KCDK-E Eşbaşkanı: Barzani ailesi bu karanlık tünelde boğulacak

  • 09:02 15 Temmuz 2024
  • Siyaset
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Güney Kurdistan’a yönelik saldırılara ve KDP’nin Türkiye ile işbirliğini değerlendiren KCDK-E Eşbaşkanı Zübeyde Zümrüt, “Bu işin bedeli daha ağır olmadan bu ihanet çizgisinden derhal vazgeçmeleri gerekir. Bu ihanet çizgisinin sonu karanlık bir tünel olarak görünüyor. Bu karanlık tünelde Barzani ailesinin kendisi de boğulacak ve bugün Kurdistan’a girmek isteyen faşizmin kendisi de bu mücadelenin altında kalacak” dedi.
 
Türkiye’nin KDP’nin işbirliğiyle Güney Kurdistan topraklarına dönük saldırıları sürüyor.  15 Haziran ile 11 Temmuz tarihleri arasında Türkiye’nin bölge topraklarını 285 kez bombaladığını Hristiyan Barış Timleri (Community Peacemaker Teams-CPT) verileri ortaya koydu. Türkiye’nin saldırılarının sürdüğü bölgede 182 ailenin Duhok kentine göç etmek zorunda kaldığı ve 602 köyün boşaltılma tehlikesi sürüyor. Saldırılara ilişkin KCDK-E Eşbaşkanı Zübeyde Zümrüt değerlendirmede bulundu.
 
“Şu an da orayı yöneten, savaşı derinleştiren ve Güney Kurdistan adına kararı veren de AKP-MHP faşizmidir. Barzani ve KDP’nin Güney’de herhangi bir fonksiyonu kalmadı bu aşamada.”
 
* Türkiye’nin Güney Kurdistan’a yönelik saldırıları, kimyasal kullanımları sürüyor ve bu saldırılara her yerden tepkiler yükseliyor, çağrılar yapılıyor. Bu savaş ısrarını, sivillerin hedef alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
Güney Kurdistan, son 3-4 yıldır yoğun bir saldırı altında. Defalarca ifade ettik, özellikle KDP’nin yani Barzani’nin bu savaşı birlikte yürütüp ortak hareket etmeleri artık son aşamaya gelmiştir. Dolayısıyla biz belki düne kadar çok açık ve aleni biçimde KDP açısından bunu ifade etmedik ama bu son saldırılarla birlikte Güney Kurdistan’ın asayiş noktalarından tutalım tüm mevcut kurumlarını Türkiye devletine ve şu anki iktidara teslim eden bir KDP, Barzani Ailesi söz konusu. Şu an da orayı yöneten, savaşı derinleştiren ve Güney Kurdistan adına kararı veren de AKP-MHP faşizmidir. Barzani ve KDP’nin Güney’de herhangi bir fonksiyonu kalmadı bu aşamada. Savaşı tırmandırıyorlar çünkü bugün Güney’e yapılan saldırılar ve işgal altına almak isteyenler tıpkı 90’lı yıllarda Kurdistan’da yürüttükleri savaşın bir devamını işletiyor. Onun için 90’lı yıllarda nasıl ki köyleri boşalttılar, yaktılar, yıktılar, Kurdistan’daki dağları insansızlaştırmaya çalıştılarsa bugün aynı politika ve savaş konseptini Güney’de adım adım uyguluyorlar. Bir taraftan köylerin, dağların yakılması, doğayı yok etme 90’ları aratmayacak bir savaş politikası. Güney tarihsel olarak da önemli bir coğrafya. Güney Kurdistan tarih boyunca halk bedel ödedi. Yani toplumu inciten KDP’nin ve yöneten Barzani Ailesi’nin gidip Türkiye’ye teslim olması, savaşı Güney Kürdistan’a yaymasıdır. Bu bir ihanettir. Kürtlere karşı yapılmak istenilen ihanetin ta kendisidir. Bu aşamada, yani savaşla birlikte ihanet çizgisini açık ve aleni olarak ortaya koymuştur. Artık gizleme şansı kalmadı, açıkça ihanet çizgisini savunan bir KDP’den bahsediyoruz.
 
