DEM Parti’den 9’uncu Yargı Paketi’ne şerh

  • 15:26 15 Temmuz 2024
  • Siyaset
 
ANKARA - DEM Parti, AKP’nin Meclis’e getirdiği 9’uncu Yargı Paketi ile kendi siyasi çıkarlarını koruma altına aldığını ve Kürtler, kadınlar başta olmak üzere eşitlik, özgürlük ve demokratik toplum değerlerinin tehdit altında olduğunu belirterek şerh düştü.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Meclis Adalet Komisyonu üyeleri Dilan Kunt, Onur Düşünmez ve Zülküf Uçar imzasıyla AKP tarafından Meclis’e getirilen ve komisyondan geçen 9’uncu Yargı Paketi’ne şerh düştü. DEM Parti, 61 sayfalık şerhte, AKP’nin sistematik bir biçimde torba yöntemi ile yasa yaptığı ve bu hal ile yasa yapma süreci tartışmalarında yer alması gereken sivil toplum örgütleri ve siyasi partileri dışında tutuğuna işaret etti. Söz konusu yöntemlerle hukuki belirlilik, tutarlılık ve güvenirlik ilkelerinin ihlal edildiğine işaret edilen şerhte, AKP’nin kendi siyasi çıkarları için söz konusu yasaları hazırladığının altını çizdi. 
 
Kayyım atamanın önü daha da açılıyor
 
Söz konusu paket ile şirketlere kayyım atamanın önünün daha da açıldığını belirten DEM Parti, “Eldeki teklif maddesi ile öngörülen ve yürütme organına soruşturma izni verme yetkisi sunan düzenleme, anayasal düzlemde yargısal yetki şeklinde tanımlanmış olan soruşturma yetkisinin yürütme organı eliyle gasp edilmesi anlamına gelecektir” diye belirtti. 
 
Kürt halkı ve muhalefete ikili hukuk
 
Şerhte, söz konusu paket ile AKP’nin iktidarını kalıcılaştırmak istediğine dikkat çekilerek, “Kürt halkı olmak üzere tüm muhalifler üzerinde ikili bir hukuk sistemi inşa etmenin yol haritası olduğu anlaşılmaktadır. Elbette AKP dönemi ikili hukuk pratiği ile kendisinden önceki dönemlerin ikili hukuk pratikleri arasında bir süreklilik bulunmaktadır. Başta Kürt Halkı olmak üzere demokratik muhalefete uygulanan ikili hukuk, devletin kurucu bir işlevi olsa da bu hukuk tarzı AKP ile bir üst düzeye taşınmıştır.  Mevcut hukuk, zamanla iktidar bloku tarafından baskı aracı, sömürü düzeninin kılıfı ve sermaye sınıfının tahakküm aygıtı haline getirilmiştir. Öyle ki; Kürt halkı, demokratik muhalefet güçleri ve kadınlara uygulanan ikili hukuk, günlük hayatın bir parçası haline gelmiştir” denildi. 
 
Kadının soyadı
 
Şerhte ayrıca pakete kadının soyadına dair maddeye dikkat çekildi. AKP iktidarı ile siyasi ortaklarının kadınların yasal ve toplumsal kazanımlarına saldırdığı, bunu da  ‘aileyi koruma’ kılıfı altında yaptığına vurgu yapılarak “Suni, muhafazakar ve ayrımcı bir ideolojik hat çerçevesinde hareket etmesi, başta kadınlar olmak üzere eşitlik, özgürlük ve demokratik toplum değerlerine yönelmiş bir tehdittir. Erkek egemen devlet aklı ve parlamentodaki temsilcileri, bu saldırıları kimi zaman açıktan ve büyük adımlarla, kimi zaman ise o kadar aleni olmayan biçimlerde fakat sürekli bir halde yapmaktadır. Kadınların soyadlarıyla ilgili on yıllardır verdiği mücadelenin kazanımı olan AYM kararının hilafına yapılan düzenleme, süreklileşmiş bu saldırıların son halkası olarak karşımıza çıkmaktadır” diye kaydedildi.
 
Kadın düşmanı politikalar
 
Şerhte devamla şu ifadelere yer verildi: “Evrensel feminist hareketlerin, Türkiye ve Kürt Kadın hareketinin elde ettiği kazanımları açıktan/örtülü hedefine alan AKP’nin 22 yıllık iktidarının panoramasına baktığımızda özellikle son 9 yıldır sistematik hale gelmiş kadın düşmanı politikaları görmekteyiz. Kadınlara yönelik politikaları da tümüyle muhafazakâr, kadın ve eşitlik karşıtı bakış açısıyla şekillendirip; torba yasalar, yargı paketleri, genelgeler ve cinsiyetçi söylem ve politikalarla kadınları sadece aile içinde tanımlayan, aile kurumuna mahkum etmeye çalışan iktidar, 2021 yılında İstanbul Sözleşmesini feshederek bu adımlarını pekiştirmiştir.
 
