
Meral Danış Beştaş: Komisyon bir mücadele zeminidir
- 09:11 1 Ağustos 2025
- Güncel
Derya Ren
İSTANBUL - Mecliste kurulacak olan komisyonla ilgili değerlendirmelerde bulunan komisyon üyesi ve HDK Eşsözcüsü Meral Danış Beştaş, komisyonun sadece bir müzakere zemini olmadığını belirterek, “Komisyon aynı zamanda bir mücadele zeminidir” dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrının devamında atılan adımlar süreci farklı bir aşamaya taşırken, mecliste kurulacak olan komisyonla süreç meclis zeminine taşınıyor. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, meclis çatısı altında kurulan komisyonun çalışmaları Ağustos ayının ilk haftası itibariyle başlayacağını duyurdu. 51 kişiden oluşacak olan komisyonda DEM Parti, kadın-erkek eşit temsiliyet ilkesine bağlı kalarak üyelerini belirledi.
Meclis’te kurulacak olan komisyonla ilgili komisyon üyesi ve Halkların Demokratik Toplum Kongresi (HDK) Eşsözcüsü Meral Danış Beştaş, sorularımızı yanıtladı.
*Ekim ayı ve özellikle de 27 Şubat çağrısıyla birlikte farklı bir aşamaya gelen bir süreci yaşıyoruz. Bu süreç nasıl bu konuma gelindi?
Kürt meselesinin çözümsüzlüğü ilelebet devam edemez. Tabii ki demokratik yollardan, tabii ki hak temelli, eşitlik hukuku temelli çözülmesi gerekiyor. Ve bizler on yıllardır demokratik siyaset alanında bunu talep ediyor, bunun mücadelesini yürütüyoruz. Bu sebeple, sadece siyasi mücadeleler gerekçesiyle bugün binlerce arkadaşımız cezaevlerinde rehin tutulmaya devam ediyor. Tabii bizim sahada da çok yoğun çalışmalarımız var, halkla buluşmalarımız oluyor. Barış ve Demokratik Toplum sürecini anlattığımız birçok zeminde bize en çok yöneltilen sorulardan biri, “Ne oldu da Bahçeli bir anda geldi, tokalaştı, sonra ‘Öcalan gelsin, DEM Parti’nin grubunda konuşsun’ dedi?” sorusudur. Tabii ki bunu çok uzun değerlendirmek gerekir. Bu değerlendirmenin içinde mutlaka Orta Doğu’daki gelişmeler, Suriye’de SDG’nin gücü, yıllardır yürüttüğü mücadele ve DAİŞ’e karşı vermiş olduğu destansı direniş yer almalıdır. Orta Doğu’da şu anda bir güç paylaşım savaşı var. Bu savaşta vekâleten hareket edenler bulunuyor. Neticede Rusya ve İran, bir anlamda Suriye’de etkisini kaybetti. Amerika, İngiltere ve İsrail’in pozisyonu ortada. Devlet Bahçeli’nin kendisi de yer yer “İsrail bize saldıracak, hedefteki ülke biziz” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı da zaman zaman bu yönde mesajlar veriyor. Yani Orta Doğu’daki ve dünyadaki gelişmeler, Kürtlerin haklarının tanınması gerektiğini; kimliklerinin, dillerinin, pozisyonlarının ve statülerinin ne olacağı, nasıl bir hukuk içinde yaşayacakları konusunu çok güçlü bir biçimde tartışmaya açtı. Artık Kürt meselesi ulusal değil. Türkiye’nin sınırları içinde dar kalan ya da sadece Suriye, İran, Irak’ta var olan bir mesele değil; uluslararası bir mesele haline geldi. Biz de diplomatik çalışmalar sebebiyle sık sık diğer ülkelere gidiyor, ziyaretler yapıyor ve görüşmeler gerçekleştiriyoruz.