“Türkiye şu anda KDP’ye ait olan tüm yerlerde kendi istihbaratını, MİT’ini, gücünü yerleştirmeye çalışıyor. Güney Kürdistan’da bugün KDP imkanları sunmamış ve ihanet çizgisini seçmemiş, tüm ihanet yollarını açmamış olsaydı Türkiye’nin kendi gücüyle oraya girmesi söz konusu olamazdı.”
 
* Türkiye ile savaş ortaklığının açık olduğunu dile getirdiniz baktığımızda tüm sürece bu ortaklığı KDP nasıl ortaya koymuştur? Geri adım atar mı atsa da halkları buna inanır mı?
 
 Şimdi bu savaşı orada yürütürken, Türkiye daha önce kimyasal silah kullandığında buna sessiz kalması, buna yol açması, oraya gönderilen kimyasal silahtan korunmak için giden gaz maskelerine el konulmasından tutalım hepsini KDP’nin kendisi yaptı. Bu savaşın aslında bir tarafı da KDP’tir. Sadece Türk devleti, AKP-MHP, Erdoğan-Bahçeli savaşı tek değil, KDP de şu anda onurlu mücadele yürüten Kürtlere karşı ortak savaş yürüten bir pozisyonda. KDP savaş pozisyonu almıştır, savaşı yürüten taraflardan biridir. Peki kime karşı savaşıyor? Onurlu yaşamak isteyen ve Kürdü savunan, özgür yaşamı savunan, kendi kültürüyle, diliyle yaşamak isteyen ve bunun mücadelesini yürüten onurlu Kürde karşı bu savaşı yürütüyor. Dolayısıyla hiçbir fonksiyonu kalmamış, bütün fonksiyonlarını kaybeden bir KDP var. Barzani Ailesi’ni korumak ve çıkarlar için bütünüyle gitti Türkiye’ye teslim oldu. Türkiye şu anda KDP’ye ait olan tüm yerlerde kendi istihbaratını, MİT’ini, gücünü yerleştirmeye çalışıyor. Oradaki siyasi partiler, halk, sivil toplum örgütleri bu kutsal toprağı korumalıdır. Götürüp işgal etmek isteyenlere veren zihniyete teslim etmemeliler çünkü Türkiye’nin bu konuda pratiği belli; işgal eden, halkları soykırıma uğratan bir politika yürüten, halklara karşı düşman bir iktidar ve devlet geleneğinden bahsediyoruz. Nasıl ki birkaç yıl önce Afrin’i işgal edip çetelere teslim etmek istedilerse bugün Güney Kurdistan’da aynı politikayı yürütüp Erdoğan’ın şefliğini yapan DAİŞ çetelerini ve kendilerine bağladıkları çeteleri yerleştirmek istiyor. Bu mesele sadece PKK’ye karşı savaşan bir Türkiye devleti ve AKP-MHP faşizmi değil. Zap’ta, Metina’da, Avaşin’de yenilen bir AKP-MHP’den bahsediyoruz ve şimdi bunu hazmetmeyip Kandil’i, Zap’ı, Avaşin’i boşaltıp kendi çetelerini oraya yerleştirmek istiyor. Ama burada da, bu savaşın altında kalacaktır. Her ne kadar KDP bir bütün olarak kendi gücünü Türkiye için seferber etmişse de bu çok uzun sürmeyecek, yeniden yenilecek. Bunu geçmişte de gördük. PKK’ye karşı savaşıp Kürtleri bitirmeye çalışıyor, bu tek yönlü bir savaş; Kürtlere karşı Kurdistan’ın dört parçasında savaş yürüten bir devlet politikası ama Güney Kürdistan’da bugün KDP imkanları sunmamış ve ihanet çizgisini seçmemiş, tüm ihanet yollarını açmamış olsaydı Türkiye’nin kendi gücüyle oraya girmesi söz konusu olamazdı. 90’larda koruculukla oluşturdukları sistemi kullanarak Kurdistan’ı yerle bir etmek istedilersede başaramadılar. Bugün de aynı rol ve misyonu KDP’ye yüklemişler ve o da bu misyonu almıştır. AKP’nin kucağına düşen bir yapıdan bahsediyoruz. Kucağına düşen bir oluşumun bu saatten sonra var olmaya çalışmasının ve geri adım atmasının toplumsal bir karşılığı yok çünkü kendi halkına, aslına ihanet etti.
 
