
‘Anadilde eğitim hakkı barışı güçlendiren bir yerde duruyor’
- 09:02 8 Eylül 2025
- Güncel
Pelşin Çetinkaya
AMED - 2025-2026 eğitim-öğretim yılı başlarken eğitimde tek dilliliğe ilişkin değerlendirmelerde bulunan SES Amed 2 Nolu Şube Eşbaşkanı Duygu Özbay, anadilde eğitim hakkının toplumsal barışı güçlendiren bir yerde durduğunu söyleyerek, yeni eğitim-öğretim yılında öğrencilerin temel hakkı olan anadilde eğitimin hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı.
2025-2026 eğitim-öğretim yılı başlarken, ülkedeki temel sorunlardan biri olan anadilde eğitimin verilmemesi, öğrencilerde birçok pedagojik sorunu beraberinde getiriyor. Özellikle anadilini eğitimde kullanamayan çocuklar, okula başladıkları anda hem dersleri hem de Türkçeyi aynı anda öğrenmek zorunda kalıyor. Türkiye, anadilde eğitim hakkına dair uluslararası sözleşmelere imza atmış olmasına rağmen, bu hak hâlâ uygulanmıyor. Öte yandan Türkiye’nin tek dilli ve tek kültürlü eğitim anlayışı, Kürtçe başta olmak üzere diğer dillerin dışlanmasına neden oluyor. Anadilde eğitim alamayan öğrenciler, bir yandan akademik başarısızlık yaşarken, diğer yandan anadillerini kaybetme ve unutma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.
Eğitim Sen Amed 2 Nolu Şube Eşbaşkanı Duygu Özbay, okulların açılmasıyla eğitimde tek dilliliğin kullanılmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘Binlerce çocuk okula dezavantajlı bir durumda başlıyor’
Duygu Özbay, anadilde eğitimin verilmemesinin öğrencinin başarısını olumsuz etkilediğini belirterek, “Eğitim-öğretim yılı başlıyor fakat anadilleri Türkçe olmayan yüz binlerce çocuk belki milyonlarca çocuk maalesef ki çok dezavantajlı bir durumda eğitime
başlıyor. Bu çocuklar, eğitim sistemi içerisinde de zaten anadillerinden farklı bir dilde eğitim aldıkları için dezavantajlı durumda kalıyor. Elbette ki bunun çok olumsuz yönleri var. Öncelikle zaten çocuk pedagojisine uygun değil. Dolayısıyla biz yani çocuğun psikolojik olarak kendini güvende hissetmediği bir alanın içerisine sokuyoruz. Yani ait hissetmediği bir dilde eğitim alıyor. Bu da başarısını etkiliyor öncelikle. Yani çocuğun bir ortama kendini ait hissetmediğinde, o dili bilmediğinde, o dille düşünmediğinde, o dille soru çözmediğinde, cevap vermediğinde elbette ki başarısı çok olumsuz bir şekilde etkileniyor. Biz bunu sınavlardan görüyoruz. Özellikle merkezi sınavlarda sonuçlar açıklanırken işte bu bölgedeki illerin hep en son sıralarda yer aldığını görüyoruz” sözlerine yer verdi.
