
Bir ceza yaptırımı olarak ‘adli kontrol’: Kişinin yaşam alanını kısıtlıyor
- 09:04 18 Aralık 2018
- Hukuk
ANKARA - Avukat Sevinç Hocaoğulları, toplumsal duyarlılığın önüne geçmek adına muhalefetin gözaltı ve soruşturma kıskacına alındığını belirterek, “Yurt dışına çıkma yasağı ya da imza yükümlülüğü olarak karşımıza çıkan ‘adli kontrol tedbiri’ toplumu denetleme aracı haline geldi. Kişinin alanı kısıtlanıyor ve bunu basit bir ihlal olarak ele almamız mümkün değil” dedi.
Özellikle son bir yılda toplumsal muhalefete yönelik gözaltı ve tutuklamalarda yoğun bir artış yaşanırken, sendika üyeleri, parti temsilcileri ve üniversite öğrencilerinin yanı sıra binlerce kişi gözaltına alındıktan sonra tutuklama ya da “adli kontrol tedbiri” ile mahkemeye sevk edildi.
Avukat Sevinç Hocaoğulları, “adli kontrol tedbiri”ni basit bir ihlal olarak ele almanın mümkün olmadığını vurguladı.
‘İfade özgürlüğü kapsamındaki eylemler suç oldu’
Toplumsal muhalefete yönelik düzenli olarak soruşturma açıldığını belirten Sevinç, gözaltların tamamının ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini dile getirdi. Sevinç, “Kimi sosyal medya paylaşımları ya da toplamda özgürlük kapsamında gerçekleştirilen basın açıklamaları. Örgütlenme özgürlüğü kapsamında yürütülen faaliyetler, suç unsuru olarak ele alınmaya başlandı. Genel anlamda halkın kendini ifade edeceği bütün kanallar, ceza ve açılan soruşturmalar yoluyla kapatılmaya çalışılıyor” dedi.
‘Yıllar önce yapılan eylemler şuanda soruşturma konusu’
Son süreçte özellikle geçmiş yıllarda yapılan eylemelerden kaynaklı bir çok kişiye soruşturma açıldığına dikkat çeken Sevinç, “2013 yılından bu yana Gezi de dahil olmak üzere yapılan demokratik eylemlerle ilgili tutuklanmalar ya da soruşturmalar başlayabiliyor. Geçen hafta Ankara’da bir soruşturma süreci yaşadık. Şubat 2016 yılında yaşam ve sağlık hakkı ile ilgili yapılan ve yaklaşık bir ay devam eden ‘Beyaz bayrak’ eylemi ile ilgili bir soruşturma süreciydi. Sendika üyeleri, demokratik kurum üyeleri, evleri basılarak gözaltına alındı. 2 günlük gözaltından sonra ‘adli kontrol şartı’ ile serbest bırakıldılar” diye konuştu.
‘Adli kontrol şartı toplumu denetleme aracı haline geldi’
Süreçlerdeki değişkenliğin gözaltı ve tutuklamalarda da etkili olduğunu kaydeden Sevinç, “Bir dönem Efrîn gözaltı dalgası yaşıyoruz, bir dönem sosyal medya paylaşımlarında gözaltı durumları yaşıyoruz. Bu gözaltıları ve ev aramasını haklı kılacak herhangi hukuksal bir gerekçe yok. Peşinden de gözaltına alınanlar tutuklama ya da ‘adli kontrol şartı’ ile mahkemeye sevk edilebiliyor. ‘Adli kontrol şartı’ toplumu denetleme bir aracı haline geldi. ‘Adli kontrol’, ‘yurtdışına çıkma yasağı’ ya da ‘imza yükümlülüğü’ olarak karşımıza çıkıyor” ifadelerini kullandı.
‘Basit bir ihlal olarak ele alınamaz’
“Adli kontrol” uygulamasıyla topluma bir gözdağı verilmek istendiğini dile getiren Sevinç, şöyle devam etti: “Bir yandan insanların fikirleri denetim altına alınmaya çalışılıyor bir yandan da ‘eğer fikirlerini ifade edecek olursan, barış ve yaşam hakkını savunursan onlar gibi evine baskın yapılarak gözaltına alınabilirsin’ denilmek isteniyor. Soruşturma süreçleri de kısa olmadığı için adli kontrol tedbirleriyle bir ceza yaptırımı uygulanıyor. Böylece toplumun tamamına da gözdağı veriliyor. En son Sağlık ve Sosyal Emekçileri Sendikası (SES) Eşbaşkanı Gönül Erden de ‘adli kontrol şartı’ ile serbest bırakıldı. Örgütlenme sürecinde ve bütçelerin görüşüldüğü zamanlarda, mitingler ve çalışma programlarını yapamaz duruma getirdiler. ‘Adli kontrol şartı’ ile kişinin alanı kısıtlanıyor. Burada ‘adli kontrolü’ basit bir ihlal olarak ele almamız mümkün değil.”