‘Hayvana şiddetin olduğu yerde diğer şiddetler zaten kat edilmiş oluyor’

  • 21:55 27 Ocak 2024
  • Ekoloji
İZMiR - "Ekoloji mücadelesinden hayvan haklarına örgütlenerek kazanacağız" konulu panelde konuşan akademisyen Mine Yıldırım, “Hayvanları insan ve şehir yaşamına tabi kılmışız ama siyasi düzlemde korunmasızlık var. Hayvana yönelik şiddeti ilk ve basit bir basamak olarak görüyoruz. Ancak hayvana şiddetin olduğu yerlerde diğer şiddet eksenleri zaten kat edilmiş oluyor" dedi.
 
Polen Ekoloji, İzmir'de "Ekoloji mücadelesinden hayvan haklarına örgütlenerek kazanacağız" konulu panelini İzmir Dayanışma Akademesi binasında düzenledi. Polen Ekoloji'den Cemil Aksu ve Kadir Has Üniversitesi'nden akademisyen Mine Yıldırım'ın konuşmacı olarak yer aldığı panele çok sayıda yurttaş katıldı. 
 
Panelde ilk olarak konuşan Mine, hayvanların kentsel bir aidiyetinin olduğunu belirterek, "Hiçbir hayvan başıboş değil, vahşi, hastalıklı, pis hiç değil. İktidar eliyle istenilmeyen grup ilan edilen tüm kesimler içinde en uç noktasında hayvanı görüyoruz. Türkiye'de hayvan katliamları cezadan muaf tutuluyor. Politikanın temelinde de cezadan muaf olarak öldürülen, kaydı tutulmayan tek grup hayvanlar. Hayvanlar sevilesi, oyuncaklaştırılan nesneler değil, kentin ve yaşam alanların birer bileşenidir. Hayvanları insan ve şehir yaşamına tabi kılmışız ama siyasi düzlemde korunmasızlık var. Hayvana yönelik şiddeti ilk ve basit bir basamak olarak görüyoruz. Ancak hayvana şiddetin olduğu yerlerde diğer şiddet eksenleri zaten kat edilmiş oluyor" dedi.
 
‘Kent mücadelesinde hayvanların da hakları olduğunu benimsettik’
 
Bu sorunun sosyolojik olarak bir düğümün tam ortasında kaldığını belirten Mine, ortak mücadele kapsamında ekoloji ve hayvan hakları mücadelesinin belli yerlerde yakınlaşabildiğini kaydetti. Bunun ilkinin şiddet meselesine cevap verme noktasında yaşandığına dikkati çeken Mine, "Bir diğeri Gezi direnişi oldu. O dönem barınaklara karşı bir mücadele verdik. Barınak tecridine karşı mücadeleyi kent mücadelesinin ana gündemlerinden birisi haline getirebildik. Kent mücadelesi denildiğinde kentin hayvanlarının da hakları olduğunu benimsettik. Üçüncüsü ise 6 Şubat’ta yaşanan deprem sonrasında hayvan kurtarmak için yaptığımız çalışmalar oldu" diye konuştu.
 
‘İklim krizi derinleşiyor’
 
Ardından konuşan Cemil ise Türkiye'nin uzun zamandır küçük Çin olma yolunda ilerlediğini söyledi. 2000'lerin başında enerji sektörü ile başlayan yıkımın madencilik faaliyetleriyle devam ettiğini belirten Cemil, "Bu küresel anlamda da iklim krizi, tatlı su alanlarındaki azalma ve kuraklık gibi canlı yaşamının sürdürülebilirliği anlamında yıkımı geri dönüşü olmayan bir hale getirdi. Bundan sonra aşırı iklim olaylarının çok daha sıklaşarak yaşandığı bir durum ortaya çıkacak. Seller, hortumlar, kuraklık, uzun süren orman yangınları küresel anlamda daha sık yaşanacak. Bu tablo gittikçe ağırlaşırken buna karşı verilecek mücadele sadece ekolojistlerin değil tüm kesimlerin mücadelesi olması gerekir. Şimdiye kadar hepimiz mücadelenin bir alanında emek harcıyoruz. Ama tüm bu alanları bir yerde kesen ve birleştiren bir iklim krizi yaşanıyor. Hepimiz bu konuda öncelikli olarak düşünmek zorundayız" diye belirtti.
 
Mücadele yolları
 
Yaşanan bu duruma karşı Türkiye'de son 10 yılda dünyaya örnek olabilecek bir ekoloji mücadelesi geliştiğine dikkati çeken Cemil, Kaz Dağları, Bartın termik santrali, Cudi gibi birçok örneğin olduğunu dile getirdi. Bu mücadelelerinin kazanım ya da yenilgi ile sonuçlanması sonrasında sönümlendiğini belirten Cemil, "Bugün bu hareketlerin içindeki insanların çok azını görüyoruz. Aslında bir ekolojik yıkım sadece o yerin sorunu değil. Etkileri açısından düşünüldüğü zaman küresel bir sorun. Örneğin Kanal İstanbul projesi sadece projenin geçtiği köylerin sorunu mu? Yoksa tüm bölgenin mi? Benzer bir sorun ise mesela termik santrale karşı mücadele verirken santralin yok ettiği tarım emekçilerinin sorunlarını görmezden gelmek. Yine bu yıkımın yaşattığı halk sağlığı sorunlarına hiç eğilmiyoruz. Bunlar arasında bağ kuran ortak bir siyaset üretemediğimiz zaman yeni bir eylemsellik oluşmuyor. Buna karşı daha sistemli ve küresel bir mücadeleye anlayışıyla hareket etmemiz gerekiyor. Pratiklerimizi devam ettireceğiz ama bir şirkete karşı mücadele ederken bu şirketin başka yerlerdeki talanına karşı mücadele eden insanlarla nasıl bağ kuracağımızı konuşmalıyız. Bunu yapmadığımız sürece bir yeri kurtarabiliriz ama sistem başka biçimlerde hayvanı, doğayı, yaşamı öldürmeye devam eder" diye konuştu.
 
Panel soru cevap bölümüyle sona erdi.