
Türkiye’ye verilen süre doluyor: Umut hakkı beklemede!
- 09:04 28 Ağustos 2025
- Güncel
Dilan Babat
HABER MERKEZİ - Avukat Rengin Ergül, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla ilgili “umut hakkını” doğuracak yasal düzenlemeler ve uygulama değişikliklerin sağlanması için Türkiye’ye yönelik denetim sürecine dair hukuki açıdan çok çarpıcı bir karar beklemediklerini söyledi.
Uluslararası komployla 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde ağır tecrit koşulları altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatları, müvekkilleri hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına karşı 2003’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Başvuruda, cezanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3’üncü maddesine aykırı olduğu belirtti. AİHM, 18 Mart 2014'te verdiği kararla Abdullah Öcalan'ın şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmesini AİHS’ye aykırı buldu.
AİHM, "Öcalan 2" olarak çıkardığı bu kararı daha sonra başvuru yapan tutuklular Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan için de verdi. Ancak kararların üzerinden zaman geçmesine rağmen herhangi bir gelişme yaşanmadı. AİHM kararlarının icrasını denetleyen AKBK 2015 yılında Öcalan(2) kararıyla başlayan ‘umut hakkı’ dosyalarını “genişletilmiş prosedür” sınıflandırması ile Türkiye’ye dair denetim sürecine başladı.
AİHM kararları sonrası etkili bir denetim süreci izlemeyen AKBK ve adım atmayan Türkiye karşısında 26 Temmuz 2021 yılında ÖHD, TOHAV, İHD ve TİHV, Bakanlar Komitesi’ne “umut hakkı” dosyalarını düzenli olarak gündemine alması ve kararların yerine getirilmesinin etkili denetlenmesi için yazılı bir bildirim sundu. Komite, bildirim üzerine konuyu gündemine aldı. Komite, 30 Kasım-2 Aralık arasında yapılacak toplantı öncesi Türkiye’den STÖ’lerin bildirimine ve kararların yerine getirilmesi sürecine dair bilgi istedi.
Türkiye'den 'ihlal yok' iddiası
Türkiye, 7 Eylül 2021 tarihinde verdiği cevapta, 2009’dan bu yana İmralı’da ihlal olmadığını ileri sürdü. Türkiye, Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların tahliye imkanını gündeme getiren “umut hakkı” ve “ağırlaştırılmış müebbet cezası hakkında yasada değişiklik” yapılmasına ilişkin başvuruda yer alan tespit ve önerileri ise görmezden geldi. 12 Ekim 2021'de Türkiye’nin iddialarına dair Komite’ye yanıt veren insan hakları ve hukuk örgütleri, Türkiye’nin yazılı beyanlarında “umut hakkına” ilişkin AİHM’in önemli tespitlerine değinmediği, kararların yerine getirilmesi için atılması gereken adımların tartışmadığı ve bunun yerine yanıltıcı bilgilerle bildirimde bulunduğunu kaydetti. Yanıtta ayrıca kimi tespit ve önerilere de yer verildi.
Bakanlar Komitesi’nin 2024 değerlendirmesi
7–19 Eylül 2024 tarihlerinde yapılan toplantıda Bakanlar Komitesi, AİHM kararlarını yeniden gündemine aldı. Komite, Türkiye’den her mahpus için erişilebilir ve objektif bir inceleme mekanizması oluşturmasını talep etti. Komite, 12 Haziran 2025’te yaptığı toplantıda “Gurban Grubu / Türkiye” başlığı altında Abdullah Öcalan davasını tekrar ele aldı ve Eylül 2025’te yeniden değerlendirme yapılacağını açıkladı.
Avrupa Konseyi’ne ‘umut hakkı’ için uluslararası hukuki bildirim
Türkiye İnsan Hakları Dava Destek Projesi (Turkey Human Rights Litigation Support Project - TLSP), Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları Avukatları Derneği (European Association of Lawyers for Democracy and the World Human Rights - ELDH), Demokrasi ve Uluslararası Hukuk Derneği e.V. (Association for Democracy and International Law e.V. - MAF-DAD) ve Londra Hukuk Grubu (London Legal Group - LLG) adlı uluslararası hukuk örgütleri, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne Gurban Dava Grubu için (AİHS) 46. Madde ve Bakanlar Komitesi İç Tüzüğü kapsamından tanınan Kural 9.2 bildirimini sundu.
Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’ye verdiği süre yaklaşırken, Avukat Rengin Ergül, Bakanlar Komitesi’nin Eylül ayında verecek ara kararına dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Müebbet rejiminin ortadan kaldırılması gerekiyor’
Türkiye’nin ilk mahkûm edildiği Öcalan-2 kararının umut hakkı çerçevesini çok iyi çizdiğini belirten Rengin Ergül, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Öcalan-2 kararından önce de umut hakkı bağlamında referans gösterebileceğimiz kararlar verdiğini hatırlattı. Rengin Ergül, “Bu rejimi ortaya çıkaran ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Özellikle de ‘terörle mücadele’ kapsamında infaz edilen ağırlaştırılmış müebbet cezaları, Türkiye hukuk sisteminde ‘ölünceye kadar hücrede infaz’ anlamına geliyor. Dolayısıyla ağırlaştırılmış müebbet rejiminin tamamen ortadan kalkması gerekiyor. Türkiye’de Sayın Öcalan’ın ilk yargılamasında idam cezası verildi, ancak AİHM’in buna ihlal kararı vereceği çok netti. Dosya AİHM’in önündeyken Türkiye, yasasını değiştirerek idam cezasını kaldırdı ve yerine ağırlaştırılmış müebbet cezası getirdi. Bu ceza, ‘ölünceye kadar hücrede infaz’ biçiminde tariflendi. O döneme kadar Türkiye’de fiilen idam cezası uygulanmıyordu. Dolayısıyla bu türden bir hapis cezası böyle bir konjonktürde ortaya çıktı” dedi.
Adil yargılanma hakkı ihlali
Hem ceza hem de infaz yasasında tüm sorunları kangrenleştiren düzenlemenin “Terörle Mücadele Kanunu” olduğuna vurgu yapan Rengin Ergül, “Çünkü bu kanun kapsamında yapılan tüm yargılamalarda adil yargılanma hakkı ihlal ediliyor; cezanın infazı aşamasında ise infazda eşitlik ve adalet ilkeleri gözetilmiyor. Bu nedenle Terörle Mücadele Kanunu’nun tamamen kaldırılması gerekiyor” diye belirtti.
AKBK’nin rolü
Rengin Ergül, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AKBK) Eylül ayında Türkiye’ye verdiği sürenin dolacağını hatırlatarak şu değerlendirmeyi yaptı: “Bakanlar Komitesi, AİHM kararlarının uygulanmasını denetleyen bir organdır. Yaptırım gücü sınırlı olmakla birlikte, kararların icrasını denetleyen doğrudan bir mekanizmadır. 2015 yılından bu yana bu dosya grubu, ‘genişletilmiş prosedür’ ile daha yakından inceleme kapsamında değerlendiriliyor. Ancak 2015’ten bu yana Türkiye’nin sunduğu eylem planlarına baktığımızda, bu konuda hiçbir adım atmadığını ve atmaya da niyetli olmadığını görüyoruz. Komite yıllarca etkili denetim yapmadı. Ancak 2021’den itibaren sivil toplum örgütlerinin sürece daha fazla dahil olmasıyla birlikte, ilk defa dosya ciddi şekilde gündeme alındı. Nasıl ki Türkiye sürekli aynı eylem planlarını sunuyor ve aynı söylemlerin etrafında dolanıyorsa, Komite de sürekli aynı önerileri yineliyor. Türkiye’yi yasa değişikliğine davet ediyor, istatistik paylaşmasını istiyor ve iyi uygulamalara sahip Avrupa ülkelerine örnek almasını öneriyor. 2024’te sadece şu fark vardı: Türkiye Eylül 2025 toplantısına kadar adım atmazsa, ara karar oluşturulacağına dair Sekretarya’ya talimat verildi.”