Geçen yıl Japonya’daydım; bir hafta boyunca çalışmalar yürüttük. Japonya’dan Amerikan kıtasına, oradan Avrupa’ya, Uzak Doğu’ya ve Orta Doğu’ya kadar birçok bölgede Kürtlerin mücadeleleri, deneyimleri ve yaşadıkları yakından takip ediliyor. Biliyorsunuz, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin gündemine de bu mesele çokça geldi. Uluslararası boyutta Türkiye üzerinde ciddi bir basınç olduğunu söyleyebiliriz. Kadın ve gençlik siyaset alanında da bir mücadele var. Bütün bunların dışında, 52 yıldır süren bir silahlı mücadele söz konusu. Bu süreçte maalesef on binlerce can yitirildi. Sayın Öcalan, 27 Şubat çağrısıyla asıl noktayı koydu. Açıklamalarında da görüyoruz ki silahın artık miladını doldurduğunu, amacın cumhuriyeti demokratikleştirmek ve demokratik bir toplum inşa etmek olduğunu belirtti. Büyük bir varlık mücadelesi var. Bu mücadeleyle Kürtler, deyim yerindeyse bütün dünyaya kendilerini anlattılar, mücadele ettiler. Diplomatik alanda da anlatmaya devam ediyorlar. Bir Kürt mülteci, Meksika’ya gittiğinde neden oraya gittiğini anlatıyor ve orada Kürtlüğünü unutmadan varlık mücadelesini sürdürüyor. Uluslararası gelişmeler ile Orta Doğu’daki dengeler birleşince, Türkiye’de böyle bir adım atılmış oldu.
*Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın demokratik siyaset ve hukuksal adımların atılması çağrısı vardı. Bu çağrı beraberinde silahların imha edilmesi ve komisyon kurulmasının bir ön adımı oldu. Bunu nasıl değerlendirmek gerekiyor?
27 Şubat çağrısının tabii ki en can alıcı noktalarından biri de siyasi ve hukuki zeminin oluşması gerektiğiydi. PKK kongresini yaptı, silahları imha etme merasimi düzenledi. Ve bütün dünyanın gözü önünde bu konudaki net ve kararlı duruşlarını ifade ettiler. Siyasi olarak bu konuda sözler kuruldu; Cumhurbaşkanı da kuruyor, Bahçeli de kuruyor, farklı partiler de bu konuda söz kuruyorlar. Peki şimdi ne olacak? Yani silah bitti, Kürt meselesi çözüldü mü? Hayır. Kürt meselesi çözülmedi. Asıl şimdi çözüm zamanı. Bu konuda Sayın Öcalan, çok isabetli ve muazzam değerlendirmeleriyle ‘Kürtler varlık mücadelesini kazandı’ diyor. Evet, bugün ben bir Kürt kadın olarak nereye gidersem gideyim, bu kimliğimle kendimi tanıtabilirim: Ben Kürt’üm, ana dilim var, benim bir kültürüm var, kimliğimle yaşamak istiyorum. Bu mücadelenin öznelerinden biriyim ve ben diğer halklarla eşit şartlarda yaşamak istiyorum. Artık ayrımcılık istemiyorum, ötekileştirme istemiyorum, bana yönelik bir imha ve asimilasyon politikası istemiyorum. Mücadele, bu aşamaya getirdi. Peki bunlar hukuki zeminde nasıl çözülecek?
Bu komisyon aslında her şeyi çözemez. Kamuoyunda farklı tartışmalar var: Bu komisyona kim girecek, kim çıkacak, ne konuşulacak, hangi kararlar verilecek? Bir kesim, iyi niyetli olarak bunu soruyor. Demokratik çözümden yana olan, Kürtlerden, eşitlikten, hukuktan, demokratik toplumdan yana olanlar merak ediyor ve bunu duymak istiyor. Ama bir kesim de bunu engellemek istiyor. Mesela ulusalcı, ırkçı diyebileceğim milliyetçi, kendilerince şoven kesimlerde, ‘Nasıl Kürt meselesi için böyle bir komisyon kurulur? İşte AKP’nin amacına hizmet ediliyor. CHP komisyona girmesin.’ diye günlerdir kampanyalar yapılıyor, açıklamalar yapılıyor. Oysa komisyon, Kürt meselesinin çözümünde ön açıcı olmalı.
Bu komisyonun tek görevi, bazılarının söylediği gibi, silahlarını imha eden militanların hukuki konumlarının ne olacağı meselesi değildir. Yani tek görev bu değil. KCK Eşbaşkanı Besê Hozat silahını imha etti. Peki, Besê Hozat ne olacak? Tekrar dağda mı kalacak, yoksa buraya gelirse tutuklanacak mı? Bu kabul edilemez. Çünkü bir kere siyaset yapma iradesi var; ‘Ben bu mücadeleyi artık demokratik siyaset alanında yürütmek istiyorum’ diyor. Besê Hozat şahsında, silahlarını imha eden diğer militanların bundan sonra ceza almamaları, tutuklanmamaları, gözaltına alınmamaları için tabii ki düzenleme yapılması gerekiyor. Ama bu tek başına yetmez.
