Talan edilen Kaz Dağları ‘rehabilite’ edilmiş değil
- 09:03 14 Nisan 2022
- Ekoloji
Marta Sömek
İSTANBUL - Yaşam savunucularının Kaz Dağları’nda başlattığı direniş ve nöbetin Dersim’den Karadeniz’e, Trakya’dan, Edirne’ye yayıldığını söyleyen ekolojist, doğa savunucusu ve feminist avukat Burcu Özaydın, “Çok ciddi bir iklim krizi içindeyiz. Bu sistem külliyen değişmeli. Biz bu sistemi değiştirinceye kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
Doğa ve hayvan talanını da kapsayan ekolojik yıkım, Türkiye'nin birçok bölgesini sarmış durumda. Aynı gün içerisinde neredeyse birden fazla kez ormanlarda "şüpheli" şekilde yangınlar çıkıyor, nükleer santraller, maden ocakları ve barajlarda Hidroelektrik Santralleri (HES) kuruluyor, hayvanlar ihalelere çıkarılarak avlanmaları meşrulaştırılıyor. Ekolojik yıkımın bir örneği de direniş ve kazanımla sonuçlanan Kaz Dağları’nda olmuştu. Kanadalı Alamos Gold şirketi tarafından Çanakkale’nin Kirazlı köyünde yürütülen altın ve gümüş maden projesine karşı, yaşam savunucuları ve bölge halkı tarafından Temmuz 2019’da “Su ve Vicdan Nöbeti” başlatılmıştı. 195 bin ağacın kesildiğinin ortaya çıkmasıyla nöbete destek kısa zamanda büyüyerek, Kaz Dağları’ndaki doğa felaketi tüm kamuoyunun ve dünyanın gündemine oturmuştu.
Israrlı direniş…
Bölgedeki direnişçilerin sayısı koronavirüs tedbirleri kapsamında pandemi döneminde azalsa da Kaz Dağı Doğal Varlıkları Koruma Derneği, Her Yer Kaz Dağları, Kaz Dağları İstanbul Dayanışması ve Kaz Dağları Kardeşliği oluşumlarının ortak hazırladığı çağrı metni ve sürdürülen kararlı direnişle binlerce kişi destekte bulunmuştu. Direniş süresi boyunca askerler tarafından müdahaleler edilse de Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerine karşı çadırlı direniş, 400 günü aşkın bir süre boyunca devam etti. Bölgede kesilen ağaç sayısı 300 bini geçerken, tüm baskı ve engellemelere rağmen direniş inat ve ısrarla sürdürüldü, geri adım atılmadı.
Direniş kazanımla sonuçlandı
CİMER aracılığıyla yapmış olunan bir bireysel başvuruya Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü tarafından verilen yanıtta, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın söz konusu alanla ilgili izinleri 20.10.2020 tarihinde geri aldığı, iptal ettiği ve “Maden Sahaları Rehabilitasyon Eylem Planı” doğrultusunda rehabilitasyon çalışmalarına devam edildiği bilgisinin paylaşılmasının ardından direniş kazanımla sonuçlandı. Ancak alan hala ekolojik ve bilimsel yöntemlerle rehabilite edilmiş değil.
Önceki dönem Kaz Dağları Ekoloji Platformu (KEP) eşsözcülüğünü yapan ekolojist, doğa savunucusu ve feminist avukat Burcu Özaydın Kaz Dağları direnişinde gelinen nokta ve mücadeledeki kararlılıklarına ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
‘Çok ciddi bir iklim krizi içindeyiz’
Burcu, Türkiye’de özellikle son 10 yılda ekolojik yıkım, talan ve yağmanın çok ciddi bir şekilde hızlandığına vurgu yaptı. “Mevcut iktidarın politikaları zaten ülkenin kaynaklarını sömürmek, yağmalamak ve talan etmek üzerine kurulu” diyen Burcu, bu durumun dünyada da aynı olduğunu belirterek kapitalizmin geldiği noktaya dikkat çekti. Dünya kaynaklarının tükendiğini söyleyen Burcu, “Çok ciddi bir iklim krizi içindeyiz. Ekolojistler çok uzun zamandır bunun uyarısını yapıyor. Bir iklim krizinin geldiğini söylüyorlar fakat kapitalizm, dünyanın kaynaklarına tükenmeyecek ve sonuna kadar sömürülebilecek kaynaklar olarak baktığı için ne yazık ki bugün bu noktaya geldik. Sadece Türkiye’de değil dünyada da yağmalama, talan ve sömürü devam ediyor” dedi.
