Tülay Hatimoğulları: Attığımız her adımın bilincinde olma sorumluluğumuz var

  • 10:20 1 Ağustos 2024
  • Siyaset
WAN - DEM Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Kurulu çalıştayında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Seçilmişler sadece kendileri değildir, temsil ettikleri kadınlardır. O yüzden attığımız her adımın sorumluluğumun bilincinde davranmak gibi çok önemli bir görev ve sorumluluğumuz var” dedi. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Kurulu, “Yerel Yönetimler Kadın Çalıştayı” için Wan’da toplandı. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu ile tüm DEM Parti kadın belediye eşbaşkanlarının katılımıyla yapılacak iki günlük çalıştay başladı. 
 
‘3 kadınla başladık yüzlere ulaştık’
 
 
Wan’daki bir otelde gerçekleşen çalıştayın açılış konuşmasını yapan Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Neslihan Şedal, “Biz kolay bu kazanımları elde etmedik. Kürt kadınına yönelik kirli politikaların devrede olduğu bir dönemde direniyoruz. Bu politikalara karşı Kürt kadınları çok büyük bir irade ortaya koydu. Burada önemli kararlar alacağız. Yerel yönetimlerde 3 kadınla başladık yüzlere ulaştık. Bizim felsefemiz ve yerel yönetim modelimiz dünyaya örnek oldu. Kürt kadın direnişi artık dünyaya yeni bir model sunuyor. Bu model; demokratik ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmadır. Ne kadar kazanımlarımızı ayaklar altına almaya çalışsalar da yerel yönetimlerde çok önemli çalışmalar yapacağız ve kentlerimizi kadın kentleri yapacağız” dedi. 
 
‘Mesele İmralı tecridinden bağımsız değil’
 
Ardından konuşan DEM Parti Kadın Meclis Sözcüsü Halide Türkoğlu, “Kürt sorunu demokratik çözüm yerine savaş politikalarında ısrar edenler her geçen güç siyasi soykırım operasyonlarına devam ediyor. Biz biliyoruz ki bu mesele İmralı tecrit sisteminden bağımsız değil. Derinleşen tecrit sistemi bugün ülkede faşizm koşullarını da her geçen gün derinleştirmektedir. Bugün geldiğimiz aşama sadece siyasetin sınırlarının çizildiği bir aşamada değil Kürtlerin ne giyeceği, nasıl konuşacağı, hangi dilde kendini ifade edeceği govendlerini, halaylarını nasıl çekeceğini, cenazesini, taziyesini nasıl yapacağına dair her türlü müdahalenin başladığını söylemek gerekiyor” diye konuştu. 
 
‘Biji Serok Apo demek suç değil’
 
 
Demokratik siyasetteki mücadelelerine devam edeceklerini belirten Halide, “Toplumun taleplerinde olduğu gibi Kürt sorununun demokratik çözümünde, barış talebinde ısrar etmek suç olmadığı gibi Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasına yönelik her türlü tepki de suç değildir. Bijî Serok Apo demek suç değildir. Bu durum Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu ifade özgürlüğü arasındadır. Bu zihniyet, faşizm koşullarını her geçen gün büyütüyor. Halaylar, sloganlar, taziyeler gerekçe gösterilerek tutuklamalar oluyor. Buna da bir standart getirmeye çalışıyorlar ki biz Van’da bunu gördük. ‘Önce yaya’ kelimesinin Kürtçe yazılamasını, ‘Türkiye Türklerindir, Türk kalacak’ sözüyle başlayan süreç Kürt ve Kürtçe düşmanlığını ortaya koydu. AKP-MHP iktidarının en temel standardı ırkçılık, cinsiyetçilik yapmaktır. Bu düşmanlık hukuku asıl standartları haline geliyor. Kürt halkının dili, kültürü de kriminalize edilemez, suç sayılamaz. Ama faşizm dünyada her türlü suçu barındıran bir meseledir” diye konuştu. 
 