Diğer dosyalar ve beklentiler Rengin Ergül, bu yaklaşımın sadece Abdullah Öcalan dosyası için değil, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala dosyaları açısından da geçerli olduğunu vurgulayarak, “Demirtaş kararında alınan ara karar, önceden alınan kararların tekrarından ibaretti. Kavala dosyasında ise Türkiye kararları uygulamadığı için ihlal prosedürü başlatıldı, fakat bunun pratikte ciddi bir etkisi olmadı. Bu nedenle bütüncül bir yaklaşım gerekiyor. Avrupa Konseyi'nin tüm organlarının, İnsan Hakları Komiseri, Venedik Komisyonu ve parlamenterlerin bu sürece dahil edilmesi şart. Hukuki açıdan çok çarpıcı bir karar beklemiyoruz ama en azından ara karar alınması ve dosyanın yakından incelenmeye devam etmesi, Türkiye’ye yönelik denetimin sürdüğünü gösterecektir. Komite’nin söylemiyle; Türkiye’nin bir AİHM kararına uymadığı yönündeki tespiti, hukukçular için çok kıymetli bir argümandır” sözlerini kullandı.
Adalet Bakanlığı ve umut hakkı
Adalet Bakanlığı’nın Abdullah Öcalan’ın umut hakkından muaf olduğuna dair söylemlerine de değinen Rengin Ergül, “Fiilen uygulanan sistem şunu gösteriyor: ‘Terör’ kapsamında yargılanan ve ağırlaştırılmış müebbet cezası alan kişiler umut hakkından muaf tutuluyor. Yasaya ‘Öcalan ve Kürtler hariçtir’ diye yazamayacaklarına göre, Türk mahkemelerinde Terörle Mücadele Kanunu ile kriminalize edilmiş bir Kürt kimliğinin inşası söz konusu. Sistemin tüm ayakları Türkiye tarafından iyi bir şekilde tamamlanmış durumda değil. Bakanın söylemleri, uygulamanın itirafı niteliğindedir. Oysa ilkesel olarak, hiçbir kişiyi ya da kesimi umut hakkı gibi temel bir haktan muaf tutmak mümkün değildir. Bu durum başlı başına bir ihlal sebebidir. Ayrıca biz tüm başvurularımızda ağırlaştırılmış müebbet rejiminin Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kastedilerek getirildiğini açıkça ortaya koyuyoruz. Ancak bu rejim bugün 4 binden fazla mahpusu kapsayan bir insan hakları krizine dönüşmüştür” ifadelerini kullandı.
Anayasa Mahkemesi’nin tutumu
Son olarak Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda ciddi bir karar almadığını belirten Rengin Ergül, “2014 tarihli Öcalan-2 kararından bu yana, benzer durumda yüzlerce mahpus var. Bu kişiler Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı, ancak mahkeme bu başvurularda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ‘ölünceye kadar hücrede infaz’ biçiminde uygulanmasına ve umut hakkına dair herhangi bir değerlendirme yapmadı. Oysa AYM, yakın tarihte ‘örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek’ maddesiyle ilgili AİHM’in ihlal kararları sonrası önce pilot karar vermiş ve sonra da ilgili maddenin iptaline karar vermişti. Aynı şekilde, AİHM kararı sonrası paralel bir karar alma pratiği burada da uygulanmalı. Ancak AYM bunu yapmıyor. Bu da Türkiye’nin bu konuda adım atma niyetinde olmadığını gösteriyor. Son dönemde AYM, ağırlaştırılmış müebbetle ilgili bazı başvurularda Adalet Bakanlığı’ndan savunma istedi. Bu, ileride bu konuda bir karar alınabileceğine işaret edebilir. Ancak 2014’ten bu yana herhangi bir hüküm ya da adım atılmadı” dedi.
Rengin Ergül son olarak,şunları söyledi: ”Son sözü belirleyecek olan yine toplumsal ve siyasal mücadeledir. Türk devletinde gerçek bir değişim yaşanacaksa, bunun zemini Türkiye ve Kürdistan’ın sokakları, meydanları ve en nihayetinde Meclis olacaktır. Yasaların değişmesi de, yasakların kalkması da bu sahalarda verilecek mücadeleyle mümkün olacaktır. Meclis’teki siyasal duruş ve mücadele, hukuki girişimlere sonuç aldırabilecek ve belirleyici olan esas zemindir. Kürt halkının ve geniş toplum kesimlerinin bu taleplere sahip çıkması ise mücadelenin meşruiyetini ve gücünü artıran en önemli etkendir."