 
				Tülay Hatimoğulları STK’larla bir araya geldi: Somut adımın atılmasının tam zamanı
- 16:33 31 Ekim 2025
- Güncel
	WAN - Tülay Hatimoğulları “Sürecin Toplumsallaşması” başlığıyla sivil toplum örgütü temsilcileri ile bir araya gelen Tülay Hatimoğulları, “Demokratik entegrasyon yasalarından, geçiş yasalarından ve aynı zamanda bazı özel yasalardan bahsetmemiz gerekiyor. Bu konuda artık somut adımın atılmasının tam da zamanı ve vaktidir” dedi. 
	Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ile Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, "Sürecin Toplumsallaşması Sivil Toplum Buluşması" başlığı altında Wan’daki sivil toplum örgütleri temsilcileri ile Wan Barosu'nda bir araya geldi. 
	‘Barışın toplumsallaşmabilmesinin en önemli yolu sahiplenmektir’
	Çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisinin katıldığı toplantıda, Tülay Hatimoğulları sürece dair değerlendirmelerde bulundu. Barış sürecinin ne yalnızca PKK ile devlet arasında ne de tek başına Abdullah Öcalan ve devlet arasında bir süreç olmadığını ifade eden Tülay Hatimoğulları, süresin toplumsallaşmasının önemine vurgu yaptı. Tülay Hatimoğulları, “Barışın toplumsallaşmabilmesinin en önemli yolu, Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerinin, STK’ların, emek ve meslek örgütlerinin, farklı halklardan ve inançlardan kesimlerin en güçlü sahiplenmesiyle mümkündür. Barış yeterince toplumsallaşabilmiş mi sorusu bu salonda sormamız gereken en kritik soru. Çünkü bu salonda bulunan bileşenler ve hepimiz açısından en önemli görev ve sorumluluk barışın toplumsallaşmasını hep birlikte sağlayabilmektir. Değerli arkadaşlar az önce başkanımız da ifade etti. Geçen senenin 1 Ekim’inde Devlet Bahçeli’nin DEM sıralarına gelip selam vermesiyle başlayan bir süreç. Bu süreç bir yılı aşkındır devam ediyor. Bu sürecin bizim tarafımızdan adlandırılma biçimi Barış ve Demokratik Toplum sürecidir. Bu sürecin ana başlığının altında çok şey sığdırabiliriz. Buna Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemle çözümünden tutalım da Türkiye’deki anti demokratik uygulamaların her biriyle tek tek mücadele etmek ve sonuç almaya kadar Türkiye’deki yasal düzenlemeler, TCK’dan TMK’sına kadar, cezaevindeki mahpusların yaşadıkları sorunlara kadar,  ana muhalefet partisi CHP ve yerel ölçekte baktığımızda aslında iktidar partisi olan bir partinin yargı yoluyla gördüğü baskı ve siyasetin dizayn edilmesine kadar hepsini başlıklar altında ele alırsak bunun alt başlıklarını oluşturuyor” dedi.
