Eğitim Sen’li kadınlar: Pozitif ayrımcılık değil, hakkımızı istiyoruz

  • 09:03 23 Eylül 2021
  • Emek/Ekonomi
 
ANKARA - Eğitim sisteminde yaşanan sorunların, hak ihlallerine yol açtığına dikkat çeken eğitim emekçisi kadınlar, bu ihlaller sonucunda yaşadıkları zorluklar karşısında,“Pozitif ayrımcılık istemiyoruz, hakkımızı istiyoruz” dedi. 
 
Türkiye’de eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, AKP’nin iktidara gelmesiyle beraber kat be kat arttı. Özellikle yaklaşık iki yıldır koronavirüs (Covid-19) pandemisi nedeniyle online sürdürülen eğitim ve öğretim, 6 Eylül’den itibaren yüz yüze verilmeye başlandı. Ancak eğitim ve eğitimcilerin yaşadığı sorunlara her geçen gün yenileri eklenmeye devam ediliyor. Derinleşen ekonomik krizin yanı sıra cinsiyet ayrımcılığı, anadilde eğitim ve daha birçok sorunu içinde barından eğitim sisteminden en fazla kadınlar etkileniyor. 
 
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) 3 No’lu Şube Kadın Sekreteri Melek Aşır ile Eğitim Sen 2 No’lu Şube Kadın Sekreteri Şehnas Sönmez, mevcut eğitim sistemi içerisinde yaşadıkları zorlukları ve karşı karşıya kaldıkları sorunları anlattı
 
‘Eğitim sisteminde kadınlara yönelik 3 politika yürütülüyor’
 
Eğitim sisteminde kadınlara yönelik bu zamana kadar 3 önemli politika yürütüldüğünü kaydeden Melek Aşır,  bu politikaları, “otoriterleşme”, “piyasalaşma” ve “dinselleşme” olduğunu söyledi. Melek, bu üç politikanın eğitim üzerindeki etkilerini şu sözlerle dile getirdi: “Otoriterleşmede, kadın hakları konu edilerek bir eğitim sistemi oluşturulmak isteniyor. Bu otoriterleşme ile kadın hakları törpüleniyor. Piyasalaşmada ise devlet kurumlarının eğitiminin yok sayılması, giderek özel kesimi öncelediği için kadının çıkardığı ses, kamusal hak ve öğrenciler, kadınlar ve özellikle kız öğrenciler için piyasalaşmanın önünde bir engel olarak göründüğü için kadınların sesi daha çok kısılmak isteniyor. Dinselleşmede ise demokratik, laik ve bilimsel bir eğitim ile kadının kendisinin özne olduğu toplumda ses çıkarması gerekiyor. Bu haklar da geri çekilip dinsel eğitimin önü açılsın isteniyor.”
 
‘Şu öğretmenlerin önceliği güvenlik’
 
Okullardaki öğretmenler odasında en fazla konuşulan sorunlara değinen Melek, şunları ifade etti: “Burada boş Anadolu İmam Hatip Liseleri dururken, yoksul kesimden öğrencilerin yoğun olduğu liselerimiz var. Bu okullarda sabah 07.30’da derse giriliyor, akşam 21.30’da çıkılıyor. Kadın öğretmenler ilk kez çocukların güvenliği ve kendi güvenlikleri için de kaygılanıyorlar. Saat 21.30’da akşam evine toplu taşıma araçlarıyla giden kadın öğretmenler için büyük bir problem. Zaten Covid-19’a karşı herhangi bir önlem de alınmıyor. Şu an öğretmenlerin önceliği güvenliktir.” 
 
‘İnsan hakkı ihlali’
 
Kadınların bir takım özlük ve hukuki hakları olduğunu hatırlatan Melek, bu haklar çerçevesinde yasaların da uygulanması gerekliliği üzerinde durdu. Ancak sorunların halen devam ettiğine işaret eden Melek bu sorunları şöyle özetledi: “Çok konuşulan sorunlardan biri öğretmenlerin çocuklarına bakıcı bulma problemi. Bunu bir insan hakkı ihlali olarak görüyorum. Bir okulda yüzde 60 oranında kadın eğitim emekçisi var, kreş en doğal hakkıdır. Kreşler de bakıcılar da maddi durumu zorluyor ki anneler de ailelerinden yardım almak zorunda kalıyor. Öğretmenler odasında en çok konuşulan önemli konulardan biri de annelerin süt izni kullanmasının idarenin elinde olması. Aslında süt izni, kadınların hakkı ama ders programının yanlış yapılmış olması, programa uydurulmaması gibi bahanelerle Anayasal hak olmasına rağmen müdürün inisiyatifine kalmasından dolayı çoğu kez anneler süt izni kullanamıyor. Doğum sonrası iznin fazla olması gerekiyor. İznin kısa olması da siyasi bir tercih haline getirilmiş. Bunu, ekonomik sebeplerle ötelemek, kadının çocuğunu büyütme hakkından feragat etmesine yol açmak bir hukuksuzluk hali ve insanın vicdanıyla örtüşen bir şey değildir. Bu da okul idaresinin inisiyatifine kalmış bir durum. Kimi zaman sabah, kimi zaman akşam ders programı çizelgesi hazırlanırken, bu hassasiyetlere dikkat edilmeden yapıldığını biliyoruz.” 
 