İran’daki idamlara tepki 
 
Ortadoğu’da hem savaş politikalarıyla hem de faşist iktidarların hedefiyle halklar ve kadınların ciddi bir baskı altına bir soykırımın hedefi haline geldiklerini ifade eden Halide, “Ortadoğu'da bütün ulus devletlerde bütün hükümet politikaları ayrımcılık ırkçılık ve milliyetçilik ve cinsiyetçilik üzerinden kendisini var ederken İran’da da bu resim kendisini daha farklı gösteriyor. Özellikle kadın gazeteciler ve aktivistlere yönelik idam kararları veriliyor. Verilen idam kararını buradan lanetliyoruz. Bir kaç gün sonra 3 Ağustos. 3 Ağustos 2014, 70’inci Êzidî fermanının kırımının bir devamı olan IŞİD eliyle ciddi bir soykırım devreye girdi. Şengal işgal edildikten sonra IŞİD tarafından, binlerce Êzidî kadın esir alındı, katledildi, köle pazarları kuruldu. O dönem hiçbir ulus devlet hükümet, IŞİD’e karşı mücadelede Şengal’i korumadı. Şengal halkı Kürt halkı kendi öz savunmasıyla IŞİD’e karşı mücadelesini kazandı. Bugün Şengal’da bir öz yönetim alanı var.  Halklar kendini koruyor ve bir öz savunma oluşturuyor. Öz yönetim inşa ederken kendi demokratik yerel demokrasilerini hayata geçiriyor. Çünkü soykırım nereden geldiğini biliyor” diye konuştu. 
 
‘İlhak gerçekleştiriliyor’
 
Öz yönetim, yerel yönetimlerini oluşturma, Rojava ve Şengal’de kendisini ortaya koyduğunu belirten Halide,“Ulus devlet aklı başta Türkiye olmak üzere bu  alanlara saldırılar gerçekleştiriyor güvenlik gerekçesi altında. İHA ve SİHA’larla siviller katlediliyor, çocuklar hedef haline getiriliyor ve aslında bir ilhak gerçekleşiyor. Zorla yerinden göç ettirme ve oraları savaş haline getirme. Bu Rojava'da Şengal'de Federe Kürdistan’da yaşanıyor. Bizler bu savaş politikalarına karşı mücadeleyi yükselteceğiz ve bu savaş politikalarına biz kadınlar ‘dur’ diyeceğiz” diyerek konuşmasını bitirdi.
 
‘Eşit temsiliyetten asla vazgeçmeyeceğiz’
 
Son olarak konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Bütün yönetim anlayışımızın tamamında eş başkanlık ve eşit temsiliyet vazgeçilmezimizdir. ‘Eş başkanlık ve eşit temsiliyet mor çizgimizdir’ dedik bunu için çok bedel ödedik.  Sürecin bugüne kadar gelmesinde emek vermiş olan ve bedel ödeyen, kapı kapı dolaşıp bu anlayışı hanelere kadar örgütleyen, yerelden merkezi siyasete taşıyan emektar kadınlar burada var. Bizler bu güne gelirken öyle kolay olmadığını hepimiz biliyoruz. Hala erkek egemen sistemin beş bin yıllık ağır etkilerini bu eşbaşkanlık eşit temsiyeliyeti hayat geçirirken başta yerel yönetimler olmak üzere parti içinde benzer sıkıntılara hala tanıklık ediyoruz. Bizler bu yerel yönetim çalışmalarımızı başlattığımız dönemde özel harp yönteminin kadın hareketi üzerindeki saldırılarına çokça tanıklık ettik. Resmi başkanın kim olacağından tutun da, erkek egemen anlayışın kendini dayatmasına kadar bizler bu baskıları çok farklı kanallardan üzerimizde hissettik. Ama şu başarıya da hep birlikte kadın meclisi ile beraber kadın hareketiyle beraber şuna çok güçlü bir yanıt ürettik. Biz ne olursa olsun bu kadar ağır bedel ödeyerek kazanmış olduğumuz eşbaşkanlık eşit temsiliyet sistemimizden asla vazgeçmeyeceğiz” dedi.
 
‘Kadın grubu kuran başka bir siyasi parti yok’
 
Tüm belediyelerde kadın eşbaşkanların olduğunu ifade eden Tülay, “Bugün 78 kadın eşbaşkan Türkiye’ye model oluşturun aslında sadece Türkiye'ye değil bu sistemin, Orta Doğu’da da çok konuşulduğunu çok değerlendirildiğini Ortadoğu’da birçok kadın hareketinin eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sisteminin büyük bir merakla araştırdığını da bilmemiz lazım. 468 belediye meclis üyesi kadın var. Belediye kadın meclisi grubumuz var. Aynı şekilde de parlamentoda da kadın grubumuz var. Bu şekilde kadın grubu kuran başka bir siyasi parti ne yazık ki Türkiye’de yok. Bir günde oluşmadı bu gelenek ve çok ağır bedeller ödendi. Bizler bu çalışmaları başlattığımız zaman Türkiye kadın hareketi, Kürt kadın hareketi kotayı tartıştı bir dönem. Kadınların lehine pozitif ayrımcılığı tartıştı. Türkiye kadın hareketiyle  Kürt kadın hareketinin ideolojik yaklaşımları, akılları ve pratiklerini birleştirmeleri bizleri bugüne taşımış oldu. Biz bunu partimizde yaşatabiliyorsak kadın hareketlerinin bundaki payı, taşıdıkları bilinç ve ideolojik yaklaşımlarının sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz” diye konuştu. 
 