	Tülay Hatimoğulları sözlerini şöyle sürdürdü:
	“Bugün bu ülkede yaşayan farklı halklardan ve inançlardan insanların kendini bu ülkenin öteki yurttaşı olarak hissetmesi. Kürt öyle hissediyor, Alevi öyle hissediyor, Ermeni, Hristiyanı öyle hissediyor. Peki neden biz öyle hissedelim ki? Barış ve demokratik toplum çağrısı aynı zamanda bu ülkede yaşayan tüm farklılıkların, 86 milyon yurttaşın eşit yurttaşlık hakkı temelinde kendi anadilini özgürce konuşabilmesi, kendi anadilinde özgürce eğitim yapabilmesi, görebilmesi, kendi inancıyla özgürce ibadet edebilmesidir. Bütün bunlar bizim vazgeçilmez olan temel ilkelerimiz ve prensiplerimiz. Bu süreç 1 Ekim'de başladı dedik ve 27 Şubat'ta Sayın Öcalan'ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'yla birlikte bambaşka bir evreye girdi. PKK'ye bir fesih çağrısı yapmıştı. Kendi örgütü Sayın Öcalan'ın bu talebini yerine getirdi. Yine bu süreçteki önemli evrelerden biri 50 senedir bu süreci yürüten PKK kendini feshetme kararı aldı. Akabinde de gerçekten tarihi önemi olan barış sürecinin garanti noktalarının başında gelen 11 Temmuz'daki silah yakma töreni oldu.  Biliyorsunuz Süleymaniye'de gerçekleşti. Türkiye'den de çok sayıda gazetecinin, çok sayıda demokratik kitle örgütü ve STK temsilcisinin de aynı zamanda katıldığı ve onların uluslararası birçok temsiliyetin ve basının bulunduğu son derece geniş katılımlı bütün dünya kamuoyu gözü önünde silahlar yakılarak bir daha geri dönülmemek üzere gerçekten barışı tesis etmek için atılan bir adım. Ve yine en son atılan 26 Ekim'deki Kürt Özgürlük Hareketi'nin Türkiye'den çekilme kararı. Bütün bunları düşündüğümüzde aslında birinci evrede çok önemli kendi içinde basamaklar atlanmış, bu basamaklarda yol alınmış. Şimdi bir tarafın adımlarını saydım dikkat ederseniz. Yani Kürt cenahının adımlarını saydım. Peki iktidar ve devlet tarafından atılan adımlar nedir diye soracak olursak hepimiz izliyoruz zaten. Türkiye'nin en sıcak gündemi, herkesin yakinen takip ettiğini biliyoruz. Devlet ve iktidar tarafından atılan somut adım bir komisyon oluşturmak oldu mecliste. Komisyonun oluşması kesinlikle çok önemli, çok kıymetli. Komisyon şimdiye kadar çok önemli dinlemeler yaptı. Fakat atılması gereken daha somut adımlar var. Henüz o konuda bir yol alınmış değil. Ve biz özellikle 26 Ekim'de örgütün Türkiye'den çekildiğini açıklamasıyla birlikte artık ikinci ve çok önemli bir aşamaya geçildiğini düşünüyoruz.
	Beklenti kalıcı bir barışın inşası 
	Bu süreçte toplumun başta Kürt halkı olmak üzere bütün toplumun çok önemli beklentisi var. Bu beklentiler nedir somut olarak söyleyeceksek. Kalıcı bir barışın inşa edilmesi. Bununla ilgili yasal düzenlemelerin gerçekleşmesi, hukuki düzenlemelerin gerçekleşmesi. Şu bilinmeli ki Kürt sorunu basit pansumanlarla çözülebilecek bir sorun değil. 50 seneyi
	aşkındır savaşın ve çatışmanın yürüdüğü, aynı zamanda kürt halkının demokratik siyaset ve son derece örgütlü duruşu, sadece Türkiye’de değil, Suriye’de, Rojava’da, Irak’ta, İran’da örgütlü duruşu. Bütün bunlar bize şunu gösteriyor. Kürt sorunu bölgesel düzeyde zaten çözülmek zorunda. 
	Ve uluslararası gelişmelere baktığımızda Suriye'deki gelişmelere baktığımızda Perslerle, Farisilerle İsrailliler, Araplar arasında  devam eden çok yoğun ve farklı halklar arasında devam eden ne yazık ki halkların savaşı değil bu asla egemenlerin savaşı devam ediyor. Böylesi biratmosferin içinde Kürt sorununun çözümüne sahici olur. Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye'nin uluslararası ilişkileri sosyal siyasal, iktisadi açıdan, diplomatik açıdan Türkiye'yi, Türkiye toplumunu ve halklarını ilerleten bir yerde olur. Bu bakımdan bir kez daha diyoruz ki ikinci aşamaya geçtiğimiz bu süreçte Kürt sorununu pansumanla değil kalıcı barış ve demokrasiyle taçlandırmak lazım,
	çözmek lazım. 
