ÖHD’den Antalya çevresindeki cezaevlerine ilişkin rapor

  • 12:01 17 Haziran 2025
  • Hukuk
 
ANTALYA – ÖHD Antalya Temsilciliği'nin yayımladığı rapora göre, Antalya ve çevresindeki cezaevlerinde yılın ilk 5 ayında sağlık, hijyen, haberleşme ve sosyal haklar başta olmak üzere tutsaklara yönelik ağır ve sistematik hak ihlalleri yaşandı. 
 
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Antalya Temsilciliği, Antalya ve çevresindeki cezaevlerinde 2025 yılının Ocak-Mayıs aylarını kapsayan hak ihlalleri raporunu yayımladı. Raporda sağlık hakkından, hijyen koşullarına; sosyal faaliyetlerden haberleşme özgürlüğüne kadar çok sayıda temel hak ve özgürlükte ciddi ihlallerin yaşandığı tespit edildi.
 
Raporuna göre, Antalya Yüksek Güvenlikli, Antalya S Tipi, Manavgat S Tipi, Burdur Yüksek Güvenlikli ve Alanya L Tipi Cezaevlerinde tutsakların temel haklarına yönelik ağır ve sistematik ihlaller yaşandı. Sağlık hakkı ihlalleri en yaygın sorunlardan biri olarak öne çıktı; tutsakların revire çıkmaları ve hastaneye sevkleri aylarca geciktirildi. Kelepçeli muayene ve ağız içi arama gibi insan onuruna aykırı uygulamalar sağlık hizmetlerine erişimi engelledi. Bazı hasta tutsakların tedavileri tamamen aksarken, ilaç temininde ciddi gecikmeler yaşandığı, doktorların yetersiz kaldığı ve revire ulaşımın sınırlı olduğu belirtildi. Sosyal faaliyetlerin yok denecek düzeyde olması, kursların açılmaması ve havalandırma gibi temel hakların sınırlandırılması, tutsakların psikolojik olarak da izole edildiğine işaret etti.
 
Raporda ayrıca haberleşme, kültürel haklar ve yaşam koşullarına dair çok sayıda ihlal örneği yer aldı. Kitap ve mektup haklarının çeşitli kotalarla sınırlandırıldığı, Kürtçe mektupların geç ulaştırıldığı, dilekçelere geç veya hiç yanıt verilmediği bildirildi. Suya erişim kota sistemiyle sınırlandırılmış, sık kesintiler ve hijyen eksikliği hastalık riskini artırmış; kantin ürünlerinin pahalılığı ve yetersizliği ise sağlıklı beslenmeyi imkânsız kılmıştır. Müdürlerle görüşme taleplerinin karşılanmaması, cezaevi yönetimlerinin keyfi tutumları ve “iyi hal” gerekçesiyle infazların uzatılması gibi uygulamalar, rapora göre, tutsaklara yönelik düşmanca bir ceza rejiminin hâkim olduğunu göstermektedir. Özellikle siyasi tutsaklara yönelik ayrımcı tutum, cezaevlerinde ağır insan hakları ihlallerinin yapısal hale geldiğine işaret etmektedir.
 
Raporda yer alan öneriler ve tespitler şunlar: 
 
"*Ceza yasal ve uluslararası mevzuat evrensel hukuk ilkeleri ile birlikte göz önüne alındığında; kurumlarımıza gelen başvurular sonucunda tespit edilen işkence yasağı, sağlık ve tedavi hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, haberleşme özgürlüğü, ifade özgürlüğü ihlallerinin sebebi olan hapishane idaresi ve personeli uygulamalarının ve eylemlerinin sonlandırılması ve idarenin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir.
 
*Hapishanelerin kanunda belirtilen standartlara uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve özelde ceza tevkif evleri genel müdürlüğünün taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve insan haklarına uygun olarak koşulların düzeltilmesi gerekmektedir.
 
*Hastane sevklerinde ağız içi araması uygulaması gibi tacize varan aramaların yapılması ve mahpusların bu uygulamaları kabul etmemesi sebebiyle hapishane idarelerince aylardan beri onlarca hasta mahpusun hastane sevkleri engellenmektedir. İnsanlık onuru ile bağdaşmayan ağız içi arama uygulamasına ve diğer yasaklı arama usullerine derhal son verilmeli, hasta mahpusların hastaneye sevkleri sağlanmalıdır.
 
*Çıplak arama, ağız içi arama, ayakta nizami sayım, tecrit gibi insan onuruna aykırı tüm uygulamalara hapishane idarelerince yasal kılıflar bulunduğu, mevzuatın bu anlamda kesin yasaklar içermediği, aksine yoruma açık ve belirsiz düzenlemeler içerdiğinden hapishane idaresine bu tür uygulamalar yönünden kolaylık sağladığı anlaşıldığından infaz yasasında yeni düzenlemeler yapılması gerekmektedir. 
 
