‘Enerji etiği tartışmalarında ‘nasıl yaşamalı’ sorusuna odaklanılmalı’
- 09:03 19 Eylül 2023
- Ekoloji
Melike aydın
İZMİR - Enerjinin, iktidar tarafından bir baskı aracı olarak kullanıldığını ve tartışmaların enerji üretiminden çok tüketimin nasıllığına indirgendiğini söyleyen Çevre Bilimci Deniz Mine Öztürk, aslında nasıl yaşamalı sorusunun cevaplanması gerektiğine işaret ediyor.
İklim krizi dünya genelinde giderek derinleşirken, bunun birincil nedeni olarak insan eliyle doğaya verilen zararın boyutları da giderek büyüyor. Alternatiflerini üretmek yerine, doğanın talan edilmesiyle açığa çıkarılan enerji ise iktidarların elinde sermaye olarak kullanılmaya devam ediyor.
İklim değişikliği üzerine çalışmalar yürüten Çevre Bilimci Deniz Mine Öztürk, enerjiye ihtiyaç duyulan bir süreçte enerjinin nasıl üretildiğine dikkat çekiyor. Deniz, enerjinin erkek egemen devlet ve iktidarlar tarafından bir tahakküm aracı olarak kullanıldığı gibi dağıtım sistemlerinin de sermaye ve erkek egemen sistem kontrolünde olduğuna işaret ediyor. Etik tartışmaların fosil yakıt ve yenilenebilir enerji tartışmalarına indirgendiğini ifade eden Deniz, ‘nasıl yaşamalı’ sorusuna odaklanılmasına işaret ediyor.
‘Enerji etiği geliştirilmeli
Doğaya el değmeden enerji elde etmenin mümkün olmaması, enerji üretiminin tahribatlarının bilincine yeni yeni varılmasının bir etiğinin de henüz gelişmemiş olmasında etkili olduğunu kaydeden Deniz, ihtiyaç duyulan enerjinin nasıl üretildiğinin konuşulması üzerinde duruyor. Deniz, insanların geçmişte doğaya verdiği tahribatın, doğanın kendisini yenileme kapasitesinin üzerine çıkmadığını hatırlatıyor. Deniz, “Orada da geliştirilen bir etik var, ama teknolojinin gelişmesi ve enerji tüketimimizin daha da kompleksleşmesiyle daha yeni bir etiğe ihtiyacımız var. Bu açıdan son zamanlarda çıkan direnişlerin yansıması da enerji üretim sistemleri, dağıtım sistemleri bir sermaye egemen ve erkek egemen sistemin kontrolünde ve bunun antidemokratik bedellerine maruz kalanlar da yok sayılan kimlikler, kadınlar veya doğadaki diğer canlılar ödemek zorunda kalıyor. Bu nedenle de bu etiği bu kesimlerden doğru bir enerji etiği ortaya çıkabilir” diye belirtiyor.
‘Katılımcı demokratik süreçler işletilerek sağlanabilir’
İnsanın doğanın sahibi değil, bir parçası olduğunu dile getiren Deniz, doğada öğrenecek ve onunla uyumlanmayı gerektiren birçok sistemin olduğunu anımsatmak gerektiğini vurguluyor. Deniz, “İnsanlar önceden doğayla iç içe yaşadıkları için biliyorlardı, kentlere hapsolduktan sonra giderek daha da doğamızdan uzaklaşıyoruz. Onun üretim biçimlerin de uzaklaşıyoruz ve onun metalarıyla karşılaşıyoruz, bu nedenle de o ilişkiden de kopuyoruz. Onunla kurduğumuz bağın yeniden kurulması mümkündür ve mümkün olmalıdır diye düşünüyorum. Bu da, çevre adaleti daha geniş kapsamda ekoloji adaletini bir enerji adaletini sağlayarak, bir ekoloji bölüşümünü, ekonomik bölüşümü katılımcı demokratik süreçleri işleterek sağlanabileceğini düşünüyorum” ifadelerini kullanıyor.
