
Figen Yüksekdağ: Direnen halklara sırtımızı dayayabilseydik bu noktaya gelmezdik
- 18:54 24 Eylül 2018
- Hukuk
ANKARA - Figen Yüksekdağ, “Sırtımızı PYD’ye dayıyoruz” sözünün siyasi linç haline getirildiğini belirterek, “Demokratik gücü ile direnen halklara sırtımızı dayayabilseydik bugün burnumuzun ucunu göremeyecek noktaya gelmezdik. Benim tarafımdan işlenmiş bir suç yoktur. Bu davalar tarihle, toplumla yüzleşme platformlarıdır. Ben hem bir siyasetçi hem bir yurttaş olarak soruyorum; Suriye’deki Kürtlerin statüsü niye bizim için bu kadar önemli?” diye sordu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, tutuklu yargılandığı davanın duruşmasında son olarak 19 Temmuz 2015 tarihinde Urfa’nın Suruç ilçesinde yaptığı konuşmadan kaynaklı hakkında hazırlanan fezlekeye dair savunma yaptı.
Urfa’nın Suruç ilçesinde düzenlenen mitingde sarf ettiği “Sırtımızı PYD’ye dayıyoruz” sözünün siyasi linç haline getirildiğini belirten Figen, doğrudan hedef alındığını söyledi.
‘O gün suç olmayan bugün nasıl suç oldu?’
Figen, savunmasında şunları ifade etti: “Bu, doğrudan benim şahsımı hedefleyen bir komploydu. Sorun olan noktalardan birisi şu, benim konuşmamın bir bölümünün alınarak siyasi linç haline getirilmesi, gerçeği kırpmak ve kırmaktır. Hakkımızda sürdürülen diğer yargılama süreçlerinde olduğu gibi bu yargılama da medya yoluyla yürütüldü. Siyasi nefret söylemleri kullanılarak yürütüldü. Ben o konuşmayı yaptıktan sonra kamuoyunda Temmuz 2015 yılında siyasi iktidarın sonradan yarattığı gibi büyük bir infial yoktu. Böyle bir linç operasyonu yoktu. O süreçte aynı zamanda hakkımda başlatılmış bir soruşturma da yok. Bizim hakkımızda açılan bütün davalar geriye doğru açılmış davalar.
Kamuoyu ve iktidarın öfkesinin aracı haline getirilmiş, bir kampanyanın ürünü haline getirilmiş bir cümleden suç icat edildi. Neden ‘suç icat edildi’ diyorum? Birincisi ben o konuşmayı yaptığımda hiçbir hukuk insanı bana ‘suç işliyorsun’ diyemezdi çünkü PYD suç örgütü olarak gösterilmiyordu. Peki, bu siyasi iktidar yargılanıyor mu? PYD’yi suç örgütü olarak görmeyen kim? Siyasi iktidar. Ben o günkü konjoktür içerisinde bir konuşma yapıyorum ve bunun önünde hiçbir kanuni engel yok. Bunun bir suç olabilmesi için adı geçen örgütlerin ‘terör örgütü’ olarak görülmesi gerekir. Gerçek öyle miydi peki? Kesinlikle hayır, 100 defa hayır. 2014-2015 boyunca bu örgütlerle sistematik ilişkiler yürütülmüştür. Beraber askeri, siyasal, diplomatik çalışmalar yapılmıştır. Bunları gazeteleri açıp baksanız görebilirsiniz. O gün yasal olarak herhangi bir suç teşkil etmeyen şey bugün nasıl suç kabul ediliyor.
Tük bu yargılamaların sebebi 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin aldığı başarıyla AKP’yi tek başına iktidar yapmamasıdır. Yıl 2015 Temmuz, dönüyoruz dolaşıyoruz 7 Haziran sonrasına geliyoruz. HDP’nin AKP’yi tek başına iktidardan indirdiği güne geliyoruz. İki kilit nokta var; çözüm sürecinin bitirilmesi ve 7 Haziran’da HDP’nin aldığı büyük başarı. İktidardaki şahıs bakmış ki çözümden rant sağlayamıyor, ülke huzur içerisinde olsa bile kendisi rant sağlayamıyor, ‘demek ki benim halim duman o zaman bu memleketi duman etmeliyim’ dedi. O zaman savaş konseptini devreye soktu.