‘Türkiye tek dilli eğitim politikasında ısrar ediyor’
Türkiye’de eğitimin ideolojik bir aygıt olarak kullanıldığını dile getiren Duygu Özbay, “Dünya üzerinde konuşulan 7 bin tane dil var. Fakat 200 tane ulus-devlet var. Yani aslında bugün bu 200 ulus-devlet içerisinde maalesef ki tek dilli politikalar uygulanıyor. Tabii ki belki bir kısmında anadilde eğitim hakkı tanınıyor ya da çok dilli bir eğitim anlayışı hakim. Fakat Türkiye'de ulus-devlet eğitimi de ideolojik bir aygıt olarak kullanıyor. Yani dolayısıyla tek dilli eğitim politikalarında ısrar ediyor. Fakat biz bunun gerçekten bu ülkede tek dilli eğitim politikalarının artık çocukları bir başarısızlığa sürüklediğini, bir aidiyet duygusu geliştirmediğini, psikolojik olarak kendilerini güvende hissetmediklerinin farkındayız. Bugün evet ülkede barışa geçiş süreci konuşuluyor. Dolayısıyla bir barış sadece savaşın olmama hali olarak değerlendirilmemeli. Aynı zamanda sosyal eşitsizlikler ve sosyal adaletsizlik üreten, bütün yapıların-dinamiklerin de olumlu yönde bir an önce değişime uğraması gerekiyor. Eşitlikçi, özgürlükçü bir yönde değişim geçirmesi gerekiyor” dedi.
‘Anadil toplumsal barışı güçlendiren bir yerde duruyor’
Duygu Özbay, birçok alanda kendini geliştirmiş ülkelerde yaşayan insanlara bakıldığında anadillerini rahatça kullanabildiğini ve bu yüzden ülkenin geliştiğini belirterek, “Anadilde eğitim hakkı aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren bir yerde de duruyor. Biz bunu dünya deneyimlerine baktığımızda görüyoruz. Mesela Güney Afrika'da Apartheid rejiminden sonra 11 dil 1996 yasasıyla resmi dil olarak tanındı. Yani 11 dilin aslında resmi bir dil olarak tanınması orada 11 kimliğin, kültürün yabancılaşmaması, kendini olumlu yönde toplumun bir parçası olarak hissetmesine, kendi kültürünü ve varlığını sürdürmesine bir şekilde yardımcı olan bir yerde duruyor. Aynı şekilde Ruanda soykırımında 800 bin kişi katledildi. O olaydan sonra ilk değiştirilen şeylerden biri de eğitim oldu. Anadilde eğitim hakkı aldılar. Şu anda sağlık ve eğitim alanında çok büyük gelişmeler var. Tabii ki bunun en temel dinamiklerinden biri bugün anadilde eğitim hakkının olması. Yani ilkokul kademesine kadar çocuklar anadillerinde eğitim alıyorlar. Daha sonra istedikleri dillerde eğitim görebiliyorlar. Biz de aslında böyle bir yaklaşım önerebiliriz” şeklinde konuştu.
‘Dili canlandırma yöntemlerinden birisi de anadilde eğitim’
Anadilin eğitimde ve kamusal alanda kullanılmadığı sürece her zaman yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacağını söyleyen Duygu Özbay, “Biz anadilde eğitim derken bunu bugün sadece Kürt çocukları için istemiyoruz. Yani bugün anadili Türkçe olmayan bütün çocukların bu haklarının olması gerektiğini düşünüyoruz. Bir dil kamusal alanda kullanılmadığında yok oluyor. Dilleri canlandırma yöntemlerinden birinin mesela anadilde eğitim olduğunu biliyoruz. Yani bir dilin kamusal alanda kullanılması, eğitim alanında kullanılması o dilin aslında yok olma tehlikesini de koruyor. Anadilde eğitim bir yandan toplumsal barışa katkı sunan bir yerde duruyor, bir yandan çocukların başarısını arttıran bir yerde duruyor bir yandan da kültürel çeşitliliği, çok kültürlülüğü arttıran bir yerde duruyor. Bir dil kamusal alanda kullanılmadığı ve eğitim dili olmadığı sürece maalesef ki yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Mesela İngiltere'de Welsh dili vardı. Ölü bir dildi. Peki nasıl canlandırıldı? Öncelikle anadilde eğitim dili olarak kullanılmaya başlandı” sözlerine yer verdi.