	Demokratik entegrasyon yasaları
	Burada somut olarak tekrar ifade edecek olursak demokratik entegrasyon yasalarından, geçiş yasalarından ve aynı zamanda bazı özel yasalardan bahsetmemiz gerekiyor. Bu konuda artık somut adımın atılmasının tam da zamanı ve vaktidir. Şu soruyu herkes soruyor. Değerli arkadaşlar, değerli kurum temsilcileri, inanın geçtiğimiz senenin 1 Ekim’inden bu yana biz Türkiye'de yüzlerce toplantı, on binlerce insanla buluşmalar gerçekleştirdik. Türkiye'de gitmediğimiz kurum, gitmediğimiz demokratik kitle örgütü, inanç temsilcileri, ziyaret etmediğimiz kesim kalmadı. Ve hepsinin bir ortak görüşü çıktı ortaya. Evet, biz barışa yürekten inanıyoruz. Barış mutlaka bu ülkede tesis edilmeli. Fakat bizde yeterince bir güven oluşmuyor bu süreci diyorlar. Eminim sizlerden de biraz sonra gelecek soru ve değerlendirmelerde bgüven meselesi sizlerin de birinci gündemi ve en önemli değerlendirmeleri arasında yer alıyor. Biz diyoruz ki bu sürece güven oluşturmak tek taraflı adımlarla olmaz. Bu sürece güven oluşturmak madem Kürt cenahı çok önemli somut adımlar attıysa, tarihi adımlar attıysa benzer adımların iktidar ve devlet tarafından da atılması gerekiyor. İkinci sacayağı bu işin Toplumun bütün geniş kesimleri tarafından da sahiplenilmesi gibi bir görev ve sorumluluğu hepimiz taşıyoruz. Yani burada ikili bir görevle karşı karşıyayız. Yine bu güven yaratma meselesinde eminim bu güven oluşursa barış çok daha fazla toplumsallaşacak ve çok daha geniş kesimler tarafından dört elle kucaklanacaktır. 
	Tutsaklar 
	Nedir bunlar? Mesela biri infazı yakılan mahpusların serbest bırakılması. Hala infaz yapmaları devam ediyor. Bunu kabullenmek mümkün değil. Bir diğer meselemiz cezaevlerinde hasta mahpuslar var. Hasta mahpuslar mutlaka serbest bırakılmalı. Bunun için yeni bir yasa oluşturmaya gerek yok. Mevcut Türkiye Anayasası zaten bunu öngörür ve bu yasayı biz uyguladığımız zaman zaten bunları serbest bırakmak gerekir. İkinci bir şey Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin biliyorsunuz çok önemli bir kararı var. Sevgili Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın serbest bırakılması Kobani Kumpas Davasında tutuklu bulunan bütün arkadaşlarımızın serbest bırakılmasına karar vermiş durumdadır AİHM.  Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf bir ülke olarak AİHM kararını acilen hayata geçirmeli ve sevgili Figen, sevgili Selahattin ve bütün Kobani Kumpas Davasında tutuklu bulunan arkadaşlarımızın bir saat dahi içeride kalmaması gerekiyor. Bu adımların atılması elbette toplumda son derece güven arttırıcı adımlar olacaktır.
	Kayyım politikaları 
	Değerli arkadaşlar yine şunu ifade etmek isterim ki toplumdaki kaygıları büyüten en temel noktalardan biri ana muhalefet partisi üzerindeki operasyonlar. Bugün 19 Mart'ta başlayan ve hala devam eden CHP belediye başkanları üzerindeki yargı yoluyla devam eden operasyon ve muhalefeti dizayn etme çabasını bu süreç açısından bir sabotaj olarak görüyoruz.  Muhalefetin üzerindeki bu baskı süreci sabote etmektedir. Vebiz emin olun ki gerek kamuoyuna açık görüşmelerimizde, gerekse iktidarın ortağı partilerle yaptığımız basına kapalı görüşmelerde de bu açıklıkla konuştuk. Bu operasyonlar derhal durmalı. Belediye başkanları görevlerine iade edilmeli. DEM Parti belediyelerine kayyum atandı. Güven arttırıcı adımların en önemlilerinden birisi Van Büyükşehir Belediyesi'ne atanmış olan kayyımın geri çekilmesi Van Halkının 14'te 14 yaptığı bir seçimde analarının ak sütü gibi helal olan bir yerel yönetimleri kazanmış olan bir belediyeye ve bir ile yapılacak en büyük haksızlık kayyum atamadır. Kayyum atamalarının iade edilmesi yani kayyumların iade edilmesi ve seçilmişlerin yönetimlere geri gelmesi. Bugün
	demokrasinin D'sinden bahsedeceksek seçme ve seçilme hakkı yurttaşın elinden alınmamalıdır. Kayyum CHP belediyelerinin tutuklu yargılanması bütün bunlar bu Operasyonlar seçme ve seçilme hakkımızı elimizden almaktır. Demokraside buna yer yoktur. Seçimi hiç değiştirmeye hiçkimsenin hakkı yoktur. O yüzden burada kayyum atanmış bir büyükşehir belediyesinden bizler bütün Türkiye'ye ve dünya kamuoyuna sesleniyoruz. Kayyum uygulaması derhal son bulmalıdır. 
