Mülteciler sendikalaşamıyor, ölümleri bile kayıt dışı
- 09:02 16 Nisan 2022
- Emek/Ekonomi
Dilan Babat
ANKARA - Göçmen Sendika Girişimi kurucu üyelerinden Burcu Arıkan ve Burcu Çıra, iktidarın ve muhalefetin mültecileri “siyasi malzeme” haline getirdiklerinden kaynaklı ırkçılığın arttığına dikkat çekti. İşçi sınıfının "yumrukları" birbirine değil suçlulara göstermesi gerektiğini belirten hak savunucuları “Yapmamız gereken şey; ortaklaşma zemini kurmak ve bu zemin altında örgütlenmek” dedi.
Emperyalistlerin çıkardığı savaşlardan kaynaklı başka ülkelere göç etmek zorunda kalan mülteciler, geldikleri ülkelerde ötekileştirme, yoksulluk, ayrımcılık ve birçok zorlukla baş etmeye çalışıyor. Sömürülen ve “ucuz işgücü” olarak çalıştırılan mülteciler, “koz” aracı olarak kullanılırken ölümleri de istatistik dışında harekete geçirecek bir anlam ifade etmiyor. İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi (İSİG) 2022 yılının ilk üç aylık İşçi Cinayeti raporuna göre 8 Suriyeli, 2 Afganistanlı 1 İran, 1 Özbekistan, 1’er işçi Endonezya, Pakistan Rusya ve Sırbistanlı olmak üzere 18 mülteci 3 ayda iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Öte yandan son süreçte özellikle dijital medyada mültecilere yönelik ırkçı söylem ve tehditler yine hedef haline getirildiklerini gösteriyor.
Göçmen Sendika Girişimi kurucu üyeleri Burcu Arıkan ve Burcu Çıra mülteci işçilerin yaşadıkları sorunlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
‘İktidarın dili işçi sınıfı arasında da rekabet doğuruyor’
Türkiye’de mülteci nüfusunun giderek artmasıyla birlikte gerilimlerin de arttığını kaydeden Burcu, ciddi bir yoksullaşmanın olduğunu ve yurttaşların güvencesiz çalıştırıldığını ifade etti. Birçok kesimin asgari ücret altında çalıştığını ve de bundan kaynaklı göçmen emeğinin ucuz emek olarak görüldüğüne dikkat çeken Burcu, “ Siyasilerin kullandığı dil, ırkçılığı arttırdığı için işçi sınıfında da bir rekabet ortaya çıkıyor” tespitinde bulundu.
Her zaman sınır dışı tehdidi var
Sendikanın kuruluş amacını "güvencesizliğe ve kayıt dışı sektöre dair politik bir bilinç oluşturma" sözleriyle açıklayan Burcu, “Göçmenlerin kendilerine özgün durumları ve sorunları var. Örgütlenme girişimlerinde her zaman onları tutan, bir sınır dışı etme tehdidi var. Çalışma izinleri her zaman patronlara bağlı, ucuz işçi olarak çalıştıkları için sendika üyesi olamıyorlar. Yayılan ırkçılıkla birleştiğinde birçok şeye razı olmak zorunda kalıyorlar. Biz de bu noktada göçmenlerle nasıl temas kurabiliriz ne yapabiliriz diye yola çıktık” ifadelerini kullandı.
Kadın mültecilerin durumu
Kadın mültecilerinin durumun çok daha kötü olduğunu söyleyen Burcu, mülteci kadınlarda kayıt dışı çalıştırılma oranının erkeklerden daha fazla olduğunu ifade etti. Mültecilerin dil konusunda yaşadıkları sorunların daha dezavantajlı hale getirdiğine dikkat çeken Burcu, "Evde parça iş yapmaya mecbur bırakılıyorlar ve bakım emeği kadınların üstünde olduğu için kadınlar ev içinde çalışmak zorunda kalıyorlar. Bir tür proleterleşme yaşıyorlar. Kimlik sorunu, ikâmetgah sorunları olduğundan kadınlar şiddete maruz kaldıklarında şikâyet edemiyorlar. İstanbul Sözleşmesi’nde yabancı uyruklu kadınların şiddete maruz kaldığında şikâyet etme ya da başvuru yapma durumları vardı ama 6284 sayılı yasa da bu yok. Bu yüzden herhangi eksik bir belgede kimseye bir şey bildiremiyorlar. Çaresizlik içerisinde yaşamak zorunda kalıyorlar. Geri gönderme merkezlerinde de bir dizi ihlale maruz kalıyorlar” diye belirtti.
Göçmenlerle nasıl temas edilir?
Türkiye’deki mültecilerin güvencesiz ve statüsüz olduğunu belirten Burcu, hukuki yolların tıkalı olmasından dolayı "toplumsal bir politikleşme" ihtiyacı olduğunu da sözlerine ekledi. “Bu politikaların devletlerle ilgili olduğunu anlatmak lazım” diyen Burcu, “ Siyasilerin, iktidarın göçmenlere yönelttiği oku hem söylemde hem de fili mücadele ile asıl olması gereken tarafa döndürmemiz lazım. Bunun içinde göçmenlerle daha fazla iletişim kurmamız lazım. Onların yaşadığı yerlere gitmek, davalarını takip etmek, kayıtsız çalıştıklarını anlatmamız lazım. İnsanların algısında oluşturulan manipülasyonlara karşı, gerçeği ve temas zeminlerini artıran bir mücadele alanı yaratmamız lazım” diye ekledi.