 
“Bu savaş sadece Barzani ailesinin savaşıdır, halkın savaşı değil. Güney Kurdistan’daki halk hiçbir zaman savaşı istemedi ve hiçbir zaman savaş konseptine onay veren bir halk olmadı. Barzani ailesi kendini kurtarmak için Türkiye ile işbirliği içine giren ve işbirlikçi rolü oynayan bir pozisyondadır. Bu pozisyonda olan bir yönetim Kurdistan’da seçilemez.”
 
 
* Şimdi biliyorsunuz bölgede bir seçim olacaktı ve ilk verilere göre KDP orada büyük bir güç kaybetmiş halk desteğini yitirmiş olduğu belirtiliyor  ve seçimler Ekim’e ertelendi. Bu ertelemede, Türkiye’nin payı ve önümüzdeki ABD seçimlerinin bir etkisi var mı? Erdoğan’ın Kurdistan’a yönelik rotasını ABD seçimlerine göre de belirleyeceği söyleniliyor. 
 
Bugün yapılacak bir seçimde Barzani’nin seçilmesi mümkün değil. Çünkü buna dair ciddi bir rahatsızlık var. Savaşı halkın evinin önüne koyma ve götürme var. Bu savaş, coğrafyanın kendi savaşı değil, Türkiye’nin savaşıdır ve Türkiye’nin savaşını Güney Kurdistan’daki halkın kapısının önüne götüren ve savaşın yolunu açan bir yönetim seçime giderse seçilmeyeceğini iyi biliyor. Bu nedenle seçimler ertelendi. Yoksa Güney’de yapılacak seçimde yeniden Barzani ailesinin seçilmesi bu aşamada mümkün değil. Savaştırdığı askeri güç olan peşmerge gücünün de büyük çoğunluğu bundan rahatsız. Rahatsızlıklarını yüksek sesle ifade etmeseler de aslında bu savaşın içine girmeyen çok ciddi bir güç de var Güney Kurdistan’da. Bu savaş sadece Barzani ailesinin savaşıdır, halkın savaşı değil. Güney Kurdistan’daki halk hiçbir zaman savaşı istemedi ve hiçbir zaman savaş konseptine onay veren bir halk olmadı. Dolayısıyla oradaki toplumsal dinamiklerin bu savaşa karşı ciddi bir itirazları var. Bu yüzden seçilmeleri mümkün değil. Şu anda Güney Kurdistan’da bir yönetim yok, KDP bir aile partisi haline gelmiştir ve KDP’nin bugün başında olan Barzani ailesi kendini kurtarmak için Türkiye ile işbirliği içine giren ve işbirlikçi rolü oynayan bir pozisyondadır. Bu pozisyonda olan bir yönetim Kurdistan’da seçilemez. Onun için oradaki Kürtleri, halkları yönetecek pozisyonda da değil, kimliğini, dilini, kültürünü ve coğrafyasını savunabilecek de bir gücü olmadığını halk biliyor. 
 
