Artvin ekolojisi saldırı altında
- 09:02 19 Eylül 2024
- Ekoloji
Melike Aydın
ARTVİN - Türkiye’nin tek biyorezerv alanının bulunduğu Artvin’in yüzde 71’inin maden için ruhsatlandırıldığını ve 125 HES projesinin hayata geçirilmek istendiğini belirten Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan, tekrar tekrar ruhsat verilse de yılmadan mücadele etmeye devam edeceklerini ifade etti.
Türkiye’nin tek biyosfer rezervi (biyorezerv) alanına sahip olan Artvin’in yüzde 71’i maden için ruhsatlandırılmış durumda, 125 hidroelektrik santral (HES) projesi hayata geçirilmek isteniyor. 3 Ekim’de ekoloji direnişçisi Reşit Kibar’ın katledildiği Hopa’da mesire alanı olarak gösterilen proje de bu maden ruhsatlarının verildiği yerde bulunuyor ve yoğun şekilde ağaç katliamına devam ediliyor. Artvin’de ekolojik yaşama saldırı sürecinin 1992’de meyve ağaçlarının katledilmesiyle başladığını ve 2017’de hız kazandığını kaydeden Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan Hopa’da ve tüm Artvin’deki ekokırım projelerini ve devam eden mücadeleyi anlattı.
125 HES projesi planlanıyor
Artvin’in 2 bin 730 bitki çeşidi, çok sayıda yaban hayvanı ve biyosfer rezerv alanına sahip olmasıyla bir doğa müzesi gibi saklanması gerekirken, parçalanarak bozulduğunu ifade eden Neşe, Çoruh Vadisi’nde devasa barajların, bir kısmı hayata geçirilen 125 HES’in planlandığını, çok sayıda maden ruhsatı verildiğini dile getirdi. Neşe, “Artvin’in yüzde 71’i maden ruhsatlı. Dere ıslahı adı altında derelerin betonlaşması, sahillerde dolgu, sahil otoyolu bilinen şeyler. Yeşil Yol Projesi kapsamında sözde turizm ama başka amaçla yapılan yollar gibi sorunlarımız var. Son senelerde orman kesimi hız kazandı. Atilla Milli Parkı Şavşat-Karagöl Milli Parkı’nda inanılmaz kesimler yapıldı” şeklinde konuştu.
‘Tek biyosfer rezerv alanı da katlediliyor’
Türkiye’nin tek biyosfer rezerv alanı olan Maçahel bölgesinde uzmanlarla yaptıkları saha araştırmasında orman katliamını ortaya koyarak kamuoyu ile de paylaştıklarını kaydeden Neşe, “Ne rezerv alanı ne milli park tanıyorlar. İnanılmaz orman kesimi var. Ormanlarımızı kaybedersek zincirleme kaza gibi her şeyimizi kaybedeceğiz. Zaten 30 senedir Cerattepe mücadelesi devam ediyor. İlk senelerde sessiz devam etti. İlk iki firmayı daha sessizce yol ettik hatta ruhsatlarını iptal ettik. 2012’den önce iki ruhsat veriliyordu, şimdi teke indirdiler ama 2012’de ne yazık ki yeniden ihale ettiler. Ruhsatı iptal edilen ve madencilik yapılamaz denen yerde bir daha ihale yaptılar. Nasıl olur dedik açığa çıkardık, ‘Yeniden ihale ettik’ dediler” sözlerine yer verdi.
1992’te başladı, 2017’de hız kazandı
Artvin’de ekolojik katliamın 2017’den itibaren hız kazandığını, ancak değişimin esas olarak 12 Eylül 1980 darbesinden sonra başladığını vurgulayan Neşe, “1992’de Artvin’de meyve ağaçlarının kesimi hız kazandı. Önce onlara karşı çıkıştık. Meyve ağaçlarını keserseniz yaban hayvanları köye inecek. Çünkü onun alanına giriyorsunuz. Bir de tıraşlama kesimlere karşı çıkmıştık. Coğrafyanız sarp olduğu için ‘Köyük Yasağı’ vardır. Artvin merkezde de Yasakdere, Yasaktepe gibi adlar vardır. Bu Artvin’de yazılı olmayan kurallardır, kimse dokunmaz. Çünkü o alanı yok ederse aşağıdaki kendi yaşamını yok edebilir. Dolayısıyla tıraşlama kesimler yanlış gelmişti. Tüm alanı tıraşlama kesip yeninden ağaçlama yapıyorlar. Orada doğal yaşlı orman denen orman var, ne demek olduğunu daha sonra öğrendik. Cerattepe mücadelesi öğretti. 1994’te maden olayı gündeme gelince şehrin hemen üzerinde işin rengi değişti boyutlar da değişti” dedi.