Mülteci ve yerli işçilerin sorunları
Mülteci işçilerin ucuz emek görülmesinin yanı sıra patronlar tarafından kâr oranı olarak görüldüklerini ifade eden Burcu Çıra ise, “Türkiye geri kabul anlaşmasını kabul ettikten sonra bunu tamamen ticari olarak kullanıyor. Buraya gelen işçiler, tarlalarda, fabrikalarda, ev içinde çok düşük ücretlerle çok yüksek mesailerle sigortasız bir şekilde çalıştırıyorlar. Fabrikalarda ya da farklı alanlara yığdıkları göçmenleri az ücretle çalıştıkları için patron kâr ediyor ve göçmen işçiler alanları doldurmuş oluyor. Yerli işçiler ise işsizlik karşısında aynı koşullarda çalıştırılıyor. Böyle bir yoksulluk ve sefalet dayatılıyor. Bundan kaynaklı da bir nefret doğuyor. ‘Ülkenize geri dönün sizin yüzünüzden yoksullaşıyoruz’ gibi saldırılarla yüz yüze kalıyorlar” sözlerini kullandı.
‘Yukarıdan gelen söylemler ırkçılığa ve nefrete neden oluyor’
Mültecilerin yaşadıkları sorunların yerli işçilerden kaynaklanmadığını bu durumun tamamen patron ve sermaye ilişkisi ile bağlantılı olduğunu belirten Burcu, “Burada ucuz emek gücü olarak görülen yerli işçi bu şekilde düşünmüyor. Ekonomik kaygıları oluşuyor ama bunun tamamen politik ve ekonomik olarak farkına varılırsa ırkçılık bu kadar yaygın olmayacak. Bizim de tamamen yapmak istediğimiz şey; yumrukların birbirimize karşı değil, asıl suçlulara gösterilmesi gerektiğini vurgulamak. Patronlar göçmen işçiler ve yerli işçilerin yan yana gelerek örgütlenmesini istemiyor çünkü örgütlü bir işçi sınıfı işlerine gelmez” şeklinde konuştu.
‘Her iki tarafta çıkarları uğruna mültecileri malzeme ediyor’
İktidar ve muhalefet arasında mültecilerin “siyasi bir malzeme” olarak kullanıldığına dikkat çeken Burcu, “İktidar göçmenleri oy potansiyeli, işçi olarak değerlendiriyor. İktidar zaten ekonomik olarak değerlendirebileceği göçmeni alıyor, değerlendiremediği göçmeni sınır dışı ediyor. İktidarın tavrı buyken, muhalefet ise, ‘halkımız yoksullaşmışken, göçmen alarak halkımızın yoksulluğunu görmüyor’ diyerek siyasi malzeme haline getiriyor. Her iki tarafta göçmenleri tamamen kendi siyasi çıkarları uğruna malzeme haline getiriyor. Bu durum sadece Türkiye ile de sınırlı değil. Polanya-Belarus sınırında 28 bin Kürt göçmen sınırda uzun süre bekletildi. Yüzlerce göçmen o sınırda öldü. Bir tarafta bu olurken, diğer taraftan Ukrayna-Rusya savaşında göçmenler Avrupalı olduğu için yardımlaşma sağlanarak mültecileri kabul ettiler. Ama sınırda bulunan Kürt göçmenler öldürülüp, işkencelere maruz kaldı. Bunların tamamı egemenlerin kendi arasındaki savaşlar ve yürüttükleri göç politikaları ile alakalı. Biz de diyoruz ki; bunların olmasını istemiyorsanız bu savaşları çıkarmayın. Sadece üç işçi Suriyeli olduğu için yakılarak öldürüldü.Bir taraftan nefret körükleniyor bir taraftan ‘biz kucak açıyoruz’ diyorlar. Ama burada olan göçmen ve mültecilere oluyor" ifadelerini kullandı.
Ortaklaşma zemini
Mültecilerin yaşadığı güvencesizliğe karşı birlikte örgütlenerek mücadelenin inşa edilmesi gerektiğine işaret eden Burcu, sözlerine şöyle devam etti: “İşçi işçidir ve her yerde sömürülüyor. Yapmamız gereken şey; ortaklaşma zemini kurmak ve bu zemin altında örgütlenmek. İşçi sınıfının ve halkın birbirinden başka sığınağı yok. Örgütlenememiş bir işçi var ortada. Kayıtları yok ve öldüklerinde bile kayıtları olmadığı için üzerlerinden tazminat sorumluluğunu üzerinden atan, ölümlerinden bile kâr eden sermayedarlar var. Bizim zaten göçmen sendika girişimini kurmamızın sebebi; iş kolu fark etmeksizin mücadeleyi inşa etme. Güçlenmek ve birlik olmaktan başka çaremiz yok. Savaşları durdurmayacaklarını biliyoruz, bu yüzden birlikte örgütlü bir mücadeleyi inşa etmek gerekiyor” sözlerini kullandı.