‘Yönetim ve idarenin erkeklerden oluşması üzücü’
 
Anaokullarında çalışan öğretmenlerin oranının yüzde 92 iken, idari personel katındaki kadın öğretmen oranının ise sadece yüzde 8 olduğunu kaydeden Melek, “Aslında eğitim alanında çalışan kadın oranı toplam yüzde 60’ların üzerindeyken idari personel katındaki temsiliyet oranımız yüzde 8’dir.  Bu sadece Eğitim Sen’in sorunu değil, her kurumun sorunu. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nda (DİSK) bile 141 öğrenci varken yalnızca 18’i kadın. Memur Sen’in yürütmesinde tek bir kadın memur yok. Eğitim Sen’de 104 yöneticiden yalnızca 8’i kadın. Yani dünya nüfusunun yüzde 50’sini kadınlar oluştururken, yönetim ve idari kısmının tamamının erkeklerden oluşması üzücü bir durum” diye belirtti.  
 
‘Erkeğin yapabileceği işleri kadınlar da yapar’
 
Toplumu var edenin kadın olduğunu kaydeden Melek, bu nedenle siyasetçilerin konuştuğu zaman “kadın” kelimesini kullanmasının önemine işaret etti. Kadına dair siyasetçilerin beyanlarının toplum üzerindeki etkisine dikkat çeken Melek, “Kadınlar üzerinden yaptığı reformlar, vizyonlar, siyasi hareketler, eğitim bileşenleri, toplumsal cinsiyet eşitliğine bakış açısı, ders kitaplarında kadını ele alışı, kadınlara ilişkin kelimelerin lanse edilişi, kadınları siyasetin içinde var etmenin imkanını yaratmak,  ve tüm bunlar kadının toplumda var olmasını kolaylaştıracak. Bilimsel laik demokratik eğitim ile insan haklarına dayalı bir sistem uygulanır. Pozitif ayrımcılıktan bahsetmiyoruz, çünkü biz pozitif ayrımcılık istemiyoruz, hakkımızı istiyoruz. Erkeklerin bireysel hırslarını önceleyen değil, kadınların ekonomi ve siyaset gibi toplumun algısını değiştirebileceği bir eğitim sistemi istiyoruz. Toplumun her bileşeninde erkeğin yapabileceği işleri, kadınların da yapabileceğini görebiliyoruz” dedi. 
 
‘Kadınlar hem mobbinge uğruyor hem de idareci olamıyor’
 
Şehnaz Sönmez ise 38 yıldır öğretmenlik yaptığını, buna rağmen ekonomik koşullardan dolayı emekli olamadığını söyledi. Son bir buçuk yıldır eğitim emekçisi kadınların online çalıştıkları için evdeki sorumluluğuyla beraber yaşadıkları zorluklara değinen Şehnaz, “Kadınlar çocuk bakımı gibi işlerle ilgilendikleri için daha çok yoruluyor. Örneğin, pandemi sürecinde Eğitim Bilişim Ağı (EBA) ile giriş yapan erkeklerin oranının yüzde 60 iken, kadınlar da ise bu oran yüzde 40. Böyle olmasının nedeni de kadınlar daha çok ev işlerini yapmalarından kaynaklı, sürekli her işe yetişmekten öğrencilerin notlarını sisteme yüklemeye zaman bulamadıklarının kanıtıdır. Kadınlar zaten öğretmenlik mesleğini hem okulda hem de evde de çalışabileceğini düşünerek seçiyor. Zaten Türkiye’deki eğitim sistemi kadınlar açısından çok kötü. Çünkü muhafazakar tarafı toplumda daha çok baskın olduğu için kadınlar daha da eziliyor. Özellikle kadınlar okullarda hem mobbinge uğruyor hem de idareci olamıyor. Kadınların okullarda idareci olmak istediğinde de erkekler tercih ediliyor. Bu da Türkiye’nin muhafazakar yapısından kaynaklı bir durum” sözlerini kullandı. 
 
‘Kadın eğitim emekçileri zorlanıyor’
 
Kadınların hiçbir zaman emeğinin karşılığını alamadığını vurgulayan Şehnaz, bunun eğitim emekçilerine yansımasını ise şu ifadelerle paylaştı: “Kadın eğitim emekçileri hiçbir zaman çalıştıklarının karşılığını alamıyor. Çünkü yaşam koşulları çok pahalı. Türkiye’de açlık, yoksulluk çok ilerlemiş. Kadınların aldıkları maaş hiçbir şeye yetmiyor. Bu durumda eğitimde olduğu gibi ekonomide de kadın öğretmenler etkileniyor. Öğretmenler için 3600 ek gösterge için söz verdiler ama öğretmenlere vermediler. Bu, 3600 ek gösterge olsaydı öğretmenler daha çok ezilmeyeceklerdi. Yaşam koşulları daha güzel olabilirdi ama bu mümkün değil. Öğretmenlerin aldığı maaş az ve yaşam koşulları çok kötü. Bu şartlarda kadın eğitim emekçileri çok zorlanıyor.”
 
‘Taleplerimiz karşılansaydı her şey çok farklı olurdu’
 
Eğitim emekçisi kadınların taleplerine dikkat çeken Şehnaz, “Biz öğretmenlerin en önemli talepleri karşılansaydı maaşlarına yüzde 43 oranında zam yapılırdı. Sözleşmeli öğretmenler de diğer öğretmenlerle eşit haklara sahip olurdu. Okulların ihtiyaçları bütçeden karşılanırdı. Emekli ikramiyeleri hesaplanırken yılık çalışmaya göre hesaplanır ve ikramiyeye dahil edilirdi. Mülakatın yerine sınavlarda liyakat ve başarı esas alınırdı. Şimdi bunların hiçbiri yok. Kadın emekçilere yeterli bütçe ayırmadıkları için ihtiyaçlarını bile doğru dürüst karşılayamıyorlar. Taleplerimiz karşılansaydı pek çok şey farklı olacaktı” diye konuştu.