Ekoloji etiği için iki seçenek
Teknolojik ilerlemenin yarattığı kibir ile insanın doğayı kontrol edebileceğini düşündüğüne işaret eden Deniz, aşırı hava olaylarının hala doğayı, insanın kontrol edemeyeceği, onunla uyumlu yaşamaya mecbur olduğunu gösterdiğine değiniyor. Deniz, “Enerji sistemlerini tek elinde barındıran ve kendi gücünü yeniden üretmek için kullanan sermayedarlar veya erkek egemen sistem, bunu iklim değişikliği ve karbon döngüsü üzerinde basitleştiriyor, fosil yakıt mı yenilenebilir enerji mi tartışmasına indirgiyor. Ama aslında doğamızı daha iyi tanıyarak bunun çok boyutlu olduğunu, canlı cansız birçok döngü olduğunu hatırlayarak, bir etik geliştirebileceğimizi düşünüyorum” diyor.
‘Toplumsal etik tartıştırılmıyor’
Egemen sistemin var olan ekolojik krize karşı insanların rahatsız olma durumunu ‘bireyci bir etiğe’ indirgediğine işaret eden Deniz, bunu da ‘evlerde daha ez enerji tüketilmesi’ gibi göstermelik bir yöntem ortaya atarak gerçekleştirdiğini sözlerine ekliyor. Toplumsal bir etik geliştirmek çabasının olmadığını kaydeden Deniz, “Hâlihazırda bir enerji üretimi var ve bize çok söz söyleme hakkı bırakmıyor. Üretilen enerjiyi nasıl tüketeceğimize dair yol gösteriyor ama ‘enerjiyi nasıl üretmeliyiz’e dair söz söyletmiyor. Ekoloji, adalet ve enerji etiğiyle birlikte bir yaklaşımla perspektif çıkarabileceğimizi düşünüyorum. Zarar vermeden enerji elde etmek mümkün değil. Yerelde üretip yerelde tüketmek önemli. Yerelin coğrafyasını, neye ihtiyacı olduğunu tespit etmek de oranın insanının bilebileceği şeydir. Böyle bir etik geliştiğinde küçük yerel bir perspektif de kalmaz ve daha genel bir perspektifi doğurur. Genel perspektifin sonucunda o bağ kurulabilir, o enerji yaklaşımı açığa çıkabilir” sözlerine yer veriyor.
‘Nasıl yaşamalıyız’ sorusuna cevap arayışı
Enerjinin nasıl üretildiği ve tüketildiği sorusunun aslında ‘nasıl yaşamalıyız’ sorusuna denk düştüğünü dile getiren Deniz, siyasi bütün taleplerin, kesişen mücadelelerin de bu soruya cevap veren özneleşmiş insanların mücadeleleri doğrultusunda oluştuğunu söylüyor. Enerjiyi dair etiğin aslında gündelik siyasetin bir parçası olduğunu ve buradan da bir etik kurulabileceğini belirten Deniz, şöyle devam ediyor: “Diğerlerine dair kafa yoruyoruz. Enerji özelinde ‘nasıl üretmeli, tüketmeli, doğayla ilişkimizi nasıl kurmalıyız?’ üzerinden daha fazla geliştirmeye çalışmalıyız. Şu anda sistemin değişmesinin yollarını da sıralayan talepler ve sorular, bu sorulara cevap üretmek ve etrafında bir araya gelmek bugünün ekoloji direnişini de besleyecektir. Bu talepler etrafında birlikte söz kurmak toplumsal etiği birlikte oluşturan gücü hem bugünün ekoloji hareketini ve sistem karşıtı mücadeleyi güçlendirir, gelecek toplumların da sistem dönüştüğünde de işimizi daha kolaylaştıracağı üzerine inşa edilebilen daha sağlam ayaklar oluşturulabileceğini düşünüyorum.”
Baskı aracı olarak kullanılıyor
Üretimiyle doğada tahribata neden olan elektriğin, iktidarın tutsaklara işkence, asimile olmayanları bastırmak, işçilerin direnişini kırmak Avrupa’daki sınırda bulunan göçmenleri engellemek için bir baskı aracı olarak kullandığını ifade eden Deniz son olarak, “Kendi gücünü üretmenin bir aracı olarak kullanıyorken, toplumun enerji etiğini ve adaletini konuşmanın ayrı bir önemi vardır” diye ekliyor.