Duygu Özbay, Kürtçe dile de dikkat çekerek, Kürtçe'nin diğer lehçelerinin de bu tehlike ile karşı karşıya kaldığını belirtti. Dolayısıyla bu dili korumanın yöntemlerinden birinin anadilde eğitim dili olması gerektiğini savunan Duygu Özbay, “Biz Kürtçe’nin tabii ki anayasal düzenlemelerle güvence altına alınması ve resmi dil olarak tanınmasını istiyoruz. Aynı zamanda da kamusal alanlarda kamusal hizmet dili olarak kullanılması gerektiğini önemsiyoruz ve bunu ifade ediyoruz” dedi.
'Eğitim sistemi çok dilliliği gözeten bir yerden dizayn edilmeli'
Duygu Özbay, öğrencilerin tek dilli, tek cinsiyetçi ve tek inancın aktif olduğu bir eğitim anlayışına sahip eğitim sistemi içerisinde büyüdüklerini dile getirerek, “Dolayısıyla bizim ilk eleştirimiz zaten bu tekçiliğe yönelik. Yani eğitim sistemi, eşitsizlik yaratan bir yerde duruyor. Bir yandan cinsiyet eşitsizliği yaratıyor. Bir yandan anadilde eğitim hakkı gözetmeyerek aslında orada bir hak eşitsizliği yani hak kaybına neden oluyor. Bir yandan da işte farklı inançları gözetmiyor. Tek inancı gözetiyor. Dolayısıyla bir farklı inançların ötekileştirildiği bir alan yaratılıyor. Yani eğitim sistemi bugün aslında barışçıl, çok kültürlülüğü, çok dilliliği gözeten bir yerden aynı zamanda da farklı cinsiyetleri koruyan bir yerden dizayn edilmeli. Fakat biz bu eğitim sistemi içerisinde anadili farklı olan çocukların mağdur edildiğini, dezavantajlı duruma itildiğini ve başarısızlığa sürüklendiğini görüyoruz. Ayrıca bir yandan da kız çocuklarının dezavantajlı duruma geldiğini, bir Alevi çocuğunun ya da Süryani çocuğunun dezavantajlı durumuna geldiğini görebiliyoruz” ifadelerini kullandı.
Rojava örneği
Eğitim sisteminin eşitlikçiliği, çok dilliliği ve kültürlülüğü, farklı inançları gözeten bir yerden dizayn edilmesi gerektiğini dile getiren Duygu Özbay, “Eğitim sistemi eşitsizlik üretmemeli. Ama baktığımızda eşitsizlik üretiyor. Birbirine karşı öfke üretiyor. Farklılıklara tahammülü olmayan kesimler yetiştiriyor. Şimdi farklılıklara tahammül ancak farklılıkların da bu eğitim sistemi içerisinde yer bulmasıyla mümkün olabilir. Bugün dünya örneklerine baktığımızda anadilin çok eşitlikçi bir yerde gerçekten uygulanabildiğini görebiliriz. Mesela bugün en yakınımızda belki Suriye'nin özel bölgesi olan Rojava'da bunu görebiliriz. Orada mesela Arap çocukları Arapça eğitim görebiliyor, Suriyeli çocuklar eğitim görebiliyor, Kürt çocukları Kürtçe eğitim görebiliyor. Burada aslında bir dil diğer dilden üstün değil. Söylediğimiz şey bu. Talebimiz aslında bir dilin, kültürün, kimliğin diğerinden üstün olma haliyle ilgili değil. Tamamen eşitlikçi ve barışçıl bir düzene hizmet eden bir talep. Özellikle çatışma sonrası toplumlara baktığımızda bu talebin toplumsal barışı yükselttiği, güçlendirdiği, toplumsal iyilik halini yükselttiği bir yerde durduğunu görebiliyoruz. Örneğin, İrlanda da dil, kimlik ve bağımsızlık mücadelesi ile birlikte gelişti. Dolayısıyla bizler bugün Türkiye'de aslında anadilde eğitim hakkına yönelik çalışmaların yapılması taraftarıyız” sözlerine yer verdi.