	Her partinin mutlaka bir barış programı olmalıdır
	Ve değerli arkadaşlar izniniz olursa biraz barışı toplumsallaşmasıyla ilgili birkaç bir şey söyleyeceğim. Elbetteki, biraz önce de ifade ettiğim gibi Türkiye'nin birçok yerinde çok sayıda toplantı, sayısız buluşmalar gerçekleştirdik ve siz değerli kurum temsilcilerinin, değerli halkımızın görüş ve önerilerini aldık, değerlendirmelerini aldık. Bugün onları da sizlerden biraz sonra dinleyeceğiz ve bunun bizim için çok kıymetli olduğunun altını özellikle çizmek istiyorum değerli arkadaşlar. Fakat bu sürecin toplumsallaşması eksik gördüğümüz bir iki nokta var. Birisi iktidar ve muhalefet partileri bu süreçte bizim gibi sahada değiller. İnanın nereye gidersek gidelim insanlar bize şunu söylüyor. DEM Parti sahada, DEM Parti merkezden yerele kadar il ilçe örgütleriyle birlikte, merkezi örgütü ile birlikte 7/24 sahada ama sizin dışınızda sahada olan kimse yok. Yani ne ana muhalefet partisi başta olmak üzere muhalefet ne de iktidar partileri sahada topluma barışı anlatmak, bu süreci nasıl başarabileceğimizi konuşma konusunda bir emek verilmediğini görüyoruz. Bu da çok önemli eksikliklerden birisidir. Ve her siyasi partinin mutlaka bir barış programı olmalı. Her siyasi partinin Kürt sorununun çözümü barışçıl ve demokratik yöntemle çözümünü kapsayacak ayrıca bir barış programı olmalı. Sahada olmalı. Seçmenine inmeli ve bunları anlatabilmeli. 
	Aynı toprağa basan, aynı havayı soluyan yurttaşlar olarak neden barışmayalım Bugün mesela değerli Van Barosu yönetiminin yaptığı çok kıymetli bir şey. Bunu aynı zamanda siyasi partilerin ve Türkiye'deki bütün örgütlü kesimlerin yapması gereken bir şey. Bunlar çoğaldıkça emin olalım ki barışı bu şekilde daha güçlü tesis edebiliriz diye düşünüyoruz. Sözlerimi bitirirken şu soruyu sormak istiyorum. Biz neden barışmayalım ki? Bu topraklarda aynı suyu içen, aynı havayı soluyan, aynı toprakta yaşayan, aynı toprağa basan, aynı duyguyu hisseden yurttaşlar olarak biz birbirimizle neden barışmayalım? Biz Kürt'ün dilini Kürt'e neden fazla görelim? Biz Alevi'nin inancını, Hristiyan'ın inancını neden fazla görelim? Neden herkes kendi diliyle konuşmasın ki bu topraklarda? Neden kendi diliyle, ana diliyle eğitim görmesin ki? Ve neden bir çocuk bu topraklarda gülmesin? Neden kuşlar bu topraklarda özgürce uçmasın? Bunun için bir engel var mı? Hayır, yok. Yeter ki barışın ve demokrasinin ortak değerlerinde buluşalım. Ve bununla ilgili gerçek anlamda somut olarak çeşitli yasal düzenlemeler olsun. Bunu zaten benimsemiştir, benimseyecektir. Bu konuda somut adımlar atılmak durumundadır. Ve şuna inanıyoruz biz. Barış ve demokratik toplum çağrısı sadece Kürt halkının kurtuluşu değil. Bu ülkede yaşayan 86 milyon yurttaşın kurtuluşudur.