‘Başarmak zorundayız’
 
Erkek egemen zihniyetin her yerde olduğunu söyleyen Tülay, “Erkek egemen zihniyeti ile mücadele ettik ve başardık diyebileceğimiz bir süreçte değiliz. Bizler sürekli başarmak zorundayız. Çünkü erkek egemen, iktidarcı anlayış bulduğu her alanda, bizlerin kadın hareketinin zayıfladığını hissettiği her anda karşımıza çıkar. Boşlukları iktidarlar çok kolay doldurur. Mücadelemizdeki diriliği sürekliliği canlı tutmak çok önemli. Bu konuda da yerellerde seçilmiş kadın eşbaşkanlar olarak da sanıyorum ki en büyük görev sorumluluk sizlerin üzerindedir. Çünkü sizler halkın iradesini kadınların iradesini temsil ediyorsunuz. Sizlerin her birinin pratik bir adımı o ilde belediyede örnek teşkil edecektir. Biz sadece biz değiliz. Seçilmişler sadece kendileri değildir, temsil ettikleri kadınlardır. O yüzden attığımız her adımın sorumluluğumun bilincinde davranmak gibi çok önemli bir görev ve sorumluluğumuz var” dedi. 
 
 
‘Halkı temsilen oradayız’
 
Tülay konuşmasına şöyle devam etti: “Bizlerin yaşadığı iyi olmayan pratiklerden biri, seçilmişler konusunda kadın erkek ayrımının arada bir karşımıza çıkmasıydı. Bu karşı erkek aklın ürettiği yönetim anlayışın tuzaklarına karşı uyanık olmamızın özellikle altını çizmeliyim. Bunu neden söyledim. Bunu şu sebeple söyledim. İktidar kötü bir hastalıktır. İktidarlık kötü ve bulaşıcı bir hastalıktır. Bizler o makama geldiğimizde zannediyoruz ki bütün dünyanın tek ve en önemli insanları bizleriz. Oysa böyle değildir, bizler halkı temsilen oradayız. Bizler halkın isteklerini ihtiyaçlarını ve paradigmanın ışığında bir pratik sergilemek üzere oradayız. İktidarcı anlayışın bulaşıcılığından biz kadınlar kendimizi koruma altına almak durumundayız. Koruma altına alabilmenin en önemli yolu ideolojik donanımımızdır, paradigmamızı en iyi şekilde bilmek ve içselleştirmektir. Aksi takdire iktidarın olumsuz sınırlarının ve etkileri engelleyemeyiz. Bizler toplumsal cinsiyete duyarlı eşitlikçi kadın bakış açımızın farkındayız. Hiç kimsenin erkek egemen anlayışın, o anlayışın etkisindeki kimsenin hiç kimsenin bizim bu pratiğimizden vazgeçmemizi asla müsaade etmemeliyiz. Kadın eşbaşkanlarımızdan en büyük beklentimiz yerel yönetim pratiğini mahalle mahalle bütün kadınlara gerek davranışlarımız gerekse pratiğimiz ve her türlü donanımla aktarabilme sorumluluğu hepimize aittir. Ama özel olarak yerellerde sizlere önemli oranda görevler düşmektedir.”
 