‘Toplumsal eğilimin dışına düşen siyasi iktidardır’
Kaos 20 Temmuz 2015 tarihinde IŞİD’in Suruç’ta 33 sosyalist genci katletmesiyle devam etti. Ceylanpınar’da 2 polisin suikastla öldürülmesi ile devam etti. Bunun da bir provokasyon olduğu bütün belgeleri ile ortaya çıktı. Şu an bunu da konuşmuyorlar, kimsenin konuşmasına izin vermiyorlar. Benim konuşmayı yaptığım süreç de tam bu geçiş sürecine denk geliyordu. Siyasi iktidar tedavülde olan politikasını henüz değiştirmemişti ama yeni bir stratejiye geçecekti. Biz onlar kadar ince hesaplar yapamayız, siyasetçiyiz ve elbette konuşacağız. O zamanki koşullar içinde bir karşılığı vardı. PYD, devlet tarafından da bu ülkenin toplumu tarafından da ‘terör örgütü’ üyesi olarak görülmüyordu. O dönemki konuşmam toplumsal eğilimin bir yansımasıdır. Toplumsal eğilimin dışına düşen siyasi iktidardır. Siyasi iktidar toplumun beklentilerini çiğneyip geçti.
Türkiye Cumhuriyeti, PYD’yi terör örgütü olarak görmemektedir’
Dava açıldıktan sonra Bakanlığa yazı yazdık ancak cevap alamadık. Bakanlığın yazdığı cevabı ise bir mahkemeye gönderdiği yazıda gördük. Ve bu yazıda da PYD’nin ‘terör örgütü’ listesinde olmadığı cevabıyla karşılaştık. Siyasi iktidarın söylediği başka, gerçek başka. Bu, iktidarın karakteristiği haline gelmiştir. Bu iddia koftur. Türkiye Cumhuriyeti, PYD’yi ‘terör örgütü’ olarak görmemektedir. O zamanki konjonktürde de iktidarın PYD ile çok yakın ilişkileri vardır.”
‘İktidarın PYD ile benden çok daha fazla ilişkisi olmuştur’
2015 yılının sonlarına doğru ben ve partim hakkında kara propaganda yapıldı. Sözümü afişe etmeye başladılar, her gün yayınlamaya başladılar. Kara propaganda ve ikiyüzlü bir propaganda yürütmeye başladılar. İddia ediyorum bu iktidarın PYD ile benden çok daha fazla ilişkisi olmuştur. Bunu size belgeleri ile kanıtlayacağım. Kimse de çıkıp sormuyor. Ana muhalefet partisi arada çıkıp söylüyor ama onlar da gerçeğin peşine düşmüyorlar.
‘Sizin organizasyonunuzla görüşme yaptım’
AKP’li Feridun Sinirlioğlu PYD ile 2014 yılında bir dizi toplantı yaptı. 29 Ekim 2014 tarihinde peşmerge konvoyu Türkiye sınırları içinde dolaşarak Kobanê’ye indi. YPG-YPJ ile yapılan en açık temas budur. Hem siyasi hem diplomatik bir ilişkidir. Şimdi bunları duymak bile istemiyorlar. Terk ettikleri politikayı örtmeye çalışıyorlar. O dönemki politikalar sürdürülebilseydi belki bir yol alabilirdi Türkiye. Benim konuşmayı yaptığım 19 Temmuz 2015 günü, bana gelen iddianamede de yok, 19 Temmuz günü ben Kobanê’ye gittim. Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan, bakanlığın onayı, Suruç Kaymakamlığı ve Valiliğinin organizasyonu ile. Yanımda parti heyeti ile Kobanê’ye gittik. 19 Temmuz’da bir siyasi nezaket ziyareti yapmış oldum. Oradan çıktım aynı gün Suruç’ta mitinge katıldım. O konuşmayı yapmamdan dolayı ‘terör örgütü’nü desteklemek iddiası ile sonradan hakkımda dava açıldı. Aynı gün siz ‘terör örgütü’ ilan ettiğiniz, ben de propagandasını yapmakla itham ettiniz. Ben çıkıp sizin onayınız ve organizasyonunuz ile görüşme yapmışım. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. E siz PYD’yi ‘terör örgütü’ ilan ediyorsanız, ben aynı gün nasıl görüşüyorum? Yaptığım konuşmada kullandığım bir cümleden dolayı saldırıya uğruyoruz. Benim hem şahsım saldırı altındadır hem de parti olarak siyasi haklarımız ihlal ediliyor.