‘Devlet argümanları ve il dışına göç’
Cerattepe mücadelesindeki bütünsel mücadelenin Çoruh Vadisi projelerine karşı örülemediğine değinen Neşe, devlet projeleri, enerji yatırımı gibi argümanlarla karşılaştıklarını ekle. Neşe “Halkımız da çok göç verdi. Dışarıdakiler yerleri para ediyor diye sattı, karşı çıkan da oldu ama engelleyemedik” ifadelerini kullandı.
‘Pandemi süreci HES mücadelesini başa sardı’
Tüm verimli arazileri kaybettiklerini kaydeden Neşe “Çoruh Vadisi Akdeniz iklimine sahiptir. Çok düzlük, büyük topraklar yoktu ama mevsimine göre çeşitli ürünler yetişiyordu. Hele ki Yusufeli Barajı Artvin için yıkım projesi oldu ve Çoruh Vadisi’ni kaybettik. Bu arada HES’ler gündeme geldi, köy köy HES’lerle mücadele ettik. Bir vadide 25-30 tane kuyruk kuyruğa HES projesi yapıldı. Borçka, Kabaca Vadisi’nde 5 HES yapılmıştı. Hocalarımız oradaki vahşeti görüntüleyince kamuoyunda köy köy başımıza neler geleceğini anlatmaya başladık, hala da sürüyor. Kazanıyoruz geri çeviriyoruz, tekrar başa sarıyorlar. Pandemi döneminde tekrar döndüler. Biz de tekrar bilgilendirme yapıp durdurmaya çalışıyoruz” şeklinde konuştu.
‘Anagold Artvin’de’
Erzingan Licik (İliç) ilçesinde Anagold Maden Şirketi’nin Hot (Yukarı Maden) köyünde devasa madencilik faaliyetlerine hazırlandığını belirten Neşe, Artvin’in Licik’ten daha tehlikeli bir konumda olduğuna dikkat çekti. Neşe, maden alanının hemen altında baraj bulunduğunu dile getirirken, “Kıymetli yaban hayatı ve bitki çeşitliliği ile sayılı alanlardan Kaçkar Milli Parkı’nın bin 500 hektarını madene ihale ettiler. Atilla Milli Parkı’nın tamamı madene ruhsatlandırıldı. Henüz ihale edilmedi ama ne zaman ne olacağını kestiremiyoruz. Bu sene 545 maden ihalesi oldu 7 tanesi Artvin, 4 Ardanuz, 2 Yusufeli, 1 Arhavi’de maden ihalesi. Arhavi’deki yan yana 9 köy, biri Hopa’da. Onlarla bilgilendirme toplantısı yapıldı. Örgütlendiler. Hiçbir coğrafya bu kadar yükü kaldıramaz. Artvin su zengini gibi görünüyor ama değil. Kuraklık başladı. Barajların olumsuz etkileri devam ediyor. Üretim kooperatifleri kuruldu, kırmızı pirinç, fasulye gibi geçmişin ürünlerini ekiyoruz” vurgusu yaptı.