‘Eşitlikçi paradigmayı hayata geçirmek için modeller oluşturmalıyız’
 
Eşitlikçi paradigmayı hayata geçirmek için örnekleri arttırmak gerektiğinin altını çizen Tülay, “Bu modellerin sadece kendi yerellerimizde değil Türkiye’de Ortadoğu'da ve bütün dünyada konuşulabilmesini sağlayabilmek ve eğiticilik bakımından bir pratik deneyimi başka yerlere aksettirmek bakımından çok önemlidir. Türkiye’de yerel yönetim anlaşımız oluştururken Porto Allegra deneyimini okuyoruz. Biz isteriz ki DEM Parti’nin kadınlarla ilgili yaptığı çalışmaları, paradigmasının yerel yönetim modelini İspanya'daki de okusun, Amerika’daki de okusun, Cezayir’deki okusun Mısır’daki okuyabilsin. Biz bunu sağlayabiliriz. Pratiğimizin bu anlamıyla görünür kılınması çok önemli ve elzemdir. Merkezi hükümetin erkek egemen anlayışı ırkçı otoriter faşist diktatör anlayışının ürünü olarak kadın politikalarımıza tarihsel kazanımlarımıza vurmak istediği darbeye hepimiz tanıklık ediyoruz. İstanbul Sözleşmesinden bir gece ansızın çekilmeleri ve şimdi 9’uncu yargı paketinde 6284 sayılı kanunu şimdi geri çektiler ama öncelikle bunu tartışmak istemeleri, nafaka hakkını yani kadın hareketinin dişiyle tırnağıyla emek vererek kazanmış oldukları haklarını tırpanlamak için atmadıkları adım kalmadı. Biz merkezi hükümetin bu faşist otoriter yönetimin attığı adımları yerellerimizde kayyımcı anlayışla kadınların kazanımlarını nasıl yok ettikleri en iyi sizler biliyorsunuz. Kayyım atandığında ilk olarak kadın danışma merkezlerine, kadın sığınma evlerine, kadın kooperatiflerine, kadınla ilgili bizim kurumlarımızı kapatmaları buralara saldırmaları gerçekleştirmeleri eşbaşkanlık sistemimize saldırmaları boşuna değildi” dedi. 
 
‘Kayyım politikaları boşa düşürülmeli’
 
Kayyımcı rejim ve bu kayyımcı anlayışın boşa düşmeleri gerektiğinin altını çizen Tülay, “Bu konuda bazı belediyelerimizin pratikleri oldukça hızlıydı. Kadın danışma merkezlerini hızlı açılması çok önemliydi. Bunu gerçekleştirmemiz belediyelerin birinci ödevi olarak bunu hayata geçirmek olduğunun altını çizmek lazım. Alo Şiddet hattından tutalım da kadın danışma merkezlerinin kurulmasına kadar kadın üretim kooperatifinin kurulmasına kadar kadın emeğinin değerlendirileceği pazarlara kadar bizler her türlü çalışmayı kadın eşbaşkanlar olma üzere belediye yönetimlerinin tamamının sorumluluğudur. Bu somutlukla bize karşı bu saldırılara bu somutlukta yanıt vermek zorundayız. Bunu de en iyi şekilde yapacağınızdan hiç şüphem yok. Bizler bu kültürü ve geleneği Türkiye’de Behice Boranlardan, Şirin Tekelilerden, Severlerden, Pakizelerden, bizler alarak bugüne geldik. Bizler Türkiye’de ve Kürdistan’da kadı hareketi gücünü elbette ödenmiş olan bu bedellerle, bu bedeller ödenirken sağlanmış olan fikri katkılar pratik deneyimler bizim açımızdan yol açıcıdır” diye konuştu. 
 
‘Operasyonel bir yaklaşım var’
 
Tülay son olarak şunları söyledi:  “Son zamanlarda Kürtçe dil üzerine düğünlerde halay çekenler geleneksel kıyafetler giydikleri için alınıp tutuklananların sayılarının gittikçe arttığını ve böylesi bir farklı operyasonel yaklaşım içinde olduğunu görüyoruz. Buradan iktidara sesleniyoruz; Türkiye'de konuşulan bütün dillerde bizler anadilimizde konuşmaya şarkılar türküler söylemeye dans etmeye halay çekmeye anadilimizde rüya görmeye hislerimizi anadilimizle yaşamaya devam edeceğiz. Hiçbir güç bizi anadilimizden koparamaz. 30 milyona yakın halkın dilinin yasaklanması hiçbir anlayışın kabul edebileceği bir şey değil. Bu konuda bütün yerel yönetimlere çağrımızdır; o belediyenin sınırları içinde konuşulan bütün dillerle hizmet sağlanmasının çağrısını, o dillerle kültürel faaliyetlerin yerel yönetimler eliyle sürdürülmesinin çağrısını yapıyoruz.”
 
Çalıştay basına kapalı olarak devam etti.
 
 
 
 
 

Etiketler:

kayyım