“Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı kaçmasın”
- 10:16 6 Ekim 2017
- Kadının Kaleminden
Hazal Günel
“Şiddetin haklı bir nedeni olamaz ve ne bahane edilirse edilsin kimse şiddeti hak etmez.”
Kendi hayatımızda ya da hayatına tanıklık ettiğimiz kadınlardan duymuşuzdur çoğu kez; “Aman canım onun da huyu öyle, her ailede/ evlilikte olur bunlar”… Peki, ‘huyuna suyuna gitmek’ dediğimiz nedir?
Hani şu başımıza bir şey gelmesin diye ‘Aman Ali Rıza Bey ağzımızın tadı kaçmasın*’cılık mı? Mor Çatı’ya başvuran pek çok kadın meramını anlatmanın bir yolu olarak ‘bardağı taşıran son damla’dan başlıyor anlatmaya. Yıllarca maruz kaldıkları erkek şiddetini sorgulamaya başladıklarında kendi üzerine düşünüyor birçoğu. Belki de buna zorlanıyor. Çoğu kez yaşadıkları sessizliği bu sorgulamayla ilişkilendiriyorlar. Hepsi de biliyor ki ‘bu ilişkide kötü giden bir şeyler’ var, fakat ne ve neden bunun cevabını arıyorlar? Konuşmaya devam ettikçe cevabı bulmaya yönelik sorgulamalar geliyor: “Tabii bende de hata var, o bana bağırınca ben de ona bağırıyorum”, “Aslında suyuna gitsem hiç kavga etmeyiz”, “Ben karşılık vermezsem, susarsam sakinleşiyor”, “Ben de onun sözünü dinlemiyorum bazen, o da kızıyor”. Böyle düşünmek, sorgulamak elbette o kadar basit değil. Her konuda, bilgide, başarıda kendine pay biçen erkekler, söz konusu şiddet olduğunda çoğu kez suçlayıcı bir tutumla sorumluluğu şiddet uyguladığı kadına yükler.
Mor Çatı’ya başvuran kadınlar, bu suçlamaların temelini kendilerine şiddet uygulayan eşinin veya partnerinin “Bana kendini zorla dövdürüyorsun”, “Beni karısını / sevgilisini döven erkek yaptın”, “Ben böyle biri değildim, beni ne hale getirdin”, “Ben sana demedim mi gitme oraya, gitmeseydin bunlar olmazdı”, “Ben seni korumak için, seni kendine getirmek için yaptım” dediklerini ifade ediyor. Bu suçlama ve suçlama ile kadının her alanda yapıp ettiklerini kontrol altına alma, denetleme, her kararından, tercihinden bir suçluluk payı çıkarma, kadının alanını daraltarak içinde bulunduğu şiddeti normalleştirmesine ve ‘ağzının tadı kaçmasın diye’ kendi sınırlarından tek tek vazgeçmesine sebep olabiliyor. Zaman geçtikçe bu yaşadığı kötü şeylerin tek sorumlusu olarak kendi yaptığı tercihleri görüyor ve yaptığı tercih için de suçluluk duyuyor ve / veya suçlanıyor. Bunun doğruluğunu sorgulamak için anlatmaya başladığında “Tamam onun yaptığı da yanlış ama sen de alttan al, suyuna git” gibi sözler duymak bu suçluluğu kabullenişe götürebiliyor. Birisi “Benim gibi bir kadın onunla evlenmemeliydi, bu hataydı” derken, bir başkası “Annem babam beni uyarmıştı bu adamla birlikte olmamam için, ama ben dinlemedim” diyerek hayıflanıyor. Oysa burada yapıp ettiklerinden suçluluk duyması, hayıflanması gereken kişi şiddet uygulayan kişidir. Şiddeti uygulayan, kadınlar değil. Bu nedenle suçlusu da kadınlar olamaz. Öyleyse bir başkasının ‘huy’ları neden bir başkasının sorumluluğunda olsun ki?
Kadınlar en çok sevdikleri, güvendikleri, tanıdıkları erkekler tarafından şiddete maruz bırakılıyor. Sevdiği ve sevildiğini düşündüğü veya bildiği kişiler tarafından maruz kaldığı şiddeti, ‘kötü şeyleri’ anlamlandırmak, hayli kafa karıştırıcı olabiliyor. Bir şeylerin yanlış veya kötü gittiği bir durumda, kendini sorgulamak, yanlış yaptığı düşüncesine kapılmak ve belki bir pişmanlık içinde kendini suçlamak anlaşılır bir durum. Ancak şiddetin haklı bir nedeni olamaz ve ne bahane edilirse edilsin kimse şiddeti hak etmez. Birisinin şiddet uygulaması ‘huy’u olarak normalleştirilip, meşrulaştırılıp kabul edilesi masum bir şeye dönüşürken kadının kararlılığı, seçimleri, düşünce biçimi ve yapıp ettikleri ‘huysuzluk’, ‘aksilik’ ve ‘dikbaşlılık’ ile ilişkilendirilebiliyor. Kadınlar olarak bizlerin, şiddete maruz kalmamak için ‘huylarımızdan’ vazgeçmemizin dikte edildiği bir yerde erkekler için “Huylu huyundan vazgeçmez” denip sonsuz krediler veriliyorsa insan biraz ‘huy’lanıyor doğrusu…
*Yaprak Dökümü adlı dizide Hayriye Hanım karakterinin sıklıkla tekrar ettiği için fenomen olan repliği; eylemsizliğe davet ve “Kol kırılır yen içinde kalır” tutumuyla genelde mevcut kötü durumun sürdürülmesine ya da daha kötü sonuçlar doğurmasına sebebiyet verilir.
*Bu yazı ilk olarak Çatlak Zemin’de yayınlanmıştır.