	Barışa da mücadeleye de ihtiyacımız var 
	Ve aynı zamanda barış ve demokratik toplum çağrısının satırlarını tek tek okuduğumuzda ve satır aralarına baktığımızda aslında her birimizin barışı ve Türkiye'nin demokratikleşmesini kendi mücadele ve yaşam alanlarımızdan doğru nasıl inşa edebileceğimizi görebiliriz. Mesela kadınlar için barış neden önemli? Çünkü bizler her gün katlediliyoruz. Biraz önce sevgili Rojin Kabaiş'in katledildiği yerden geliyoruz. Biraz önce orada gittik bir basın açıklaması yaptık. Ve biz kadınlar kendi yaşam hakkımız için, erkek şiddeti görmemek için biz barış istiyoruz. Gençler barış istiyor. O zaman herkes kendi diliyle barışı anlatabilmiş Aktarabilmeli. Bu ülkenin işçisi, emekçisi, yoksulu barış istiyor. Bakın Van, Türkiye'nin en yoksul ülkeleri, en yoksul kentleri arasında. İşsizlikte Oranın en yüksek olduğu kentlerden biri. Türkiye'de 50 milyona yakın insan açlık ve yoksulluk sınırının altında. Bu ülkenin işçileri, emekçileri, yoksulları, barınamayanı, emeklisi, kirasını ödeyemeyeni, barış konusunu kendi diliyle ifade etmesi, hem kendi haklarıyla ilgili verdiği mücadele, hem barış mücadelesini harmanlaması kadar güzel bir şey var mıdır? Çünkü bunun bizim ekmeğe de ihtiyacımız var. Barışa da ihtiyacımız var ve bunu bir mücadeleye ihtiyacımız var. Ben bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha bu organizasyonu yapan Van Baromuza çok teşekkür ediyorum. Sizlere de katılımınızdan dolayı her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum ve hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.”
	Komisyonun Öcalan ile görüşmesi bekleniyor 
	Ardından HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş söz aldı. Türkiye’de ilk kez bir komisyon kurulduğunu söyleyen Meral Danış Beştaş, “Komisyonda soruları sorduk ve eleştirilerimizi sunduk. Tüm bunlara rağmen iktidar medyası hala terör meselesi olarak meseleyi ele alıyor. Kürtler cumhuriyet ile birlikte asimile edildiler ve bu halen devam ediyor. Bu terör retoriğine karşılık çok önemli bir perspektif de ortaya çıktı. Bunun terör sorunu olmadığını büyük çoğunluğu ifade etti. Kürt sorunu ile ilgili söylenmemiş tek bir şey kalmadı. Şuan itibariyle artık dinlemenin tamamlandığı kararı verildi. DEM Parti komisyonda şeffaflığı sonuna kadar savundu. Basının o toplantıyı izlemesini istedik. Barış demokrasisiz kalıcı olmaz. Bir hukuk ve yasal bir durum olmazsa yarın farklı bir durum oluştur. Önümüzdeki hafta Milli Savunma Bakanı ve MİT dinlenenecek. Bizim mutlaka Sayın Öcalan’ı dinlememiz gerekiyor. Dünyanın her yerinde çözüm bu şekilde olmuş. Yakın zamanda İmralı’ya gitme gibi bir öngörümüz var. Umarım bu gerçekleşir ve ülke rayına oturur” ifadelerini kullandı.
	Konuşmaların ardından toplantı basına kapalı bir şekilde devam etti. 

 
				 
				 
				 
				 
				