Yargı yolu ile kadınlara baskı
 
Yargıyı kendine yönelik muhalefete karşı bir baskı aracı olarak kullanan iktidar, kadınları da yargı yoluyla baskı altına almak istemektedir. Kadın cinayetleri davalarında fail erkeklere verilen haksız tahrik ve iyi hal indirimleri, verilen kararlarda kadınları suçlayan ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini körükleyen gerekçeler, kadın hakları aktivistlerine açılan ceza davaları, verilen cezalar, kadın örgütlerine açılan kapatma davaları, Valilikler tarafından verilen keyfi eylem etkinlik yasakları Türkiye’de kadınlara ve kadın mücadelesine yönelik aleyhe politikaların somutlaşmış halidir.
 
‘Kadın kurumları kapatıldı’
 
Türkiye’de toplumsal ve siyasal krizlerin yarattığı kaos ve boşluklar her defasında iktidar tarafından kadın düşmanı politikalarla doldurulmaktadır. 2016’da ilan edilen OHAL döneminde KHK’lar ile kadın örgütleri kapatılmıştır. Yine halkın iradesiyle seçilen belediyelere hukuksuz şekilde atanan kayyımlar, ilk olarak belediyelerdeki Kadın Destek Birimleri’ni ve o yereldeki kadın kurumlarını kapatmış, eşbaşkanlık ve kadın meclisi gibi kadınların siyasetteki temsiliyetleri açısından özgürleştirici ve ilerici adımlar yok sayılmış, tahrip edilmiştir.”
 
Eşitsizlik vurgusu
 
9’uncu Yargı Paketi kapsamına bakıldığında ise hak ve adalet bekleyen kadınların taleplerini karşılamak veya adalete erişimlerini kolaylaştırmak için tek bir düzenleme olmadığı, aksine soyadı meselesi üzerinden hem yapılan düzenleme hem de gerekçesinde çizilen çerçeve ile kadının kimliğine, kişilik haklarına ve özgürlüklerine karşı yapılacak saldırılara devam edileceğinin mesajı verilmektedir. Teklifin dolaylı olarak ‘Soyun erkekten geçtiği’ tezine dayanması, toplumdaki kadın erkek eşitsizliğinin derinleşmesine yol açmakta, kadınların ikincil cins olarak tanımlanmasını pekiştirmektedir. Antropolojik, sosyolojik, bilimsel hiçbir dayanağı olmayan bu tezin, erkek egemen sistem tarafından kadınlara dayatılması söz konusuyken, bu dayatmanın AKP eliyle yasal bir zemine oturtulmaya çalışılması; kadın düşmanı politikaların ideolojik bağlamını da göstermektedir.
 
‘etnik yapılar yok sayılıyor’
 
Yine teklifte geçen ‘Türk aile yapısı…’ ibaresi Türkiye’de yaşayan diğer etnik kimlikleri yok saymakta, Kürt, Rum, Ermeni, Süryani, Alevi kimliklerini ötekileştirmektedir. Sosyolojik bir olgu olarak ailenin tanımlanmasının etnik kimlikler üzerinden değerlendirilmesinin ayrımcı mahiyetinin yanı sıra evrensel değerlerin göz ardı edilmesi, eşitlikçi-özgürlükçü saiklerin yok sayılması kadın-erkek eşitliği mücadelesine ket vurmaktadır. Aile yapısı üzerinden yapılan tartışmaların etnik kimlik bağlamında değil kadın özgürlüğünü, kadın-erkek eşitliğini esas alan evrensel değerler üzerinden yapılması gerekmektedir
 
Öneriler
 
Şerhte, yaşanan sorunlara karşın DEM Parti’nin önerilerine de yer verildi. PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin derhal kaldırılması önerisinin yanı sıra TMK’nin da kaldırılması ve hasta tutsakların da tahliye edilmesi gerektiği ifade edildi. Şerhte yine seçim barajının da kaldırılması gerektiği kaydedildi. Şerhte Cumhurbaşkanına hakaret ve örgüt üyeliği suçlamasını içeren maddelerin de yürürlükten kaldırılması gerektiğine dikkat çekilerek,  “kayyım uygulamasına derhal son verilmeli, bu konuda gerekli demokratik yasal düzenlemeler yapılmalıdır.  AİHM kararlarının uygulanması sağlanmalıdır. KHK’ler ile ihraç edilenlere ilişkin haklarında beraat kararı verilenlerin kurumlarına dönmeleri sağlanmalıdır” denildi.
 
İfade özgürlüğü
 
Şerhin devamında şu ifadelere yer verildi: “Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanununda düzenlemeler yapılmalı ve Adalet Bakanının kuruldaki varlığına dair düzenlemeler kaldırılarak tarafsız ve bağımsız yargı erkinin varlığı sağlanmalıdır.  Kamusal alanda anadil kullanımına ilişkin düzenleme yapılmalıdır. İmar Kanunu’nda değişiklik yapılarak Cem evlerinin ibadete açılması sağlanmalıdır.  İfade, toplanma, örgütlenme ve basın özgürlüğü hakları güvenceye alınmalıdır. TCK’den düşünce ve ifade hürriyetini sınırlayan düzenlemeler çıkarılmalıdır. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı yasalarda ve uygulamada güvence altına alınmalıdır. Devlet görevlileri tarafından işlendiği iddia edilen bütün ihlallere karşı etkili ve tarafsız soruşturma yürütülmesi ve sorumluların adalet önüne çıkarılması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.”