PKK bir neden değildi. Yani kimse keyfine göre dağa çıkmaz. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir deneyim olamaz. Böyle güçlü bir mücadele ve bu kadar büyük bir direncin karşısında sonuçta bir amaç var. O yolda yürünüyor. Bu amaç tamamen nihayete ermiş değil. Peki siyasette ne istiyoruz, ne istiyorlar genel olarak? Biz ne istiyoruz, Sayın Öcalan ne istiyor? Barış ve Demokratik Toplumu inşa edelim. Pozitif bir entegrasyon olsun. Halklar, kendi kimlikleriyle, dinleriyle, kültürleriyle, varlıklarıyla bir arada eşitlik temelinde yaşasın. Biz de bunu savunuyoruz. Bu adımların atılması lazım. Kayyım uygulamasının artık gündemden çıkması lazım. Önce Kürdistan’daki kentlere atandı, şimdi batıya da kaydı. Kürtlerin yurttaşlık hakkı yok mu? Kendi oy verdiği belediye başkanı tarafından yönetilme hakkı yok mu? Tabii ki var. İşte bu da Kürt meselesidir.
Tüm sorunları tamamen çözecek bir komisyon değil ama çözüme hizmet edecek adımlar atması için var gücümüzle mücadele edeceğiz. Orası bizim için sadece bir müzakere zemini değil, mücadele zeminidir. Çok kısa bir süreyle yapalım, bitirelim telaşına gerek yok; aceleye gerek yok ama sağlam adımlarla ilerlememiz gerekiyor. Herkesin bildiği ve söylediği üzere barış sadece çatışmasızlık değildir, sadece ölüm olmaması değildir. Uluslararası anlamda bu, ‘negatif barış’ diye nitelendiriliyor. Ama ‘pozitif barış’a yönelik bu komisyonun hizmet etmesi gerekiyor.
*Bunun yanı sıra geldiğimiz aşamaya kadar devlet herhangi bir adım atmamıştı. Komisyonun kurulması için herhangi bir yasal düzenleme yapılmadı. Meclis Başkanın inisiyatifi ile kurulan bir komisyon ve yasal dayanaktan yoksun. Bunu nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Biz yasayla kurulması gerektiğini savunduk. Fakat bütün partiler bu konuda ortaklaşmadı. İktidar Partisi de bunu kabul etmedi. O konudaki talebimiz ve ısrarımız bitmiş değil. Yani şu anda Meclis Başkanının kararıyla kuruluyor. Ama bu, komisyonun hiçbir şey yapamayacağı anlamına gelmiyor. Bu komisyon yasa teklifi hazırlayacak. Türk Ceza Kanunu’nun, Belediyeler Kanunu’nun ya da diğer ilgili kanunlara ilişkin yasa önerileri de sunacağız. Önümüzdeki dönemde bu konudaki ısrarımızın başarıya ulaşacağını tahmin ediyorum. Komisyonu sadece 51 kişi olarak düşünmeyin. O komisyon, Meclis’teki bir parti hariç bütün partilerin temsiliyetini içeriyor. Orada alınacak karar, bir anlamda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bağlayıcı nitelikte oluyor. Türkiye toplumunu aslında temsil ediyor. Mesela ben Erzurum milletvekiliyim; Erzurum halkını temsil ediyorum. O yönüyle kanunla kurulmadı ama önümüzdeki günlerde bu konuyu tekrar tartışıyor olacağız. İlk toplantıda da gündeme getireceğiz.
*Bu süreç Barış ve Demokratik toplum süreci olarak tanımlanıyor. İktidar ise “Terörsüz Türkiye” olarak ısrarla geriye dönük kavramları kullanarak, süreci farklı göstermeye çalışıyor. Bunu nasıl yorumlamak gerekir?
Biz bunu kabul etmiyoruz. Yani ‘Terörsüz Türkiye Komisyonu’ adını kesinlikle kabul etmeyeceğiz. İlk toplantıda komisyonun adı da deklare edilecek. Orada şüphesiz tek başına bizim sunduğumuz isim önerisi olmayabilir ama bizim gibi düşünen başka partiler de var. Çünkü bugüne kadar ‘terör’, ‘terörizm’ ve ‘terörist’ sözlerinin o kadar ağır sonuçları oldu ki, neredeyse itiraz eden herkesin terörist ilan edildiği bir zeminde yaşıyoruz. Ve bu tartışmaları maalesef Meclis’te de çok yaptık.