Dibe vuran bir ülke, hem siyasal hem de ekonomik açıdan
 
Sonbahardaki ABD seçimi ile hem dünyada hem de Orta Doğu’da yürütülen politika ve siyasetin yani birçok dengenin değişeceğini ileriki süreçte göreceğiz. Elbette Erdoğan sıkıştığı an her defasında birilerine sarılmak istiyor. Bu süreçte geçmişte kanlı bıçaklı olan bir cumhurbaşkanının yeniden Esad’ı gündemleştirmesi, Esad ile yeniden görüşmeye bir araya gelmeye çalışması yeni bir çıkış yolu arayışında olduğunu gösteriyor. Elbette görüşme yapar mı yapmaz mı önümüzdeki dönemde göreceğiz ama Erdoğan’ın şu an mevcut durumu kendisini Güney’de, Suriye’de var etmek ve orada yeniden Kürtlerin kazanımlarını yok etmek ve Kürtlere karşı yeni bir savaş konseptini oluşturmak için her tarafı arıyor, görüşmek istiyor. Mesele Kürtlerdir, yoksa Erdoğan ve Türkiye’nin şu an oluşturduğu faşizm bloğunun başka derdi yok. Bu faşizme karşı dört parçada direnen Kürtlerdir. Rojava’da zaten belli bir arayış içerisinde; Kürdün mevcut tüm kazanımlarını yok etmek için tüm gücünü seferber etmiş. Türkiye’de şu anda yaşanan hem ekonomik hem siyasal krizin ana nedeni savaştır. Türkiye’nin içine girdiği savaşın bir sonucudur. Bütçesinin neredeyse yüzde 80’ini savaşa harcıyor. Tüm bütçesini bu kadar savaşa harcayan bir ülke elbette siyasal krizi de yaşayacak, ekonomik krizi de. Dibe vuran bir ülke; hem siyasal hem de ekonomik açıdan. Tek hedef ise şu anda muhalefet eden, direnebilen, buna itiraz eden tek güç Kürtler ve demokrasiden yana olan halklar. Onun için Erdoğan Esad’la da görüşmek ister, farklı kesimler ve ülkelerle de görüşme içinde olacak ki onay alsın. Nasıl Suriye’de, Rojava’da savaş istiyor ve onay arıyorsa, güç toplama arayışı içinde. 
 
 
“İhanet çizgisi dediğimiz şey nedir; kendi halkını, toplumunu, kültürünü savunamayandır. İhanet çizgisi kendi ülkesini, toprağını götürüp birilerine teslim etmektir. Topluma ihanet etmektir. KDP Kürdü temsil etmiyor.”
 
 
* Tüm bu savaş iş birliği ve bölge halklarına ihanet her gün yaşanan çatışmayla halka yansıyor ve KDP ısrarla “Kürt halkının haklarını savunuyoruz” diyor. Halk bu söylemlere karşı nasıl bir tutum almalı?
 
