği içerisinde kadına yönelik her türlü şiddet ve sömürü gerçekleştirilir. Kadınlar da o veya bu düzeyde bu duruma itiraz eder. Bu bazen sokaktaki tacizciye ses çıkarmakla, bazen cinsiyetçi eğitim sistemine müdahale etmekle olur. Ya da son dönemlerde gördüğümüz gibi, mağdurluktan çıkıp, kendi hayatlarının öznesi haline gelir, hayatlarına sahip çıkar.
 
Kendisini yıllarca cinsel saldırıya maruz bırakan erkeğin başını kesip, bu saldırıya ses çıkarmayarak suça ortak olan köylülerin önüne atmasıyla duyduk Nevin'in ismini. Nevin, kadınlar tarafından çok güçlü sahiplenildi. Kendilerine herhangi bir yaşamı alanı tanınmayan kadınların Nevin'de kendini görmesiydi aslında bu sahiplenme isteği.
 
Nevin'in ardından Çilem'in ismini duyduk birden, "Kirpiğiniz yere düşmesin" dedi Çilem. Çilem, sadece kendi kirpiği için değil, tüm kadınların kirpiği yere düşmesin diye gerçekleştirdi özsavunmasını. Daha sonra Yasemin özsavunmada sembolleşti. Kendisine yıllarca her türlü fiziksel ve psikolojik işkenceyi yapan erkeği öldürmüştü Yasemin. Yıllarca her türlü fiziksel ve psikolojik işkenceyi yapan erkeği öldürmüştü 
Yasemin. Yasemin, son duruşmasında hakimin "Söyleyecek bir şeyin var mı, pişman mısın?" sorusuna tereddütsüz, "Ben böyle olsun istemezdim" diye cevap vermişti. Yani pişman değildi Yasemin. Sadece hayatını savunmak istemişti. Bu sözüyle, aynı zamanda erkek-devlet-aile sarmalıyla nasıl şiddet cenderesine defalarca atıldığını anlatmak istedi. Yasemin, "Hayatımı savundum, suç işlemedim" mesajı verdi aslında hepimize.
 
Şimdi de Namme'nin ismi özsavunmayla anılıyor. Namme Öztürk, kendisine yıllarca her türlü şiddeti uygulayan erkekten boşanmıştı. Buna rağmen tacizler durmamıştı. Yine Namme'nin evini basıp katletmek üzereyken Namme, hayatının öznesi olmayı seçen kadınlar kervanına katıldı. Ardından apar topar tutuklanarak Bakırköy Kadın Hapishanesi'ne gönderildi Namme.
 
Namme'nin özsavunmasını gerçekleştiren kadınlardan biri olduğunu duyduğumda ve kadınların, kadın örgütlerinin kendisine el uzatmasını istediğini öğrendiğimde çok heyecanlanmıştım. Namme'nin davasını üstlenen Ezilenlerin Hukuk Bürosu (EHB) avukatlarından Sezin Uçar vermişti bu bilgiyi bana. Namme'nin duruşmasını takip ederek ilk kez Namme'nin sesini duyurmanın mutluluğunu yaşamıştım. Namme'nin sesine olabildiğince ses katmaya çalıştım.
 
Namme'nin duruşmasından kısa bir süre sonra Sezin aracılığıyla Namme ile röportaj yapmayı planlarken, birçok kadının savunmanlığını yapan Sezin ile birlikte tutuklanarak Bakırköy Kadın Hapishanesi'ne getirildik. Ne kadar ironik değil mi? Özsavunmasını gerçekleştiren bir kadın, bu kadının durumunu haberleştiren bir gazeteci ve savunmanlığını üstlenen avukat aynı hapishanede buluşmuştu. Tüm bu durum ise bütünden bakıldığında ne tesadüf ne münferit!
 
Erkek-devlet hayatına sahip çıkan kadınları "suçlu" ilan etmekle yetinmiyor. Bu kadınların savunmanlığını yapmayı, sesini duyurmayı da "suç" sayıyor. Kadınların özgürlüğünü savunan avukatların, gazetecilerin tutuklanmasıyla tüm kadınların sesi kısılmaya; erkek şiddetine ses çıkaran kadınlar da yalnızlaştırılmaya çalışılıyor.
 
Namme avukatı Sezin'e yazdığı mektupta durumu çok net ifade ediyor aslında:
"Geldiğin gibi hızla çık git buradan sevgili avukatım. Mahkemem 30 Kasım'da, beni buradan uğurlamanı değil, mahkeme salonunda karşılamanı umut ediyorum. Sen çıkmalısın, bizim için çıkmalısın..."
 
Namme'nin de dediği gibi mahkemesi 30 Kasım'da. Ama onun mahkemesini haberleştiren gazeteci ve savunmanı tutuklu. Ama dışarıda erkek-devletin bitiremeyeceği binlerce kadın gazeteci ve avukat var, Namme'nin sesine ses katacak. O yüzden 30 Kasım'da Namme'yi savunmanın, sesine ses katmanın zamanı.
 
Son söz olarak ise, bütün bu tablo devletin kadınlara bakış açısını ortaya koyuyor. Namme hayatını savunduğu için tutuklu, Namme'nin sesini haberlerle duyuran ben tutukluyum, avukatlığını yapan Sezin tutuklu. Fazla söze gerek yok...
 
 *Bu yazı ilk olarak Etkin Haber Ajansı'ında (ETHA) yayınlanmıştır