‘Kaybedilen çok değerli yaşam alanları oldu’
Türkiye’de AKP iktidarıyla beraber yağmanın hız kazandığını ifade eden Burcu, bu sürecin öncelikle Karadeniz’deki HES projeleriyle başladığına dikkat çekti. Karadeniz’de de ciddi direnişlerin ortaya çıktığına değinen Burcu, halkın suyunu ve toprağını savunmak için örgütlenerek bir araya geldiklerinin altını çizdi. Bu direnişleri Türkiye’de daha önce hiç yaşanmamış süreçler olarak yorumlayan Burcu, “Karadeniz’de hem hukuki hem fiili hem de halkın mücadelesi çok güzel oldu. Fakat iktidar, sermaye ve kendi çıkarları doğrultusunda durmaksızın ekolojik yıkım projelerine devam ediyor. Pek çok yerde kazanımlar da oldu fakat yargı kararlarına ve halkın direnişine rağmen iktidarın durmadığı pek çok alan da oldu. Ne yazık ki kaybedilen çok değerli yaşam alanları da oldu” değerlendirmesini yaptı.
‘Kaz Dağlarında başlayan direniş devam ediyor…’
Altın madenlerine dair direnişin Türkiye’de ilk olarak uzun soluklu direniş olan Bergama ile 1990’lı yıllarda başladığını anımsatan Burcu, Türkiye’de ekoloji mücadelesinin de ilk defa Bergama ile duyulduğunu paylaştı. Burcu, “Çok uzun yıllar, çok güzel bir direniş sergilendi. Fakat bugün baktığımızda altın madenleri o güzelim bölgeyi mahvetmiş durumda. Fakat direniş devam ediyor” şeklinde konuştu. Kaz Dağları’nda da ekolojik yıkım projelerine karşı mücadelenin uzun bir tarihi olduğunu dile getiren Burcu, “Yine 90’ların sonunda başlayan bir direniş var. O dönemde altın madeni projeleri vardı ve buna karşı Çanakkale’de, Balıkesir’de, Edremit Körfez’de çeşitli ekoloji örgütlenmeleri, siyasi partilerin ve muhalefetin bu konudaki çabaları vardı. Kaz Dağlarında o dönem başlayan direniş iktidarın ve sermayenin saldırılarına rağmen devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Bir yıl boyunca kararlılıkla sürdürülen nöbet
Kaz Dağları direnişi ile Alamos Gold’a karşı Kirazlı bölgesinde çok ciddi bir halk hareketinin gerçekleştiğinin altını çizen Burcu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir yılı aşkın bir süre orada nöbet tutuldu. Bu direnişin, nöbetin Türkiye ekoloji mücadelesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Evet çok uzun yıllardır pek çok yerde birçok direniş gerçekleşiyor fakat Kaz Dağları’nın Alamos Gold’un altın madeni projesine karşı belirli bir iktidarın güdümünde ya da bir siyasi partinin, örgütlenmenin güdümünde olmadan çok farklı fikirlerden, farklı politik görüşlerden farklı sınıfsal pozisyonlardan olan insanların bir araya geldiği ve bir çeşit doğrudan demokrasi ile işleyen bir direniş alanı yaratıldı. Baskılara, çeşitli durdurma girişimlerine, açılan soruşturmalara, cezalara, gözaltılara, baskınlara ve sürekli yapılan karalama kampanyalarına rağmen orada bir yılı aşkın bir nöbet sürdü. Alan terkedilmedi ve ‘biz bu madeni yaptırmayacağız’ dedik. Hukuki girişimlerde bulunduk, pek çok dava açtık, bazı davaları kazandık, bazıları devam ediyor.”