Bu nedenle bu meseleye ‘terör’ diye nitelendirmek, Kürt sorununu anlamamak anlamına gelir. Kürt meselesinin tarihsel boyutunu, arka planını, bugün önümüzde duran görevleri ve sorumlulukları görmemek olur. Bu yönüyle bu isim asla kabul edilemez.
*HDK 12 yıl önce demokratik toplum fikriyatla kuruldu. HDK’nin Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde rolü ne olmalı?
Biz HDK olarak her zaman alanlardayız. Barış ve Demokratik Toplum sürecini hem bilimsel hem toplumsal hem de dünya deneyimleri ışığında anlatıyoruz. Bölge toplantıları yapıyoruz. Tabii çalışmalarımız devam edecek. HDK olarak komisyonda da olacağız ve sözümüzü söyleyeceğiz. Sonuçta ben hem milletvekiliyim hem de HDK Eşsözcüsüyüm. Orada da HDK’nin sözünü, sesini ve farklılıkların temsiliyetini yansıtmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Biz, DEM Parti ile birlikte bu halk buluşmalarında da aktif olarak görev aldık.
*Komisyon’da kadın temsiliyeti nasıl olacak? DEM Parti olarak eşit temsiliyet boyutuyla üye belirlediniz; ancak diğer partilerin bunu göz ardı ettiğini görüyoruz, bu konuda neler söylemek istersiniz?
Kadın temsiliyetinin azlığını çok talihsiz buluyoruz. Bu, parlamentoda da böyle. En yüksek oranda temsil edilen parti biziz kadınlar olarak. Bizde oran yüzde 50–49; diğerlerinde yüzde 20, 10 ya da çok daha az. Şu anda belediyelerde, TBMM’de, partilerin karar organlarında diğer siyasi partiler çok geriden geliyor. Biz hepsine öncülük yapıyoruz, model oluyoruz. Ve bunu kendileri de söylüyorlar. Diğer partilerin kadın milletvekilleri ve yöneticileri de bu konuda çok iyi bir örnek sergilediğimizi, bunu yapmak için bir çaba içine girmeleri gerektiğini yer yer konuşuyorlar. Bu kadar önemli bir komisyonda en azından kadın temsiliyetinin daha yüksek olması gerekirdi. Barış mücadelesinin öncülüğünü kadınlar yapıyor, yapacak. Kürt Kadın Hareketi, Türkiye Kadın Hareketi, uluslararası kadın birliktelikleri ve hareketlerinin bu konudaki deneyimleri çok fazla. Bu yönüyle çağrımız diğer partilere: Bu, birlikte yürütülmesi gereken bir iş. Kadın ve erkeğin denk olduğu, iradesinin yansıdığı bir inşa süreci yaşayalım. Komisyon da bunlardan bir tanesi ve önemli bir zemin.
*Komisyonun çalışmalarına ağustos ayında başlanacağı söyleniyor, bununla birlikte komisyonun yol haritası ve çalışması nasıl olmalıdır, belli bir yol haritası belirlendi mi?
Komisyon çalışmalarına haftaya başlamış olacağız. İlk toplantıda yol haritasına dair önemli bir tartışma olacak. Çünkü hangi gündemlerle başlayacağız, kimleri dinleyeceğiz, ziyaretler yapacak mıyız? Mesela dün Meclis Başkanı, herkesin dinleneceği bir komisyon olacağını söylemiş. Biz, dinlenmesini istediğimiz isimleri ve kurumları vereceğiz. Diğer partiler de verecek. Gerekirse bazı meseleleri yerinde incelemek gerekecek. Bütün bölgelerde ziyaretler yapma önerimiz olabilir.
Gündemleri çok sınırlayıp silaha hapsetmeden, demokratikleşmeye evrilen ve demokratik adımların atılması yönünde bazı yasal önerilerimiz olacak. Bununla birlikte bazı yasa önerileri üzerine çalışacağız. Meclise sunulmak üzere yasa taslakları hazırlanacak. Zaman zaman komisyonla ilgili kamuoyuna da açıklamalar yapacağız.