‘Şah Süleyman’da ortak hareket etmediniz mi?’
Salih Müslim’e bizim müzakere heyetimiz aracılığıyla hükümetten bir çağrı gelmiştir, herhangi bir çatışmaya yol açmaksızın bir teklifte bulunulmuştur. Partimiz aracılığı ile iletildi bu teklif Salih Müslim’e. Efkan Ala, Sırrı Süreyya Önder, Salih Müslim, kriz masasının içinde yer almıştır. Süleyman Şah türbesi böyle bir organizasyonla taşındı. Sonraki süreçte yaptığım konuşmanın bir suç olarak sayılması yine aynı mantığa dayanıyor. Siyasi iktidarın kendi siyasi eylemlerini, kendi sorumluluğunu, hesap verme görevini yerine getirmeme kaçkınlığına dayanıyor.
Bugün ‘terör örgütü’ olarak ilan eden, bizi de destekçisi olmakla itham eden anlayış bu gerçeklerle yüzleşmekten korkuyor. Kuzey Suriye’deki Kürt gerçeğinin bizim nasıl günlük ve siyasal yaşamımızın içinde olduğunu görüyoruz. Suruç Kaymakamlığı’nın resmi açıklamasına göre, bir yılda Kobanê’den gelen 10 bin hasta tedavi gördü, 3 bin 919 hasta tedavi oldu, savaşta yaralanan 974 YPG’li Türkiye’ye getirilerek tedavi edildi. Suruç Kaymakamı’nın resmi açıklaması. 6-8 Ekim olayları olmuş, aradan bir ay geçmiş, Suruç Kaymakamı’nın açıklamaları bunlar. Bunları Suruç Kaymakamı söylüyor. Bugün ‘terör örgütü’ ilan ettiğiniz yapılanlamalar Kuzey Suriye’deki Kürt halkından, Asuri, Süryani, Keldani halkından başka bir şey değil. Sadece siyasi bir bağlantı değil aynı zamanda idari olarak da, günlük yaşam içerisinde de bir diyalog kuruldu.
‘Büyük komplo olduğu sonradan ortaya çıktı’
Suruç Katliamı’nın ardından ortaya çıkan belgelerden anladık ki biz o zaman çok büyük bir komplonun içerisindeymişiz. Çözüm sürecini bitirmeye karar veren siyasi iktidar çeşitli komplo dinamiklerini serbest bırakmış. Aslında IŞİD bombacılarının mahkeme ifadelerine bakılırsa 19 Temmuz’da HDP’nin miting gerçekleştirdiği alana bir saldırı yapma planı yapmışlar. Benim hakkımda istihbarat toplayan ve internet araştırması yapan sanıklardan birisi saldırıda da ölen kişidir. Sonra biz anlıyoruz ki 19 Temmuz’dan sonra ben o mitingi yaptım ve başka kente geçtim. 20 Temmuz günü sosyalist gençler Kobanê’nin yeniden inşası için bir yolculuk başlatmışlardı. Mürşitpınar’dan geçmek üzere Amara Kültür Merkezi’nde toplanan gençlere yönelik katliam gerçekleşti. 33 genç orada ölümsüzleşti. Daha sonra HDP ve bana dönük bir katliam girişimi olduğu ortaya çıktı.
