
'Beyanname yeterli değil, insan haklarına insanlar sahip çıkmalı'
- 09:03 16 Aralık 2018
- Hukuk
İZMİR - İnsan Hakları Haftası'nda hak ihlallerinin devam ettiğini söyleyen İHD İzmir Şubesi Kadın Komisyonu'ndan Ayşenur Kizaroğlu, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin varlığının yeterli olmadığına dikkat çekerek, insan haklarına insanların sahip çıkması gerektiğini söyledi.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, bütün bireylerin ayrım gözetmeksizin eşit ve devredilmez haklarını kabul ettiği için dünya halkları için önemli bir yerde duruyor. Ancak beyannameyi ülkeler her ne kadar benimsemiş ve altına imza atmış olsalar da bu, birçok ülkede insan haklarının sağlandığı tam olarak sağlandığı anlamını taşımıyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi Kadın Komisyonu'ndan Ayşenur Kizaroğlu, İnsan Hakları Haftası'nda bile birçok hak ihlalinin yaşandığını söyledi.
'İnsan hakları terör bahanesiyle deliniyor'
Kanunlardan daha öncelikli olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), İstanbul Sözleşmesi ve İnsan Hakları Bireysel Başvuru Hakkı'nın yeterli olmadığını söyleyen Ayşenur, bu hakların farklı argümanlar ile engellendiğine dikkat çekti. Ayşenur, bu argümanları şu şekilde özetledi: "Ortadoğu'da yaratılan bu savaş koşullarında bu beyannamenin hiçbir anlam ve öneminin olmadığını görüyoruz. Genel anlamda hegemonik siyasetin tavan yaptığı günümüzde bildirge politik nedenlerle delinerek insan hakları ve özgürlükleri can ve mal güvenlikleri 'terör' bahanesiyle delinebilmekte. Sadece Türkiye'de mi? Hayır, söz gelimi İspanya'da Katalan siyasetçilerin durumu Paris'te sarı yeleklilerin durumu. Makbul insanların yani düzene uyumlu insanların haklarının insan hakkı olarak görüldüğü, herkesin değil, sisteme uygun insanların insan hakkına sahip olabildiğini görüyoruz" diye konuştu.
'Kadınların gözaltına alınması bir mesaj içeriyor'
Hak savunucularının gerekli yetkilerle donatılmadığı bir ortamda insan haklarından söz edilemeyeceğini vurgulayan Ayşenur buna örnek olarak, İnsan Hakları Haftası'nın başlangıcı olan 10 Aralık'ta Tevgera Jinên Azad'a (TJA) yönelik baskılara işaret etti. Ayşenur, TJA'nın PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın üzerindeki tecridin sonlandırılması için Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in başlattığı açlık grevine destek amaçlı Diyarbakır, Van, Mardin ve daha birçok kentte yapılan açlık grevi eylemine müdahale edildiğini, çok sayıda kadının gözaltına alınmasının bir mesaj içerdiğini kaydetti. Ayşenur, "Özellikle tecrit koşullarında politik tutukluluk insan haklarının en önemli konularından biri. Tarih boyunca hep önem verilen en büyük acıların yaşandığı konulardan biri. Bu konuda devletin bu tavrı insan hakları açısından değil de potansiyel tehlike açısından gördüğünün, ona göre davrandığının kanıtı. İnsan haklarını savunmanın karşılığı bu olmamalı. Cezaevlerinde de açlık grevleri var. İnsan hakları aktivistlerinin duyurması gereken bir konu" diye belirtti.
'İnsan hakları insanlar sahip çıkarsa var olur'
Sadece İnsan Hakları Beyannamesi'yle demokrasinin sağlanamayacağını vurgulayan Ayşenur, "Çünkü ülkemizde faili meçhul cinayetler, erkek şiddetiyle kadın ölümleri, her gün uğradığımız hak ihlalleri var. Dolayısıyla uluslar arası sözleşmelerin imzalanması değil, insan hakları, insanların sahip çıkmasıyla var olur. İHD olarak devletle karşı karşıya geldiğimiz çok durumlar oldu. Tutuklanan, davaları olan üyelerimiz var. İnsan hakları savunucularını devlet denetim altında tutmaya ve hak ihlallerinin üzerini örtmeye çalışıyor" diye konuştu.
'Kadınlar birlikte mücadele etmeli'
Cinsiyetler arası toplumsal ve tarihsel eşitsiz güç ilişkisinin bir tezahürü olarak erkek şiddetinin yaşam hakkının gaspına varan hak ihlallerini yarattığını dile getiren Ayşenur, kadını koruyan İstanbul Sözleşmesi gibi devletleri bağlayan yasalara rağmen kazanılmış hakların yok sayılmasına dönük mücadelenin yürütüldüğünü söyledi. İktidarın neoliberal muhafazakar politikalarla kadını yalnızlaştırmaya çalıştığının altını çizen Ayşenur, "Bunun toplum nezdindeki tezahürü ailenin korunması adı altında egemenlik ilişkisinin sürdürülmesi erkek şiddetinin yok sayılması. Bu kısır döngü devlet ve toplum, egemenlik ve şiddet ilişkisi birbirini doğurarak sürüp gidiyor. Sadece sözleşme değil 'Kadınlar Birlikte Güçlü' hareketi gibi birlikte mücadele etmek önemli" dedi.