
OHAL'in tezahürü: Ruhsal işkence de had safhada
- 09:04 16 Mart 2018
- Hukuk
Safiye Alagaş
DİYARBAKIR - İnsan hakları savunucusu avukat Gamze Yalçın, OHAL ile tüm kanunların ve hakların askıya alındığını belirterek, işkenceyi uygulayanların cezasız bırakıldığını bunun da yeni suçları beraberinde getirdiğinin dile getirdi. Gamze, fiziki işkence ile birlikte ruhsal işkencenin de had safhada olduğunu vurguladı.
Türkiye'de OHAL ile birlikte hak ihlalleri had safhaya ulaşırken, gözaltında sorgulama yöntemlerinde çeşitli işkence hak ihlalleri, buna dönük cezasızlık politikaları yaşanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) İşkence Özel Raportörü Nils Melzer, Türkiye'deki sorgulama yöntemleriyle ilgili ellerine bazı raporların ulaştığını açıkladı. Alman haber ajansı DPA'nın haberine göre, Cenevre'de açıklamalarda bulunan Nils Melzer bu raporlarda, "Türkiye'de sorgulama sırasında dayak, elektroşok, soğuk suya batırma, uykudan mahrum bırakma, hakaret ve cinsel saldırı" gibi yöntemlerin kullanıldığı iddialarının yer aldığını söyledi. Türkiye'de savcıların işkence suçlamalarını OHAL'den ötürü soruşturmadığını açıklayan raportör, OHAL durumunda olunsa dahi kimseye işkence yapılamayacağının ve kimsenin kötü muameleye maruz bırakılamayacağının altını çizdi.
'Cezaevlerindeki ihlaller OHAL adı altında işleniyor'
İnsan hakları savunucusu avukat Gamze Yalçın, OHAL ile bireysel hakların ciddi şekilde ihlal edildiğini söyledi. OHAL'in sürekli uzatılıyor olmasının hak ihlallerinin artışına neden olduğunu belirten Gamze, en başta yaşam hakkına ve işkence yasağına yönelik ihlallerin yaşadığının altını çizdi. Gamze, başta cezaevlerinde olmak üzere birçok alanda OHAL gerekçesiyle hak ihlalinin yaşandığını dile getirdi.
'İşkence insanlık suçudur'
Gamze, "İşkence vakalarındaki artış OHAL uygulamaları ile birlikte had safhaya çıktı. OHAL'den önce de Türkiye'de işkence vardı. OHAL tezahürü olarak özellikle kişiler açısından fiziksel işkencenin yanında ruhsal işkencenin de had safhaya çıktığını görüyoruz. Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere baktığımızda işkencenin mutlak suretle yasak olduğu, savaş halinde dahi insanlara işkence uygulanmayacağına ilişkin hükümler yer almaktadır" dedi.
'İfade özgürlüğü nedeniyle çok sayıda gazeteci tutsak'
İşkencenin zaman aşımına tabi bir suç olmadığını ancak Türkiye'de dosyaların zaman aşımı gerekçe gösterilerek kapatıldığını hatırlatan Gamze, bunun da Türkiye'deki cezasızlık politikasının bir sonucu olduğunu belirtti. Gamze, "İşkenceyi uygulayan kişiler bakımından etkin bir yargılamaya gidilmiş olsa ve failler adli makamların önüne çıkarılıp cezalandırılmış olsaydı işkence dosyaları bu safhaya ulaşmayacaktı" diye belirtti. İktidara muhalif olan tüm kesimlerin susturulmak istendiğini vurgulayan Gamze, şu anda çok sayıda gazetecinin bu yüzden cezaevinde olduğunu hatırlattı.
'Tek tip ciddi bir hak ihlalidir'
İşkence ve hak ihlallerinin özellikle cezaevlerinde yoğunlaştığına dikkat çeken Gamze, "Özellikle 696 sayılı KHK ile getirilen tek tip elbise uygulaması ciddi bir hak ihlalidir. Bununla birlikte cezaevlerine sağlığa erişim hakkının engelleniyor. Revire ya geç götürülüyor ya da hiç götürülmüyorlar. Hasta mahpusların tedavilerinin yapılmaması cezaevlerinde işkencenin geldiği boyutu bizlere gösteriyor. 969 sayılı KHK ile sadece tek tip elbise değil aslında kişilerin savunma haklarının kısıtlanması yönünden de düzenlemeler getirildi. Çünkü ilgili KHK'da kişilerin avukatı olmaksızın yargılamanın yapılabileceği, hüküm verilebileceği bir düzenleme getirildi" diye konuştu.
'Kişiler gözaltı işlemi yapılmadan gözaltı yerleri dışına götürülüyor'
İşkencenin diğer bir boyutunun ise gözaltına olduğuna dikkat çeken Gamze şöyle devam etti: "Kişiler gözaltı işlemi yapılmadan gözaltı yerleri dışına götürülüyor. Kişilerin evlerine gidilmek suretiyle herhangi bir resmi gözaltı işlemi yapılmadan ev içerisinde kötü muamele görüyor. Evden alınıp götürdükten sonra işkenceye ve kötü muameleye maruz bırakıldıktan sonra resmi kayıt yapılmadan, işlemi yapılmadan serbest bırakılıyor. Bu da takibini yapmayı zorlaştırıyor. Çünkü sadece kişiler gelip bize başvurdukları zaman biz bundan haberdar oluyoruz. Resim makamlar nezdinde bir kayıtları olmadığı için haberdar olamıyoruz."
'OHAL ile birlikte kanunlar ve haklar askıya alındı'
OHAL ile birlikte kanunların askıya alındığını ve kanunların, KHK ile yürürlüğe konulduğunu dikkat çeken Gamze, KHK ile düzenlemelerin yapılmasının parlamenter rejimin ortadan kaldırılması demek olduğunu vurguladı. Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne AİHS) imza atan bir ülke olduğunu hatırlatan Gamze, ancak OHAL ile birlikte tüm hakların askıya alındığının altını çizdi. Son dönemlerde yaşanan hak ihlalleriyle tüm sözleşmelerin ihlal edildiğini dile getiren Gamze, bazen hiçbir şekilde delil olmayan ve beraat kararı verilmesi gereken dosyalarda da mahkemelerin taraflı davranarak ceza verdiğini vurguladı.
'Mağduru değil faili koruyan bir sistem'
Hak ihlallerine maruz kalanların işkencecileri şikayet ettikleri zaman mağduru koruyan değil faili koruyan bir mekanizmanın işletildiğine şahit olduklarını dile getiren Gamze, "İşkenceye maruz kalan vatandaş şikayetini yaptığı zaman ikinci bir dosya ile karşı karşıya kalıyor. 'Memura mukavemet ettikleri' gerekçesiyle karşı dosyalar açılıyor. Maalesef işkenceyi uygulayanlar beraat ederken veya haklarında takipsizlik kararı verilirken, vatandaş cezalandırılıyor" dedi.
Türkiye'nin bir an önce uluslararası insan hakları sözleşmelerinin zeminine geri dönmesi gerektiğinin altını çizen Gamze, Türkiye'deki bu kaotik ortamın sonraki aşamalarda kutuplaşmaya, toplumun ayrışmasına doğru gidebileceğini vurguladı. Gamze, Türkiye'de şuan KHK ile ilgili etkin bağımsız soruşturmalar yürütecek bir yargının olmadığını da ekledi.