‘Kürt halkı ile eşitlik hukukuna dayalı bir ilişki kurulması istenmedi’
Benim o konuşmayı yaptıktan sonra linç edilmemle 20 Temmuz’da gençlerin katledilmesi arasında siyasi ve kriminal bir bağ var. 20 Temmuz’da katledilen gençler benimle aynı siyasi çizgiye sahipti. 19 Temmuz’da o konuşmayı yapan Yüksekdağ da bütün Türkiye toplumu adına, bütün onurlu Türk halkı adına Kürtlerle ilgili bir şey söyledi. Bu kadar linç kampanyası yürütülmesinin nedeni de bu. Sözü söyleyenin temsil ettiği değerlere de bakmak gerekiyor. 19-20 Temmuz günü bombaların hedefi olan birey ve kitle olarak iki kesim de Türkiye halklarının devrimci, sosyalist, aydın, demokratik unsurlarıydı. Siyasi iktidar o süreçte Türkiye’nin Kürt halkı ile eşitlik hukukuna dayalı bir ilişki kurmasını istemiyordu. Çünkü bu ilişki kurulursa Türkiye’de yeniden demokratikleşme süreci devam edecek, siyasi iktidar kanı bir siyasi zemin olarak kuramayacaktı. Siyasi iktidar kendi beslendiği zeminin ortadan kalkmaması için Kürt halkının uzattığı barış elinin Türkiye’deki demokratik güçler tarafından tutulmasını istemedi. 33 sosyalist genci, Türkiye’nin sayısız kentinden çıkıp gelmiş, sınırı hayatı boyunca görmemiş pırıl pırıl gençler katledildi, gelecekteki barış umudunu karartmak için katledildi.
‘Ben bir fikre sırtımım dayadım’
Ben, ‘sırtımızı PYD ve YPG’ye dayıyoruz’ derken bir fikri savunuyordum. Ondan önceki cümlelerimi televizyon kanallarında yayınlamazlar. ‘Sırtınızı tekbirci, kelle kesen varlıklara dayayarak Ortadoğu’da bir güç elde edemezsiniz, gittiğiniz yol yol değil’ dedikten sonra sözlerimi sarf ettim, ‘biz sırtımızı bu vahşete karşı direnenlere dayıyoruz’ dedim. Şunu inanarak söylüyorum, gerçekten o çizgi sürdürülebilseydi, biz demokratik gücü ile direnen halklara sırtımızı dayayabilseydik bugün burnumuzun ucunu göremeyecek noktaya gelmezdik.
‘Yüzyıl önceki hatalar tekrarlanıyor’
Şu an siyasi iktidar Suriye’de ne yapıyor? Tekbirci, kelle kesen, IŞİD artıklarının, El Nusra’nın bekçiliğini yapıyor. Rusya’nın elinde oyuncak olmuş. Bir yandan Amerika ile kavgalı görünüp, ‘bakın ben ne kadar antiemperyalistim’ derken, Rusya’nın oyuncağı haline geliyorsun. Bunun açıklanır bir gerekçesi var mı? Kürt halkı ile omuz omuza vermeyi başarabilseydi, bugün Kürt halkının da Türkiye halklarının da geleceği aydınlık olurdu. Çıkar her zaman Sevr’i, Lozan’ı eleştirirler. Kof anti emperyalist söylemler kurmakta üzerlerine yok. Ama 100 yıl önceki hataları tekrar yapıyorlar. Türk ve Kürt toplumu nasıl koptu? Lozan’la birlikte çizilen yapay sınırlara karşı durulamadığı için bu yapay denge kuruldu.
‘Benim tarafımdan işlenmiş bir suç yoktur’
Benim tarafımdan işlenmiş bir suç yoktur. Suç isnatlarının hiçbirinin gerçekliğinin olmadığını aklı başında kamuoyu biliyor. Ama bu suç olarak kabul edilse bile suçun olağan kılıflarına uydurulamaz. Benim tarafımdan bir suç işlenmediği gibi bana karşı suç işlenmiştir. Ortada bir suç olmadığı gibi bir dönem açısından kurulan ve yönü olumluya dönebilecek olan ilişkinin berhava edilmesi vardır. Çok kritik bir geçiş sürecine iktidar ediyorsunuz, tek iktidar gücü olduğunuzu iddia ediyorsunuz, o zaman ona göre hareket etmek zorundasınız. Beni marjinal haline getirmeye uğraştılar.
‘Ama dünya dönüyor, gerçek gerçektir’
Çok başarılı olduklarını düşünüyor olabilirler ama dünya dönüyor, gerçek gerçektir. Gerçek çok nettir. Siz Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ı PYD ile ilgili söylediği tek cümleden dolayı yargılıyorsunuz ama PYD komutanlarına şeref madalyası takan Rusya ile kanka olmuşsunuz, en yakın müttefikiniz. Dünyada hiçbir güç PYD’yi ‘terör örgütü’ olarak görmüyor. Çünkü bunun için somut suç kanıtlarının olması gerekiyor.