‘Kaz Dağları’nı vermeyeceğiz dedik ve kazandık!’
Nöbeti sürdüren direnişçilere, nöbete destek veren Çanakkale halkına ve Türkiye’nin pek çok yerinden destek veren halklara çok ciddi baskılar yapıldığının altını çizen Burcu, yıldırma politikalarının sistematik olarak uygulandığına vurgu yaptı. Yaklaşık 400 bin lirayı aşan cezaların kesildiğini, hacizlerin konulduğunu ve gözaltılara maruz kaldıklarını ancak tüm bunların doğa savunucularını yıldırmadığını ifade eden Burcu, “Karşımızda çok büyük bir sermaye var. Alamos Gold’un milyonlarca dolarlık sermayesinden bahsediyoruz. Kesinlikle çıkmak istemiyorlardı. Bizim eylem ve mücadelemizin sürdüğü müddet boyunca onlar da, ‘Hayır bu bizim hakkımız ve buradan çıkmayacağız’ dedi. İktidar bizim direnişimizi bastırmak için elinden gelen her şeyi yaptı fakat halk ısrarla bu alanı bırakmadı, ‘Kaz Dağları’nı vermeyeceğiz’ dedi ve bu direnişi kazandık. Şu an Alamos Gold ruhsatı yenilenmediği için o alandan çıktı. Bu önemli bir direniş ve önemli bir kazanım” şeklinde konuştu.
Tüm direnişlere yayılan ‘nöbet…’
Alanın henüz rehabilite edilmediğini belirten Burcu, yüzbinlerce ağacın kesildiğini ve şu an da alanın rehabilite edilmesi için çaba sarf ettiklerini aktardı. Burcu, “Rehabilite edilinceye kadar elimizden geleni yapacağız. Tabi bu direnişin şöyle de bir etkisi oldu, ülkenin faklı yerlerinde nöbetler başladı. Yaşam alanını savunmak için ‘nöbet’ bir yöntem haline geldi. Bunun yine çok güzel bir örneğini Muğla İkizköy Akbelen’de görüyoruz. Orada nöbet hala devam ediyor ve hatta çok yakın bir zamanda yine iş makinaları girdi ve zeytin ağaçlarını sökmeye çalıştı maden için. Fakat nöbet ve direniş hala devam ediyor. Sadece İkizköy’de de değil. Dersim’de, Karadeniz’de, Trakya’da, Edirne’de de bu yapılıyor…” diye konuştu.
Mücadeleye devam
Ekoloji mücadelesinin Türkiye’de çok ciddi bir ivme kazandığını ve ciddi kazanımlar elde ettiklerine dikkat çeken Burcu, gelinen mevcut noktada iklim krizinin derinleştiğine vurgu yaptı. Krizin dünyada çok ciddi sonuçları beraberinde getirdiğine işaret eden Burcu, tüm dünya halklarının da bu sonuçları yaşadığını sözlerine ekledi. Burcu, “Kapitalizmin bu mantığıyla, yeryüzüne saldırılarıyla, dünyayı bir ham madde kaynağı olarak ve sistemini devam ettirecek, sermayesine sermaye katacak bir alan olarak görmeye devam ettiği sürece aslında bu iklim kriziyle mücadele etmemizin bir yolu yok” diye konuştu.
Sistem değişmeli
Ekolojistler olarak sistemin baştan sona değişmesi gerektiğini savunduklarını ifade eden Burcu, “Bu sistem tamamen yıkmaya, yok etmeye, yağmaya odaklı. Tamamen insan merkezci, dünyada başka türlerin başka yaşamların alanlarına varoluş hakkına ve yaşam hakkına saygı duymayan, bunu kabul etmeyen bir sistem. Biz bu sistemi değiştirinceye kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” sözleriyle mücadelelerinde kararlı olduklarını belirtti.