İktidarın doğa talanına gerekçesi: Güvenlikçi politika
- 09:02 3 Eylül 2023
- Ekoloji
AMED - Kurdistan ve Türkiye kentlerindeki ormanlık alanlarda iktidar ve sermaye eliyle yapılan doğa talanını değerlendiren ekoloji aktivisti Leyla Çite, “Toplum bütünen özünden kopartılarak göçe mecbur edilmiş oluyor” dedi. Leyla, buna karşı birlikte mücadele çağrısı yaptı.
İktidarın, Kürt kimliğine saldırı yolları olarak kullandığı özel savaş politikalarından biri olan doğa talanı ve orman yangınları, Kurdistan’ın birçok kentinde canlı yaşamını yok ederken, aynı zamanda kültürel soykırımı da amaçlıyor. Kurdistan’da ve Türkiye kentlerinde iktidarın, müdahale etmediği orman yangınları aynı zamanda ekolojik dengenin de geri dönülmez tahribatlara uğramasına neden oluyor.
İnsan ve iktidar eliyle gerçekleştirilen doğa talanına dair konuşan Amed Ekoloji Derneği üyesi Leyla Çite, değerlendirmelerde bulundu.
‘Güvenlikçi politikalar’ bahanesiyle orman yangınları
Leyla, iktidarın “güvenlikçi politikalar” adı altında yaptığı orman yangınları ve doğa tahribatının Kurdistan’da daha çok görüldüğünün altını çizdi. Şirketleşen devlet anlayışıyla iktidarın ağaçlar üzerinden ticaret yaptığını kaydeden Leyla, “Eskiden evet, orman yakmalarının yüzyıllardır bir savaş politikası gereği gerçekleştirildiğini biliyoruz. Ancak son dönemde şirketleşen devlet anlayışında orman yakmadan ziyade bölgede de ağaçların kesilerek o ağacın tekrar satılması ve ondan ‘Hadi biz bunu yakmayalım da tekrar üstünden bir de para kazanalım’ mevzusu var. Burada doğa, topyekun egemen akıl tarafından tahakküm altına alınan bir meta haline dönüştürülmüş durumda” dedi. İnsanların, doğayla bağlarını, doğanın yok edilmesinin kendi varoluşlarını da tehdit ettiğini görmeleri gerektiğini ekleyen Leyla, Akbelen’de, Dikmece’de, Cûdî’de ve Licê’de çıkan orman yangınlarında oradaki yerel halkın ve yaşam savunucularının yaşam alanlarına sahip çıktığını vurguladı.
‘Yangınların egemenler eliyle çıkarıldığını biliyoruz’
Leyla, “Mezopotamya’da orman yakmalarının ve dağlarda yangın çıkarmalarının egemenler eliyle çıkarıldığını biliyoruz” derken, şu aktarımlarda bulundu: “Tüm bu zorla yerinden ettirmelere, doğayı yok etmelere karşı köylerde az da olsa insanların yaşamını sürdürdüğüne, buna devam etmek istediğine ve orada barınmak istediğine şahidiz. Yangınlarda, o köyde yaşamak isteyen insanlar hayvanlarıyla birlikte aslında yaşamlarından olurken ve bir şekilde tarımla, hala doğal yaşamla varlığını sürdürmeye çalışırken bu yakmalar sonucunda hem koca bir ekosistem yok oluyor hem de toplum bütünen özünden kopartılarak göçe mecbur edilmiş oluyor.”
‘En büyük mücadeleyi kadınlar veriyor’
Özel savaş politikalarında en büyük mücadeleyi kadınların verdiğine dikkat çeken Leyla, “Çünkü kadın kültürünü, dilini, doğasını daha çok savunuyor ve buna yatkın bir noktada. Bizler biliyoruz doğa bilgisinin, tarımın kadınla başladığını. Kültürün, dilin korunumunun kadının bilgisiyle başladığını. Ancak bütün bu mücadelelere karşın maalesef daha çok kapitalist, egemen düşünen bir akıl, yaşama dair olan tüm güzellikleri yok etme adına her şeyi yapıyor” ifadelerini kullandı.
‘Doğaya saldırının hiçbir gerekçesi olamaz’
Kurdistan’da çıkan yangınların yıllardır sürdürülen bir mesele olduğunu kaydeden Leyla, “Biz her yıl belli dönemlerde Şırnak’a ve Licê’ye gittiğimizde, gözlem yaptığımızda belli aylarda aynı köylerde kaç defa yangın çıkarıldığını, yani bilinçli olarak bir yakma olduğunu öğreniyoruz. Ardından müdahalede bulunulmadığını, arkadaşların giderek gözlem yaptığı Licê’de, kadın köylülerin anlattığı, ‘Aynı şekilde son 3-5 ayda belki 3 kere yangın çıkartıldı ve hiçbir şekilde itfaiye gelmedi’ yönündeydi. Bu kadar bilinçli bir şekilde doğaya yapılan saldırının artık hiçbir gerekçesi olamaz” sözlerine yer verdi.
Doğa üzerinden ayrımcılık
Leyla, Kurdistan bölgesinde illegalize etme dilinin artık son bulması gerektiğini savunurken, şunları kaydetti: “Akbelen’de mesela halkın jandarmayla karşı karşıya gelmesi. Orada Türk, Kürt fark etmeksizin aslında bu toplumda birilerinin köyünü, doğasını savunurken; tam tersi ‘Ölürüm Türkiye’mcilerin’, milliyetçilerin patronun yanında, onların koruması eşliğinde ağaçların kesildiğini, ormanların yakıldığını biliyoruz. Alenen aslında bu yurt sevmezliğin, yurtseverlik, milliyetçilik üzerinden politika üretirken tam tersi esas vatan sevmez, yurt sevmezliğin kendileri olduğunun göstergesi.”
Tüm canlılar etkileniyor
Meydana gelen yangınların bütün hayatı alt üst ettiğini ve hatta yaşamı kaybetmeye kadar gittiğini vurgulayan Leyla, “Kürt illerinde baraj yapımı, hidroelektrik santralleri (HES) zaten iklim krizini derinleştirdi. Artık bizler mevsimleri bilemiyoruz ve tarım giderek zorlaşıyor. Bu noktada Şırnak’ta, Diyarbakır’da, başka illerde orman yakılmaları bu derece devam ederse, Mezopotamya’daki son orman varlığından, Ege’den, Akdeniz’den ve Karadeniz’in varlığından, sağlığından bahsetmek doğru olmayacak. Çünkü buradan doğru gelişecek iklim krizi bütün ülkeyi etkileyecek. O yüzden aynı ekosistemin içindeyiz ve bu döngüde doğaya yapılan saldırı bölge fark etmeksizin hepimizin sağlığını etkileyecek” şeklinde konuştu.
Leyla son olarak, “Bir ağacın yok edilişi bizim nefesimizi, yaşamımızı etkileyecek. Belki bizler, kendi köy ve mahallemizde yaşam alanlarımızı korursak bu şekilde mücadelemizi daha çok büyütmüş oluruz” mesajı verdi.