Efrin operasyonu başlatıldığında bazı kanıtlar üretildi, ‘Efrin’den bize roketler atılıyor’ denildi. Sizin MİT Müsteşarınız 2 yıl önce diyordu ki, ‘Biz Suriye ile savaşmak istersek iki roket attırırız savaş gerekçesi ilan ederiz.’ Çıkıp aklı çalışan insanlar sordular, ‘bir takım provokatif güçler savaş çıkartmak için atmış olabilir mi?’ Hemen derdest edip tutukladılar. ‘YPG’nin derdi tasası bitmiş, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile mi uğraşacak’ diyen insanları tutukladılar. Bizi marjinal ilan edenler bütün uluslararası kamuoyunda kendileri bu görüşleri ile marjinal hale gelmeye başladılar.
‘Suriye’deki Kürtlerin statüsü neden sizin için bu kadar önemli’
Bölge politikasını anti-Kürt politikası üzerinden yürütüyor. Ben hem bir siyasetçi hem bir yurttaş olarak soruyorum; Suriye’deki Kürtlerin statüsü niye bizim için bu kadar önemli? Orada bir işbirliği hattı kurmak mümkünken anti-Kürt politikalar temelinde en yakınımızdakileri düşman haline getiriyoruz. Bu yol doğru bir yol değildir. Dört bir yandan yalanlarla kuşatılmış olabilirsin ama gerçeği biliyorsan, görmüşsen ve inanmışsan bunu savunmamak en büyük suçtur. Bizler bu suçu işlemedik. Bir suç işlemediğimiz için yargılanıyoruz. Bu davalar tarihle, toplumla yüzleşme platformlarıdır.”
DTK ile yapılan görüşmeler mahkeme heyetine sunuldu
Figen’in savunmasının ardından söz alan avukatı Reyhan Yalçındağ Baydemir, DTK ile ilgili suçlamalar hakkında savunma yapacağını söyledi. Reyhan, “DTK’nin dernekler yasasına bağlı olarak kurulduğunu, DTK’nin kongresine ve çalışmalarına katılmak için mücadele yürüten AKP’li vekilleri biliyoruz. Bunlardan biri şuan AKP MYK ‘sinde yer alan Galip Ensarioğlu’dur. Bu notlar ile birlikte ne kadar facia bir hukuk garabeti yaşandığını, bunların sırf HDP’li olduğu için nasıl hedef alındığının gösterilmesi için önemlidir” dedi.
DTK ile hükümet sözcülerinin yaptığı görüşmeleri mahkeme heyetine sunan Reyhan, “DTK dinlemeleri yapan savcı ve hakimler yargılanmaya başlandı. Bu halk hakkını size helal etmeyecek. Önünüzde bulunan iddianamelerin özeti budur. HDP yasa dışı ilişki kuran bir parti değildir. Bizler bugün bu duvar arasında hukuk dersi vermeye çalışıyorsak, bu adil değil bu hukuk da değildir” diye konuştu.
Tutukluluk halinin devamına karar verildi
Avukat savunmaları ardından söz alan iddia makamı, dosyadaki mevcut deliller, suç şüphesinin kuvvetli olması ve Figen’in savunmansının alınmamasından kaynaklı tutukluluk devamını istedi.
Daha sonra ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, Figen’in savunmasının alınmaması, isnat edilen “örgüt yöneticiliği”, “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası yapmak” suçlamalarına verilen cezanın alt ve üst sınırlarının esas alınması ve kuvvetli suç şüphesi nedeniyle tutukluluk haline devam kararı verdi. Heyet, bir sonraki duruşmayı 5 Kasım’a erteledi.
Mahkeme heyeti, ayrıca Figen’in Meclis’te yaptığı konuşmalarının toplanmasına, HDP’nin iç tüzüğünün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan istenmesine ve dosyada bulunan CD kayıtlarının bilirkişiye gönderilmesine de karar verdi.