Kürtler bunu elbette görüyor. Geçmişte belki halk açık açık “ihanet” cümlesini çok kullanmadı ama bugün artık halk çok yüksek sesle “KDP Kürtleri temsil etmiyor” diyor. Kürtleri temsil eden bir yönetim böyle bir pozisyon içerisine girmemelidir ama şu anda KDP Kürtleri savunma pozisyonu içerisinde değil, Kürtleri yok etme pozisyonu içine girmiştir. İhanet çizgisi dediğimiz şey nedir; kendi halkını, toplumunu, kültürünü savunamayandır. İhanet çizgisi kendi ülkesini, toprağını götürüp birilerine teslim etmektir. Topluma ihanet etmektir. KDP Kürdü temsil etmiyor, neyini temsil ediyor? Kürde sadece soykırımı reva gören bir yönetimdir. Kürdün kutsal toprağını, ana toprağını götürüp soykırımcılara ve çetelere teslim eden bir yönetim söz konusu. Dolayısıyla hem Güney’deki halkta ve tüm toplumsal dinamiklerde ve ayrıca dört parçada ciddi bir tepki var. Bu tepki neye dair; tarih boyunca biz Başurê Kurdistan dedik, o toprak Kurdistan kalacaktır, o topraklar korunacaktır, halk kendisi koruyacaktır dedik. Onun için bugün Barzani’nin, KDP’nin içinde bulunduğu pozisyon affedilebilir bir pozisyon değil. Sen bir taraftan bu halkın evlatlarını yok edeceksin, pusu kuracaksın bir taraftan halkın doğasını yerle bir edeceksin, diğer taraftan da diyeceksin ki “ben Kürdün temsilcisiyim, sözcüsüyüm” hangi Kürdü temsil ediyor! Onurlu yaşayan hiçbir Kürdü temsil etmiyor. Onurlu hiçbir Kürt de bu temsiliyeti kabul etmiyor. Dolayısıyla büyük tepki var; Güney Kurdistan’dan tutalım dört parçada, Avrupa’da yaşayan Kürtlerde tepki var. Biz tarih boyunca bedel ödedik, acı yaşadık, göç ettirildik, köyler yakıldı, faili meçhuller yaşandı kendi dilini, kültürünü, toprağını korumak için. Yoksa bir yerleri bölmek için değil ama bu bedellerin sonucunda birileri gidip kendi aile çıkarları için peşkeş edemez. Kimse buna izin vermez. Ama biz şunu diyoruz, bu işin bedeli daha ağır olmadan bu ihanet çizgisinden derhal vazgeçmeleri gerekir. Bu ihanet çizgisinin sonu yoktur, sonu karanlık bir tünel olarak görünüyor. Bu karanlık tünelde Barzani ailesinin kendisi de boğulacak ve bugün Kurdistan’a girmek isteyen faşizmin kendisi de bu mücadelenin altında kalacak. Bunun hesabı KDP açısından çok ağır olacaktır, halk bunun hesabını soracak. Diyecekler “sen bir taraftan benim çocuğumu ihbar edeceksin, bir taraftan de ben Kürdü temsil ediyorum.” Böyle bir temsiliyet olamaz, mümkün değil. Düne kadar ihanet demeyen çevreler dahi “bu bir ihanet çizgisidir” diyor. İnsanım diyen hiç kimsenin bu ihanet çizgisini kabul etmemesi gerekir, orada insanlık suçu işleniyor ortak olmayın. Çünkü tarih bunu sorgulayacaktır. Hesap verecekler yeni doğanlara. Türkiye’de biten, tükenen bir iktidar Kürtler üzerinde ve bizim coğrafyamız üzerinden kendini yeniden var etmeye çalışıyor. Buna dair her onurlu Kürt ve ben insanım diyen herkesin tutum alması gerekir. 
 
 
"Önder Apo özgürleşmediği sürece Orta Doğu sorunu çözülemez, Kürt sorunu çözülemez. Önder Apo’nun ortaya koyduğu proje bugün hayata geçmiş olsaydı Güney Kürdistan’daki savaş bu kadar derinleşmez, Orta Doğu’da yaşanan kriz bu kadar derinleşemezdi."
 
 
*Bitirmeden, bu konuda değinmek istediğiniz başka bir nokta var mıdır?
 
Şu an yaşanan tüm krizler birbirinden bağımsız ele alınmamalıdır ve özellikle tecritten bağımsız değildir. Tecrit derinleştikçe bununla birlikte savaş da derinleşiyor. Biz onun için 25 yıldır Kürt Halk Önderi Öcalan’ın İmralı’da rehin alınmasına dair şunun mücadelesini verdik ve ifade ettik; Önder Apo özgürleşmediği sürece Orta Doğu sorunu çözülemez, Kürt sorunu çözülemez. Önder Apo’nun ortaya koyduğu proje bugün hayata geçmiş olsaydı Güney Kürdistan’daki savaş bu kadar derinleşmez, Orta Doğu’da yaşanan kriz bu kadar derinleşemezdi.