*Ağır hasta mahpusların yaşamlarını tek başına idame edememelerinden kaynaklı olarak serbest bırakılarak infazlarının ertelenmeli, tutuklu olanlar serbest bırakılmalıdır.
 
*Kelepçeli muayene, ring aracında kelepçeli yolculuk gibi Adalet Bakanlığı dışındaki kurumları ilgilendiren ve ‘güvenlik’ gerekçelerinin insan onurundan ve temel insan haklarından üstün tutulduğu uygulamaları önleyici yasal değişiklikler yapılmalıdır.
 
*Mahpusların hapishane koşullarında sosyalleşebilmesi, infaz sürelerinde sosyal ilişkilerden kopmamaları, bedensel ve ruhsal sağlıkları açısından ortak alan faaliyetleri büyük önem arz etmektedir. Mahpusların beden ve ruh sağlıkları için uzun süre veya süresiz sosyal yalnızlaştırmaya maruz bırakılmamalıdır.
 
*Mahpusların yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmesi sağlanmalı, vitamin takviyesi yapılmalıdır. Bunun yanı sıra gerek hasta mahpusların gerekse de diyet beslenen/ vejetaryen beslenen mahpusların yemek düzenlerine dikkat edilmeli, yememeleri gereken yemekleri, gıdaları tüketmeleri noktasında baskı ve zorlama yapılmamalı, buna dair yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerekmektedir. 
 
*Cezaevlerinde düzenli ve yeterli sayıda sağlık personelinin bulunması (sayının arttırılması) sağlanmalıdır. Mahpusların sağlık kurumlarına ve hastanelere ring araçlarıyla değil; daha hijyenik ve sağlığa uygun araçlarla taşınması sağlanmalıdır.
 
*Birçok hapishane de en temel ihtiyaçlardan olan su ihtiyacının uzun süredir çözümlenememesi sağlığa erişim hakkının ihlali boyutuna varmıştır. Mahpusların kişisel temizliği için acilen hijyen malzemelerine ücretsiz olarak erişimi sağlanmalı öncelikli olarak su sorununun çözülmesi gerekmektedir.
 
*Hapishanelerde kalan mahpusların sağlıklı bir ortamda kalmaları için gerekli temizlik araçları kendilerine verilmeli; olası hastalıkları ve salgınları önlemek amacıyla temizlik ve sağlık konularında titiz davranılması gerekmektedir.
 
*Mahpusların iletişim ve yazılı başvuruları konusunda yaşadıkları sorunların çözümü sağlanmalı, hapishanende yaşanılan olağanüstü durumlarda (son süreçte cezaevlerinde yapılan sevk/sürgünler ve bulaşıcı hastalıklar vb.) aile ve avukatlarına sağlıklı iletişim kurabilmelerinin koşulları oluşturulmalıdır. 
 
*Mahpuslara ve ziyaretçilerine ulusal ve uluslararası mevzuatın gereği olarak insan onuruna yaraşır bir muamele gösterilmeli; güvenlik gerekçesiyle dahi olsa hapishane girişlerinde yapılan aramalar onur kırıcı olmamalıdır. Söz konusu uygulamayı gerçekleştiren personeller hakkında yasal işlemler ilgili hapishane savcılığıyla gerçekleştirilmelidir.
 
*Nakil, disiplin cezaları, haberleşme hakkı gibi pek çok konuda Anayasa Mahkemesi’nin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği her bir ihlal kararı gözetilerek yeni hak ihlallerinin önlenmesi için kalıcı düzenlemelere gidilmelidir. 
 
*Koşullu salıverilmelerin engellenmesine neden olan Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik yürürlükten kaldırılmalı, lehe kanun ilkesi uygulanmalıdır. Yürürlükteki ‘iyi hal’ kriterleri belirlenmeden önce hükümlülerin cezaevindeki koşulları hakkaniyetle tespit edilmeli, ‘iyi hal’ değerlendirmesi yapmadan önce cezaevlerinin insan onuruna uygun fiziki ve sosyal koşulları yaratılmalıdır. ‘Terörle Mücadele Kanunu’ gibi ayrımcı yasalarla cezaevine konulmuş kişiler ‘ıslah edilmesi gereken suçlular’ olmadığından, infaz yasaları gibi ceza yasalarının ve yargılamalarının da düşman ceza hukuku mantığından uzaklaşması gerekmektedir.
 
*Antalya’daki Hapishanelerindeki ağır hasta tutsakların durumlarının izlenmesi ve artarak derinleşen hak ihlalleri ve işkence uygulamalarının önlenmesi için ulusal ve uluslararası hukukun gerektirdiği şekilde ‘bağımsız’ denetim mekanizmalarının oluşturulmalıdır. Ayrıca söz konusu kapalı ceza infaz kurumlarında yaşanan hak ihlallerine karşı Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesini (CPT), Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığını, TİHEK ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun harekete geçmesi gerekmektedir.”