‘Maden ruhsatlı alan mesire alanı adı altında özel mülke dönüştürülecekti’
Cankurtaran’da yıllar önce fideleme yapıldığını ve yeşerdiğini, civardakiler için nefes alınabilecek özel bir yer olduğunu dile getiren Neşe, “Yol kenarında geçmişte Karayolları Genel Müdürlüğü’nün binaları vardı. Köylü ‘Köy adına alalım ama hiçbir yeri katletmeden yapalım’ dedi. Hopa’nın yüzde 80’inden fazlası madenle ruhsatlandırılmış durumda. Çimento ham maddesi olarak kullanılan madenler çıkarılıyor. Ancak ihalelerinde turizm alanı değil ‘konaklamalı mesire yeri’ deniyor. Herkesin faydalandığı piknik alanı gibi görünse de aslında kişiye verilen bir daha da parası olmayanın giremeyeceği konaklamalı turizm tesislerinin yapıldığı alana veriyorlar. Köylü zaten istemiyordu hem madenciliği hem de turizmi” şeklinde konuştu.
‘İlla ölüm mü olması gerekiyordu’
Reşit Kibar’in katledildiği 3 Eylül’den 15 gün önce müzikli etkinliklerle bilgilendirme toplantısının yapıldığını, öncesinde de Borçka’da toplantı yapıldığını hatırlatan Neşe, tutuklanan Dursun Ali Koyuncu’nun fail Muhammed Ustabaş’ın da adını vererek sorun yaşanacağını yetkili makamlara bildirdiğini kaydetti. Halkın sesini duymamanın katliama kadar vardığının altını çizen Neşe, “İşin boyutu değişti ama halk daha çok kenetlendi. Belki farkında olmayan insanlar bile ne olduğunu anladı. Yine Rize’nin bitişiğimizdeki ilçesi Fındıklı’da bir alanda izin veriliyordu. Halkın ve belediyenin karşı çıkması ile iptal ettiler. İlla ölüm mü olacak? Şirketler bir süre sonra aynı şeyi yapmaya kalkabilirler ama Hopa Cankurtaran için kolay geri döneceklerini zannetmiyoruz ama bu sadece Hopa için olmamalı” ifadelerini kullandı.
‘Ekolojik katliamı değişen ÇED ve maden yasaları hazırladı’
Neşe, yapılan projelerde yüz yıllardır yaşayan insanların yaşamının, psikolojisinin, ekolojinin göz önüne alınmadığını, dolayısıyla zaten daha ihaleler yapılırken suç örgütlenmiş olduğunu vurgularken, “Yasalar yasa olmaktan çıktı. Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarının nasıl yapıldığını da biliyoruz. En az 1 sene detaylı araştırma ile yapılması gerekir. ÇED yasası şirketin yararına 22 kez değiştirildi. Artvin yırtıcı kuş göç yolu. Her yok ettiğimiz canlı bizim de yok oluşumuzu getiriyor. Bir alanı yok ediyorsunuz, ÇED gerek yoktur diyebiliyorsunuz. Yusufeli’de baraj suları köyü yuttu, köyün üzerinde iki açık kazı maden izni verildi ve ÇED gerekli değildir dendi. Gerçek bilim insanlarının bunu yapması mümkün değil ama bunlar üstünkörü yapılıyor. Yine de hiç değilse bir şeyler yazılmış olur diyoruz. Maden yasası bir talan yasası gibi. Ülkenin tüm topraklarını açmış durumdayız. Yasaların değişmesi gerekiyor” dedi.
‘AYM yaşam hakkı ihlali dedi’
2017’den sonra ülke rejiminin de değişmesiyle şirketlerin faaliyetlerinin arttığını ifade eden Neşe maden çıkarılırken tünellerde yapılan patlatmalara dair Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ancak 7 yıl sonra “yaşam hakkı ihlali” dediğini dile getirdi. Neşe şunları paylaştı: “Şehrin heyelanları tetiklenmeye başladı. Yağış şekli tüm dünyada değişti, biz ise barajlardan sonra büyük oranda bunu yaşıyoruz. Birkaç günlük aşırı yağıştan sonra heyelanlar oluştu. Yer altında patlatmalarla tüneller açıldığı için yer altı suları değişiyor. Zaten en başında Maden Tetkik Arama Enstitüsünün (MTA) ilk aramalarından sonra 90’lı yıllarda maden yapılırsa yer altı suları değişir diye kendi raporları var. Bizim çağırdığımız bilim insanları da aynı şeyleri dedi. Biz yılmadan mücadele etmeye devam ediyoruz.”